Dönüşümleri belirleyen en önemli güç bu yöndeki talepler oldu hep. Bence şimdiyeniden talep etmek ve yeniyi oluşturmak zamanı.

Birgül Asena Hızal 08 October 2013
‘NEO’ GÖRDÜN MÜ KAÇ!

 

Eski, bilindik bir  tanımın ya da ismin başına ‘yeni’ sıfatı eklendiğinde alır beni bir şüphe. Otobüs firmalarının, kabul görmüş markaların başına ‘öz’, ‘has’ gibi sıfatlar  ekleyerek yeni markalar oluşturmasını çağrıştırır bana neo-nazi, neo-liberal, neo-faşist….gibi tanımlamalar. Aynı hizmeti verirler, aynı işlevi yerine getirirler aslında ama isimlerinin başında ‘yeni’, ‘neo’ gibi ifadeler vardır.

 

Liberalizm 70’lerden sonra Friedman’ın önermeleriyle Neo_liberalizm olarak cıktı karsımıza mesela. Macera orada bitmedi tabii, 2013’e gelene kadar türlü haller aldı. Obama’nın hayvanat bahçelerini, müzeleri…kapalı tutan su  son günlerdeki ‘tuhaf’ gelişmelerinin bile ‘neo’ bir yanı olduğunu düşünüyorum ama bu yazının esas konusu değil bu. Esas konumuz; ülkede olup bitenlerin, demokrasi paketinin, barış sürecinin…hemen hepsinin neo-liberal aklın  halleri ile bir ilişkisi olduğuna  ilişkin saptamadır. Misal; anadilde eğitimin illa da özel okullarda verilmesi nedendir? Anadolu liselerinde İngilizce eğitimin yozlaştırılması  çabası ile bir ilgisi var mıdır ? Nitelikli eğitimin illa da ya İmam Hatip benzeri tam kontrol altındaki devlet okullarında ya da sadece parası olanlar için yabancı okullarda/kolejlerde verilmesi projesi tesadüf müdür?  Kamusal alanın daraltılması ve parası olana özgürlüklerin sunulması yeni değildir. Neo liberal politikaların  ve sunduğu ‘özgürlük’ lerin her zaman bedelleri olmuştur. Aslına bakarsanız bugün demokrasi çığlıkları ile reddedilen askeri vesayet rejimlerinin tarih sahnesindeki rollerinin de neo-liberal politikaların bedellerini ödemek istemeyen toplumları zapt-u rapt altına almak gibi bir misyonları vardı. Devletçilerin, sosyalistlerin üst yapı kurumu değildi bu coğrafyada yaşadığımız darbeler. Basbayağı neo liberaldi. 80 darbesi ardından iş hayatında yapılan yeni düzenlemelerle ilgili Halit Narin tasarımını arşivlerden bulabilirsiniz mesela. Liberalizmin dili nasıl neo-liberalizme döndüyse, neo-liberalizmin dili de değişebilir. Bir tutam inanç, bir tutam cemaat, bir tutam kar payı, bir tutam belediye hizmeti….yuvarlanır gider. Gerekirse bölgeselleşir. Mc-Donalds’ın köfte lezzetleri gibi, işlevsel bölgesel değişiklikler taşır. Ancak; sistemin temel önermeleri ile celiştiğiniz durumda uygulama vahşileşir. Örneklerini hem askeri hem sivil dönemlerde  pek rahat bulabilirsiniz.

 

İnsanın, bireyin özgürlüğüne değer vererek yola çıkan, demokrasi kaygısı taşıyan her kişisel yaklaşıma saygı duyarım elbette. Diğer taraftan; o ‘özgür’ dünyanın kimlere ‘özgür’ olduğunu başına hangi ön ek gelirse gelsin görmezden gelmem çok zor.  Parası olan düdüğü çalıyor bu ‘demokrasi’ lerde. Demokrasi iddiası ile yola çıkmış kimi totaliter rejimlerde de aynı gerçekliğin başka biçimlerde yaşanmış olması iki kötüden birini seçmek zorunda  olduğumuz anlamına gelmez.

 

İnsan olma nedeni ile ana dilimi konuşmak hakkına sahip olduğumu düşünüyorum. Bu yüzden ‘ana sütü helal ana dili haktır’ dedik. İnsan olma nedeni ile Soçi’deki olimpiyat ruhunun kirlenmiş olduğunu düşünüyorum. İnsan olma nedeni ile kendi kimliğimle var olma hakkım olduğunu düşünüyorum. İnsan olma nedeni ile bu pakette başörtüsü ile kamu alanında bulunma özgürlüğü dışında kadına yönelik bir düzenleme olmadığını görüyor gözüm.

 

Mevcut iktidarın, erkin gösterdiği dil ile konuşursak kaybederiz. Çünkü; bu iktidarın gönül gözü; parası olanlara, sistemi yaşatacak olan ‘yeni’ yollara açıktır ancak.

 

Benim aldığım mesaj şudur; Çerkesce, Kürtçe.. anadilde eğitim yapacak okulları kuracak paran varsa kur. Mini etekle dolaşabileceğin alanlarda yaşayabiliyorsan yaşa. Yabancı dilde eğitim yapan okullarda okuyabilecek gücün varsa oku.

 

Suyun aktığı yön, tarih boyunca Çerkes halkının asimile olup kaybolmasından yana olmuş gibi görünüyor. Çok uzun yıllar savaşmış, son yıllarda da akıntıya kürek çekmişiz sanki. Ne liberalizm, ne neo-liberalizm insana insan oluşundan ötürü değer veren ekonomik sistemler değildir.Sosyalizmin dünyadaki örneklerinin de böyle olduğunu söyleyemeyeceğim pek. Hatta, ideolojik olarak bireyi yok sayması önemli sıkıntılarından biri olmuştur belki de ‘sol’ ideolojinin.

 

Ancak dünya kurulduğu günden bu yana aynı kalmadı. Değişti, dönüştü. Dönüşümleri belirleyen en önemli güç bu yöndeki talepler oldu hep. Bence şimdiyeniden talep etmek ve yeniyi oluşturmak  zamanı.

 

Comments are closed.