Bunları sormak istemezdim ama ülkenin baş siyasetçisini cesaretle karşınıza alabildiğinize göre, bizim bilemediğimiz bir siyasi derinliğiniz vardır diye düşünmeden edemiyorum.

Erhan Hapae 14 July 2013
Y KUŞAĞI

Laik kesimden biz ana – babalarınız çok bir şey beceremedi geçmişte.

 

Babalarınız sizin yaşlarda iken, ülkede nüfus başına düşen gelir 1.000 dolardı. (Her elli kişiye bir araç – kamyonlar dahil).Türkiye kapitalizme geçti mi yoksa yarı feodal mi diye tartışmalar vardı hala ve tam da bu yüzden TİKKO diye silahlı bir örgüt bile kurulmuştu. Türkiye İşçi – Köylü Komünist Ordusu. Nüfusun yüzde yetmişi köylerde yaşayıp topraktan geçindiği için devrimi ancak köylülerle yapabileceğimizi iddia ediyordu.

 

‘Devrime en çok ihtiyaç duyan’ köylüler İbrahim Kaypakkaya’yı bir ay saklayamadılar. Henüz 24 yaşındayken bir köy öğretmenin ihbarıyla yaralı olarak Tunceli’ de yakalandı. Mahkemeye çıkmasına bir gün kala işkencede öldü. Yıl 1973 Diyarbakır.

 

Benzer hayat hikâyesi çoktur.

 

76-80 arası sağdan soldan 5.000 genç öldü birçoğu üniversiteli. Sonra 12 Eylül geldi, şudur- budur. Ölümleri Kürtlere devrettik. O darbenin hikâyesini biliyorsunuzdur, internet var.

 

Öyle söylüyorum zira Y kuşağından bir genç, sizin 30 yılda öğrendiklerinizi beş dakikada öğreniyor bizim kuşak demişti internette. O bakımdan yani. Böyle ise eğer çok memnuniyet verici bir durum.

 

Neyse. Sosyalizmin çökmesine on yıl kala, dünyayı sosyalizmin değiştireceğine inanıyorduk biz. Özgürleştirip zenginleştireceğine. Türkiye’yi de tabi. Düşmanımız seçilmiş iktidarlardı ve birde polis. Esas ceberut iktidarı asla göremedik. Bazılarımız o ceberutla işbirliğindeymiş ayrıca, yeni öğrendik. Biz sizin gibi hızlı ve zeki değiliz.

 

O ceberut devleti biraz olsun gerileten, ilericiler (ilerlemeciler) veya sol olmadı yalnız, kenardan gelen dindarlar oldu. Hasedimiz bu yüzden.

 

Biraz zenginleştirip birazda özgürleştiren yine sol değil, yine o kenardan gelenler yaptı bunu. Kürt meselesinde umudu yaratanda onlar, bizim eskilerin bütün itiraz ve kışkırtmaları bu yüzden.

 

Berlin duvarı yıkılıp Kızılordu’dan umudu kesince tam, şuurumuzu yitirdik – bir fikrimiz kalmadı. Sağ kalanlarımızın ipe sapa gelmez savrukluğu bu yüzden.

 

Zihinsel intiharımız bu yüzden.

 

Bir sürpriz siz çıktınız ortaya ‘Hayatıma karışma’ diyerek. Zor anlarız biz bunu. Hayatımıza karışıldı çünkü hep, en çok karışanlarda siz oldunuz, çocuklarımız olarak son zaman. Neyse, onu anlatırsınız nasıl – ne olacağını zamanınız varda, şu meseleleri de bir düşünün derim ben. Çünkü bu gün değilse yarın sizin meseleniz olacaktır bunlar.

 

Kıbrıs sorunu ilgili ne düşünüyorsunuz? Kürt meselesi başta olmak üzere farklı etnik ve dini gurupları nasıl mutlu edebiliriz? Alevileri – Çingeneleri – Çerkesleri?

 

Ermenilerden af dileyip ve eğer istiyorlarsa Rumlarla birlikte eski mülklerine dönebilmesi ile ilgili duygu ve düşüncelerimiz nedir ve bu olumluysa diğerlerini nasıl razı edebiliriz mesela? Yasalar bireyimi korumalı yoksa devletimi? Ya da bayrağı. Daha iyi bir hayatı nasıl sağlayabiliriz herkes için ve hangi parayla? vs.

 

Biz bunlara kısaca ‘siyaset’ diyoruz eski kuşaklar.

 

Bunları sormak istemezdim ama ülkenin baş siyasetçisini cesaretle karşınıza alabildiğinize göre, bizim bilemediğimiz bir siyasi derinliğiniz vardır diye düşünmeden edemiyorum.

 

Yalnız, ağaç dikme işini belediyelere bıraksanız, yapıyorlar zaten. Birde hiç gitmeyeceğiniz Emek sineması filan.

 

Y Kuşağını, Gezi Parkı ile Emek Sineması kesmez herhalde.

 

Buyurun.

 

CARI.

Comments are closed.