Kimliklerin tanındığı her rejim demokratik değildir,ama gerçekten demokratik sistemlerin tümünde insanlar kimlikleriyle özgürce yaşayabilir.

Nurdan Şahin 29 April 2013
Yine Zihniyet Üzerine..

35 yıl önce, bugünlerde, birkaç gündür kendisinden haber alamadığımız çok yakın bir arkadaşımızın cansız bedeni Belgrad Ormanlarında bulunmuştu. Henüz 19 yaşında iken, insan onuruna yakışmayan bir şekilde öldürülmüştü;failleri hiçbir zaman bulunmadı. Hep merak etmişimdir,sevgili Celal yaşasaydı nasıl bir hayat sürerdi diye. 78 kuşağından, darbeden nasibini alan pek çok insan yıllarca hapis yattı; idamla yargılananlar, sürgün hayatı yaşayanlar oldu ama bu zorlu süreçlerden sonra, büyük çoğunluğu özgürlüğüne kavuştu,yaralarını sardı; kendine yeni bir hayat kurdu;kimi evlendi,çoluk çocuğa karıştı;kimi yeniden üniversite okudu,avukat oldu;başarılı iş insanları ya da siyasetçiler de çıktı aralarından.Hayatta kalanlar için her zaman bir umut vardır çünkü. Yaşamla ölüm arasında yapılan seçimde, hayatı seçmek , ölümden vazgeçmek anlamına gelir.

 

Türkiye’de inanılmaz şeyler oluyor bugünlerde, ülke sanki yavaş yavaş günahlarından arınmaya başlıyor. Bunun ilk adımını atıyor,konuşmaya başlıyor insanlar. Kürtler, Ermeniler, Türkler ,Çerkesler konuşuyor; birbirlerinin acılarına sahip çıkıyorlar, ya da ilk kez sahip çıktıklarını korkmadan gösterebiliyorlar.

 

“Büyük Felaket” in yıldönümünde, 24 Nisanda, ilk kez diasporadan da katılım oldu. Yerli ve yabancı Ermeniler , acılarına ortak olan Türklerle birlikte, anma törenlerine, Kütahya Mutasarrıfı Faik Ali Ozansoy ‘un mezarını ziyaret ederek başladılar. Faik Ali Ozansoy, tehcir emrine uymayan, bölgesinde yaşayan Ermeni yurttaşları zorla Müslüman yapmadan,adlarını değiştirmeden, eğitimlerine devam etmelerini sağlayarak koruyan birkaç müthiş validen biri imiş. Bu olaydan sonra, ne Osmanlı ne de Cumhuriyet döneminde devlet tarafından “makbul vatandaş” kabul edilmiş ama tehcir emrini sorgusuz sualsiz yerine getiren valileri, kaymakamları kimse hatırlamazken,bugün saygıyla anılan işte bu şair vali! Kim demiş insanlar kadir bilmez diye. Kim demiş,emir kulu ,her şeyi yapmak zorunda diye. Onurlu duruşun, her meslekte ,her koşulda mümkün olduğunun herhalde en iyi örneklerinden biri Faik Ali Ozansoy. Belki, kendileri de pek çok acıdan geçmelerine rağmen, Ermenilerin Büyük Felaketine katılan Kürtler ve çok benzer bir “Büyük Felaket” yaşadıkları halde, “emir kulu” olarak görevlerini yerine getiren bazı Çerkesler de yakınlarda yüzleşecekler tarihin bu acı sayfasıyla. Halklar arasındaki kardeşlik daha bir derinleşecek o zaman.

 

Bir gün sonra, 25 Nisanda, Türkiye’nin resmi haber ajansı Anadolu Ajansı da dahil olmak üzere, yerli yabancı onlarca basın mensubu, daha 3 ay öncesine kadar bombalanıp duran Kandil Dağının tepesinde, üstünde peşmerge kıyafetiyle görünecek olan Murat Karayılan’ın açıklamasını bekliyorlardı heyecanla; insanlar da televizyonları ya da radyoları başında. Şaka gibi- daha kısa bir süre öncesine kadar Kandil’e gidip röportaj yapmayı başarabilen,sayısı üçü beşi geçmeyen  gazeteciler bir kesim tarafından hain, bir başka kesim tarafından  kahraman muamelesi görürken, neredeyse Kandil den naklen yayın yapılacaktı! 80’lerden önce doğanlar için inanması gerçekten güç,bir o kadar da heyecanlı bir süreç. Her şey güllük gülistanlık mı?Elbette değil; yapılacak çok şey,gidilecek çok yol var ama, umutların yeşermesi için koşullar olgunlaşıyor.Kandil’in açıklaması son derece net: PKK sınır dışına çekilecek; silahlar susacak, barış süreci başlayacak. Kötümser koroya rağmen, artık umutlanmak için yeterince neden var.

 

Türkiye inanılmaz bir değişim içine girdi; paradigmalar değişti.  Demokratikleşme için gerekli şartlar oluşuyor. Bu sürece katkı yapmak  siyasiler kadar, sıradan insanların da elinde. Gerçekten demokratik bir süreç ancak katılımla gerçekleşir ve katılım için çağrı olsa iyi olur ama  şart değildir; bugünden yarına gerçekleşecek bir mucize de değil elbette yaşanacak olan; uzun ve zahmetli;  sapmalara ve belki de kısmi geri dönüşlere açık. Geri dönüşleri engellemek yine insanların demokrasi için gösterdikleri çabaya bağlı. Barış ve demokrasi isteyen herkes, AKP ile bu iş olmaz kolaycılığından sıyrılmak, zihniyet yapısını değiştirmek zorunda .

 

Yıllar önce, sanırım 90 ların sonları ya da  2000 lerin başında, Türk Ceza Kanununun ilk  değişimlerinden biri gündemde iken, yanlış hatırlamıyorsam, o zamanlar , Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde yargıç olan Rıza Türmen   bir televizyon tartışma programına Strasbourg’dan telefonla bağlanmış ve TCK nın değişmesinin önemli olduğunu,ancak daha önemlisinin yargıçların zihniyet değişimi olduğunu söylemişti ve eğer yargıçlar devleti korumak yerine , devlete karşı birey haklarını korumak zihniyetiyle hareket ederlerse, bu yasalarla bile son derece demokratik kararlar verilebilir demişti(bu halen geçerli tabii. Yazdıklarını onaylamak mümkün olmasa bile,Fazıl Say’a verilen ceza da yasadan çok, yargıcın zihniyetinden kaynaklanıyor.)

 

Bizim de şimdi kolaycılıktan vaz geçip, kalıpyargılardan kurtularak, hem sürecin hem de ülkenin demokratikleşebilmesi için katkı yapmamız elzem. Bu katkı kimlikle, etnisite hakları ile ilgili taleplerle olabilir,ama sadece dar bir kimlik siyasetinin içine de tıkılıp kalmamalı. Kimliklerin tanındığı her rejim demokratik değildir,ama gerçekten demokratik sistemlerin tümünde insanlar kimlikleriyle özgürce yaşayabilir.

Comments are closed.