Türkiye halkının gerçekten ‘demokrat bir demokrasi’ talebi var mı?

Nurdan Şahin 16 September 2013
TOPLUMSAL TALEP ve DEMOKRASİ

 

Ülkedeki kırılma giderek artıyor; her olay, her hareket bir iktidar yandaşlığı ya da karşıtlığı olarak değerlendiriliyor. Ne yapıldığı değil, kimin yaptığı değerlendirmelerde baz olarak alınıyor. Gezi Parkı Direnişi ile başlayan ve hem toplumsal muhalefet hem de toplumsal katılım anlamında umut veren protestolar giderek ne amaçla yapıldığı belli olmayan – ya da benim anlayamadığım – kaotik hareketlere dönüştü; hükümetin de geçmişteki yaklaşımlarının tersine, sert tepkileri, bir kimliği kucaklayıp diğer kimlikleri dışarıda bırakan tavrı gerginliği giderek artırıyor. Polis şiddeti kabul edilebilir boyutları çoktan aştı; yedi gencecik insanın ölümü insanın içini yakıyor. Kutuplaşma burada da sürüyor; insanların kaybından çok nasıl öldükleri tartışılıyor hem de bir daha olmasını engellemekten çok haklı çıkmak arzusuyla yapılıyor bütün bu tartışma sanki. Dışarısı zaten çok karışık; Suriye’ de savaş çıktı çıkacak derken ortalık biraz yatışıyor gibi ancak Suriye’de alınan / alınacak tavır, içeriyle de son derece alakalı – çözüm sürecini doğrudan etkileme kabiliyetine sahip.

 

Durumlar pek de iç açıcı değil kısacası. Başbakanın giderek sertleşen ve her şeyi “sandığa” endeksleyen tavrını desteklemek mümkün değil. Demokrasi kesinlikle sandıktan ibaret değil ama şunu da hiç unutmamak lazım sandıksız demokrasi de mümkün değil. Seçim sandığı demokrasinin yeterli şartı değil ama gerekli şartı. Hükümetlerin meşruiyeti sandıktan geliyor; tabii güçleri de. Bu gerekli şart oluştuktan sonra, demokrasinin içinin nasıl doldurulacağı önemli – bu da sadece seçilenlerin değil, seçenlerin de zihniyetiyle yakından ilgili. Türkiye halkının gerçekten ‘demokrat bir demokrasi’ talebi var mı?

 

Sosyal demokrat olduğunu iddia eden CHP, en önemli insan haklarından biri olan anadilde eğitime kesinkes karşı; MHP zaten doğası gereği karşı; ama araştırmalar gösteriyor ki, halkın da neredeyse üçte ikisi anadilde eğitime karşı. Basından ve sosyal medyadan izlediğimiz kadarıyla, halkımız darbecilerin yargılanmasına da karşı. En demokrat yazarlarımız , yargılama süreçlerini eleştirip, askerlerin hüküm giymelerinden rahatsızlık duyduklarını ifade etmekle kalmıyor ; bu kadar yeter, artık af çıkarın diyorlar!,

(Yargı süreçleri elbette eleştirilecek boyutlar taşıyor her zaman olduğu gibi ama bu kadar kolay affetmeli miyiz darbe girişimlerini?)

 

Toplumdan güçlü bir şekilde demokratik talep gelmiyorsa, seçilmek isteyen siyasiler daha ileri gitmezler, gidemezler. Gitmelerinin tek nedeni gerçekten demokrat olmaları ve sonuçları ne olursa olsun bunun gereğini yerine getirmeleri olur ki birincisi AK Parti’ nin zinhar demokrat bir görüşe sahip olmadığını biliyoruz; zaten böyle bir parti – kısmen YDH dışında – hiç olmadı, onun da seçimlerde ne sonuç aldığı herkesçe malum; ikincisi de gerçek dünyada politikacılar idealist değil, pragmatist. Bu nedenle, muhtemelen darbelerle ilgili davalar daha derinlere inmeyecek; yakın bir zamanda anadilde eğitim de olmayacak. Ancak, kamu hizmetlerinde ve yargıda anadil kullanımı, yaşayan dillerde seçmeli eğitim olanaklarının artışı, belki daha sonra özel okullara da izin verilebilir. Yani halihazırdaki anayasanın esnetilebildiği ölçüde anadil kullanımı söz konusu olabilecek gibi görünüyor. Yeterli değil, ama önemli gelişmeler; bu ülke hapisteki siyasi tutuklu çocuklarıyla, Türkçe bilmedikleri için, görüş süresi boyunca, zar zor ezberledikleri NASILSIN OĞLUM cümlesini, değişik vurgularla tekrarlamak zorunda kalan ,kendi dilini pazarda bile konuşamayan anaların yaşadığı günlerden geldi bugüne. Öte yandan, seçim barajı düşürülmese de – ki umarım düşer – tüm siyasi partilere maddi destek, Alevilerle ilgili adımlar, 40 yılı aşkın süredir kapalı olan Ruhban Okulu’ nun açılması gibi toplumun çeşitli kesimlerini ilgilendiren demokratikleşme yolunda gecikmiş adımların atılması bekleniyor.

 

Paket çok önemli çünkü hem çözüm sürecinin önemli bir parçası, hem de Türkiye de demokratikleşme konusunda yeterli olmasa da önemli gelişmeler içermesi olası. Herşeye rağmen, biraz aksayarak yürüse de çözüm süreci devam ediyor. Karşılıklı ve medya üzerinden yapılan sert konuşmalara, her iki tarafın kendi içlerindeki muhalefete ve karşılıklı güven eksikliğine karşın gerek hükümet gerekse İmralı henüz sağlam duruyor. Belki adımlar biraz yavaş ama şaka değil, 30 yıldır süregelen bir savaşın sona ermesi söz konusu olan. Türk demokratları anadilde eğitim olmadan asla olmaz derken, Kürtler buna razı gelmez ya da gelmemeli derken, Gülten Kışanak T24 e verdiği demeçte, anayasa değişikliği elbette çok önemli ama kanunlarda yapılacak değişiklikler de o kadar önemli diyerek, daha anlayışlı davranıyor, çünkü halen ülkedeki iklimin buna cevaz vermediğini biliyor ve daha da önemlisi “orada” yaşıyor. Bu barışı orada, Güneydoğu’ da yaşayanlar kadar kimse isteyemez, çünkü o bölge dışında hiç kimsenin hayatı, aileden biri askere gitmediği sürece, gerçekten ne savaşla, ne de barışla doğrudan etkilenmiyor.

 

Çözüm için umutlar tükenmedi ama sürdürülmesi ve hız kazanması için daha fazla toplumsal desteğe ihtiyaç var. Barış yapmak için demokrat olmak şart değil ama demokrasinin gelişimi için de daha fazla toplumsal talep gerekiyor.

 

*******

 

Dün, 15 Eylül; Hrant Dink’ in doğum günüydü. Yaşamı boyunca, kavgacı, katı bir insan olmasına yol açacak her türlü acıyı tatmış olmasına karşın, dünyadaki en barışsever, en hümanist insanlardan biriydi Hrant Dink. Katledilmeseydi, 60’ ına merdiven dayamış olacaktı. Dün akşam, Hrant Dink Vakfı tarafından adına tesis edilen uluslararası ödülün 5.sini ,Türkiye’ den, yıllardır bıkmadan usanmadan, eşlerini, oğullarını, kızlarını, kardeşlerini Galatasaray’ da oturma eylemi yaparak arayan,unutturmayan Cumartesi Anneleri aldı.Yurtdışına verilen ödüle ise, Yugoslav iç savaşı sırasında ve sonrasında tüm acı çekenlerin haklarını savunan insan hakları savunucusu, hukukçu Nataşa Kadic layık görüldü. Galiba dünyaya barışı kadınlar getirecek.17 Eylül Salı günü ise Hrant Dink cinayeti davası Çağlayan Adliyesinde yeniden başlayacak; umalım ki bu kez,tetikçilerin arkasında daha önce bulun(a?)mayan örgüt bulunsun ve asıl sorumlular yargılansın.

Yorumlar (2)
  1. apsuwa hilmi on said:

    Son günlerde nadir rastladığımız, soğukkanlı bir bakış açısı. Yazılarınızı ilgiyle takip ediyoruz.

  2. Meltem Yedic on said:

    Daha çok yazın ne olur Nurdan Hanım. Çerkeslerden böyle analizler okumak harika bir şey. Emin olun Guşıps’ı değerli yapan bir kaç yazardan birisiniz. Toplumsal baskı oluşturmak konusunda ise kesinlikle hem fikirim sizinle. Keşke bir çerkes örgütü çıkıp demokrasi paketle değil vicdanla gelsin diyebilse şu dönemde. Hayal, hayal korkmasın kurumlarımız:-)