Elden ne geliyorsa artık.

Erhan Hapae 28 December 2016
ŞİİR-Kuyeko NALBİY

 

Çoğu üniversiteli gençlik gibi bende şiirler yazdım. O yıllar ne kadar şair varsa hepsini okumaya çalıştım. Nazım’ı, Attila İlhan’ı, A.Kadir’i, Cahit Külebi’yi, Hasan Hüseyin’i, tabi Orhan Veli’yi. Nihat Behram’ı bile, kim varsa artık o yıllar.

 

Kimini sevdim, kimine uzak durdum. Solcu ya da Kemalist şairlerdi çoğu. Behçet Necatigil, Cahit Sıtkı, Orhan Veli siyaseten neydiler bilmiyorum ama şairdiler.

 

Nazım’ın şiirindeki müziği kavradığımı sandım bir zaman, Orhan Veli’nin sadeliğini, Attila İlhan’ın Paris şiirlerini sevdim.

 

18 şiir yazdım. Yamçı dergisinde yayınlandı bu şiirler, çok şanslıydım. Bir süre sonra bunların en azından birer ‘üslup’ kopyası olduğunu kavradım, rahatsız oldum. Kendi üslubumu bulana kadar bir daha yazmama kararı aldım gizlice. Yaş 24.

 

Kendi üslubumu bulamamış olmalıyım ki, pek bir şiir yazmadım. (iyi yapmışsın denebilir)

 

Kendi derdimle ilgili değildi bu sadece,  daha sonraki yıllar içinde ise şiiri öksüz buldum. Sahipsiz.

 

Orhan Pamuk, mimar olamayacağını anlayınca (dünya çapında elbet) şair olmaya karar vermiş. Ama beklediği ilham bir türlü gelmiyor.’ Ne zaman geleceği belli olmayan ilhamı bekleyeceğime, her gün bir sayfa yazı yazayım’ demiş. İyi de etmiş.

 

Tercüme şiirlerde ilgimizi çekerdi o yıllar, Pablo Neruda’nın Buğdayın Türküsü’nü, Mayakovsky’inin koca kitabını okudum. Nobel’li Neruda’nın şiirlerinden aklımda kalan tek bir terim yok. Anna Ahmadova’dan var oysa; ‘’Yaşıyor musun bilmiyorum, yoksa ölümü?’’  Kavafis’ten var; ‘’Nereye gidersen git, peşinden gelecektir o şehir.’’

 

Balkar şair Kaysın Kuliyev’den bile var.’’ Aşkın yara izlerini taşımayan kişi/ Korkaklar nasıl kaçarsa bırakıp tüfekleri/ Öyle yaşıyor işte/ Canını koruyarak./ O, yağmurda hiç ıslanmayan/ Karın nasıl yağdığını bilmeyen/ Birinin yaşadığı gibi yaşıyor/ Ve çiçek açmayan bir ağaca benziyor.’’

 

Belki çeviri ile ilgili bu ilgi, belki senin hassasiyetlerinle, bazen konjonktürel-siyasi.  Bütün bu konjonktür değişir ve yine ayakta kalırsa şiir (herhalde) o zaman şiirdir.

 

İklim değişir Akdeniz olur/K.Burkay, Harbe giden güzel çocuk- yine böyle güzel dön/O.Veli, Canan’ki Degüstasyon’a gelmez- balık pazarına hiç gelmez/O.Veli. GİBİ.

 

Benim Çerkesçe okumam yazmam yok, köylü dili konuşuyorum.  Ragıp Mete, Nurhan Fidan, Necdet Hatam’dan yardım gördüm bu güne kadar, görüyorum. Ragıp, bana telefonda tane tane okuyor, ben latin alfabesi ile Çerkesçe yazıyorum önce, sonra ham Türkçesi, sonra uğraş dur.

 

En büyük kaygım; Şair’in ruh halini anlamamak ve yanlış yansıtmak. Şiir yazmış birisi olarak en hassas olmam gereken şey bu. Ruhunu yansıtmak. Sonrası o kelime ve cümlelere bir müzik (ahenk) bulmak. Şiir kelime seçmekmiş.

 

Kuyeko NALBİY’in bir stand-up’ını seyretmiştim you tube’da ve öyle ilgimi çekmişti. Çok zeki-esprili-büyüleyici biriydi. Daha sonra Günay Çetao çevirisi bir roman sayfasını okumuştum Circassian Canada sitesinde, müthişti. Birisine çevirtelim diye uğraştık o zaman, Ankaralara gittik. Beceremedik.

 

Evet o bir komünist, evet Lenin’e övgü dolu şiirler yazdı ne fark eder?

 

Anasına, Lorca’ya, Çerkeslere, insanlığa, yoksullara evrensel sözler söylemiş biri o, müthiş bir müzikle, muziplikle.

 

Kaberdeylere, Şapsığlara,Abzahlara,Bjeduğlara bütün Adıge milletine hafif bindiren özeleştiriler yüklü.

 

O müziği benim yansıtmam kolay değil, çok zor.

 

Elden ne geliyorsa artık.

 

CARI.

Comments are closed.