Daha güzel bir dünya, her konuda olması gerektiği gibi, toplumsal cinsiyet konusunda da eşit olduğumuzda gerçekleşecek...

Nurdan Şahin 10 March 2017
8 MART 2017’de TÜRKİYE’DE KADIN OLMAK

 

Bu yazı biraz gecikmeli yazıldı, ama tabii bu birkaç günde pek bir şey değişmedi; sadece devlet erkanından özel sektöre, STK’lardan meslek örgütlerine, tüm kuruluşlar kadınlara ne kadar önem verdiklerini gösteren mesajlar yayınladı Dünya Kadınlar Gününde.  Keşke mesajlar yerine, işyerlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğine verdikleri önemi gösterecek veriler yayınlasalardı – yapmadılar, yapamadılar. Veriler, mesajları hiç doğrulamıyor ne yazık ki!

 

TUİK, görevi gereği, mesaj yerine bazı veriler yayınladı 7 Mart’ta (1):  %

 

                                                                            KADIN             ERKEK

Okur-yazar olmayan nüfus oranı ( 25+ yaş)                             9,0                          1,8

İstihdam Oranı(15+ yaş)                                                           27,5                       65,0

İşgücüne Katılım Oranı                                                             31,5                      71,6

Yaşadığı çevrede gece gezerken kendini güvensiz hisseden    37,0                       15,2

TBMM’de  Milletvekili Oranı                                                   14,7                        85,3

Belediye Başkanı Oranı                                                               2,9                        97,1

Muhtar  Oranı                                                                             2,0                       98,0

 

TUİK istatistiklerinde , gece kendini güvensiz hissetmek dışında, kadının adı yok!

 

Biz devam edelim:

 

81 ilin sadece 3 tanesinin valisi kadın ve tarihte  ilk kez ayni anda 3 kadın vali görev yapıyor; ne kadar sevinsek az! Yalova, Sinop ve Kırklareli.  Hiç kadın müsteşar yok! Cumhuriyet tarihinin ilk kadın müsteşarı , Nimet Çubukçu döneminde MEB’de görev yapmış; ikincisi de 2014’te Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına atanmış ama görev süresi topu topu bir yıl sürmüş. Yani bu durum Ak Parti yönetimine özgü değil; habire anılan “o eski güzel günlerde”  de aslında kadının adı hiç yok!

 

Devlet böyle de, diğer sektörler çok mu farklı sanki? BİST şirketlerinin tümünde YK üyelerinin sadece %12’si kadın.  513 şirketin sadece 30’unda yani % 5,8’inde kadın YK başkanı var(2). Kadınlar Gününde yaptığı reklamla büyük beğeni toplayan Filli Boya’yı üreten şirketin 5 YK üyesinin sadece biri, ayni zamanda başkanı kadın, o da zaten şirketin sahibi. Yine de bir kadın bile, en azından reklamda böyle fark yaratıyor- düşünün bir de daha güçlü oldukları zaman neler olacak.

 

Gelelim mangalda kül bırakmayan meslek örgütlerine. 81 ilin sadece 5 tanesinde kadın baro başkanı var: Bilecik, Düzce, Kırşehir, Osmaniye, Sinop. (bu Sinop’ta bir iş var, valisi de kadın; Sinop’a mı yerleşsek acaba?)  11 kişilik  TBB yönetim kurulunun sadece 3 üyesi kadın! Türk Tabipler Birliğinin 11 kişilik merkez konseyinin 4 üyesi kadınken, DİSK’in 7 yönetim kurulu üyesinin kaçı kadın dersiniz? Arzu Çerkezoğlu tek başına emekçi kadınları temsil ediyor. Sonra 8 martta mesaj üstüne mesaj. Geçiniz. İşçi sendikaları böyle, peki işverenler? Türkiye’nin hem sermaye, hem eğitim seviyesi açısından “creme de la creme” kuruluşu TÜSİAD yönetim kurulunun da 13 üyesinin  sadece 3’ü kadın.

 

Hal böyle olunca, Dünya Ekonomik Forumu WEF’in yayınladığı Toplumsal Cinsiyet Eşitliği  genel endeksinde 144 ülke arasında ancak 130. olabiliyoruz.  Ekonomik katılım ve fırsat endeksinde 129., eğitim  endeksinde 109., politik güçlülük endeksinde 113. sıradayken, sağlık ve sağkalım endeksinde ise, 30 ülke ile beraber 1. sıradayız. Yani ülkemizde kadın erkek eşitliği sadece ve sadece sağlık hizmetlerine erişimde sağlanmış- eh bu da bir şey tabii. Politik güçlülükte 113. sırada olmamızı ise, Tansu Çiller’e borçluyuz- kısa bir süre de olsa, bir kadın başbakanımızın olması bize epey puan kazandırıyor. Yoksa parlamentonun  ve kabinenin bu yapısıyla, sıramız çok daha gerilerde olurdu.

 

WEF endeksi, eşitsizliğin yanı sıra bir başka şey daha gösteriyor- eşitlik sadece maddi gelişmişlikle olmuyor; kültür ve zihniyet bu konuda çok belirleyici. Yoksa, dünyanın en gelişmiş ülkelerinden Japonya nasıl Türkiye’nin biraz üzerinde, 111. sırada, Nepal ile Kamboçya arasında yer alırdı?( 3)

 

Türkiye de zaten en yüksek 2. gelir grubundaki ülkeler arasında; birinci lige çıksa bile , tedbir alınmadıkça toplumsal cinsiyet  eşitliğini yakalaması mümkün olmayacak. Tedbir ise belli; pozitif ayrımcılık ve kadın kotası. Milletvekili sayısında, üst kademe devlet memuriyetinde, siyasi partilerin , meslek kuruluşlarının (odalar vs) ve BİST şirketlerinin yönetim kurullarında kota koyulmadıkça, “cam tavan” kırılamayacak, kadınlar karar mekanizmalarında yer alamayacak, yeterince güçlenemeyecek yani bu durum değişmeyecek. Bu durum değişmedikçe, aşağıdaki istatistikler de değişmeyecek:

 

Türkiye’de her iki kadından biri eşinden ya da birlikte yaşadığı erkekten şiddet görüyor; TUİK’e göre ise, ortalama 10 kadından 4’ü erkek şiddetine maruz kalıyor. 2016 yılında ulusal ve yerel gazetelere 317’si silahlı toplam 397 kadın cinayeti yansıdı. Kadın cinayetlerinin %85’ini kocalar, sevgililer, eski kocalar, ayrılmak istenen sevgililer işledi (4). Pek çok kadın taciz ve tecavüze maruz kaldı; kılığı kıyafeti nedeniyle ya da spor yaptığı için şiddet gördü. Ne yazık ki bütün bu şiddet eylemlerinin zanlılarının bir çoğu tutuksuz yargılandı, beraat etti , ceza aldıysa cezası ertelendi, iyi halden cezası indirildi, kısa sürede hapisten çıktı – kısacası ceza görmek yerine adeta teşvik edildi. Bu konuda en iyi daha doğrusu en korkunç örnek 2017’nin  ilk günlerinde Ankara’da, kullandığı halk otobüsüne binen kadının bilincini kaybedene kadar boğazını sıkıp tecavüz eden sonra da gasp eden şoför İbrahim Tuncay’ın hikayesi-  Gökçer Tahincioğlu’nun Milliyet’te yayınlanan yazısını okumadıysanız lütfen okuyun ve nasıl her şeye göz yumulduğunu görün (5).

 

Sorun yasalarımızda değil; eksikleri olsa da kadın hakları, eşitlik ve kadına karşı şiddetle ilgili 2002’de Medeni Kanunda, 2003’te İş Kanununda, 2004’te TCK’da yapılan değişikliklerle yasalarımız oldukça düzeldi, önemli uluslararası sözleşmeler (CEDAW, İstanbul Sözleşmesi gibi) imzalandı, yürürlüğe kondu, yasal değişimler de zaten bu doğrultuda yapıldı. Sorun uygulamada; sorun  erkek egemen kültürün, erkek egemen zihniyetin erkek egemen güç dayanışmasında- farkında olarak ya da olmayarak.   Kadınların bir kısmı  da ayni ya da benzer zihniyette ne yazık ki. Bunun değişimi ise, yasaların değişmesinden çok daha zor ve uzun bir süreç . Süreci hızlandırmak için alınacak pek çok tedbir var ve bunları siyasetten talep etmek gerekiyor. Tabii bireysel olarak yapmamız gerekenler de var.

 

Ben en iyisi bu yazıyı, 8 Mart 2014’te yazdığım yazının son paragrafıyla bitireyim; zaten değişen bir şey yok…

 

 

“Türkiye’de yaşayan tüm kadınların, etnik ve dini kimliklerimizden bağımsız olarak hepimizin, bize  çok değer verir gibi görünse de  aslında, evde, toplumda, işte, sokakta  erkeklerle eşit haklara sahip olmamızı  desteklemeyen, örf, adet, gelenek, görenek ve alışkanlıkları kutsamak yerine mücadele etmemiz, diğer kadınlarla dayanışma içinde, bıkmadan, yorulmadan mücadele etmemiz gerekiyor. Demokrat erkeklerin de bizi destekleyeceklerinden hiç kuşkum yok. Daha güzel bir dünya, her konuda olması gerektiği gibi, toplumsal cinsiyet konusunda da eşit olduğumuzda gerçekleşecek çünkü “(6)

 

 

 

 

 

Comments are closed.