Ben, ulus devletin eski dokunulmazlıklarına karşı birisiyim. Ulus devlet düzeninde bağımsızlığın halkın bir işine yaramadığını, ulus devleti yöneten diktatörlerinin işine yaradığını düşünenlerdenim.

Erhan Hapae 06 September 2013
YİNE SURİYE

 

120 bin ölüm, 2 milyon göçmen rakamına ulaştıktan sonra nihayet Suriye’ye müdahale gündemde. 2,5 yıldan beri süren devlet terörüne karşı kayıtsız kalan dünya, kimyasal silah kullanımıyla harekete geçti.

 

ABD Dışişleri bakanı Kerry’nin Mısır’ la ilgili felaket beyanının ardından Suriye’ ye karşı kararlı tutumu biraz tuhaf. Tuhaf ama Mısır’da ne kadar eğri ise tutumu, burada o kadar doğru. Biraz geç kalmış bir tavır – kusur bu.

 

Hepimizi tedirgin eden şey Irak örneği

 

İşgal dönemi savaşında ölüm sayısı çok azdı aslında, belki 5 bin kadar. Ama sonra yüzyıldır baskı altında tutulmuş farklı mezheplerin birbirlerine karşı biriktirmiş olduğu kin, birbirlerini imhaya dönüştü. Sonuç 100 binden fazla ölüm. Yine de Esed’in öldürdüğünden az.

 

Ben, ulus devletin eski dokunulmazlıklarına karşı birisiyim. Ulus devlet düzeninde bağımsızlığın halkın bir işine yaramadığını, ulus devleti yöneten diktatörlerinin işine yaradığını düşünenlerdenim. Bu nedenle sınırların ihlali umurumda değil benim. Diktatörlere derhal – acilen müdahale edilmesinden yanayım.

 

3. yol mümkün deyip ‘Savaşa Hayır’ diyenlerin ne demek istediğini anlıyor değilim. Esed halkını imha etmeye devam etsin, bir süre sonra muhalefet insanlıktan çıksın, ‘yesinler birbirlerini mi’ demek istiyorlar? Öyle değildir umarım.

 

Bunu diyenler, Erdoğan’ın Esed’e kredi açıp, yumuşama önerilerinde bulunduğu 2 yıl önceki durumu kastediyorlarsa pek bir işe yaramadı gördünüz. Ayrıca o yakınlaşma dönemini eleştirenlerde yine onlardı. İçlerinde, Esed’i ‘emperyalizme direnen yurtsever’ olarak değerlendirenlerde mevcut. Daha bir iki ay önce muhalifliği ile ünlü müzik gurubumuz Grup Yorum Şam’da, Esed posterleriyle süslü bir meydanda konserler verdi. Sonra gelip Gezi Parkında.

 

3. yolcuların Suriye halkını nasıl yapıp ta Esed’in zulmünden kurtaracaklarını iyi anlatmaları gerekir. Demagoji edebiyatına yeni katkıları ile ünlü Sırrı Süreyya Önder’in ucuz lafları rahatlatmıyor insanı.

 

Halk kendi çözsünmüş.

 

Çözebilir mi? Şimdiden 120 bin ölü iki milyon göçmen vermiş halk daha ne yapacak?

 

Bu gün Suriye’de halk kendi çözsün demek; silah kimde ise ona destek vermekten başka bir anlam taşımıyor. Esed bildiği gibi yapsın anlamına geliyor.

 

Durum Bosna – Kosova benzeridir. Avrupa, gözünün önünde 200 bin Bosnalının öldürülmesine seyirci kaldı / aynı bu günkü gibi. Amerikan müdahalesi olmasa Sırp diktatörler daha ne kadar cinayet işlerdi kim bilir.

 

Orda da çok geç kalınmıştı maalesef, burda da.

 

CARI.

Yorumlar (1)
  1. Mevlut Arslan on said:

    Türkiye’de sol Suriye konusunda başarısız bir sınav verdi. Bunda sol grupların sosyolojik olarak şii-alevi tabandan beslenmesi önemli bir etken gibi görünüyor. Neticede bu gruplar son tahlilde ideolojik dogrularina göre degil, derinlerde sakli kalan mezhebi taassuplarina göre olaylarda tavır takındılar. Çerkeslerin durum konusunda sağlıklı tepki verdiğini maalesef söyleyemeceğiz. Şu sloganvari fikirlerin bir yere konulur yanı yok: “Bu bizim savaşımız değil”, “Suriyedeki Çerkesler Kafkayaya dönsün” yada sol gruplara eklemlenmeye çalışan Çerkeslerin AKP karşıtlığı üzerinden, Tayyibin her söylediğinin karşısında olmak refleksi ile oluşturulan tepkilerdir. Kürtlerin Rojovada katliama uğradığı söylemine sarılan sol duyarlılıkta çerkesler gördük ama bu kişiler Abdullah Öcalan Şamda yaşarken Rojovadaki Kürtlerin kimlikleri dahi olmadığını buna karşın PKK’nın Esad rejimine karşı birakin eylemi bir söz bile söyleyemediğini nasıl açıklayacaklar? Savaşın bu kadar uzun ve kanlı olmasında en önemli etken AKP’nin mezhepci politikalarından çok, Esad rejimine Rusya ve İran tarafından verilen açık askeri ve finansal destek yatmakta. AKP doğru politikalar izmesede Rusya ve İran kadar olaya müdahil olamadı. Suriyede öldürülen Hizbullah ve İran devrim muhafızlarına karşılık, bir tek Türk askeri Suriyede savaşırken ölmedi. Bunları gözardı ederek kurulacak cümleler konuyu anlamak konusunda hep eksik kalacaktır. Irak savaşına dönüp baktığımızda, 150.000 ile 1.000.000 arasında sivil kayıp olduğunu farklı kaynaklar bildiriyor. Burada öldürülen sivillerin büyük coğunluğu sunni-araplardan oluşuyor. Irak şiileri ABD yönetimi ile anlaşarak işgale karşı durmak yerine yardımcı oldu. Kısa vadede Irakta iktidarı ele alsada, şiilerin bu tavrı, bitmeyecek bir iç savaşın tohumlarını ekti ve bugün yaşananlar bu durumun yansımaları. ABD müdahelesi Irakta olduğu gibi Suriyede çatışmayı derinleştirmek yönünde olacaktır. Esad gitsin diyen ABD yerine muhaliflerin gelmesinide istemiyor. Mevcut silahlı mücadelenin ana omurgasını Irak işgaliyle ortaya çıkan Irak El Kaidesi oluşturuyor ve kendilerini Irak ve Şam İslam Devleti olarak tanıtıyorlar. Bu oluşum açıkça Batı çıklarına ve İsraile düşmanca söylemler içerisinde ve yapılacak bir ABD saldırısında Esad kadar “pay alacağı” aşikar. Esad devrilsede batı yanlısı islamcı gruplarla, batı karşıtı islami gruplar arasında çatışmanın devam edebilir. Batı yanlısı islami grupların henüz, radikal gruplar karşısında durabilecek güçte olamamsı ABD müdahelesini öteleyen etkenlerden birisi.