Adığe dili gerçekten ölüyor mu, ne derumda, kurtarma şansı var mı?

Adığe Dilinin Adığe Halkı İçin Yaşamsal Önemi

Dil, hiç kuşku yok ki bir halkın kimliğini tanımlayan birinci ve en önemli unsurdur. Bir halkın kültürel varlıklarını anlatan ve sürekli geliştirerek aktaran gelişmiş iletişim sistemidir dil.

Bir halkın tarih boyunca yarattığı değerlerin toplamını “kültürel varlık” diye özetlersek, bu hazineyi ayakta tutan güç “dil” dir. Bu bağlamda dil ile kültür, dil ile düşünçe, dil ile felsefe, dil ile toplumbilim ve diğer bütün alanlarda çok kuvvvetli bire bir bağlar vardır. Modern dil bilimde dil ile düşünce arasındaki ilişki birçok dil bilimci tarafından ele alınıp incelenmiştir.

Fakir dil yoktur, işlenmemiş dil vardır. Dünyanın bugün en çok kullanılan dillerinden İngilizce’de yaklaşık 450.000 kelime vardır, ancak bunların 220.000 kadarı diğer dünya dillerinden İngilizceye alınmış kelimelerdir. Yine Türkçe, Cumhuriyetten bu yana onca sadeleştirme ve dil devrimine, diğer azınlık dillerin baskı altına alınıp tek resmi dilin Türkçe yapılmasına rağmen yaklaşık % 48 oranında yabancı kelimelerden oluşan karma bir dil olmaktan kurtarılamamıştır.

Türkiyede Adığe Dilinin Durumu

UNESCO’nun raporuna göre Adığe dili, yok olma tehlikesi altındaki dillerden biridir ve 50-100 yıl içinde yok olacağı öngörülmüştür.

Bilindiği gibi bir dil, o dili konuşan toplumda yeni doğan çocukların anadilini çeşitli sebeplerle öğrenememesi ve konuşamaz hale gelmesi, o dilin ölü dil haline gelmesi sürecine geldiğini gösterir. “Bir dil 50 yaşın üzerinde ve de 25 ve 50 arasındaki yaş grubunda “yarı kullanıcılara” sahipse, fakat 25 yaşın altındaki yaş grubunda bu dili konuşan hiç kimse yoksa, o zaman bu dil, ebeveynlerden çocuklara aktarımın mümkün olmayacağı için yarı ölü “moribund” sayılır. Buna göre Türkiye’de Adığe dilinin durumu “yarı ölü dil” tanımına uymaktadır.

Kimi kaynaklara göre Türkiye’de 800 kadar Kafkasya kökenli köy mevcuttur. Ancak köyden kente göçün hızlandığı ve çiftçiliğin bir geçim aracı olmaktan çıktığı günümüzde bir çok bölgede, istisnalar hariç artık Çerkes köylerinde genç nüfus bulunmamaktadır ve yeni doğan nesil gözlerini kozmopolit kentler içinde dağınık yaşayan çekirdek Çerkes ailesi içinde açmaktadır. Aile içinde çiftlerin anadilini kullanamaz hale gelmesi ile yeni doğan çocukların anadilini öğrenme ve kullanma şansını sıfırlamaktadır.

Bir dilin “ölü dil” haline gelmesinin sebepleri temel olarak iki şekilde açıklanır:

a)Doğal nedenlerle dilin ölmesi: Çoğunlukla uzun bir süreçte meydana gelen ancak hiç bir siyasi önlem ve etki olmaksızın yerini Latinceye bırakan, fakat sonra da Roman dilleri içinde varlığını sürdüren Latince gibi doğal nedenlerle artık “ölü dil” haline gelmesidir.

b)Siyasi Önlemlerle bir dilin öldürülmesi “Linguizid”: Bir dizi siyasi önlemler yoluyla desteklenen dil ölümü, devletlerin resmi dil politikaları, eğitim ve öğretimde milliyetçi politikalarla tek bir hakim dilin kullanılıp, diğer etnik dillere her türlü kısıtlayıcı önlemler ve yasaklama getirilmesi yoluyla bilinçli bir şekilde yok edilmesidir.

Adığe dili bugün yok olma sürecini yaşıyorsa bunun müsebbibi Rusya Federasyonu ve Türkiye Cumhuriyetidir. Bu iki devletin etnik diller üzerinde kurduğu baskılar, kısıtlama ve yasaklar Adığe dilini yok oluşun eşiğine getirmiştir.

Sovyet Yönetimi tarafından Anavatan Kafkasya’da Adıgelerin beş ayrı idari yapıya bölünerek (Kabardey-Balkar Cumhuriyeti, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti, Adıgey Cumhuriyeti, Şapsığ Rayonu, Mozdok bölgesi (Mozdok Kabardeylerinin yaşadığı bu topraklar önceden tek bir etnik kitlenin toprağıydı) aralarındaki her türlü idari, siyasi ve kültürel bağların sistemli şekilde bloke edilmesi Adıge Dili konuşan Kabartay Balkar Cumhuriyeti hariç azınlık durumuna düşürmüştür. Bölgesel olarak birbirlerinden ayrılan Adığeler eğitim politikalarının katkılarıyla ciddi bir asimilasyon sürecine sokulmuştur.

Kafkasyada Çarlık Rusyası ile 100 yıldan fazla savaşan Adığeler %90 oranında sürgüne tabi tutulmak süretiyle ve kalan % 10 nüfusun bir birinden kopuk çoğrafyalarda başka halklarla karıştırılması sonucu her biri kendi anayurdunda azınlık durumuna düşülmüştür. SSCB döneminde yazı diline yeni geçen Adığe Halkı eğitim-öğretim hayatına başlarken ihtiyaç duyulan yetişmiş kadroların hazırlanmasında Rusca eğitimden geçirilmiş, tüm örgün eğitimin Rusca olarak düzenlenmesi, Adığe dilinin eğitim-öğretim dili olarak gelişmesine hiç bir zaman olanak vermemiştir. Sadece edebiyat gibi kısıtlı ders ve çalışma alanları yaratılmış, böylece dilin içine etkin olarak halkın kullandığı doğaya ait kavramlar yerine Rusça kavramlar yerleşmiş, böylece eğitim yoluyla bilim, teknik-teknoloji, sanat, siyaset ve felsefede Rusca hakim bir dil haline getirilmiştir.

Kuzey Kafkasya dillerinin ölmekte olduğu UNESCO tarafından 2009 yılında resmen açıklandı. Uzmanlar Adığe nüfusun en çok yaşadığı Kabartay Balkar Cumhuriyetinde, Kabardey dilinin (edebî dil) geleceğine dair hiç iç açıcı olmayan tahminlerde bulunarak 25 ila 50 yıl ömür biçiyorlar. Bu durumda diğer Adığe lehçelerinin ömrünün çok daha kısa olacağı aşikardır.

2013 yılında Rusya Duması, millî dillerin öğretildiği derslerin ancak isteğe bağlı olarak alınabilecek (yani zorunlu olmayan, seçmeli) dersler olarak okutulmasını öngören kanun tasarısını üçüncü kez görüşerek kabul etti ve tasarı kanunlaştı. Aynı yasada “mevcut Rus Dili eğitimine hiç bir zarar verilemez” maddesiyle de Rusçanın zorunlu eğitim dili olduğunu yasalaştırmış oldu. Yerel dillerde verilecek eğitime bütçeden pay vermemek suretiyle de adeta etnik dilleri kendi kaderine terk etmiş oldu.

Türkiye’de Adığe Dilinin Durumu

Bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren tek resmi dil Türkçe dışında kalan bütün etnik diller yasaklıydı. Türk kimliğine dayanan ulus devlet, tek millet ve milliyet politikası Anadolu’da yaşayan bütün etnik kimlikleri baskı altında aldı ve günümüze kadar bu politikalar etkin olarak uygulandı. 2012 yılından itibaren AB Uyum yasaları ve demokratikleşme paketleriyle Türkiye’deki etnik dillere ilköğretim 5. sınıfta haftada 2 ders olarak seçmeli ders biçiminde verilen haklar, yok olmanın eşine gelmiş etnik dilleri kurtarmaktan ve uygulanabilir olmaktan çok uzaktır.

Mevcut yasal düzenlemeyle (ilköğretim 5. sınıfta bir okulda 10 öğrenci başvurusuyla açılabilen dil sınıfları) zorlanarak ve özel çabalar harcanarak açılabilen Adığe dil sınıfı 2012 yılında sadece iki adettir.

Yani Türkiye’de bir Adığe dili sınıfı açılabilme şansı, her yıl ortalama 1.2 milyon 5. sınıf öğrencinin 30.000 bine yakın sayıda İlkokulda öğrenim gördüğü Türkiye’de, % 5 Adığe nüfus oranı varsayımı üzerinden ortalama sadece 2 öğrenci kadardır. Yani mevcut yasal düzenlemeyle herhangi bir ilkokulda Adığe dili sınıfı açılabilmesi adeta mucizedir.

Anavatan Kafkasya ve Türkiye’deki mevcut Adığe dili eğitim politikalarıyla dilimizin giderek yok olmasını engellemek asla mümkün değildir. Yoğun olarak yaşadığımız devletlerin kısıtlayıcı dil politikaları yerine pozitif ayrımcılık yaparak anadilimizi korumaya alan özel yasalar çıkararak dilimizi canlandırmaya çalışmaları durumunda bile dilimizin ömrü sınırlıdır.

Dilimizi güvence altına almanın tek yolu, toplum hayatının her alanında yaygın kullanılan, devletin tüm kurumlarında resmi dil olarak yer aldığı, eğitim-öğretimde sıfırdan en yüksek öğretim kurumlarına kadar eğitim dili haline getirildiği, basın yayın organlarında tek resmi dilin kullanıldığı “Adığe Dil Politikasıdır.”

Dil Politikası

Bilim ve teknolojinin, bilgi ve iletişimin baş döndürücü hızlarla paylaşıldığı global dünyada, kültür dili sayılan dünyanın en zengin dilleri dahi kendini koruyamazken, önümüzdeki 50-100 yıl içinde dünyadaki 6.000 dilden sadece % 10 oranında dilin ayakta kalabileceği gerçeği karşısında, dünyanın her coğrafyasında yönetilen bir halk olarak, dilimizi koruyacak politikalar oluşturmadan ayakta kalabilmemiz asla mümkün değildir.

Adığe dili ile ilgili yapılan toplantı, konferans gibi çalışmalarda dilimizin sorunları, bilimsel çalışmalar, dilimizin geliştirilmesi ve yaygın kullanılması gibi sorunlar tartışılırken eksik kalan en önemli husus, tüm dünyadaki Adığe Halkının kendine ait ürettiği bir “Adığe dil politikası”nın olmamasıdır.

Bu politikayı oluşturacak otoriteler Anavatan Cumhuriyet Yönetimleri ve Diaspora Çerkeslerini temsil eden STK ‘lardır.

Alfabe Sorunu

Son yıllarda özellikle diaspora Çerkesleri arasında ortaya çıkan alfabe tartışmaları, kiril alfabesinin diasporada öğrenilmesi ve kullanımından kaynaklanan zorluklar nedeniyle Latin alfabesinin daha uygun olacağını öngören yaklaşımlar ortaya atılmaktadır. Bu sonunun temeli, Adığe dilinin ses yapısına uygun bir alfabe kullanma olanağı olmamasından kaynaklanmaktadır. Mevcut her iki alfabe de Adığe dilinin bütün seslerini doğru ve bilimsel nitelikte vermeye yeterli değildirler. Ses bilim açısından her iki alfabede de yanlıştır. Ancak SSBC döneminde çıkarılan bir yasayla ülke sınırları içindeki tüm dillere kiril alfabesi kullanma zorunluluğu getirilmiştir. Yaklaşık 30 civarında dil sesine sahip olan diller için bu yasa bir sakınca içermese de durum Adığe ve Abhaz dillerinde vahim sonuçlar doğurmaktadır. Bu yaklaşımın 64 ayak numasına sahip birine 30-35 numara ayakkabıyı giydirmekten bir farkı yoktur. Bilimsel olarak bir dil için yeni bir alfabe düzenleniyorsa her bir ses parçasına bir işaret verilmesi kuralı uygulanması gerekir. Hemen hemen her dilde var olan temel dil seslerinden başka Adığe diline has ve karakterini yansıtan farklı ses ve ses bileşenleri vardır ki bu sesleri aynı kök harflerden türetilmiş işaretlerle yazmaya kalkmak dilimizi yazma ve okumada zorlaştırmaktadır.

Aynı dil seslerine sahip Adığe ve Kaberdey diyalektlerinin tek bir alfabe değil de, kiril alfabesi içinde iki ayrı alfabe sistemine sahip olması tamamen bilim dışı ve siyasi bir oyundur.

Adığe dili için en doğru bilimsel yaklaşım, Adığe dil seslerin tam ve eksizsiz en doğru biçimde verebilecek olan yeni ve özgün bir Adığe alfabesine kavuşmasıdır. Diğer bütün seçenekler bilimsel olmaktan uzak ve siyasi yaklaşımlardır. Yanlış ve yetersiz de olsa bir dilin konuşanları açısından tüm dünyada tek bir alfabeye sahip olması her yönden en doğru yaklaşımdır. Bu bakımdan kendi alfabesini yaratma ve kullanma özgürlüğüne kavuşana kadar Adığe dilinin alfabesinin kril olması, tüm dünyada yaşayan Çerkeslerin birliği, beraberliği, kültürel ve ulusal gelecekleri açısından tartışmasız en doğru olanıdır.

Adığe dili anavatanda resmi dil midir, yoksa azınlık dilimidir?

Anavatan Cumhuriyetlerinde Adığe dili yasalarda “resmi dil” olarak yer almasına karşın uygulamada azınlık veya etnik dil gibi kullanılmaya mahkum edilmiştir. Resmi devlet dairelerinde Adığe dili kullanımı hayata geçirilmemiştir. Okullarda örgün eğitim dili Ruscadır. İlk ve orta öğrenim kurumlarında seçmeli Adığe dil dersi okutulmaktadır. Basın yayın hayatında, sanat ve edebiyatta dilimiz Adığe Halkının nüfus yapısına bakıldığında üretken bir dildir. Ancak bilim, teknoloji ve eğitim hayatından uzak tutulmuştur. Bu yapısıyla anavatan cumhuriyetlerinde dilimiz azınlık dili olarak kalmıştır, devlet ve resmi dil kimliği kazanamamıştır, eğitim dili haline gelme imkanı sunulmamıştır.

Kimi politik söylemlerde Adığe Halkı 1920’li yıllara kadar yazın hayatına geçememiş, geri kalmış dağlı bir halktır. SSCB’inin kurulmasıyla küçük halklar çağdaş haklara kavuşarak eğitim-öğretim kurumlarına kavuşmuş, edebiyat ve sanatta eserler verebilecek güce erişmişlerdir. Bu tamamen gerçek dışı, bilimsel olmaktan uzak bir yaklaşımdır. SSCB’nin ömrü 74 yıl sürmüştür. Adığe Halkı 10 binlerce yıldır Kafkasya’da tüm dünyadaki çağları yaşayarak varlığını sürdürmüş, dünyada sayılı 10 Epestan biri olan Nart Destanlarını yaratmış, toplumsal düzeni en demokratik biçimde sağlayan “Xabze” anayasasını etkin olarak uygulamış medeni bir halktır.

Çözüm ve sonuç

Anavatan Cumhuriyetleri el ele vererek Adığe dilini tek bir resmi dil haline getirmek için olanaklarını seferber etmeli, bu resmi dili geliştirmek için halkın tüm katmanları seferberliğe katılmalı, en kısa süre içinde Adığe dilini geliştirmekle görevli “Adığe Dil Kurumu” kurulmalıdır. Bu dil kurumunun ilk görevi var olan tüm Adığe dil kavramlarını bulup arşivlemek, yazılı ve sözel, bilimin her alanında ihtiyaç duyulan kavramlarla ilgili alanlarda ihtisas sahibi bilim adamlarının katkılarıyla dilimiz ana okulundan yüksek eğitim kurumlarına kadar her alanda eğitim-öğretim dili haline getirilmelidir. Bu çalışmalara büyük katkı sağlayacak olan mevcut “Uluslararası Adığe(Çerkes) Bilimler Akademisi“nin ve üyelerinin varlığı (350 kişiden fazla) büyük bir avantajdır.( http://aman.niipma.ru/) Bir çoğu kendi ihtisas alanında bilimsel, Adığe Diliyle yazılmış (fen ve sosyal bilimlerde Matematik, Fizik, Kimya, Biyolojiden tıp alanına kadar) Adığabze ile ders kitabı yazabilecek bilimsel bilgi ve yeteneğe sahip bir çok bilim adamımız mevcuttur.

12 Adığe Dili diyalektinden bir “resmi dil” çıkar mı? Adığe Dili bütün bilimsel alanlarda eğitim verilen eğitim-öğretim dili haline getirilebilir mi sorularını da cevaplamak gerekir.

Anavantandaki bir çok dil bilimci ve tanınmış yazar, var olan 2 resmi Adığe dilinden rahatlıkla ve kolaylıkla tek bir resmi Adığe dili oluşturulabileceğini söylemektedirler. Adığey ve Kaberdey diyalekti arasındaki çok temel iki fark, birkaç temel ses farklılaşması ve gramer kuralı değişmesinden ibarettir. Kavramların temel anlam kökleri, gramerleri, yeni kavram türetme kuralları hep aynıdır.

Peki Adığe dili, bilim ve teknoloji alanlarında eğitim öğretim dili haline getirilebilir mi?

Bu soruya bir dil bilimci olarak çok rahatlıkla “evet” diyebilirim. Adığe dilinin yeni kavram türetme gücü çok yüksektir ve polisentetik, yani “çok bükümlü” bir dildir. Kaberdey-Balkar Devlet üniversitesinde öğrencilere verilen bir araştırmada bir tek fiil kökünden çekim ekleri sayesinde öğrenciler 15-25 bin kadar farklı çekim yapmışlardır. Hakun Baresbi’nin “Adığe Bitki Adları” adlı, 1500 kadar bitkinin Adığe dilinde tanımlarıyla birlikte gösteren kitabı dilimizin doğaya ilişkin kavramlarda da zenginliğini ispatlıyor. ( http://cerkesarastirmalari.org/pdf/cerkescekitaplar/adige_kakigatseher.pdf) Kök kavramlara ön, orta ve son ekler eklemek suretiyle binlerce yeni kavram türetmeye elverişli yapısı sayesinde çok özgün yeni bilimsel kavramlar kazandırmak mümkündür. Kaldı ki bir çok zengin Batı dili Latinceden ödünç kavramlar almak suretiyle bilim, sanat ve edebiyat alanlarında zengin dil haline gelmişlerdir.

Yaşadığımız çağda bir dilin diğer dünya dilleri arasında saygın bir yere sahip olabilmesi, kendini yabancı dillere karşı koruyabilmesi, ihtiyaç duyduğu yeni kavramları kendi hazinesinden bulup çıkarması onlarca ve yüzlerce yıl dikkatli ve özenli bir dil politikası yürütmekle mümkündür. Kuşkusuz bu görev, halkın geleceğinde önemli yere sahip olan yöneticilerin ve halkın içinden çıkan bilim adamları ve aydınların üzerindedir.

(Chussha)Ömer Şahin,

Filolog, İzmir

28.11.2014