Erdoğan’ı Fethullahçılar kandırmış, Erdoğan da Türkiye aydınlarını kandırmış. Kandıran kandırana. Kanmasaydınız yahu.

Nurdan Şahin 27 October 2015
KANDIRILDIM, KANDIRILDIN, KANDIRILDIK mı?

 

O da kandırılmış; tam öyle demese de, soru böyle sorulunca, evet, kandırılmış hissediyorum demiş. Anlamışsınızdır, Murat Belge’den bahsediyorum. Ülkedeki bütün kötülüklerin anası görülen şu meşhur “yetmez ama evet” sloganı ile evet denilen 2010 referandumu sözü edilen. Soruyu soran diyor ki:

 

2010 Referandumuyla birlikte hem partide hem de hükümet politikalarında değişmelerin başladığı söylendi. Referandumla düzenlenen yasalardan bir dönüş olduğu görülüyor. ‘Evet’ diyenler kandırıldı mı?

 

Cevap şöyle geliyor:

 

Bence evet. Zaten bütün bu olanlar bir kandırmaca haline geldi sonunda. Ben de doğrusu kendimi kandırılmış hissediyorum. ‘Elim kırılaydı da oy vermeseydim’ diyecek halim yok. O zamanın şartlarında doğru davrandığımı düşünüyorum. Ama yanıltan bir şey olduğu besbelli. (http://t24.com.tr/haber/murat-belge-2010-referandumunda-evet-diyenler-kandirildi-bizim-destekledigimiz-uydurma-bir-erdoganmis,314127)

 

Aslında soru biraz oyunbaz, alınan cevaptan oluşturulan başlık da. Ama Murat Belge gibi gerçekten donanımlı, tecrübeli, saygıdeğer, farklı bir aydının da bunu görmesi gerekmez mi?

 

Dünyanın inanılmaz bir hızla değiştiği günümüzde, referandumun üzerinden tastamam 5 yıl geçmiş; Arap baharı ve Gezi olayları olmuş, “Cemaat” darbe girişiminde bulunmuş ya da başka bir görüşe göre hükümetin yolsuzluklarını ortaya çıkarmış-ki bence ikisi de doğru, Irak’tan sonra Suriye de dağılmış, milyonlarca insan ülkesini terk etmek zorunda kalmış; bunların önemli çoğunluğu Türkiye’ye gelmiş,  Kürt kantonları kurulmuş, Işid belası kâbus gibi üzerimize çökmüş, çözüm süreci başlamış bitmiş, Ergenekon, Balyoz unutulmuş gitmiş – bütün bu olanlar arasında elbette insanlar da değişmiştir – Erdoğan da, Belge de, siz de, ben de.

 

Stabil olmayan bir dünyada, verilen kararların ve kararı verenlerin değerlendirmesi, o günün şartlarıyla yapılmalıdır; ben de evet oyu verdim; doğru yaptığım görüşündeyim; kandırılmış duygusuna kapılmadım hiç. Evet, Erdoğan o günlerden oldukça farklı, muhtemelen bizler de farklıyız. Zaten verilen oy da bir sisteme idi; Erdoğan’a değildi. Üstelik, referandumla yapılan değişikliklerin bir kısmı yine aynı ve artık beğenilmeyen iktidar tarafından  yanlış bulunup geri alınıyorsa, verdiğimiz karar pek de  fena değilmiş!

 

Erdoğan’ı Fethullahçılar kandırmış,  Erdoğan da Türkiye aydınlarını kandırmış. Kandıran kandırana. Kanmasaydınız yahu. Bu kandırılma muhabbeti hep illet etmiştir beni. Sisteme karşı çıkan, eylem yapan gençler de ister sağ, ister sol cenahtan olsun, hep “kandırılmış çocuklar” dır. Birkaç yıl önce, bir mavi yolculuk sırasında, 68 kuşağından bir ünlü yazar ile tartışıyorduk; 12 Eylül öncesi yazdıkları yazılarla, verdikleri gazlarla, gençlerin sokaklara dökülmesinden ve çok ağır bedeller ödemesinden sorumlu tutuyordu kendini ve kendi gibileri. “Kandırılmalarına hem göz yumduk, hem katkı yaptık” mealinde şeyler söylüyordu ve son derece samimi idi; gerçekten pişmanlık ve üzüntü duyuyordu. Dinleyip dinleyip sonunda tutamayıp kendimi, sesimi yükseltmiş, “kimse kandırmadı bizi, koskoca insanlardık, kafamız da çalışıyordu – biz daha iyi bir dünyaya inandığımız için solcu olduk; yanlış yollara sapanlar, şiddete başvuranlar da kendi tercihleriyle bu yollara saptılar. Kendinizi bu kadar önemsemeyin, gençler o zamanlar sizleri okumazdı bile” gibi bir şeyler söylemiştim hatırladığım kadarıyla.

 

Dünya değişir, insanlar da dünya ile birlikte ama farklı yönlerde değişebilir. Bir insanla ilgili 5 yıl önceki değerlendirmelerimiz elbette bugünden farklı olur; çünkü hem değerlendirdiğimiz insan, hem de biz değişmişizdir muhtemelen. Bu kandırıldığımız anlamına gelmez. En fazla yanıldığımızı düşünebiliriz; bu da özeleştiri gerektirir. Aslında Murat Belge’nin yapmak istediği de muhtemelen budur.

 

******************

Seçimlere 1 hafta kaldı, bugüne kadar oyumu açıkladığım için bu kez de açıklamam gerekir sanki. Son derece gereksiz ve anlamsız bulduğum bu seçimlerde, çoğu insan gibi, oyum değişmeyecek; parlamentoda bulunmaları gerektiğini düşündüğüm için oyumu HDD’ye vereceğim ama geçen seçime göre kafamda daha fazla soru işaretiyle. 7 Hazirandan sonra, Demirtaş’ın tarzını pek doğru bulmadım. Sevimli, esprili, bağırmadan konuşuyor ama kullandığı dil barış dili değil.  Bazı değerlendirmeleri ise 82 milletvekili olan bir parti liderinden çok, devrimci bir sol örgüt lideri keskinliğinde. Ani ve fevri açıklamalar yapıp, birkaç gün sonra, bunlardan vazgeçiyor. Sağı solu doğrudan suçlu ilan edip, sonra “ben öyle demek istememiştim” mealinde açıklamalar yapıyor. İşin tuhafı,  lider siyasetine karşı çıkan insanların birçoğu, bu yeni ve sempatik liderin hiçbir kusurunu görmüyor, görmek istemiyor ve neredeyse koşulsuz destekliyor. Umarım onlar da bir gün kandırılmış hissine kapılmazlar. Kandırılmış hissetmemek için, her şeyi ve herkesi sorgulamak gerekiyor çünkü.

 

Bu eleştirilerime rağmen, barış ve siyasi çözüm için Kürtlerin parlamentoda temsil edilmeleri gerektiğine inandığım ve aslında diğer partilere oldukça uzak bir pozisyonda durduğum için, rezervlerimle birlikte, oyum bu seçimde de HDP’ye.

 

Comments are closed.