Eğitim sistemimiz, hem genel olarak gençlere gereken donanımı sağlamıyor, hem de eşitsizlikleri azaltacağına, yeniden üretiyor.

Nurdan Şahin 15 December 2014
AH ŞURA, VAH EĞİTİM

 

Geçen haftayı Eğitim Şurasının bazı kararlarını tartışmakla geçirdi Türkiye.. Şura her yıl toplanır, eğitimciler dışında da pek kimsenin dikkatini çekmezdi. Bu yıl Eğitim Bir Sen damgasını vurdu şuraya; gerekçeleri kendinden menkul bazı önerileri, basın tarafından da abartılarak gündemi oluşturdu. Eğitimde esas sorunlar ve tartışılması gerekenler ise yine bir başka bahara kaldı.

 

Öncelikle, şunu unutmamakta fayda var; şura sadece tavsiye kararları alır, MEB uygun gördüklerini uygular. Bugüne kadar şura kararlarının yüzde kaçı uygulandı doğrusu bir fikrim yok. Çok karar alınır şuralarda; sonuncusunda sadece 3-4 tanesi kamuoyunda tartışıldı ama toplamda 179 tavsiye kararı alındı aslında. Bunları incelemeyi eğitimcilere bırakıp, çok tartışılan birkaç konuya gelirsek, ben kendi adıma tartışmasız karma eğitimden yana olduğumu söyleyeyim; genel eğitim sisteminin karma olmasını ama isteyen velinin çocuğunu kız ya da erkek okullarına gönderme hakkının da olmasını savunurum; hele de bu kız çocuklarının okullulaşmasını artıracaksa. Ancak, tek cinsiyetçi okulların, toplumda yerleşik kadın-erkek rollerine göre dizayn edilmemesi ve mutlaka toplumsal cinsiyet eşitliği normlarına göre kurulması gerekir. Batı dünyasında da bu sistem geçerlidir; ABD de sadece kızlar için üniversiteler bile var. Şurada sanırım önce karma sistemin tamamen kalkması gibi abuk bir öneri oldu; sonra yükselen muhalefet nedeniyle yumuşatıldı ve en sonunda da bu konuda bir tavsiye kararı çıkmadı bildiğim kadarıyla. Toplumsal muhalefet öyle bir kararın çıkmasını önledi muhtemelen. Demokratik muhalefetin önemi bir kez daha ispatlanmış oldu.

 

Osmanlıca tartışmaları ise hakikaten çok absürt! Keşke Cumhuriyetin kurulduğu yıllardan itibaren okutulsaydı da, toplumun tarihiyle bağları kopmasaydı. Büyükler eski Türkçe derlerdi aslında buna; rahmetli babam, not alması, hızlı yazması gerektiğinde eski Türkçe yazardı. Keşke ben de bilseydim. Seçmeli ders olarak konması olumludur; uygulaması ise insan kaynağı açısından neredeyse imkânsız. Sunuluş biçimi ise son derece anlamsız..

 

İlkokullara zorunlu din dersi kararı çok gereksiz ve yanlış bir tavsiye. Din eğitimi seküler bir devlet düzeninde tamamen aileye bırakılmalı; tamamen okul dışında olmalı. İlla olması gerekiyorsa, ortaokul ve lisede seçmeli olabilir – her talep edilen dinin seçmeli ders olarak konması şartıyla elbet. AB’nin de tavsiyesine uygun olarak, hükümeti bu konuda zorlamak için toplumsal muhalefeti yükseltmek gerekir.

 

Herkesin tartıştığı bu üç konu dışındaki eğitim sorunlarına değinelim biraz da. Eğitim Reformu Girişimi (ERG) her yıl yaptığı gibi, bu yıl da Eğitimi İzleme Raporunu yayınladı 2013 için. Özellikle orta öğrenimde okullulaşma oranlarının artması, kızlarla erkekler arasında ortalama okullulaşma oranlarında farkın kapanması gibi olumlu gelişmeler var ama nitelik açısından önemli sorunlar ne yazık ki devam ediyor. Eğitimin önemli özelliklerinden biri, farklı ekonomik ve sosyal koşullardan gelen çocukların, eğitim yoluyla daha eşit fırsatlara kavuşmasını sağlamaktır; bu da coğrafyadan, okul çeşidinden, ekonomik ve sosyal durumdan bağımsız olarak, tüm okullarda benzer kalitede öğrenme imkânları sağlanmasıyla mümkün elbette. Türkiye’de ise eğitim, mevcut eşitsizlikleri arttırarak yeniden üretiyor.

 

Herkesin son yıllarda epeyce aşina olduğu PISA, OECD tarafından 3 yılda bir, dünyanın birçok ülkesinde, 15 yaş grubundaki öğrencilerin matematik, fen bilimleri ve okuma/anlama becerilerini ölçmek için yapılan çoktan seçmeli ya da açık uçlu sorulardan oluşan bir test. Türkiye, 2012 de yapılan son testte, geçmiş yıllara göre oldukça önemli gelişme göstermesine karşın, 65 ülke arasında, matematik, fen ve okumada sırasıyla 44,43 ve 42. olmuş. Durum iç açıcı değil ama detayına girince, sorunun çok daha büyük olduğu anlaşılıyor, özellikle de eşitlik daha doğrusu eşitsizlik açısından.

 

PISA, değerlendirmeleri 6 yeterlik düzeyinde yapıyor: 5 ve 6, üst yeterlilik düzeyi; 4, 3 ve hatta 2 kabul edilebilir düzey; 2’nin altı ise asgari yeterlilik düzeyi ve dahi altını ima ediyor. Şimdi bakalım memleketin vaziyetine:

 

Matematik dalında, Türkiye’de öğrencilerin % 42’si 2.düzeyin altında yani neredeyse tamamen yetersiz; OECD ortalaması % 23; Çin’de ise bu oran % 3,7! En üst seviye olan 5 ve 6. düzeylerde, bizim çocukların sadece % 5,9’ u yer alırken, OECD ortalaması % 12,6; Çin’in skoru ise % 55,4!

 

Gelelim daha kötü haberlere. Okullar arasında çok ciddi farklar var. Yine matematikte, sınavla öğrenci alan Anadolu Lisesi ve benzeri okullarda, en üst kategoriye öğrencilerin % 20,3’ü erişebilirken, sadece % 5,5’i yetersiz seviyede, yani, 2. düzeyin altında kalıyor. Meslek liselerinde ise en üst seviyede öğrencilerin binde 5’i (evet, yanlış okumadınız, binde beşi) yer alırken, % 65,7 si 2.düzeyin altında kalıyor! Buna rağmen, ülkedeki meslek liseleri artıyor da artıyor.

 

Benzer kıyaslamayı gelir gruplarına göre yapınca, yine çarpıcı sonuçlar çıkıyor: Gelir dağılımında en üst % 20 den gelen çocukların % 16’sı üst yeterlilik düzeyine ulaşırken, en alt % 20 den gelen çocuklarda bu oran % 1,4. Yetersizlik düzeyinde ise, üst gelir grubu çocuklarının % 20’si yer alırken, alt gelir grubunun % 58’i bulunuyor.

 

Biraz daha moral bozmak için, bölgesel dağılımı da vereyim. 2. düzeyin altında, yani yetersiz performans gösteren öğrencilerin oranı Güneydoğu Anadolu Bölgesinde % 60’ın üzerindeyken, Marmara bölgesinde % 30’larda. Üst düzey performans gösterenlerin oranı Güneydoğu Anadolu’da % 0,2 yani binde iki iken, Marmara’ da % 7’lerde.

 

Yani eğitim sistemimiz, hem genel olarak gençlere gereken donanımı sağlamıyor, hem de eşitsizlikleri azaltacağına, yeniden üretiyor. Eşitsizlik kabul edilemez boyutlara ulaştığında ise, ekonomik gelişme, huzur, barış ve demokrasinin yerleşmesi ve sürdürülmesi giderek zorlaşıyor. 2023 için çok iddialı kalkınma hedefleri olan Türkiye’nin, toplumun tüm kesimlerinden gelen gençlere, çağın gerektirdiği becerileri kazandıracak ve potansiyellerine ulaşmalarını sağlayacak bir eğitim sistemi kurması en önemli öncelik olsa gerek.

 

(1) Yazıda geçen tüm istatistikler Eğitimi İzleme Raporu 2013’ten http://erg.sabanciuniv.edu/sites/erg.sabanciuniv.edu/files/EIR2013.son.pdf

 

Comments are closed.