Bugün için Türkiye’de kimlik mücadelesi tali bir mesele halinde gelmiştir.

Erdoğan Boz 04 November 2016
Seçim vakti…

 

“Şiddetli bir toplumsal refleks gösterilmezse dönüşü olmayan karanlık tünelden geri dönüş zor olacak”

 

Tahir Elçi böyle demişti, Cumhuriyet Gazetesi’nden Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandığı zaman. Çok geçmeden faili meçhul bir cinayete kurban gitti Tahir Elçi, onlarca polisin gizli ve açık şekilde izlediği bir basın açıklaması esnasında.

 

Birkaç gün önce Cumhuriyet Gazetesi’ne polis baskını yapıldı. Pek çok yönetici ve yazar gözaltına alındı. Gözaltına alınanlara 5 gün avukat yasağı getirildi. Gözaltıların haberini yapan ODA Tv muhabiri hakkında soruşturma başlatıldı, adalet bakanının yaptığı durumu yalanlayan bir açıklamadan sonra, soruşturma dakikalar içinde geri çekildi.

 

Bu Türkiye’deki basın ve ifade özgürlüğüne vurulan şu ana kadarki son darbe. Daha önce İMC TV kapatıldı. Kendisini hak haberciliği yapan bir kanal olarak tanımlıyordu. HAYAT TV kapatıldı. Emekçilerin büyük fedakârlıklarla kurduğu ve yürüttüğü, emek ve hak mücadelesi eksenli yayınlar yapan bir kanaldı. ZAROK TV kapatıldı. Kürtçe çizgi film yayını yapan bir kanaldı. ÖZGÜR GÜNDEM gazetesi kapatıldı. On yıllardır yayındaydı. Danışmanı Aslı Erdoğan tutuklandı. Fransız Edebiyat dergisi Lire tarafından bütün dünyada geleceğe kalacak 50 yazar arasında gösterilmişti.

 

10 binden fazla Eğitim-sen üyesi öğretmen 2015 Aralık ayında barış talebini yükselttikleri eylemlere katıldıkları için ya işten atıldı ya da açığa alındı.

 

“Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı metne imza atan yüzlerce Barış Akademisyeni üniversitelerdeki görevlerinden KHK ile atıldı, atılmaya devam ediliyor.

 

Bunlar sadece Fetö değil, bütün tarikat ve cemaat örgütlenmelerine karşı yıllardır mücadele eden, her türlü gericiliğin karşısında olan insanlardı.

 

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eş başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı tutuklandı. Diyarbakır Belediyesi’ne kayyum atandı.

 

Evet, durum gerçekten ciddi. İslami motiflerle yüklü Türk milliyetçiliği, faşizan bir başkanlık sistemini bizlere dayatıyor ve ne yazık ki şu an için bunun karşısında durabilecek bir güç görünürde yok.

 

Bugün çok daha vahim bir gelişmeyle uyandık. Milyonlarca insanın oy verdiği bir siyasi partinin, HDP’nin eş genel başkanları da dahil olmak üzere pek çok milletvekili gözaltına alındı. Eş başkanları ve grup başkan vekilinin de içinde olduğu pek çoğu tutukladı. Siyasal iktidarın ılımlı ya da ılımsız hiçbir muhalefet istemediği artık gün gibi ortada. Olan muhalefeti bastırmak için her türlü aracı kullanarak saldırıyor. Gözaltıları ve tutuklamaları protesto etmek isteyen insanları da gözaltına alıyor. Eş genel başkanları tutuklanan partinin genel merkezi önünde yapılmak istenen basın açıklamaları engelleniyor.

 

Bütün bunları haklı göstermek isteyecek birileri ipe sapa gelmez bahaneler bulabilir, sarayın ve sarayın gölgesindeki hükümetin her türlü haksız ve hukuksuz icraatını savunabilir. Birileri de çıkıp bunlardan bize ne, neden burada bunları yazıyorsun diyebilir. Yazıyorum:

 

– çünkü bugün itibariyle halkın bütün alternatif haber alma kaynaklarının kurutulduğu, insanların iktidarın pompaladığı haberler dışında hiçbir şeyden haberdar olmasının mümkün olmadığı bir ortamdayız. Ve ben ve benim gibiler de elimizdeki her türlü olanakla gerçekleri anlatmaya çalışmak, bu saldırılara karşı koymak zorundayız, direneceğiz;

 

– çünkü ülkede İslami motiflerle yüklü, Türk milliyetçiliğine dayalı faşizan bir başkanlık rejimi kurulurken bunu sessizce seyretmeyeceğiz, toplumun yıllardır mücadeleyle kazandığı, insanların uğruna canlarıyla bedel ödediği demokratik kazanımlar bir bir elimizden alınırken sessiz kalmayacağız;

 

– çünkü sadece Çerkes olarak değil aynı zamanda insanlık onurumuzla yaşamanın gereğinin bu olduğunu düşünüyoruz;

 

– çünkü

 

kendine sivil toplum kuruluşu diyen gerici yapılanmalardan;

 

elinde silahla poz vermeyi demokrasi muhafızlığı zanneden ucuz kahramanlardan;

 

milliyetçi safsataları devrimci-dönüşçülük diyerek yıllardır bizlere yutturmaya çalışanlardan;

 

etnik kimliği için mücadele ettiğini söylerken, başka etnik kimlikten insanların ve siyasetçilerin                 aruz kaldığı her türlü hak ihlaline karşı tek bir laf etmekten aciz sözde Çerkes partisinden;

 

insanlar ölürken sessiz kalmayı ve bir an önce kapağı Putin despotizminin kucağında bulmayı    salık veren neo-dönüşçü (kaçışçı) milliyetçi güruhtan;

 

yıllardır Rusya’ya çanak tutmak adına savunduğu “bağımsız Abhazya”nın kendi kurumları           tarafından Rusya’yla işbirliği içinde Rusya’ya ve Abhazya’ya girişi engellenirken, bunu             haftalarca insanlarımızdan saklayan, saklarken yalan söyleyen, insanlara duyurduktan sonra da          bu yalanlarına devam eden “diplomatlarımızdan”;

 

geçmişinden bahsediyormuş gibi yapıp kendisi gibi düşünmeyenlere çaktırmadan küfretmeyi alışkanlık haline getirmiş, parayı bulunca “demokratlaşmış” kuyrukçu Çerkeslerden başka             seçeneklerin de var olduğunu

 

birilerinin söylemesi gerekiyor.

 

Bugün için Türkiye’de kimlik mücadelesi tali bir mesele halinde gelmiştir. Türkiye’de mevcut koşullar içerisinde etnik kimlikten, azınlık haklarından, anadil eğitiminden veya anadiller eğitimden bahsetmek abesle iştigal etmektir. Bugün, herkes gibi bizler de bir yol ayrımındayız. Ya hemen bir adım önümüzde bekleyen faşizme direneceğiz ya da ağzımızdan düşürmediğimiz bütün o farklılıklarımızdan bir daha ağzımıza almamak üzere vazgeçeceğiz. Ya bugün direnenlerin yanındaki yerimizi alacağız, ya da yarın bugünün utancıyla yaşayacağız. Seçim bizim…

Comments are closed.