Neyse, enseyi karartmayalım; yaşam varsa umut vardır…

Nurdan Şahin 27 June 2018
KAZANANLAR, KAYBEDENLER, SÜRPRİZLER

 

Birkaç yıldır, Türkiye’nin siyasetini, parlamentodaki en küçük partilerden birinin lideri belirliyor. Bu stratejik kararları Devlet Bey mi veriyor yoksa devlet veriyor da Devlet Bey uygulamaya mı geçiriyor bilemem. Özellikle İyi Parti’nin çıkışından beri gitti gidiyor muamelesi yapılan MHP, oylarını konsolide ediyor, gücünü arttırıyor. Ocak 2017’de şöyle yazmışım:

 

“…2017 nin ilk günleri Türkiye çok önemli bir sürece girdi; başını Devlet Bahçeli’nin çektiği anayasa değişikliği süreci. Kimse Bahçeli’nin yaptığını yandaşcılık falan diye küçümsemesin; parlamentodaki  en küçük parti tüm ülkenin siyasetini belirliyor ve her durumda kazanan muhtemelen o olacak! Ak Partinin kamuoyu yoklamalarında yeterli destek bulamadığı için ertelediği  Başkanlık sistemine yönelik Anayasa değişikliği, 2016’nın son günlerinde, Devlet Bahçeli’nin ustaca manevrasıyla gündeme bomba gibi düştü. Sistem değişikliği referanduma gider ve kabul edilirse, MHP’nin dünya görüşüne uygun, hiçbir demokratik adım içermeyen, var olandan da beter bir Anayasa değişikliği olacak ve muhtemelen MHP  iktidar gücünü de bir şekilde paylaşacak…”(1)

 

Aynen böyle oldu; referandumdan sonra aniden başkanlık seçimini de gündeme getiren Devlet Bey oldu ve bundan en kazançlı da kendisi ve partisi çıktı.

 

2015’ten itibaren Erdoğan’ın seçtiği güvenlikçi, milliyetçi, sorunları siyasetle değil, güç ve sertlik politikalarıyla çözme yolu anlaşılan o ki, dindar-muhafazakâr görüş yerine milliyetçi duyguları tetiklemiş – hem de nasıl. İki milliyetçi partinin oy toplamı sanırım ilk kez %20’yi geçti. Her ne kadar bizim mahallede bazı insanlar Meral Akşener ve partisini merkez sağ parti falan gibi görmek isteseler de, zaten bariz olan gerçek yüz, seçim sürecinde, özellikle de bir şehit yakınının sorularına miting alanında cevap verirken açık ve net ortaya çıktı. MHP anahtar parti konumunda, dolayısıyla muhtemelen iktidar ortağı ama İyi Parti’nin ne olacağı belli olmaz. Bazı konularda hükümete destek verebileceği gibi, varlığını uzun süre sürdürememe ihtimali de var- bence tabii.

 

Ak Parti bu seçimde en çok oy kaybına uğrayan parti. 1 Kasım 2015 seçimlerine göre tam 7 puan kaybetmiş. MHP cumhurbaşkanı adayı çıkarsaydı, muhtemelen Erdoğan ilk turda seçilemezdi. Üstelik OHAL altında, basının tamamen iktidar yanlısı hale geldiği bir ortamda, partili cumhurbaşkanlığı yönetiminde, içişleri bakanı sağa sola tehditler savururken yapılan bir baskın seçimde alınıyor bu sonuç. Yine de, 16 yıllık iktidardan sonra hala seçim kazanmak, oy kaybına rağmen birinci parti çıkmak elbette bir başarı.

 

Seçimde en başarılı parti bence HDP. Yönetim kadrolarının önemli bir kısmı, yerel yöneticilerinin çoğu hapiste; parti ciddi bir baskı altında; televizyonda neredeyse tamamen yasaklılar, keza yazılı basında da. İçişleri bakanınca her fırsatta terörist ilan ediliyorlar. Cumhurbaşkanı,  hakkında hüküm verilmeden, rakibi Demirtaş’ı çoktan mahkûm etmiş. Bütün bu koşullara rağmen, HDP 1 Kasım 2015 seçimlerine göre oyunu 1 puan arttırdı; %11,7 alarak 67 milletvekili çıkardı. Mesaj net; ortada bir Kürt sorunu vardır, bu sorunun çözümü parlamentoda, HDP ile müzakere ederek yapılmalıdır. HDP yönetiminin bu kez bu oyların kıymetini bileceklerini,  7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra düştükleri hatalara düşmeyeceklerini umuyorum. Hala sorunların çözümünü “devrim” de gören, oy potansiyelinin pek az olduğunu tahmin ettiğim “bileşenlerinden” artık sıyrılarak, silahlı, hendekli her türlü mücadeleyi ve mücadeleciyi kesin ve net bir şekilde reddederek, sol liberal ve demokrat insanlar ve STK’lar ile güç birliği yaparak, güçlü bir muhalefet partisi olma yoluna girmeleri gerekir- tabii bu da bence.

 

CHP ve Vekil İnce’ye gelince. CHP, 1 Kasım seçimlerine göre 3 puan kaybetti-muhtemelen İyi Partiye gitti bu oylar. Vekil İnce ise bu seçimin sürpriziydi bence. Çok kısa bir sürede CHP’li olan olmayan pek çok insanda heyecan yarattı; asık yüzlü CHP’den güzel gülen, espri yapan, hazırcevap, gündem belirleyen, halktan biri olduğu aşikâr ve her şeyden önemlisi, seçim sonrasında yaptığı konuşmayla –epeyce geç kalsa da- dürüst ve güven veren, hatalarından dolayı özür dilemeyi bilen ama pes etmeyen bir siyasetçi profili çıkardı ortaya.  20 yılı aşkın süredir CHP’ye ve CHP’nin herhangi bir adayına oy vermeyen bende ve benzeri birçok kişide bile bir umut yarattı, hem de popülist söylemine rağmen. Muharrem İnce CHP’nin başına geçmeli ve 5 yıl sonrasına yönelik seçim çalışmalarına başlamalı. Tabii, öncesinde belediye seçimleri de var. 40 yıldır 20-25 oy oranını aşamayan bir partiden, 55 günde %30 oy oranına ulaşan bir başkan adayı göz ardı edilemez. Tabii 55 günlük başarı, 5*365 günlük bir mücadelenin garantisi değil. Hem çok güçlü bir rakiple baş edebilmek, hem de CHP gibi bir partiyi dönüştürebilmek kolay iş değil.  Yoksa yeni bir merkez sol parti mi kurulmalı acep? CHP’nin tavanından daha da sorunlu bir tabanı var aslında- dün geceden beri dolaşan komplo teorilerine inanan, adamın açıklamalarına karşın hala bu hikâyelere inanmakta direnen insanlara liderlik etmek yerine daha kapsayıcı, geçmişin yükünü taşımayan yeni bir oluşumun zamanı gelmiştir belki de. Bir kimliğin içinden siyaset üretmektense, yurttaşlık temelinde, herkes için demokrasi hedefli, anadil dâhil, tüm insan haklarını savunan, sadece büyümeye değil, gelişmeye önem veren, insanı merkeze alan, ülkenin sosyolojisini okuyabilen yeni bir siyasi parti kurmak mümkün olabilir mi? Kafamda deli sorular…

 

Seçim sonuçlarına göre, Türkiye’nin %50’si yine kaybetti – meclise giren 600 milletvekilinin sadece 103’ü yani %17,1’i kadın.  33 ilden tek bir kadın vekil çıkmadı. Kadın vekil oranının en yüksek olduğu parti, yine HDP – 67 vekilin 25’i kadın; oran %37. Geçen seçimlere göre 2 puan düşüş olmuş ama yine de açık ara önde. İkinci durumda AKP var. 295 vekilin 52’si kadın, oran %18. Bir önceki seçimde bu oran % 11 imiş. Güzel ama yetersiz bir gelişme. CHP’nin 146 vekilinden 18’i kadın; oran %12. Bir önceki seçimde kadın vekil oranı %15 imiş. Düşüş üzücü. MHP’nin 5 kadın vekili var; oran %10. Geçen seçimde oran %7,5 imiş. Başkanı kadın olan İyi Parti’nin kadın vekil sayısı ise sadece 3; oran %7. (2) Kadın vekil sayısının hızla artması, tüm partilerden acil talebimiz. Bunun en etkin yolunun kota olduğunu da bir kez daha hatırlatmak isterim.

 

Son olarak, Türkiye’deki seçim sisteminin, parti temsilcileri görevlerini layıkıyla yaptığı takdirde, düzgün işleyen ve şeffaf bir sistem olduğu görüşündeyim (2017 referandumunda, mühürsüz oy şaibesi ve her seçimde görülen ama sonucu etkilemeyen münferit olaylar dışında). Bu kez de dolaşan tüm komplo teorilerine karşın, partilerin elde ettiği sonuçlar, sanırım yine geçici YSK sonuçlarından farklı çıkmadı; sonuçlara itiraz edilen pek bir sandık da henüz yok bildiğim kadarıyla. Keza, başarılı bir sivil girişim olan Oy ve Ötesi de benzer bir açıklama yaptı. Gerek partilerin, gerekse ilgili sivil girişimlerin bulgularını daha detaylı olarak tüm kamuoyu ile paylaşmaları, gelecekte bu tip güvensizliklerin ortadan kalkmasını sağlayabilir. Laik kesimin de, artık seçim sonuçlarını seçim sistemine ya da “cahil halk”a yükleyerek, saha çamurluydu, hakem yan tutuyordu falan diye açıklamak yerine, biz nerede hata yapıyoruz, neden seçim kazanamıyoruz, ne yapmamız lazım konusunda kafa yormasının zamanı geldi de geçiyor bile. Vekil İnce’nin 55 günde ulaştığı azımsanmayacak başarı ve seçim sonuçlarını değerlendirme konuşması buna da vesile olur umarım.

 

Seçim sonuçlarıyla ilgili görüşler şimdilik bu kadar. Elbette üzerinde daha çok konuşulacak. Bakalım bu yeni sistem ülkeyi nasıl etkileyecek. Neyse, enseyi karartmayalım; yaşam varsa umut vardır…

 

Comments are closed.