Bir birimize şucudur bucudur demeden...

Erhan Hapae 06 September 2016
ÇERKESLER’in SINAVI

 

Gelin samimi konuşalım.

 

Dönüşçüler, Devrimciler, Eski Devletçiler ve daha yeni yeni kamusal alana düşen Dindar Çerkesler.

 

Yetmişlerin başından beri iyi kötü bir şeyler söylemeye, fikir üretmeye çalışan guruplar bunlar. 70 öncesi bir fikir varsa da kamuya pek yansımadığı için pek bilinmiyor.( İzzet Aydemir’in çok saygı duyulacak kişisel emekleriyle çıkardığı Kuzey Kafkasya dergisi, bir proje önermekten çok, bir toplaşma dergisiydi ve işlevi de bu anlamıyla çok değerliydi ama siyaset yapmazdı.)

 

Dönüşçüler siyaset yaptılar. Çerkeslere yeni bir hayat önerdiler‘Kendi topraklarında kendi kaderini tayin etmeyi’ öneriyordu bize ve Çerkesler ancak böyle Çerkes kalabilirdi.

 

Yoksul, köylü, Çerkes üniversite gençliğiydi.

 

Önerdiği pratik ise Çerkesya’ya geri dönmekti.

 

Eski Devletçiler de siyaset yaptılar; Dönüşçüler komünistti, onlara uymayın, derin devlete biat edin rahat yaşayın. Devrimciler zaten terörist.

 

Onlarda köylüydü ama yüksek bürokrasi içinde yer bulabilmiş, Ankara merkezli, asker-askeri hâkim- bürokrat bir kesimdi.

 

Devrimciler; Çerkes halkı içine en az nüfuz edebilmiş grup. (bir iki derneği saymazsan hemen hemen hiç) Siyasetleri şu idi; Dönüş imkânsızdır, iki nedeni var,  1) Çerkesya doğu blokunda, biz ise batıda-biri müsaade etmez diğeri de almaz. 2) Haklı ve doğal olarak anti Rus olan Anadolu Çerkesleri’ni ikna etmek imkânsız. (Ben bu gruptandım).

 

Bizde, yoksul köylü ve Çerkes üniversite gençliğiydik.

 

Eski Devletçiler; Dönüşçüleri de bizim kategoriye (komünist) sokup adam yerine koymadığı için, içten tartışma sadece Dönüşçüler’le biz devrimcilere kalmıştı.

 

Bu, pekte önemi kalmamış tartışmalar, çokta yozlaşmamış bir şekilde halen sürüyor.

 

Dindar Çerkesler. Onlar pek ortada yoktu, ya da ben öyle sanıyordum.

 

Yalnız bir küçük anekdotum var bu konuda; Maykop camisinin inşasını kendine dert edinmiş Adıgey’li bir mühendis; Amman, Şam, Ankara, Kenya-Konya  dolaşıp İstanbul’a gelmişti.

 

Bağlarbaşı derneğine daha önce hiç karşılaşmadığım, hiç görmediğim insanlar gelmişti de,  Boğaziçi’nde ne kadar yalı camisi varsa hemen hepsini bizim Çerkes-Abaza milletinden imamların ele geçirdiğini o gece anlamıştım. Hoşuma gitmedi değil hani.

 

Dernek başkanıydım, Mühendise; ‘Kaseyhable köyünün camisini bizzat o yoksul köylüler inşaa etti, kağnılarla taş çekerek, dedim. Maykop’un  Kaseyhable’den daha yoksul olduğunu düşünmek bile istemem’.  Şam derneği 10.000 dolar verdiğine göre, koca İstanbul düşünsün diye girmişti de konuya.

 

Neyse.

 

Dindar Çerkesleri tanımazdım özetle.

 

Onlar, çok daha sonra; 15 Temmuzda sahneye çıktılar diğer hepimize fark atarak. Esas onlarmış, biz değil. (Bu benim fikrim)

 

Şimdi bu dört gurup, oturup bir düşünsek.

 

Çerkesleri mutlu etmek için bizlere hangi görev düşüyor.( Ölçü; bütün insanlığın mutluluğu için olursa iyi olur.)

 

Dört ülkede yaşıyoruz, hadi  İsrail’le 5 diyelim. Suriye’de pek kalmadı anlaşılıyor tamam. Türkiye’yi saymazsak (Belki İsrail’i de) hepsi diktatörlük. En koyu diktatörlük ise döneceğimiz Çerkesya. (Laik-tamam da). Ürdün gevşek bir monarşi.

 

Türkiye dünya özgürlük haritasında ‘Yarı Özgür’ görünüyor. Birde esas nüfus burada.

 

Bu ülkede demokrasi inşa edilse mutlu eder mi bizi? Yoksa devrim olmazsa olmaz mı diyeceğiz ( şu yeryüzünde hemen herkesin umut kestiği bir ideolojinin peşinde), yoksa demokrasi beni Çerkesya’ya ulaştırmaz, ulaştırsa da, demokrasi gelirse Adıgey’in başkanı Rus-Abhazya’nın başkanı Ermeni olur korkusuna mı kapılacağız?

 

Eski derin devletçiler gücünü Fetö’ye kaptırdığı için onların önemi kalmadı.

 

Çerkes liberal var mı bilmiyorum (belki Erkan Hakaş’e-İmdat Kip-ben) ama dindar Çerkes çokmuş meğer ve 15 Temmuzda demokrasiye sahip çıkan onlar oldu ve biz Çerkeslerin namusunu kurtaranlarda yine onlar. Solcular ‘İşid’ciler köprüde askerlerin kafalarını kesip boğaza attı’ deyip dururken.

 

Erol Olçak ve oğlunun şahadeti ne Osmanlı devletçiliği’ne, ne Ürdün kralcılığına nede bizim derin devletçi Çerkeslerin oportünizmine benzer.  Somut durum şu, devletin korunması yolunda değil seçilmişlerin korunması yolunda öldü onlar. Yani demokrasi için.

 

Türkiye’de demokrasinin korunması ve geliştirilmesi bütün bir Türkiye halkına olduğu gibi, biz çerkeslere de çok faydalı olmaz mı? Düzce Üniversitesi Adıge enstitüsü bu yarı demokrasinin eseri değil mi? Bu yarı demokrasi serpilip gelişirse, özgürleşme ve zenginleşme biz Çerkeslerin işine yaramaz mı?

 

Bu konuda, hadi dönüşçüler dönecek (Türkiye’den bize ne), eski derin devletçilerin hükmü ve fikri kalmamış diyelim de, geriye kalan solcuların-liberallerin, dindarlarla birlikte demokrasiye sahip çıkması gerekmez mi?

 

Akıl baliğ olsa da bunu konuşsak.

 

Bir birimize şucudur bucudur demeden ha?

 

MARI.

 

 

Comments are closed.