Uzun bir yol ama bence yapabiliriz…

Nurdan Şahin 02 July 2019
Kimlik Siyasetinden Demokrasi Talebine Doğru…

 

31 Mart belediye başkanlığı seçiminin İstanbul için haksız, hukuksuz, mesnetsiz iptalinin hemen akabinde yazdığım yazıyı “Her şey Çok Güzel Olacak” mı bilmem, ama yarın dünden daha farklı, daha güzel olacak, olmalı…” diyerek bitirmişim. Gerçekten de, tahminlerin bile üzerinde güzel oldu; iki aday arasındaki 13 bin oy farkı 800 bini aşarak, %9’a ulaştı ve İmamoğlu’nu tebrik etme dışında, kimseye söyleyecek söz kalmadı.

 

Seçim sonuçları çok önemli çünkü Ak Parti, 17 yıldır ilk kez bir yenilgi alıyor. İstanbul, çeyrek asırdır ilk kez, bir başka parti tarafından yönetilecek. Otokratik bir lider yönetimindeki ülkenin en önemli şehrinin, dünya metropolleri arasında yer alan İstanbul’un yönetimi seçimle değişiyor. Bu sadece bizde değil, dünyada da bir heyecan yaratıyor; öyle ki, The Washington Post, bu seçimin, benzer liderler tarafından yönetilen başka ülkelere de örnek olabileceğine, umut doğurabileceğine dair bir makale yayınlıyor!(1)

 

Peki bu nasıl oldu? Bir önceki yazımda, İmamoğlu’nun başarısında, Erdoğan’ın büyük katkısı olduğunu, suçlayıcı, toptancı, bekacı söylemleriyle kendi seçmen kitlesinden ziyade, muhalefeti konsolide ettiğini yazmıştım. Erdoğan, Soylu ve tabii Bahçeli bu söylemi tekrarlanan seçim süreci boyunca da sürdürdüler. Seçim sürecinde yaşananlar-haksız rekabet, devlet imkânlarının kullanımı, medyanın tutumu vb-  ve İstanbul seçimlerinin, üstelik sadece büyükşehir belediye başkanlığının iptali zaten AKP seçmeninin, en azından bir kesiminin vicdanını rahatsız etmişti. Nasıl etmesin ki, 17 yıldır, her fırsatta sandığın kutsallığını vurgulayan, seçilenin her zaman atanandan daha meşru olduğunu söyleyen liderleri, aldığı ilk yenilgide, YSK vasıtasıyla seçimi iptal etmiş, aday olmalarına ses çıkarmadığı seçilmiş HDP’li belediye başkanlarını,  KHK’lı diye görevden alıp, kendi adaylarını atamıştı. Vicdanlı, dürüst hiç kimse bunları görmezden gelemezdi. Bunlar yetmedi, 2. Seçim sürecinde de, hep birlikte, tüm muhalefeti teröristlikle, cuntacılıkla –Sisi benzetmesi- suçlamaya devam edip, bir de son dakikada “terörist başı” Apo’nun mektubunu orta yere koyup, kırmızı bültenle aranan Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkarınca, hem AKP hem de MHP seçmenleri pes dedi muhtemelen.  Sandığa gitmeyenler bir önceki seçime göre artmakla kalmadı; Cumhur ittifakının azımsanmayacak bir sayıda seçmeni İmamoğlu’na oy verdi ki, işte bunu hiç kimse beklemiyordu! (2)

 

Öte yandan, hem İmamoğlu, hem de ittifak yapan yapmayan tüm muhalefet iyi bir performans gösterdi. Erdoğan’ın aksine, Kılıçdaroğlu’nun, alanı, adayın kendisine, yani İmamoğlu’na bırakması; Saadet Partisinin, oylar AKP’ye gitmesin diye kendi adayını çıkarması; HDP’nin tüm çabalara karşın ittifakta kalmaya devam etmesi; Demirtaş’ın pozitif mesajları; DSP’nin aday çıkarmaması ve elbette İmamoğlu’nun kapsayıcı, sakin, umut veren tavır ve konuşmaları, uzun zamandır umuda, değişime hasret seçmeni motive etti.(3) Bir önceki seçimde oy kullanmayan “boykotçular”, “nasıl olsa kazanamayız” cılar, “bunlar seçimle gitmez” ciler, velhasıl bizim mahallenin müzmin pesimistleri dâhil, muhalif kesimde hemen herkes bu kez oy kullandı. İstanbul’da doğdum, büyüdüm, bugüne dek yaşadım; ben ben olalı İstanbul’u 22 Haziran günü kadar kalabalık ve canlı görmedim.

 

Seçimin bence çok önemli bazı sonuçları var. Muhalefet çok iyi bir performans gösterdi; bunun asıl nedeni, tabanın yani seçmenin uzun zamandır içinde bulunduğu ve özellikle de son yıllarda iktidar tarafından sürekli beslenen kimlik siyasetinden sıyrılarak, demokrasiye sahip çıkması oldu. Bu sayede, HDP ve İyi Parti aynı ittifak içinde yer alabildiler. Ak Partinin kalesi sayılan bazı ilçelerde – Fatih, Eyüp gibi- İmamoğlu seçimi önde götürdü. Seçmen, bu tercihiyle hoyrat, otoriter, kutuplaştırıcı, tehditkâr bir dili değil, kapsayıcı, güven ve umut veren, gerginlikten uzak siyaset dilini benimsediğini de gösterdi.  Kimlik siyasetinden sıyrılabilmek, kutuplaşmadan da çıkabilmek demek; dahası, gelecekte demokratik bir toplum olma yolunda yeniden umutlanabilmek demek…

 

Diğer önemli bir sonuç, Türkiye’de seçimlerin, siyasi kültürün önemli bir parçası olduğu; halkın, nereden gelirse gelsin, seçime müdahale edilmesine tepki gösterdiği ve sandığa sahip çıktığıdır. Türkiye seçmeninin 1960 darbesi, 1980 darbesi, 2007 e- muhtırası akabinde gösterdiği sağduyuyu, bu kez İstanbul seçmeni gösterdi. Umarım buradan hem iktidar, hem de seçmene ve seçim sistemine güven duymayan bizim mahalle de bir ders çıkarmıştır.

 

Aslında uzun zamandır bilinmekle birlikte, İstanbul seçimlerden bir kez daha net olarak ortaya çıkan bir diğer husus ise, Kürt seçmeni ve temsilcilerini mutlaka hesaba katmak gereğidir. Bu durum, ülkenin normalleşmesi yolunda yeni adımlar atılmasına yol açabilir, açmalıdır.

 

Kısacası, İstanbul’un yenilenen seçimlerinde adalet ve vicdan duygusu ile demokrasi talebi, kutuplaşmayı, gerginliği, otoriteyi galebe çaldı; ülke için yeniden umutların yeşermesini sağladı. Gerekli çıkarımları yapıp, kimseyi ötekileştirmeden, daha güzel bir ülke için çaba göstermek ise başta siyasi partiler olmak üzere, demokrasi isteyen herkese, hepimize düşüyor.

 

Uzun bir yol ama bence yapabiliriz…

 

 

 

 

 

 

 

Comments are closed.