Yazdığı tuğla kitaplardan ‘Kürtler’in o muhteşem ilk bölümünü yazabilecek bir ‘Beyaz Türk’ var mıydı o dönem? Ya da Doğan Avcıoğlu dönemiyle ilgili yüzleşmeleri yapabilecek bir sosyalist?

Erhan Hapae 25 March 2013
ONUR. Bir Hasan Cemal Yazısı

Hasan Cemal Milliyet’ten ayrılmış.

 

Yakıştı.

 

Cumhuriyetten ’de ayrılmıştı 1992 yılında.

 

O zamanlar itibarı zerre tartışılmayacak olan İlhan Selçuk ve Uğur Mumcu’ya karşı giriştiği uzun mücadelenin sonunda.

 

İttihat-Terakki troykasından Cemal Paşanın torunu olması bir yana, Doğan Avcıoğlu’na yoldaşlık ettiği Devrim dergisinden beri ne müthiş değişimler gösterdiğinin gözlemcisiydik uzaktan ancak, değişimin inceliklerini kendi yazdığı kitaplardan öğrendik.

 

Yönettiği dönem, bu ülkenin bir şansı olarak ‘mektep’ haline getirdiği Cumhuriyet gazetesinde bizzat yetiştirdiği gazetecilerin, basın dünyasında çok yüksek noktalara yükselişini gururla seyretmiştir herhalde. Gururla seyretmiştir de, kendi çocukları olarak gördüğü bu parlak genç kuşağın, Ankara’ya kapağı attıktan kısa bir süre sonra ‘Eski Usta’larını unutarak, kendilerini esas güce kaptırıp, zihinsel duvarlara esir oluşunu da hüzünle seyretmiştir muhtemel.

 

Allah Rahmet eylesin, çok dramatik bir şekilde öldürüldü Uğur Mumcu, ama yaşasa bu gün düşeceği durum İlhan Selçuk ile Emin Çölaşan arasında bir saygınlıktı en fazla. Neler söylerdi Çetin Altan ve iki oğlu için, Hasan Cemal için, yakışıklı ama diye başlayan.

 

Mustafa Kemal’in finans edip Yunus Nadi’ye kurdurduğu bu gazete-devlette, uzun süre geçtikten sonra olsa bile ‘demokratlığı’ keşfedip, demokrat davranabilmek kolay mıydı öyle, bir yandan tank sesiyle uyanıp. Dönemin sıkıyönetim komutanı Org. Necdet Üruğ Kıbrıslı sanıyormuş soyadına bakarak. Cehalet diyelim!

 

12 Mart’ın Ziverbey Köşkü işkencelerini; galiplerin diğerine, 9 Mart darbecilerine yapmış olduğunu anlamamız on yıllarımızı aldı. Bir on yıl bunu, İlhan Selçuk’un ‘halk yoldaşlığı’ olarak lanse eden gazeteydi, sivilleştirmeye uğraştığı gazete.

 

Problem ‘Ordu’dur diye ortaya ilk çıkan o. Belki başkaları da vardır ama ben bilmiyorum.

 

Yazdığı tuğla kitaplardan ‘Kürtler’in o muhteşem ilk bölümünü yazabilecek bir ‘Beyaz Türk’ var mıydı o dönem? Ya da Doğan Avcıoğlu dönemiyle ilgili yüzleşmeleri yapabilecek bir sosyalist?

 

Yakışıklı adamsın, Cemal Paşa’nın torunusun, neyine bu sıkıntılara sokmak kendini.

 

Eski kariyerini bir tarafa itip, ilerlemiş yaşına bakmadan, üstüne geçirdiği muhabir tulumu ve elinde bir fotoğraf makinesi ile ateş altında Saraybosna tünellerinde koşuşturup durduğunu, devlet ne der demeden Kandil dağında yanan bir ateşin başında Karayılan’la çay içtiğini, dedesinden hasım Ermeni halkıyla, Erivan sokaklarında muhabbet kurduğunu gördük. Daha benzer çok yerde. Devlet diyeceğini derdi de her zaman, onun derdi de habercilik.

 

Yel değirmenlerine karşı savaş açmadı hiç. Özgürlüğün önündeki esas değirmenlerdi onun hedefi. Ucuza yatmak, hiç içinden gelmedi.

 

Şu son günlerde Baskın Oran ve Cengiz Çandar’ın içine düştüğü (beni neden önemsemiyorsunuz) durumlarına, hatta birkaç ay önce Ahmet Altan’ın Yıldıray Oğur’la giriştiği ‘barış olmaz’ tartışmalarına şahitlik edince, zihinsel değişimi görmezden gelen (bir zamanlar saygın) her tür düşünce tarzının eskiyebileceğini – eskidiğini kabul etmek zorunda kalıyoruz. Biraz hüzünle belki.

 

Eskimeyenlerden birisi Murat Belge’dir bence, bir diğeri Etyen Mahçupyan. Sırları; karşıdakinin de doğru söyleme ihtimalini peşinen kabul etmeleri. Varsa bir yanlış, yüzleşmeye hazır!

 

İçinde yaşadığımız ülkenin insanlığa sunduğu bu iki değerli yazara ekleyebileceğim (belki de tek) isim Hasan Cemal. Üstelik o ikisinden çok daha fazla sorumluluklar yüklenmiş olduğu halde bir zaman.

 

O ülkenin vicdanı.

 

O bundan vazgeçerse, bende ondan vazgeçerim.

 

CARI.

 

*Uğur Mumcu ile görüş birliği içinde olduğum tek bir tespit var onunla ilgili; hala çok yakışıklı. Benden bile.

Comments are closed.