HDP’nin seçimlere parti olarak girmesini haklı buluyorum.

Nurdan Şahin 10 February 2015
L.A.F

 

Dünyanın bir ucunda, Kamboçya’da, otelde wifi yakalamışken, memlekette neler oluyor bir bakayım dedim, sanırım geçen Salı ya da Çarşamba. Aman tanrım, felaket senaryoları sarmış yine ortalığı. Gündemin önemli maddesi değişmemiş – HDP’nin seçimlere parti olarak girmesi. Gitmeden önce okumuştum bu konuda HDP’nin AKP ile anlaşıp, demokrasiyi satışa getirdiği yorumlarını; hatta bir yemekte de, bu konuda yaptığım itirazlar, köşe yazarı bir profesör arkadaş tarafından “fazla iyi niyetli” olarak değerlendirilmişti!

 

Bu kez, başka bir liberal profesör/köşe yazarı, HDP’yi aklı selime davet ediyor; HDP’nin barajı geçebileceğini düşünenleri “..HDP’nin barajı aşacağına kendini inandırmış hayalperest bir “devrim başlıyor ha gayret” kitlesi türeyiverdi” diye tanımlıyor ve bunun sonuçlarının vebalini kimsenin ödeyemeyeceğini; parti olarak barajı geçemediği durumda olacak felaketi şöyle özetliyordu: “.. HDP’nin Meclis’te olmaması Erdoğan’ın mutlak iktidarının önünü kapanmamak üzere ardına kadar açar. O dünyada ise ne HDP kalır ne Türkiye.” (yazının tamamı için: http://www.taraf.com.tr/yazarlar/kobane-ve-syriza-ruzgarlari/)

 

Memleketten kilometrelerce uzakta, çok büyük acılar yaşamış bir coğrafyada, bu kadar karamsar, bu kadar umutsuz bir yorum okumak gerçekten sinirlendirdi beni. N’oluyoruz yahu; hep birlikte harakiri yapalım bari!

 

Döndük geldik hafta sonu, kısa yoldan haberleri öğrenmek amacıyla twitterda dolaşırken rastladım bu sefer hemcinsim bir profesör/köşe yazarının gözdağına. “İşte bu nedenle bu seçim, belki de son seçim. Ondan sonra, ya ‘kutsal davanın bir neferi’ olacaksınız ya da ‘hain.’ Başka bir seçiminiz olmayacak! Bu kafa o kafa, bu gidiş o gidiş!” ( yazının tamamı için:http://www.diken.com.tr/bu-secim-belki-de-son-secim-sonra-ya-kutsal-davaya-nefer-olacaksiniz-ya-da-da-hain/). HDP’den bahis yok ama yazının gizli mündemici gibi geldi bana, zira bu son seçimimizde ne yapmalıyız da, son seçimimiz olmamalı konusuna girilmemiş.

 

Liberal Aydınların Felaket senaryolarından – ya da kısaca LAF – öyle bir ruh haline geldim ki, hani neredeyse Kamboçya’ya geri döneceğim!

 

Herkes Kürtlere akıl verme yarışında. Sanki %10 barajını delmek için geliştirilen pragmatik çözümü – bireysel adaylık – bulan ve uygulayan Kürtler değil de başkası! Adamlar bireysel adaylık yoluyla önlerine konan baraj engelini aşmışlar; 2007’de % 5 civarında olan oylarını, 2011’de %7’ye yaklaştırmışlar. Son bir kaç yıldır, barış sürecinin de etkisiyle, Türkiye partisi olacağız demişler ve Cumhuriyetin kurucusu olmakla övünen ana muhalefet partisinin tek başına cumhurbaşkanı adayı çıkartmaya cesaret edemediği CB seçimlerinde, aslanlar gibi adaylarını çıkartıp, neredeyse %10 oy almışlar. Rüştlerini ispat etmişler. Halen, sandalye sayısının azlığına karşın, ana muhalefet partisi haline gelmişler. Gelmeleri de son derece doğal çünkü diğer muhalefet partileri Ak Parti’nin ya da Cumhurbaşkanının belirlediği gündem üzerinden gaza gelip laf üretirken, HDP basbayağı gündem oluşturuyor. Diğer muhalefet partileri “hükümet kötü, ben iyiyim” seviyesinde, tam alışılmış Türkiye usulü muhalefet yaparken, HDP geleceğe yönelik düşüncelerini ve hayallerini paylaşıyor – aynı AKP gibi. Bu parti, Öcalan’la görüşerek barış sürecine katkı sağlıyor. Şimdi, bizim mahalle, AKP fobisi nedeniyle bu kadar önemli bir noktaya gelmiş HDP’nin seçimlere parti olarak katılmaması gerektiğini bas bas bağırmakta.

 

Yıllardır oyumu hep HADEP, DEHAP, BDP ve en son da HDP’ye verdim. Siyasi görüşlerinin ya da eylem biçimlerinin tümüne çok yakın olduğumdan değil, Kürtlerin mutlaka parlamentoda temsil edilmesi gerektiğine inandığımdan. Ancak, öyle bir gelişme göstermeye başladı ki HDP, sadece bölgesel, sadece Kürt meselesine odaklanan bir partiden Türkiye’nin ihtiyacı olan doğru dürüst bir sol muhalefet partiye dönüşme umudu taşıyor şimdi, elbette Kürt ağırlığı devam ederek. Bu gelişmelerden sonra, HDP’nin parti olarak seçime girmemesidir yanlış olan.

 

Bir kere parti olarak girerse ve barajı aşarsa, aynı oyla çok daha fazla milletvekili çıkaracak; her konuda pazarlık gücü artacak. Parlamentoya girişi, batıdan da oy gerektirdiğinden, tüm ülkeyi kapsayıcı politikalar üretecek; muhtemelen 6-7 Ekim çağrıları gibi hatalara düşmeyecek. Başta toplumsal cinsiyet eşitliği olmak üzere, bir çok konuda diğer partilere zorunlu örnek olacak. Oyunu arttırmak için muhtemelen iyi adaylar seçecek ve meclisteki tartışmaların kalitesi artacak. Elbette ve en önemlisi, barış sürecinde ve Yeni Anayasa’nın oluşumunda önemli katkı sağlayacak.

 

Peki ya barajı geçemezse? Elbette bu da mümkün; %10 çantada keklik değil. Pek iyi olmaz tabii; taşlar yerine oturana kadar biraz sarsıntı geçiririz ama ben beklenen felaket senaryolarının da gerçekleşeceğini pek sanmıyorum. HDP parlamentoya giremedi diye yeniden savaş başlayacağına ihtimal vermiyorum. Parlamento dışı HDP ya da başka aracılarla görüşmeler sürer. Demirtaş’ın da geçenlerde açıklaması vardı B planı olarak; parlamento dışında kalırsak da sürece katkı yaparız mealinde bir açıklamaydı. Öte yandan, Kürtler, partileri parlamento dışında kalsa da, ittifaklar kurarak sorumlu muhalefet yapabilecek birikime sahipler; meydanı toptan AKP’ye bırakmazlar. Ayrıca, küçük bir farkla barajı aşamayıp parlamento dışı kalırsa HDP, meclisin meşruiyeti gerçekten tartışmalı hale gelir; bu da sadece huzursuzluk değil, belki de barajın düşürüleceği bir erken seçim getirir.

 

Sonuç olarak, ben HDP’nin seçimlere parti olarak girmesini haklı buluyorum. Büyük hatalar yapmazlarsa ve/veya bazı güçler ortalığı karıştıracak provokatif şiddet senaryoları üretmezlerse, barajı aşma olasılıklarının daha yüksek olduğunu düşünüyorum.

 

Kimbilir, belki de akademisyen/profesör arkadaşın dediği gibi “fazla iyi niyetliyim.”

 

Comments are closed.