Orada da, burada olduğu gibi karar mekanizmalarında kadının adı yok!

Nurdan Şahin 01 February 2021
BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİNDEN ALMASTI KADIN HAREKETİNE…

 

Geride bıraktığımız yılı geride bırakmaktan şikâyeti olan yoktur herhalde yeryüzünde ama gelen gideni aratır mı – işte orası meçhul.

 

Çok şey yazıldı çizildi özellikle de pandemiyle yaşamaya dair. Hayatlarımız çok sınırlandı; evden çıkamaz, insanlarla bir araya gelemez olduk. Oysa sosyalleşmek biz insanları diğer canlılardan ayıran en büyük özellik. Muhtemelen her birimizde farklı etkileri var ya da olacak bu kapanma sürecinin. Kendi adıma az yazı yazar oldum mesela. Allahtan internet ve sosyal medya var da iletişim kopmuyor. Ama yüz yüze görüşmek gibi değil tabii; çok daha sert, çok daha kırıcı, çok daha nobran. Karşılıklı konuşmada sözlere dikkat edilirken, 140 karakterde tamamen es geçiliyor. Pek çok tatsız olabilecek sözü yumuşatan ses tonu da yok tabii. Bazı sesleri hatırlayınca iyi ki yok demek de mümkün ama o hep bağıran azarlayan ses(ler) kesilmiyor maalesef pandemi sürecinde de.

 

Derken bir tanesi kesildi! Sadece ülkesine değil, tüm dünyaya bağıran, ırkçı, ayrımcı, tacizci, doğa düşmanı bir “başkan”dan kurtulduk geçtiğimiz yılı geride bırakırken; galiba yılın en güzel olayı buydu.  Gitmem diye epey direndi, neredeyse isyan çıkardı ama sonunda tıpış tıpış gitmek zorunda kaldı. Darısı tüm benzer liderlerin başına…Yerine gelenden çok şey bekleyenlerden değilim ama en azından dilinin bir seviyesi olacaktır diye düşünüyorum.

 

Yine yılın sonunda dünya için değil, hatta tüm ülke için değil ama ülkede yaşayan ve benim de içinde bulunduğum bazı kesimler için, gündemi hem olumlu hem olumsuz etkileyen iki olay oldu.

 

Birincisi, benim de, kızımın da mezunu olduğumuz Boğaziçi Üniversitesine kayyum rektör atanması. Boğaziçi’nin ülkenin en iyi üniversitelerinden biri olması tesadüf değil. Bilimsel özerkliğin, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün gerçekten yaşandığı bir kurum orası. Kendi rektörünü her zaman seçimle belirleyerek diğer üniversitelere de örnek olan bir kurum. Bu duruşu nedeniyle Türkiye’deki en başarılı öğrencileri bünyesine almayı başaran, bu nedenle başarısı daha da artan bir yapı.2016 yılında,  %86 oy alarak 2.kez rektör seçilen Prof. Gülay Barbarasoğlu teamüller alt üst edilerek,  onanmamış(1), üniversite uzun bir süre rektörsüz bırakılmış,  sonra da olağanüstü hal kapsamında bir KHK ile üniversitelerde seçim kaldırılıp, rektörleri atama usulü getirilmişti. Bunun üzerine, Prof. Gülay Barbarosoğlu, her onurlu insanın yapacağı gibi derhâl istifa etti; aday bile olmadığı halde atanan yardımcısı ise bunu içine sindirebildi ve gösterilen tepkilere rağmen rektör oldu. Tepkiler de çok uzun sürmedi, çünkü Prof. Mehmet Özkan üniversitenin mensubuydu. Ama işte bu işler böyledir; bir kez uzlaşınca, erk sahibi seviye yükseltir.Nitekim öyle de oldu ve bir gece ansızın, Haliç Üniversitesi rektörü Sayın Melih Bulu, Boğaziçi’ne konuverdi! Bu zatın niteliklerini tartışmayacağım çünkü konu bu değil. Konu, güzide bir kuruma, alakasız bir insanın, olağanüstü hal dönemine ait ve parlamentodan geçmemiş bir KHK ile rektör atanması. Gerçekten ne amaçla yapıldığını anlamak zor! Ya da değil- bu aslında bir zihniyet meselesi. Ataerkil/otoriter zihniyet – ben sizin babanızım ben ne dersem o olur; farklı yapılanmalara, düşünce çeşitliliğine haşa müsaade edilemez!

 

Tabii tüm üniversite camiası- öğrencisi, akademisyenleri, mezunları ile ayağa kalktı. Bir ayı geçkin bir süredir, barışçı protestolar devam ediyor. Hiç kimse rektör yardımcılığını kabul etmedi. Yurtiçi ve yurtdışı saygın üniversitelerden destek sürüyor. Yurtdışında Harvard, Oxford, Michigan gibi çok önemli üniversitelerin desteği, buralarda BÜ mezunu pek çok doktora öğrencisi ve akademisyen bulunmasından ki bu da BÜ’ nün başarısını gösteriyor. Bir sonuca ulaşır mı – muhtemelen hayır. Ama herkesin her şeye sessizce boyun eğmeyeceğini göstermesi açısından, insanların bulunduğu kuruma sahip çıkması açısından çok da anlamlı BÜ’ nün direnişi. Hocasıyla, öğrencisiyle, mezunuyla farkını gösteriyor. Tüm üniversitelerin, özgürce kendi yöneticilerini seçeceği günler de gelecek elbet.

 

Bir farklı çıkış da bir grup Çerkes kadınından geldi yılın son günlerinde. Kendilerine Almastı Çerkes Kadın Hareketi adını veren bir grup genç kadın, bir manifesto yayınlayarak, “biz artık kuğu gibi Çerkes kadını olmayacağız, toplumsal cinsiyet eşitliği istiyoruz” dediler (2). Vay sen misin bunu diyen; BÜ’yü zapt etmeye, olmadı terbiye etmeye karar veren zihniyetin çok benzeri tezahür etti – bunlar Çerkes miymiş, asil miymiş köle miymiş (bu söylemin hala yapılabildiğine inanamıyorum – yıl olmuş 2021) , bu toplumu bölmeye mi çalışıyorlarmış vb vb. Tabii tepkilerin çoğu erkeklerden; kadınlardan da var ama, gördüğüm kadarıyla daha az ve daha sakin. Kadınlardan hiç tepki gelmese çok daha şaşırtıcı olurdu zaten, sonuç olarak ayni zihinsel atmosferde yetişiyoruz. Üstelik diasporada milliyetçilik çok daha etkin olabiliyor. Gençliklerinde devrimci, halen de sola daha yakın bazı kadın arkadaşlarımızın bile daha önceleri yaptıkları “Çerkes kadınının toplumdaki farklı ve saygın yeri” güzellemelerini hatırlıyorum. Çerkes köylerinin çevrelerindeki diğer köylerden farklı olduğu, kadın erkek arkadaşlığının çok daha özgür, ilişkilerin çok daha medeni olduğu söylenebilir. Ama evlendikten sonra kadın için bu özgürlüğün tamamen bittiği, erkek için ise hiç değişmediği de bir gerçektir. Çerkeslerde aile içi şiddet olup olmadığı ile ilgili bir çalışma var mıdır bilmiyorum ama kendi adıma, erkeğin eşine tokat attığı 2 Çerkes evliliği biliyorum. Maalesef her toplumda vuku bulan ve mücadele edilmesi gereken bu tip olaylar “bizde asla olmaz” diyerek geçiştirilemez.  Manifestoda herkesin en rahatsız olduğu sanırım taciz kelimesi olmuş. Tacizin anlamı “rahatsız etmek” demek yani illa fiziksel olması gerekmiyor; konuşarak bir kadını rahatsız etmek de son derece mümkün – amaç bu olmasa bile. Bir de tacizi ispata davet eden görüşler oldu ki, işte buna inanamadım. Tacizin ispatlanması çok zor, genellikle imkânsız olduğu için, tüm medeni dünyada kadının beyanı esastır. Ayrıca, insan kendisinden başka kimsenin yaşadığı tacizi anlatamaz, kişilik haklarına aykırıdır. Manifestonun içeriğinde,  var olan muhalefetten tamamen farklı nedenlerle katılmadığım noktalar ve üslupla ilgili eleştirilerim olsa da, böyle bir çıkışı neredeyse linç eden yaklaşımları esefle karşıladım. Hareketin kurucularına ve ailelerine yapılan saldırılar gibi,“durun bir dinleyin önce” diyen bildiriye imza atanlara ve Almastı temsilcileriyle bir yayında buluşan dernek başkanına gösterilen tepkiler eleştiri boyutunu aşıyor. Her gün birkaç kadının erkek şiddetine kurban verildiği, İstanbul Sözleşmesinin ağızlara sakız yapıldığı, kadınların seslerinin mümkün olduğu kadar kısılmaya çalışıldığı bu coğrafyada, Çerkes kadınları içinden çıkan bir harekete ve kurucularına gösterilen bu tepki şaşırtıcı değil ama üzücü (3). Gerçekten ve hala sadece koyu milliyetçi değil, çok da ataerkil bir diaspora imiş içinde bulunduğumuz…

 

Biraz gecikmeli de olsa, herkese en azından bir öncekinden daha iyi bir yıl dilerim.

 

 

(1)KHK öncesi, Üniversiteler rektör adaylarını seçip YÖK’e sırasıyla bildirirler; Cumhurbaşkanı da genellikle birinciyi, ama bazen de ikinci ya da üçüncü sıradakini atar, bu da çok eleştirilirdi doğal olarak. BÜ adayları, bunu engellemek için adaylıktan çekilirler, sadece birinciliği kazanan adayın atanmasını sağlarlardı. Bu ilk kez 2016’da bozuldu; 348 oy alan Prof. Gülay Barbarosoğlu’nun ardından, 40 oy alarak ikinci olan Prof. Vedat Akgiray adaylıktan çekilmedi ama umduğunu bulamadı.

 

(2)    https://www.almasti.org/2020/12/27/almasti-cerkes-kadin-hareketi/

 

(3)Adigey Cumhuriyetinden gelen, Türkiye’den gitmiş öğrenci/mezunların gönderdiği 15 imzalı metinde hiç kadın imzacı olmaması dikkatimi çekti. Merak bu ya, Adıgey Cumhuriyeti Parlamentosunun üyelerini araştırdım.  Bulabildiğim kadarıyla, 49 üyenin sadece 8’i kadın, yani %16’sı. 14 kişilik bakanlar kurulunda ise sadece 1 kadın var, o da öğrendiğim kadarıyla başbakan yardımcısı, sanırım doğrudan bir sorumluluğu yok. Yani orada da, burada olduğu gibi karar mekanizmalarında kadının adı yok!

Comments are closed.