Bizimkisi de böyle bir şey mi acaba? Yani bir şekilde itiraz?

Erhan Hapae 18 March 2013
DANS

Sovyet Çerkesya’sında farklı olanaklar vardı ama diasporada, özellikle kentleşme başladıktan sonra Türkiye’de kimliğin ifade edilebildiği belki de tek sığınaktı.

 

Söz yok. Fikir beyan etme iddiası da yok. Ne dediği bulanık. Ama diğerlerinden farklı olduğunu iddia eden, eğlenceli masum bir dil çıkarma.

 

Sovyetler, modernize edip sahne sanatı haline getiriyor. Akrobasi katıp orkestrasyonlarla belki yabancılaştırıyor ama seyircinin hoşuna gidiyor. Halk düğünlerine müdahalesi yok.

 

Türkiye sesini çıkarmıyor, belki ‘Beyaz Türk Dansı’ olarak görüyor.

 

Sığınılacak iyi bir liman.

 

Birincisi finanse edip Sovyet eseri olarak lanse etmekten gurur duyuyor. Çerkesya dansçılarının görmediği ülke yok o dönem. Türkiye itiraz etmiyor ama finansta etmiyor. Birde sansür uyguluyor; Türkiye’yi temsilen yurtdışına gönderilen halk dansları grupları listesinde hiçbir zaman yer alamıyor.

 

Sözsüz (bu nedenle fikri muğlak) sanatlar konusunda ilki teşvik edici, ikincisi hiç değilse engelleyici değil.

 

Eski Türkiye benzeri asimilasyoncu bir diktatörlükte, kimliğini ifade etmek isteyen insanlar için yapılacak çok fazla şey yok, eğer radikal değilse.

 

Sığınacağı Kilisesi yok ya da Cem Evi. Varsa yoksa Ceug.

 

Vapurda, trende, sokakta, meydanda, mitingde, piknikte guruplar halinde, ellerinde mızıka her yerde dans ediyor bizimkiler.

 

 

Çerkes milletinden bireylerin ulaşabildiği en yüksek mesleki kariyerler galiba sadece Osmanlıda. Temirkanov ve Chemyakin’i dünyalı bir kategori olarak sayar ve Çerkes Memluklarını uzak tutarsak eğer, bu böyle. Sadrazamlar, vezirler, Padişah anneleri, yazarlar, besteciler, ünlü ressamlar, cumhuriyet sonrası sinema sanatçıları vs. Üstelik kadın erkek. Bu, ne Çarlıkta var nede Bolşevik düzende.

 

Yalnız, Osmanlıda bu kariyeri yapanların büyük bölümü bir nevi devşirme. Teavun Cemiyeti benzeri girişimler, deyim yerindeyse olumlu küçük ayrıntı.

 

Dönemin ünlü Çerkesleri Cumhuriyet kurulurken bölünmüşler, ya Halifeden ya da Ankara’dan yana tavır alıp didişmişler. Bazen de kendi halklarını telef etme pahasına yapmışlar bunu. Bakınız, Ethem Bey.

 

92 de, Bosna Dayanışma Gurubunun bir toplantısında dinlediğimiz muhteşem Boşnakça müziği alt yazı sayesinde anlayabilmiştik. Sokullu Mehmet Paşa için annesinin yaktığı söylenen bir ağıtmış bu; Bağdat’a sefer açıp / Damascus’a düşermiş yolların / bize bu tarafa-evine / yolun hiç düşmeyecek mi oğlum?

 

Sokullu gibi oldu bizimkiler. Yitip gittiler. Bize de kala kala onlarla öğünmek kaldı.

 

Dans ise başka. Sadece ‘mühim’ insanların tekelinde değil, herkesin işi.

 

Amerikan siyahlarının değişik kiliseleri vardı, belki hala var. Duamı ediyorlar, yoksa ağıt mı yakıyorlar belli olmayan. Beyaz tarafından hor görülen siyah, ırkçılığa karşı dans ve şarkılara karışmış dualarla, klasik kilise adabına pek te uygun düşmeyen bir ibadet şekliyle ayak diriyor. İktidarın gayrı meşru görüp üstüne gitmesi zor. Gerçi Susan A. Reed’in önemli makalesinden şimdi öğreniyoruz ki, Kolonyalistler sömürgelerde uzun süre baskı altında tutmuşlar yerli dansları. Bazı Amerikan plantasyonlarında siyahların dans etmesi yasaklanmış bir zaman. Sonra ehlileştirip bu dansları, beyazlaştırmayı uygun görmüşler.

 

Bizimkisi de böyle bir şey mi acaba? Yani bir şekilde itiraz?

 

Birde bir değişim gözleniyor Türkiye Çerkeslerinde. Bütün yaş guruplarından ayrı ayrı bir araya gelen ve gösteri amacı olmayan topluluklar var şimdi. Sovyetik koreografilere de pek yüz vermeden, mahalli dansları yeniden öğrenen, üyeleri yüzü bulan onlarca gurup. Eskiden evli erkekler için serbest olan dans, evli kadınlar için yasaktı xabze gereği. Bu tutucu gelenek te aşılmış. Küçük çocuklarını da alıp gelmiş anne-babalar, yaptıkları işe hiç öyle derin anlamlar yüklemeye kalkışmadan, mutlu mesut dans edip eğleniyor millet. İmrendim yani.

 

Bizim Çerkes milletinde yazıp çizen veya siyaset yapanların bir kısmı biraz küçümser bu dans meselesini; Şeşen-kaşen / halüj-malüj, Çerkesler yok olup giderken! Diye.

 

Bu klişe eleştiri şekli meseleyi açıklamakta yetersiz kalıyor bence, o kadar da hafif değil durum.

 

CARI.

 

Comments are closed.