7 Haziranda herkesi şaşırtan seçmen davranışı, 1 Kasımda daha da büyük şaşkınlığa yol açtı; bir farkla...

Nurdan Şahin 16 November 2015
GÜNCELE DAİR NOTLAR

 

N’apıyor bu seçmen?

 

7 Haziranda herkesi şaşırtan seçmen davranışı, 1 Kasımda daha da büyük şaşkınlığa yol açtı; bir farkla- ilki takdirle karşılanırken, ikincisi karamsarlık yarattı bizim mahallede. Oysa seçmen kendi açısından yine çok rasyonel davrandı; AKP olmadan anlaşılan hiçbir şey yapılamıyordu; bırakın koalisyon kurmayı, ne meclisi çalıştırmayı başarabildi  %60’ı temsil eden muhalefet, ne meclis başkanı seçebildi, ne de artık dokunulmazlıkları olmayan 4 bakan ile ilgili gensoru verebildi. Aslında bu konularda herhangi bir çaba bile göstermedi. Eh madem AKP olmadan olmuyordu, o zaman bari onlara bir şans daha vereyim dedi galiba seçmen.

 

Seçim sonuçları ile ilgili  kantitatif analizler www.çilekagaci.com da mevcut. Seçimin iki önemli aktöründen AKP, 7 Haziranın tersine, Türkiye’nin her yerinde oylarını arttırırken, HDP, yine 7 Haziranın tersine, her yerde, ama özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ciddi oy kaybına uğramış. Türkiye genelinde, ilçe düzeyinde iki seçimi karşılaştıran analiz gösteriyor ki, diğer tüm partilerin kaybettiği ortalama  1 oya karşılık, AKP  neredeyse 2 oy kazanmış; bu genel eğilimin tersine HDP’nin güçlü olduğu illerde, AKP dışındaki partilerin oylarındaki toplam düşüş, AKP oylarındaki artıştan daha fazla olmuş. Yani, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da HDP’nin oy oranındaki düşüşün nedeni AKP’ye kayan oylar değil, sandığa gitmeyen HDP seçmeni gibi görünüyor. Türkiye genelinde ise, 7 Haziran’da seçime katılmayarak tepkisini gösteren AKP seçmeni, bu kez dönerek partisine oy vermiş görünüyor.

 

Partilerin , 5 ay içinde değişen bu seçmen davranışını iyi analiz etmeleri  ve ona göre davranmaları beklenir ama ilk demeçler, her zamanki gibi, muhalefet partilerinin hepsinin-oyumu verdiğim HDP dahil, “zor ve eşitsiz koşullara rağmen” başarılı olduğu üzerineydi. Koşullar konusunda haklılar; ama benzer zor ve eşitsiz koşullar 7 Haziran’da da mevcuttu. O zaman, şapkayı öne koyup, kusuru kendinde arama zamanıdır.

 

Cizre’den sonra Silvan

 

Hiçbir ulus devlet, en demokratik olanı bile kendi sınırları içinde, hendekler kazarak, silahlı güçlerin desteği ile  “özerklik” ilanına izin vermez; hiçbir yasal parti de böyle bir hareketi “haklı bir direniş” olarak görüp destekleyemez AMA  hiçbir devletin de  kendi ülkesinde, binlerce yurttaşının yaşadığı bir yerleşim yerinde, 12 gün sokağa çıkma yasağı ilan edip, savaş koşullarına tabi olmayan bir savaş yapması da kabul edilemez. 21.yüzyılda bunun farklı çözümleri olmalı; yurttaşların, basta yaşam hakkı olmak üzere  en temel insan haklarını tehlikeye atarak yapılan operasyonlar vicdanlarda meşru değildir ve kabul edilemez.

 

Öte yandan, görünen  o ki, çözüm sürecinde gerçekten de , silahlı güçler dağdan şehre kaydırılmış. Bu kadar silah,bu kadar uzun süreli direniş başka türlü mümkün mü? Devletin bunu  hiç fark etmemesi mümkün mü? Muhtemelen, sürecin devam edebilmesi için göz yumulmuş; belki de boyutu tam bilinememiş.

 

Doğu ve Güneydoğu halkının, bu silaha geri dönüşten memnun kalmadığı kuşkusuz; 1 Kasım seçim sonuçları da bunun bir göstergesi. Daha fazla kan dökülmeden, silahların susması gerekiyor. Bölge halkının, her yurttaşın hakkı olan insani yaşam koşullarına dönmesi, çocukların eğitimlerine devam etmesi gerekiyor. Umarım en kısa sürede bu  gerçekleşir.

 

Ankara, Beyrut, Paris

 

Dünyada güvenli bir yer kalmadığını bundan 15 yıl önce, iki okyanus arasındaki ABD ‘nin kalbi New York’taki ünlü ikiz kulelere yapılan terör saldırısıyla öğrenmiştik aslında. Takip eden yıllar ise, tüm dünya,  güvenlik gerekçesiyle,  ABD terörüyle yaşamayı öğrendi. Bu yıl, Ocak ayında dünyayı şok eden Charlie Hebdo saldırısından sonra, Fransa bir kez daha çok ürkütücü , çok planlı, çok vahşi, senkronize terör saldırılarına maruz kaldı 13 Kasım 2015 tarihinde. Saldırılar bir lokantaya, bara, bir konser salonuna, bir futbol maçına yani aslında bir hayat tarzına yapıldı sanki. Saldırganlardan birinin Fransız vatandaşı ve takip altında biri olduğunu okuduk. Demek ki, hiçbir yerde çok kolay değil bu tip eylemleri önlemek; şüpheli birileri olduğu bilinse bile.

 

Acıları yarıştırmayı çok yanlış bulurum hep; yine de Beyrut’un, ya da  Ankara’nın hiçbir şekilde Paris katliamı kadar gündeme gelmemesi üzücü insanlık açısından. Birkaç ay önce, Kenya’da bir üniversitede yapılan ve 150’ye yakın öğrencinin katliamına yol açan saldırı da bizim pek gündemimize gelmedi. Oysa artık dünya büyük bir köy; terör  tehlikesi hepimiz için geçerli; onun için herkes, diğerinin acısına duyarlı olmak zorunda. Yine herkes, ne terörün, ne de teröre karşı alınan güvenlik önlemlerinin, yaşam tarzlarını, demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlamasına izin vermemek gerektiğini hep hatırlamak ve bunun için mücadele etmek zorunda. Yoksa dünya çocuklarımız için yaşanmaz bir yer olacak.

 

Comments are closed.