Adil bir dünyada yaşamıyoruz ve şiddet her boyutta varlığını hissettiren temel bir mesele.

Birgül Asena Hızal 04 March 2013
8 MART’A DOĞRU

 

Derin acıların gözünün içine bakmak zordur.

 

27 Mayıs 1995’den bu yana her Cumartesi, kayıp yakınları Galatasaray’da eylemlerini sürdürürlerken ‘mesela’ ben yanlarında değildim. Geçtiğimiz hafta, bu eylemin simgesi olmuş isimlerden Berfo Ana, 105 yaşında aramızdan ayrıldı. Gözüne bakamadıklarımdandı.

 

İçimdeki ses; ortalama insan ömrünün üzerinde olan yaşam süresi ile  son 30 yılını oğlunu aramaya adamış olması arasında bir ilişki olabileceğini söylüyor bana.

 

Birbirimizin acılarını anlamaya çalışmamız etik olarak tavsiye ediliyorsa da, aslında iktidarların pek işine gelmiyor olmalı.Berfo Ana’nın acısını, Samatya’dakiErmeni’nin  farkınavarması, Soçi topraklarının Çerkes Soykırımı ile ilişkisini dünyanın öğrenmesi,Kafkasya’daki kayıplarla, Galatasaray’daki kayıpların,  Dersim olayları ile  Gönen-Manyas sürgününün aynı platformda tartışılması,  durumu ‘münferit tarihi olaylar’ olmaktan çıkarıp sistem eleştirisini felsefi düzlemden, hayatın içine, köşe başına, an’a getiriyor. Düşünceden duyguya, duygudan eyleme doğru bu akış, sanırım iktidarların tercih edeceği bir durum değil.

 

Adil bir dünyada yaşamıyoruz ve şiddet her boyutta varlığını hissettiren temel bir mesele.İmralı görüşmelerini dayatmış olankarşılıklı şiddetya da  parlamento kürsüsünden bu ülkeye ‘sonradan’ gelenleri ötekileştirmeye kalkışan sözel şiddet ile,  ülkede her gün 5 kadının cinsiyetinden ötürü öldürülmesi şeklinde  ortaya çıkan şiddet arasındaki benzerliği iyi tanımak gerekir.

 

8 Mart 1857, bir dokuma fabrikasındaki patronun grevdeki 129 kadın işçiyi yakarak yok ettiği tarihtir ve 1900’lü yıllardan bu yana Dünya Kadınlar Günü olarak anılır.  Bu noktadan kendimize dönersek; Çerkes toplumunun avcılık, köleci, feodal dönem  dinamikleri esnasında oluşmuş  Xhabze’sinde kadının toplumdaki  yeri gücü ve saygınlığı dikkati çeker.  Sadece destanlarımızdaki ‘SetenayGuaşe’ de değil sürgün sonrasında, özellikle köylerde devam eden geniş aile yapısındave  avlu kültüründe karşılığını bulabilirsiniz bu gücün ve saygınlığın.Kızların geleneksel yapıda varolan hareket serbestliğine ve dengesine çoğu doğu kültürlerinde rastlayamazsınız.Biliyoruz ki; Çerkes toplumu feodaliteden kapitalizme doğru kendi iç dinamiğiyle yol almadı. Toplumsal sözleşmesini yeni ekonomik koşullarda yeniden tarif etme ihtiyacı ve olanağı doğmadı. Bütün bunlara rağmen, görünen o ki;bu yeni yüzyılda, kültürün asimilasyon ile özellikle şehirlerde çözülen halinde bile,geleneksel dengelerimizi koruyoruz. Mesela toplumun bazı kesimlerinde  gördüğümüz kadına yönelik şiddet haberleri duyulmuyor Çerkes toplumunda.Kimilerince saygı toplumu olarak tarif edilmiş olan toplumsal sözleşmemizde özellikle kadının saygı adına yaşamış olduklarını da tartışmak istemem çünkü bugünün gözlüğü ile dünü anlamaya çalışmanın yararsız bir uğraş olduğunu düşünenlerdenim.

 

Ancak; dünü dünün koşullarıyla anlamak ve bugünü okumak yarının üretimine katkıda bulunmak için kaçınılmazdır. Siyasetin ’çatışma halinde olan çıkarların uzlaştırılması faaliyeti’ şeklindeki tanımından yola çıkarsak, kadının bu faaliyetteki yeri yeni uzlaşmanın, sözleşmenin niteliği hakkında önemli ipuçları taşır. Bu nedenle, kadının seçme ve seçilme hakkını alması önemli olmuştur, bu nedenle  bazı siyasi  örgütlerin organlarında  kadına pozitif ayırımcılık uygulanır ve yine bu nedenle Çerkes kadınlarının bugünkü toplumsal hayattaki rolü, geleneksel dernek örgütlenmelerimizdeki katılımının niteliği üzerine düşünülmelidir.

 

Birbirinin yaşanmışlıklarını, acılarını anlayabiliyor olmak değişime yönelik siyaset oluşturan kesimleri güçlendirir. Muhalefete yönelik ‘böl ve yönet’ politikaları tesadüfen evrensel değildir. Çerkeslerin asimilasyon politikaları karşısında üretecekleri siyaset,  tanımı gereği değişime yöneliktir ve kendi dışımızdaki süreçleri, acıları anlayabildiğimiz ve kendimizi dışımızdakilere ve birbirimize anlatabildiğimiz oranda güçlenecektir.

 

Kafkasya,  Türkiye ve yerküre  üzerindeki tüm kayıpları ve  kadın, erkek hepimiz için 8 Mart’ı anıyorum.

Comments are closed.