Her iki mahalleden de, hayat tarzı dayatmasına karşı olanlar artıyor.

Nurdan Şahin 03 June 2021
HER ŞEYDE BİR ÇATLAK VARDIR…

 

İlk üçünü izledim, daha fazlasına tahammül edemedim. Twitterda güzelce özetleyenleri takip edip, okumak daha makul, en azından benim için. Susurluk olayı bu ülkedeki kirli devlet organizasyonlarını ortaya çıkaracak diye ümitlendiğim, küçücük kızımla heyecanla aydınlık için bir dakika karanlık eylemine katıldığımız – saptırılmadan önceki ilk zamanlar tabii – ve bir kez daha hayal kırıklığına uğradığım günlerden sonra, bu tip açıklamaların faydası kadar zararı da var gibi geliyor bana. Giderek bu işler, ayan beyan bilinen, hakkında hiçbir yasal işlem yapılmayan, dolayısıyla meşrulaşan olaylar haline geliyor. Açıklamaların odağındaki bakan, haber programına çıkmak istiyor, ilk yarıda tamamen Andersen’den Masallar anlatarak gazetecileri neredeyse uyutuyor, ikinci yarıda ise hiçbir soruya cevap vermeyip, bizim devrimizde faili meçhul yok diyecek kadar rahat davranabiliyor. O gece sabahı sabah ettim –herhalde sinir bozukluğundan. Son birkaç yıldır, televizyonda haber programı, tartışma programı izlememekte ne kadar haklıymışım diye düşündüm.

 

Bu tip açıklamalardan hiçbir zaman yasal bir soruşturma, bir temiz eller operasyonu çıkmadı, bu kez de çıkmayacağı aşikâr; o zaman bu karşılıklı “kurum içi” mesajlaşmaları, gözdağlarını izlemek neye yarayacak diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

 

Moraller yüksek benim cenahta gördüğünüz gibi.

 

*******

 

Uzunca bir zamandır yazmıyorum.  Pandemi ve pandemi sürecinin kötü yönetimi herkes gibi beni de etkiledi. Anlamsız ve hatta hayat tarzlarımıza yönelik kasıtlı ve fakat yararsız önlemler herkesi canından bezdirdi; bu kararları alanlar ise aldıkları kararlara hiç uymadılar, lebalep kongreler yapmakta, şeyh cenazelerine katılmakta hiçbir beis görmediler. 65+ üzerine uygulanan dünyada eşi benzeri görülmemiş ayrımcı kısıtlamalar, yürüyüş yapmaları, sosyalleşmeleri engellenen ileri yaştakilerin daha hızla çökmesine yol açtı. Hayat Eve Sığar diye bir slogan çıktı; pek de kolay benimsendi üst orta ve üzeri kesim tarafından. Nohut oda bakla sofa evlerde yaşayan kalabalık aileler görmezden gelindi; yetmedi, çalışan nüfusun biraz rahatlayacağı hafta sonlarında, sokağa çıkma yasağı getirildi! İçki satışı yasağının saçmalığını ise herhalde herkes gördü. Tamam, bunlardan doğrudan etkilenmiyorum ben; emekliyim, istediğim zaman çıkıp sahil boyu yürüyorum, evimin balkonu var, içki stokunda sıkıntı yok ama hem bana ne demek mümkün değil, hem de bir yılı aşkın süredir hayat son derece sıkıcı- çok az insanla görüşülüyor, kalabalık sohbetler,  buluşmalar hiç yok. Seyahat edilemiyor. Sinema, tiyatro, konser gibi kültürel etkinlikler hepten unutuldu. Temel ihtiyaçları gidererek, talimatlara uyarak, bir büyük kasabaya dönüşen bir metropolde yaşarken, yazmak da içinden gelmiyor insanın.

 

Pandemi yeni bir turnusol kâğıdı oldu; batılı beyaz adamın hırsı bir kez daha ortaya çıktı. Zengin ülkeler ihtiyaçlarının kat be kat fazlasını alırken, aşıya hiç ulaşamayan onlarca ülke, milyonlarca insan var. Bir de, İsrail gibi “çok başarılı” ülkeler var – epi topu 10 milyonluk nüfusunu aşılarken, işgal ettiği toprakların sahiplerine, Filistinlilere bu hakkı da fazla gören!  Aşıda patentin kaldırılmasına pek beğenip takdir ettiğimiz Merkel bacı da, medar-ı iftiharımız Biontech’çiler de karşı çıktı. Ölen ölür, kalan sağlar da karları arttırmaya yeter diye düşünüyorlar herhalde ama dünyada salgın devam ettiği sürece kimsenin tam güvencede olmayacağı da aşikâr. Çocuk felci aşısını bulan ve patent almayacak mısınız diye soran gazetecilere , “Patent mi? Güneşin patenti olur mu” diyen Jonas Salk gibi gerçek bilim insanlarına ihtiyacı var dünyanın.(1)

 

*******

 

Ülkenin gündemi yüklü; ekonomi kötü, dış ilişkiler kötü, medya görülmemiş derecede baskı altında, çek kararnamesini bile düzgün yazamayıp tam kapanma öncesi ödeme sistemini kaosa sokan kadrolar koltuklarda. Gezi sırasında, dolar 1,85 ten 1,93’e çıktı diye ekonomik sorunların bütün yükünü Gezicilere yükleyenlerin bugün 8,5 TL olan dolarla ilgili açıklamaları ya dış mihraklar ya da bayrak inmez, ezan susmaz falan. Yine de bütün bunlar düzeltilebilir, biraz zaman alır ama düzeltilemeyecek konular ne olacak? Marmara Denizi ölürken, büyük bir deprem beklenirken, Kanal İstanbul temeli atma “kararlılığı”? Doğruysa, Nasa’nın ayak bile sokulmamalı dediği doğa harikası Salda gölüne millet bahçesi, mescit vb. yapma işgüzarlığı? Yeşil cennet İkizdere’yi halkın bunca tepkisine karşın taş ocağına çevirmek? Kaz Dağlarında verilen altın arama ruhsatları?  Su kaynakları sınırlı ülkede sürekli golf sahalarının açılması? Bunlar şu anda aklıma gelenler. Ekonomi düzelir, siyaset düzelir, dış ilişkiler de düzelir ama bu zenginlikleri geri getirmek mümkün değil.

 

*****

 

Tamam, çok karamsar bir yazı oldu. Pandemi mi beni böyle yapan acep yoksa pandemide Türkiye’de yaşamak mı? Ama sanmayın ki umutlarım toptan tükendi. Olur mu hiç? Tam 150 gündür atanmış rektöre tüm bileşenleriyle direnen Boğaziçi Üniversitesi var mesela. Türkiye’nin en demokratik ve en başarılı üniversitesini “fethetmek” için atanan ve koyduğu kameralarla, turnikelerle, demir parmaklıklar ve haksız atamalarla canım kurumu hapishaneye çevirmeye kalkan kayyuma karşı bıkmadan usanmadan direnen akademisyenleri, öğrencileri, mezunları var. Hiçbir şiddete başvurmadan, son derece yaratıcı, hoş yöntemlerle ama durmaksızın 5 aydır tepkilerini gösteriyorlar.

 

Sonra İkizdere var mesela; o muhteşem fotoğraf. Eline beline koymuş, ormanları ve halkı savunmak yerine taş ocağını koruyan güvenlik güçlerine tepeden bakan o kadın var(2).  Kadın hareketi var genel olarak, sadece İkizdere’de değil, her yerde, sürekli hak arayan, İstanbul Sözleşmesinden vaz geçmeyen kadınlar. Çerkes toplumundan ilk kez bir feminist kadın hareketinin çıkması var mesela; bazı kesimler tarafından neredeyse linç edilmelerine rağmen vazgeçmeyen  Almastı Çerkes Kadın Hareketi.

 

Sonra ilk kez, keyfi yasaklara karşı tavır koyan Türkiye Tekel Bayiler Platformu var mesela. Kısa sürdü belki ama bir günlüğüne de olsa yasal olmayan yasağı uygulamadılar(3). Kamuoyunda da ciddi tepki oldu. Mesele tabii ki içki değil, mesele hayat tarzına yönelik dayatma. Kendi adıma, hayat tarzına yönelik her türlü baskıya karşı çıktım ve çıkmaya da devam edeceğim- başörtüsü yasaklarına da karşıydım, içki satış yasağına da karşıyım. Sanırım, her iki mahalleden de, hayat tarzı dayatmasına karşı olanlar artıyor.

 

*****

 

Velhasıl, ahval ve şerait hiç parlak değil ama yine de enseyi karartmamak lazım.  Sonuç olarak, “Her şeyde bir çatlak var ve ışık işte oradan sızar.”(4)

 

 

1-    https://www.history.com/news/8-things-you-may-not-know-about-jonas-salk-and-the-polio-vaccine

2-    https://gazetekarinca.com/2021/04/fotograflarla-ikizderede-yasam-direnisi/

3-    https://www.birgun.net/haber/dayanaksiz-icki-satisi-yasaginda-fiili-durum-uygulanmiyor-343151

4-     LeonardCohen , Anthem

 

Comments are closed.