Çerkesler, şayet bir kimlik mücadelesi vereceklerse, öncelikle Çerkes kimliğinin üzerine inşa edileceği makul söylemler geliştirmelidirler.

Erdoğan Boz 31 July 2014
Büyük Kelam: Hapishanesi Olmayan Tek Halk

 

Modernizm, ideoloji, anlatı gibi konularla azda olsa ilgilenen herkes Lyotard’ın büyük anlatı olarak adlandırdığı modern teoriden ve bu teoriye yönelik eleştirilerinden haberdardır. Lyotard post-modern durum adlı kitabında modern dönem paradigmalarının eleştirisini “büyük anlatı” kavramını kullanarak yapar. Büyük anlatılar indirgemeci, genelleyici kuramsal ilkelerle toplumu anlamaya ve anlatmaya çalışan, evrensel doğruluğu ve geçerliliği olduğu düşünülen anlatılardır.

 

Ne kadar modern, ne kadar üstün bir medeniyet taşıyıcısı olduğumuzu her fırsatta hatırlatan biz Çerkeslerin de aynen büyük anlatılarda olduğu gibi indirgemeci, genelleyici kimi “büyük kelamları” vardır. “Hapishanesi olmayan tek halk: Çerkesler” kelamında olduğu gibi. Bu büyük kelam ilk olarak kimler tarafından nasıl dolaşıma sokuldu bilinmez ama bildiğimiz şey 2005 tarihli “Biz Çerkesler” adlı bir broşürde “resmi bir ağız” tarafından dillendirildiği ve yaygın kullanımının önünün bu şekilde açıldığıdır.

 

 

 

 

Bu büyük kelamın içinde etnik-merkezci bir ‘tarih’ ve ‘gelenek’ algısının hâkim olduğunu görmek hiç de zor değil. Herhangi bir somut veriye dayanmadığı halde, geçmişten bu yana var olan (tarih), değişmez bir kendilik (gelenek) olarak kurgulanmış ‘Çerkeslik’ kökeni binyıllarca eskiye (M.Ö. 5000) dayanacak kadar eski, ama modern hukuk terimleriyle (cezanın ferdiliği) açıklanabilecek kadar modern bir yaşam şekli olarak önümüze koyuluyor.

 

Pasajda belirtildiği gibi bir “suçlu barınağı” değil, Foucault’nun tabiriyle “bir ceza ve ıslah teknolojisi” olan hapishanenin yüzyıllar süren bir sürecin sonucunda ortaya çıkmış, Avrupalı bir kurum olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Çerkesleri “hapishanesi olmayan tek halk” olarak görmek olsa olsa insanlığı Avrupalı olarak gören sömürgeci anlayışın ürünü olan ‘çarpık’ tarih anlayışının bir sonucu olabilir.

 

1700’lü yıllara kadar izi sürülebilecek olan modern hapishane kavramı, kökenleri Akdeniz havzasındaki antik cezalandırma ve kölecilik sistemlerine kadar götürülebilecek bir kavram olsa da asla evrensel bir sisteme karşılık gelmez. Dünyada iktidarın tek bir merkezde toplanmadığı, yazılı olarak kodlanmış bir askeri, hukuk ve vergi sistemi olmayan hiçbir halk yoktur ki bir hapishane sistemi olabilsin. Gelenekten bahsederken kullanılan “ayıplama,” “dışlama,” “huzursuzluk yaratmama” gibi naif ifadeler ise geleneğin baskıcı, disipline edici yönünü görmezden gelen bir anlayışın ifadesidir.

 

Bu “(geleneği niteleyen bir sıfat olarak)modern gelenek” söylemi tam bir paradokstur. Aslen gelenek ile modernizm arasına sıkışıp kalmış kentli orta sınıf ‘aydın’ın milliyetçi söyleminin bir parçası olan bu tür iddialar, bir taraftan modernliğe öykünürken diğer taraftan da geleneğin kaybına direnmeye çalışanın büyük kelamıdır. Ortaya çıkan sonuç ise aslında hem modernlikten hem de gelenekten bir kaçış, dolayısıyla bir kararsızlık halidir. Çerkeslerin sorunlarına yönelik gerçekçi çözümler ancak bu kararsızlık halinin ortadan kalkmasıyla bulunabilir.

 

Yaşadıkları her yerde ciddi bir varoluş sorunu yaşayan Çerkesler, şayet bir kimlik mücadelesi vereceklerse, öncelikle Çerkes kimliğinin üzerine inşa edileceği makul söylemler geliştirmelidirler. Kısacası geleneğe bakışımız, çağdaş dünyadaki yerimiz, kimlik ile gelenek arasındaki bağlantı gibi konularda daha çok kafa yormamız gerekiyor.

Yorumlar (3)
  1. Erkan Hak'aşe on said:

    Hapishane denilen şey bir devlet-otorite gerektirir. “Hapishanesi olmayan halk” dediğiniz dakika, döner dolaşır “dağlı” olursunuz. Özenilecek iyi birşey mi ki o?

  2. cumhur on said:

    cezaevi’nin olmamasıyla övünen yek diğer isim de türkler. orta asya’nın yağız türkünün de hapishanesi de yoktu. halkların geçmişe yönelik referans eğilimi, bir nevi ulus inşaasını ve etnik milliyetçiliği şart koşar. bu iki habis uru (yani etnik milliyetçiliği ve ulus inşaası) güdüleyen ise burjuvazi yahut kentli aydındır. hasılı Boz’un güzelce özetlediği “Aslen gelenek ile modernizm arasına sıkışıp kalmış kentli orta sınıf ‘aydın’ın milliyetçi söylemi” sözcüğü, kentli- ortasınf bireyin can sıkıntısından mütevellittir. semptomdur, gittikçe kronikleşmektedir.

  3. ayşe rafcı on said:

    senelerin öğretisinin üzerinden geçmişsiniz. gerçekler, yaşlılar için acı gençler için ise ön açıcıdır. tebrikler