Bizlerin kimlik bilincinden anladığı, her kesimin kendi yaşam tarzına uygun bir Çerkes toplumu oluşturma rüyası aslında.

Murat Cenbey 12 October 2013
DEMOKRASİ PAKETİ ve ÇERKESLER

 

İktidara geldiği 2002 yılından sonra bir çok demokratik reforma imza atan, fakat son 2 senedir bu reformcu yapısından hızla uzaklaşıp, özellikle Gezi olaylarından sonra gitgide otoriterleşmeye başlayan AKP; nihayet merakla beklenen ve Başbakanın iddialı konuşmalarından sonra toplumdaki beklentileri yükselten Demokrasi Paketini açıkladı.

 

Her zamanki gibi paket açıklanır açıklanmaz, yolda giderken ayağı taşa takılıp düşse bile bunu AKP’ den ve Başbakandan bilen yeminli AKP düşmanları tarafından eleştirildi. Diğer taraftan ‘’ mevlam neylerse güzel eyler’’ sözünde olduğu gibi, AKP ve Başbakan ne yaparsa yapsın kabul eden, onu destekleyen kesim tarafından da desteklendi. Azınlık bir kısım tarafından da ‘’ yetmez ama evet ‘’ olarak karşılandı.Yetmez ama evetçiler de ikiye ayrıldılar. Bir taraftan benim gibi “yetmez ama evet” in YETMEZ inin üzerine bastırarak kabul edenler, bir taraftan da “yetmez ama evet” in EVET inin üstüne bastırarak kabul edenler.

 

Kuşkusuz tüm maddeler gibi özellikle kamuda türban yasağı ve andımızın kaldırılması gibi maddeler demokrasi adına güzel şeyler. Bu paketi sadece AKP’ nin eseri olarak görmek ise büyük yanlış. Bu paket, dünya konjonktürünün değişmesinin ve yıllardır bu ülkede demokrasi adına mücadele eden, bunun için bedel ödeyenlerin eseri birazda. Ancak bu paket bir ‘’ kasa değişikliği ‘’ değil , bir ‘’ makyaj ‘’. Olumlu ama yetersiz bir paket.

 

90 sene boyunca Türkiye’ nin sorunlarını çözmek bir yana dahada ağırlaştıran ulusalcı – Kemalist  ulus  devlet sisteminin 4 ana unsuru hala duruyor;

 

1 – Belirli bir ırkın üstünlüğü: Hala başta Kürtler, Çerkesler, Abazalar olmak üzere azınlık hakları tanımlanmamış halde duruyor. Hala anayasaya göre herkes Türk olmak zorunda.

 

2 – Hala din devlet kontrolünde: Hala zorunlu din dersleri var , hala inanmama özgürlüğü yok, hala diyanetin ciddi bir bütçesi var ve sadece İslam dininin bir mezhebi için kullanılıyor.

 

3 – Hala ekonomi devlet kontrolünde, iktidarı kim ele geçirirse geçirsin, kendi zenginlerini yaratıyor, tam anlamıyla liberal ekonomi uygulanmıyor.

 

4 – Devlet hala toplum mühendisliği yapıyor, insanların hayat tarzlarına karışıyor. Kemalistler zorla çağdaş nesil yaratmak için insanların kılığına kıyafetine karışıyordu, şimdide iktidarı ele geçiren İslamcılar zorla dindar bir nesil yetiştirmek için insanların içkisine, hayat tarzına karışıyor.

 

Bu 4 ana unsur düzeltilmeden tam anlamıyla bir demokrasiden bahsetmek mümkün değil,

 

Peki, İslamcı, mütedeyyin insanlardan oluşan ve belirli ölçüde azınlık bir sol kesim ve liberalden de destek bulan AKP, demokratik reformlara devam edebilir mi ?

 

İşte Türkiye’ de en çok tartışma burada çıkıyor.

 

Kendilerine çağdaş, laik, solcu, modern vb. diyen, kısaca ulusalcı laik kesime göre bu mümkün değil. AKP gerici ve faşist bir parti ve bunları yapamaz. Demokrasiyi ancak okumuş yazmış, entelektüel, öncü kesim getirebilir. Halk cahildir, zaten bir torba kömür için oylarını satıyorlar.

 

1800  lü yılların sonunda ortaya çıkmış Jakobenizmin son temsilcileri olan bu insanlar artık çağın değiştiğini, iletişim kanallarındaki inanılmaz gelişmenin artık bilgiyi belirli bir azınlığın tekelinden çıkararak  herkese ulaştırdığını göremiyor ve bilemiyor. Onlara göre bir grup azınlık, programı ve yol haritasını belirleyecek halkta onların peşinden koşacak.

 

Oysaki 21. Yüzyılda halksız demokrasi olmuyor. O eskiden olanlarında demokrasi ile bir ilgisi yoktu zaten. Bugün Türkiye’ nin yaşadığı  bir değişim sancısı. Daha düne kadar, zamanında azınlık mallarına el koyarak ve devletin tanıdığı imtiyazlarla ülkeyi hakimiyeti altına alan Elit İstanbul Burjuvazisinin karşısında el pençe divan duran Anadolu esnafı, bugün artık fabrika sahibi. Kendilerine güvenleri geldi. Özellikle Özal sonrası başlayan kapitalistleşme çabaları sonucu, ihracat, yurt dışı gezileri gibi aksiyonlarla kabuğundan çıkmaya başlayan Anadolu Sermayesi artık değişmeye başladı ve iktidarda pay sahibi oldu. Daha düne kadar evlere temizliğe giden, hep geri hizmetlerde çalışan başı örtülü kadınlar artık sosyal katmanları tırmanmaya ve daha güncel işleri yapmaya başladı. Para kazanıp, değişip kendine güvenleri yerine gelince sosyal hayata karışmaya da başladılar. Böyle olunca da karşı taraftan yaygara başladı, vaaay Türkiye gericileşiyor diye. Oysa Türkiye hep böyleydi. Bu azınlık elitist kesim bir akvaryumda yaşadığı için herkesi kendileri gibi sanıyordu.

 

Bu değişim ve gelişim sonucunda  muhafazakar kesiminde istekleri olmaya başladı. Artık seslerini daha gür çıkarmaya başladılar. Dünyayı gezme ve tanıma merakları aynı zamanda daha fazla demokrasi taleplerini de ortaya çıkarmaya başladı. Daha düne kadar azınlık hakları deyince eyvah ülke bölünecek korkusu yaşayan bu muhafazakar kesimin büyük bir çoğunluğu dünyadaki örnekleri görmeye başlayınca birden açılımlara destek vermeye başladılar.

 

Çağın iletişim kanallarını iyi kullanmaya meraklı Başbakan yaptırdığı anketlerde olumlu gelişmeleri gördükçe ve toplumdan gelen değişiklik sinyallerini aldıkça da reform yapmaya mecbur kaldı. Toplumsal muhalefeti 50 sene önceden kalma araçlarla açıklamaya çalışan eskinin elitist grupları ise hala toplumun nabzını mitinglerle ölçmeye çalışıp toplumun gerisinde kaldı. Oysa kim bilir belkide 10 sene sonra her türlü toplumsal olayda cep telefonlarımıza gelecek sorulara vereceğimiz cevaplarla belirleyeceğiz bir çok şeyi.

 

Kısaca, günümüz 50 sene öncesinden çok farklı artık. İletişim ve ulaşım araçlarındaki devrim niteliğindeki gelişmeler hem bilgiyi belirli bir azınlığın tekelinden çıkardı hemde olayları gizleme olanaklarını kaldırdı. İletişim kanalları bu kadar gelişmeseydi Roboski’ de yapılan ve devlet tarafından katledilen kaçakçıları muhtemelen bizler çatışmada ölü ele geçirilen teröristler olarak bilecektik. Türkiye’ de demokrasi mücadelesinin artık muhafazakar halkı bu sürece katmadan başarıya ulaşması mümkün değil. Yıllardır bunu reddeden bu gruplar artık Kemalizmin milliyetçilik özelliğinden sıyrılıp dinle barışmalılar. Bu Türkiye’ nin gerçeği.

 

AKP ve Başbakan pragmatik düşünüyor. Toplumun isteklerine ve küresel sermayenin beklentilerine göre toplumu yönlendiriyorlar. Yani bu reformları sadece AKP’ nin isteyerek yaptığını söylemek doğru değil. Ancak dediğim gibi küresel sermaye baskısı, toplumun istekleri, iletişim kanallarındaki inanılmaz değişimler ve tabi verilen demokrasi mücadeleleri; hepsi , AKP’ yi reformlar yapmaya zorluyor. Çünkü AKP’ nin de herhangi bir zorlama olmadan demokratik reform yapmaya  niyeti yok..Ve bu reformları ne kadar devam ettireceği de şüpheli. Son 2 yıllık performansına bakınca gitgide eleştirdiği Kemalistler gibi olmaya başladığı da bir gerçek.

 

Peki Demokrasi paketi Çerkesler açısından ne ifade ediyor ?

 

Yıllardır dernek örgütlenmeleri çevresinde kümelenmiş, daha çok seküler hayat tarzına sahip kişi ve grupların çoğunluğu pakete gerek aleni gerekse utangaç bir şekilde karşı çıktı. Onlara göre bu bir aldatmaca idi. AKP demokrasi getiremezdi. ( hatta bölünme tehdidinden dolayı andımızın kaldırılmasına karşı çıkanlar bile oldu) Kamuda türban serbestliği şeriatı getirecekti filan.

 

Onların karşısında yer alan ve daha çok mütedeyyin, İslamcı ve AKP çevresinde yer alan gruplar ve kişiler ise paketi şiddetle destekledi. Daha önce ulusalcıları anadilde eğitime izin vermediği için eleştiren bu grup ve kişiler, başbakan anadilde eğitim olmaz dediğinde birden anadilde eğitim için henüz erken demeye başladılar. Paketten paralı anadil eğitimi çıkıncada onu desteklediler. Diğer grup AKP ne yaparsa yapsın karşı çıkarken, bunlarda AKP ne yaparsa yapsın desteklemeye başladılar.

 

Aslında yazının başında anlattığım Türkiye manzarasının aynısı Çerkesler içinde geçerli.

 

Oysaki pakette Çerkesler açısından bakıldığında olumlu gelişmelerin olduğu bir gerçek. Anadilde paralı eğitim, andımızın kaldırılması, eski köy isimlerinin verilecek olması gibi. Ancak dediğim gibi çok ama çok yetersiz. Bir arkadaşımın dediği gibi ‘’ 90 sene boyunca varlığımızı varlığınıza armağan ettik, sizden bir dil istedik sizde hemen para istediniz ‘’

 

Kuşkusuz objektif bakabilen Çerkesler için paket hayal kırıklığı. Ancak etnisite meselesi aynı zamanda bir demokrasi meselesidir. Ülkede demokrasi ne kadar gelişirse etnisite meselesinin çözüm umutları o kadar artar.Bu açıdan bakarsak tabi ki paket olumludur.

 

Ancak Çerkesler gerek yukarıda saydığım gruplar gerekse bireysel olarak olaya böyle bakmak yerine taraftar mantığı ile bakmaktadır. Seküler hayat tarzına sahip grup ve kişiler AKP ne yaparsa yapsın karşı çıkmakta diğer İslamcı örgütlenmeler ise AKP ne yaparsa yapsın desteklemektedir. Birbirlerine karşı çok anlayışlı davranmaya çalışan grup ve kişilerde bile son tahlilde siyasi görüş ağır basmakta ve karşıt görüşteki kişilere tahammül edilmemekte ve onlar dışlanmaktadır.

 

Oysaki baktığınızda her iki taraftaki kişilerin fedakarca mücadele ettikleri görülmektedir, o halde sorun nedir ?

 

Çerkesler 150 senelik sürgün hayatlarında asimile olmuşlardır. Onun içinde ulusal kimlik bilinci ile yaşam tarzı bilinci arasında sıkışıp kalmaktadırlar ve son tahlilde yaşam tarzı bilinci ağır basmaktadır.

 

Yakın zamanda sosyal medyada ‘’Çerkesler bir parti kursa ne olur , desteklenir mi ? ‘’ diye paylaşım yapan bir arkadaşımıza verilen cevap şöyledir ‘’Kominist ve ateistler olmadıktan sonra olur tabi ki ‘’

 

Bunun tersi de vardır. İslamcılar ve yobazlar olmadan olur tabi diyen. İki tarafında birbirlerine tahammülleri yok, AKP’ nin bir uygulamasını desteklersen bir taraftan eleştiri alıyorsun, eleştirirsen diğer taraftan tepki görüyorsun. Ortası yok.

 

Oysaki ulusallaşma bir cephedir. İçinde sağcısı, solcusu, İslamcısı, komünisti, ateisti olan. Dünyadaki tüm başarılı uluslaşma süreçlerinde bu böyledir. En yakınımızda Kürtlerde mesela.  BDP’ nin içinde Sırrı Süreyya gibi, Ertuğrul Kürkçü gibi hem solcu hem Ateist insanlar olduğu gibi Altan Tan gibi İslamcı insanlarda vardır ve amaç uğruna birbirlerine destek çıkmaktadırlar.

 

Çerkeslerin ihtiyacı olan örgütlenme şekli de budur. Ancak maalesef Çerkesler şimdilik bu görüntüden uzaktır. Dolayısıyla demokrasi paketlerinde biz Çerkeslere kimlik hakkı çıkmaz şimdilik. Çıksa çıksa dolaylı haklar çıkar, çünkü bir hakkı elde etmek için mücadele etmek gerekir. Kimlik bilincinin en önde olması gerekir. Oysaki bizler hala Türkiye’ de siyasal parti yada görüşlerin yada bir takım ideolojilerin peşinden koşmakla meşgulüz. Bizlerin kimlik bilincinden anladığı, her kesimin kendi yaşam tarzına uygun bir Çerkes toplumu oluşturma rüyası aslında.

 

Ha bu rüyadan ne zaman uyanırız, bilmem.

Comments are closed.