Tartışma üslubu, o çok meraklısı olduğu biz Çerkesler’ in xabzesine yakışmıyor gibi geliyor bana. Yakışıyorsa eğer, bu da başlı başına bir sorun.

Erhan Hapae 11 February 2013
BİR NECDET HATAM ANALİZİ

Yıllardır okuduğum yazılarından, çeşitli sitelere yaptığı yorumlardan biraz zorlanarak ta olsa çıkardığım sonuçları aşağıda belirteyim. Belki sonra bir yoruma geçebiliriz.

 

Kendisi için en düşük kabul edilebilir pozisyon, kölede olsa Adıgey’ de yaşamak. Yaşadığı ülke sömürge olabilir, emperyal kötü davranabilir, kötülükte olsa razıyım, ben ülkemde yaşamak istiyorum diyor. Bu çok mütevazı bir talep. Buna kimse bir şey diyemez.

 

Bu durumdan daha yüksek bir yaşam kalitesi varsa daha da iyi, niye itiraz etsin. Bu gün Rusya zenginleşmekle birlikte Adıgey Yoksul. Rusya 18.000, Krasnodar 6.000, Adıgey 3.000 dolar kişi başı gelire sahip (aşağı yukarı). Özgürlükler açısından ise, Bolşevik düzen kadar olmasa da büyük sıkıntı var. Razıyım diyor, bir gün değişir.

 

Rusya’ya muhalefet konusunda çok ama çok temkinli. Bu hakka yalnızca içeride yaşayanların sahip olduğunu, dışarda yaşayanların bu hakkı olmadığını düşünüyor. Ayrıca bunu güvenli mesafeden yaylım ateş olarak görüyor. Hariçten gazel, yani ucuz. Rusya’ya bu yaklaşımının nedeni benim için şöyle; Geride kalmış bir avuç yerli de telef olabilir bir, dönüş siyasetine zarar verir iki. Sadece bunlar. Başka bir niyetle söylediğini düşünmüyorum. Bunları söylediği için Rusya’dan herhangi bir menfaati olduğunu ise hiç düşünmüyorum. Öyle ise bu tavrını da sahici ve gerçekten öyle düşünüyor diye algılıyorum.

 

Kotalara içinden itiraz ediyor olsa bile dışarıya karşı-yani bizlere karşı şöyle diyor; Kotaları doldurdunuz da fazlasını mı istiyorsunuz? Bu konuda somut veriler kendisini haklı gösteriyor. (Bu haklı pozisyonunu Suriyeliler bozdu biraz). Ama neden haklı kaldığını sorgulamıyor pek.

 

Başka ülkelerdeki demokrasi mücadelelerinde, Çerkesler’ in yer almasını hem esirgeyip-kıskanıyor, hem de lüzumsuz buluyor. Küçümsüyor. Bunları, hani neredeyse eski diaspora Çerkesler’ inin ’başkasına hizmet’ refleksleriyle aynı görüyor. Buna inanıyor sahiden, bir sahte suçlama olarak kullanmıyor bunu.

 

Yeni oluşan herhangi bir yayın organı veya aktivist hareketi kuşkuyla ve kıskançlıkla karşılıyor. Dönüşe ve Rusya’ya karşı bir eleştiri getirir diye ödü kopuyor. Kısa bir süre gözlüyor önce, umduğunu bulamayınca yaygarayı basıyor. Nasıl tepkiler verdiğini ise herkes her yerde görüyor.

 

Özeti bu, gelelim analize.

 

Kendi sözleriyle ‘Rusya’ nın diktatörlüğü altında da olsa, köle bile olsa, fakirde kalsa anayurdu Adıgey’ de yaşamayı’ seçmesinde yanlış bir şey yok bana göre. Bir şey diyemem.

 

Hepimizi, kırk yıldır kendi seçtiği yaşam biçimini seçmeye çağırıyor. Bunu yapmaya hakkı var bir misyoner olarak. Bunda da şaşılacak bir şey yok.

 

Sakın ola Rusya’yı eleştirmeyin diyor birde, bu biraz sıkıntılı tabi ama Rusları seviyor da olabilir. Kendi tercihi, bize ne.

 

Ama bu savunduğu üç şeye, ‘halkı etkileyecek ve kurtaracak doğru siyaset’ diyorsa ne diyelim. Yani reçete.

 

Buna siyaset deyip bir yandan, farklı bir fikir geliştirmeye çalışan her kişi ve grubun önüne ‘’Reçeten nedir senin, Reçeten ha?’’ diye dikiliyor olması, bir siyaset olmaktan epeyce uzak.

 

Dönüş Düşüncesi saygın bir düşüncedir ve daha saygın bir düzeyde savunulabilir diye düşünüyorum ben sadece.

 

Bu yazı bir işe yarar mı Sayın Hatam açısından bilmiyorum ama yazılması gerekliydi gibi geldi bana. Ben daha öncede birkaç yazı yazdım Hatam’la ilgili, boş laf kullanmamaya özen göstererek. O ise çok yazdı. Övgüler düzüp göklere çıkardığı az sayıda, suçlayıp ağır ithamlarda bulunduğu, deyim yerindeyse ‘çanağı kırdığı’ onlarca yazı.

 

Ağır gelmedi bana, bir kırgınlığım yok – alışığım ama tartışma üslubu, o çok meraklısı olduğu biz Çerkesler’ in xabzesine yakışmıyor gibi geliyor bana. Yakışıyorsa eğer, bu da başlı başına bir sorun.

 

Bu, umarım son yazım olur Hatam’ la ilgili ve bir daha hiç hatırlamak istemediğim.

 

CARI.

Yorumlar (2)
  1. fatoş akkılıç on said:

    maçın ilk yarısı başladı

  2. necdet hatam on said:

    “BİR NECDET HATAM ANALİZİ”ne Katkı…

    Erhancığım , “Bu, umarım son yazım olur Hatam’ la ilgili ve bir daha hiç hatırlamak istemediğim. Bana ilişkin yazının son cümlesi. İçtenlikle doğruluğuna da inandığım bir cümle. Ben de çok düşündüm yanıt verip vermemeyi. Görmezden gelmenin daha iyi olduğunu öneren arkadaşlar da oldu. Ancak Hapae Erhan beni analiz eden yazısına katkıda bulunmamayı kendime yakıştıramadım.
    Eleştiri yazılarımdaki alıştığınız yöntemi bu yazımda da uygulayayım. İtalikler sizin.
    “Yıllardır okuduğum yazılarından, çeşitli sitelere yaptığı yorumlardan biraz zorlanarak ta olsa çıkardığım sonuçları aşağıda belirteyim. Belki sonra bir yoruma geçebiliriz.
    Kendisi için en düşük kabul edilebilir pozisyon, kölede olsa Adıgey’ de yaşamak. Yaşadığı ülke sömürge olabilir, emperyal kötü davranabilir, kötülükte olsa razıyım, ben ülkemde yaşamak istiyorum diyor. Bu çok mütevazı bir talep. Buna kimse bir şey diyemez.”
    Bu mütevazi talebime de bir şeyler diyenler oluyor. Sizin makul bulmanız sevindirici.
    Evet, doğru anlamışsınız. Ben ikinci üçüncü sınıf vatandaş olsam da kendi anavatanımda yaşamalıyım diyorum. Ancak bu biraz daha açıklamayı gerektiren bir tespit. Çünkü bu tartışmalar sırasındaki tepkisel yanıtlarımdan biri. Cımbız ile çekilip alınmış gibi. Ya da yazılarımın güç anlaşılır olduğunun bir kanıtı. Eh her yazan yazısına “humor” katamıyor. Bu da çok doğal.
    Yine de bu tepkisel yanıtın okuduğunuzu söylediğiniz yazılarım bütünü ile ele alındığında bu cümle ile söylenmek istenenin şunlar olduğu anlaşılabilir sanırım:
    Gelecekte anadilimizi geliştirerek yaşatmak gibi bir özlemimiz varsa, bunun için çabalamayı amaçlamışsak, bu özlemi gerçekten dert ediniyorsak, bu amaç uğruna mücadelede kimi bedeller ödemeyi göze alabiliyorsak eğer, bu mücadelenin ancak anavatanda başarılı olunabileceğinin altını çiziyoruz.
    Anavatanı bugüne getirenler diasporaya göre kıyaslanamayacak kadar büyük bedeller ödediklerinin biliyor ve anavatan bekçilerine saygı duyuyoruz.
    Özlenen yaşama kavuşma konusunda samimi isek eğer bizler de bedel ödemeyi göze almalı, bedel ödeyeceğimizin bilincinde olmalıyız.
    Birey olarak anavatanda “köle” olabilmek uğruna nelerden vazgeçtiğimi çok iyi bildiği için izninle burada sözünü etmeyeyim. Bu kez değer verdiğim Çerkes Xabzesine uygun davranmayayım.
    “Bu durumdan daha yüksek bir yaşam kalitesi varsa daha da iyi, niye itiraz etsin. Bu gün Rusya zenginleşmekle birlikte Adıgey Yoksul. Rusya 18.000, Krasnodar 6.000, Adıgey 3.000 dolar kişi başı gelire sahip (aşağı yukarı). Özgürlükler açısından ise, Bolşevik düzen kadar olmasa da büyük sıkıntı var. Razıyım diyor, bir gün değişir.”
    Evet, daha iyi yaşam kalitesine neden itiraz edeyim. Ancak küçük bir ayrıntıyı görmezden geldiniz. Ben “Razıyım, bir gün değişir” demiyorum. “Razı değilim, değişmesi için çaba gösteririm. Bu çabayı gösterenlerin anavatandaki sayısı artarsa değişim de daha kolay ve daha yakın bir zamanda olur” diyorum. Birçok platforma bunu da defalarca açıklamış bulunuyorum.
    Yani ben diyorum ki, beni doğuran kadın, başkaları güzel bulmasa da, bu güzel bulmayanlar arasında dokuz ay karında taşıdıklarına rastlansa da, anamıdır güzel bulurum. Bağrına kapanır, hüngür hüngür ağlar üzüntümü azaltırım. Anamla paylaşır mutluluklarımı büyütürüm. Başımı dizlerine koyarak okşaması ile gücüme güç katarım. Sımsıkı kucaklar yavrusunu kucaklama mutluluğunu yaşatırım. Onurla kol kola gezer sevmeyenlere nispet yaparım.
    Sağlığı bozulmuş ise eğer, sağlığına kavuşması için elden geleni yaparım. Anasını, kardeşlerini çok sevdiğini dilden düşürmediği halde onlardan sıkıntılarında uzak olduğu ölçüde mutlu olabilenlerden değilim ben. Yani anavatanı için ölümü göze alabileceğini dilden düşürmediği halde diasporada daha mutlu olabilenlerden hiç değilim. Anamı çok sevdiğimi gece gündüz yineleyip dinlencelerde anamın yanına değil de turistik yörelere koşamadım ben hiç.
    Özetle, bence anavatanı, halkımı sevmek, sorumluluklarımın bilincinde olmak demektir. Sorumluluklarımın gereğini yerine getirmekle eş anlamlıdır.
    “Rusya’ya muhalefet konusunda çok ama çok temkinli. Bu hakka yalnızca içeride yaşayanların sahip olduğunu, dışarıda yaşayanların bu hakkı olmadığını düşünüyor. Ayrıca bunu güvenli mesafeden yaylım ateş olarak görüyor. Hariçten gazel, yani ucuz. Rusya’ya bu yaklaşımının nedeni benim için şöyle; Geride kalmış bir avuç yerli de telef olabilir bir, dönüş siyasetine zarar verir iki. Sadece bunlar. Başka bir niyetle söylediğini düşünmüyorum. Bunları söylediği için Rusya’dan herhangi bir menfaati olduğunu ise hiç düşünmüyorum. Öyle ise bu tavrını da sahici ve gerçekten öyle düşünüyor diye algılıyorum.”
    Doğru algıladınız. Aynen öyle. Rusya Federasyonu’na olan muhalefetin “dönüş siyasetine” zarar verdiğini düşünüyorum. Ancak altını çizgi ile çizeyim. Siz dahil kimilerinizin zaman zaman dile getirdiği gibi Anti-Rusya tutumun anavatana dönüş yapmışlara zarar vereceğini hiç düşünmedim, düşünmüyorum.
    Anti Rusya politika sonucu “Geride kalmış bir avuç yerlinin telef olabileceği” ise hiç aklıma gelmedi. İnanın “hariçten gazel okuyanların” tutumu sonucu anavatanda yaşayanların telef olacağı, telef edileceği kokusunu hiç yaşamadım, yaşamıyorum. Yine de Rusya Federasyonu’nu eleştirme hakkının sadece anavatanda yaşayanların hakkı olduğunu düşünüyorum. Daha doğrusu diasporanın gözünün de kulağının da anavatan kesiminde olmalı diyorum. Türkiye devleti ile ilişkileri de Türkiye Çerkesleri belirlemeli. Biz çağırdığınızda yardıma gelmeliyiz.
    Evet, dışarıdan politikamıza karışanları “Türkiyeli Çerkes Çemberini kıramamışlar”, “hariçten gazel okuyanlar” “deplasmanda oynan futbolu daha çok sevenler” “gıyabi milliyetçiler” gibi kimi bizim, kimi çalıntı birçok tanımı uygun buluyorum. Ayrıca anavatan insanının bu tanımları hak edenlerin söylediklerine kanmayacakları, diaspora temelli politika oluşturmayacaklarının bilincindeyiz. Dahası Rusya Federasyonu’nun güçlü olduğu ölçüde bizim da daha güçlü olacağımıza inanıyoruz. Rusya Federasyonu’nun demokrasisi geliştiği, federatif yapısı kök saldığı ölçüde daha bir güçlü olduğunu yaşıyorum.
    Bununla birlikte “Rusya’ya muhalefet konusunda çok ama çok temkinli.” tespitinize açıklık getirmeyi gerekli buluyorum.
    “Rusya’ya muhalefet”ten, kimi “vatanseverler”(!) miz gibi, Rusya Federasyonu’nun varlığına muhalefeti anlıyorsanız eğer, temkinli olmak bir yana, aklımın köşesinden bile geçirmediğimi bilesiniz. Ama kimi yöneticilerin kimi uygulamaları diyorsanız eğer bana karşı haksızlık yaptığınızı söylemek durumundayım. Yanlış bulduğumuz uygulamalara nasıl karşı çıktığımın sayısız örneğine isteyenlerin çok kolay ulaşabileceğini siz de çok iyi biliyorsunuz.
    Çok net olarak ben, Sovyetler birliği dönemini yaşamış, dilim, özgürlüğüm diyerek gelişmiş çok sayıda halkın yaşadığı Rusya Federasyonu’nu, parçalayabilecek tek politikanın, ancak ve ancak Rus halkı dışındaki diğer halkları yok sayan bir politika olduğuna ve dolayısı ile de Rus nasyonalizmini, Rusya Federasyonu’nu parçalamak isteyenlerin körüklediğine inanıyorum. Dahası, Rusya Federasyonu’ndan kopartılmış bir Kafkasya’da Adığelerin yok olabileceği korkusunu iliklerime kadar yaşıyorum. Bir kez daha altını çizersek en çok bu nedenle de Rus nasyonalizmine karşı olduğum kadar Rusya Federasyonu’nu ile birlikte gelişen bir anavtandan yanayım.
    Ancak, daha çok aksi söylenir yazılırken, beni uzun süredir çok yakından tanıyor olmanızın avantajı ile de olsa, bunları bir başka niyetle ya da bir menfaat karşılığı değil doğru bulduğum için söylediğim tespitinize sevindiğimi de belirtmeliyim. Anlaşılmış olmanın mutluluğunu yaşattığınız için de teşekkür ederim.
    “Kotalara içinden itiraz ediyor olsa bile dışarıya karşı-yani bizlere karşı şöyle diyor; Kotaları doldurdunuz da fazlasını mı istiyorsunuz? Bu konuda somut veriler kendisini haklı gösteriyor. (Bu haklı pozisyonunu Suriyeliler bozdu biraz). Ama neden haklı kaldığını sorgulamıyor pek.
    Erhancığım en duyarlı olduğum konu. Evet, aynen tespitinizde vurguladığınız gibi içeride her platformda kotanın arttırılmasına çaba gösteriyorum. Yetmiyor diasporaya da kotanın nasıl arttırabileceği yöntemlerini anlatmaya çalışıyorum. Ancak yine belirttiğiniz gibi çok net olarak “Kotaları doldurdunuz da fazlasını mı istiyorsunuz?” görüşünü de çok sık olarak gündeme getiriyorum. Çünkü insanımız hep olumsuzu gördüğü, dillendirdiği ölçüde haklılığına inanıyor. Bu hastalıktan mutlaka kurtulmak gerekiyor. Haklı pozisyonumu Suriyeliler de bozamadı. Çünkü geçen yıl kota yetmezliğinden kaynaklı bir kişi bile yurt dışı edilmedi. Kotaların açılmasına kadar vizeleri otomatik olarak üçer ay uzatıldı. Ocağın ilk haftası tamamının başvuruları alındı. Yeni yıl itibarı ile başvuru belgeleri kabul gören Suriyeli Çerkes sayısı da 41 kişiyi buldu.
    Ancak daha önemlisi biz Suriyelilere DÇB’nin her toplantısında dernek başkanlarına, yetmedi kendilerini gördüğümüz her yerde kardeşlerimize iletilmek kaydı ile kendilerine, mutlaka hazırlık yapmaları gerektiğini, nasıl hazırlık yapacaklarını anlatıp durduk. Hemen her seferinde sizin “Arap Baharından” etkilenmeyecekleri yanıtını aldık. Ve bu günlere geldik. Kullanmadığımız avantajlar bir başka ve uzun bir yazı konusu. Nerede okuyabileceğinizi biliyorsunuz.
    Bakın şimdi kotalar henüz boş ancak kotalardan şikayetçi olanların hiçbiri meydanlarda yok. Dahası kimi “guşıps” yazarları Suriyeli Çerkeslerin anavatana gönderilmesi kutsal görevini kargoculuk olarak görüyor. Yani ateşten kaçan bir kardeşini, bir insanı “kargo” olarak görebiliyor. Kimi yazarlarınızla polemiğe girebilen siz de bu ayıbı gündeme getirmeyebiliyorsunuz.
    “Başka ülkelerdeki demokrasi mücadelelerinde, Çerkesler’ in yer almasını hem esirgeyip-kıskanıyor, hem de lüzumsuz buluyor. Küçümsüyor. Bunları, hani neredeyse eski diaspora Çerkesler’ inin ’başkasına hizmet’ refleksleriyle aynı görüyor. Buna inanıyor sahiden, bir sahte suçlama olarak kullanmıyor bunu.”
    Bu tespitinize biraz “evet” biraz “hayır” diyelim.
    Bakın maddi ya da manevi kazanç beklentisi olmadan mücadeleye girmenin insanın doğasına aykırı olduğunu söylüyorum ben. Kazanç beklentisi, kendisi içindir, halkı içindir, yaşadığı ülke insanları içindir, tüm dünya insanlığı içindir. Ama ne olursa olsun mücadelenin motoru mutlaka ve mutlaka kazanç beklentisidir. Ben sadece yaşadığı ülkenin tüm insanları için de olsa, dünya insanlığı için de olsa demokrasi mücadelesi verenleri saygı ile karşılarım. Ancak bu mücadeleyi veren kişilerden açık olmalarını da beklerim. Demokrasi mücadelesini ya bireysel haklar düzeyinde ve tüm ülke insanları için istemektedir ya da bununla birlikte anadilini, kültürünü geliştirebileceği bir demokrasi mücadelesi vermektedir. Yani halkı için demokrasi mücadelesi içindedir.
    Bam teli denebilecek sorun da budur. Tüm ülke insanları ile birlikte halkı için de mücadelede yer aldığını söyleyenlerin bu mücadelenin halkına neler getirebileceğini, kurulacak demokrasinin sunacağı olanakların dili ve kültürünü yaşatıp geliştirmeye yetip yetmeyeceğini önümüze koymaları gerekmektedir. İşte ben çok net olarak bu mücadelemizin halkımıza ne getireceğini ve bunun nasılını dile getirmeyen demokrasi mücahitlerinin, tüm ülke insanlarının kazanımları uğruna kendi halkının yok oluşunu önemsemeyebilen bir üst derece insanlık anlayışına eriştiğini düşünürüm. “Benim için anadilin kültürün hiçbir anlamı yok. Bütünü ile ülkem insanlarını düşünürüm.” İçim burkularak da olsa bu açık yaklaşıma da saygı duyarım ben. Saygıyı hak etmeyen bu mücadeleyi halkı için yaptığı yalan görüntüsüdür..
    Dahası ben, demokratik kazanımlar dilimizi kültürümüzü yaşatmaya yetecek olsa bile halkını seven bir diaspora Çerkesinin, mutlaka dönüşü öncelemesi ve dönüşe zarar verecek eylemlerden mutlaka kaçınması gerektiğine inanırım. Çünkü anavatan insanı, diasporanın katılımı ile daha bir güçlenecek, diasporanın varlığını sürdürebilmesi olmazsa olmaz olan gereksinim duyduğu “anavatan özsuyunu” daha kaliteli ve daha çok üretebilecektir.
    “Yeni oluşan herhangi bir yayın organı veya aktivist hareketi kuşkuyla ve kıskançlıkla karşılıyor. Dönüşe ve Rusya’ya karşı bir eleştiri getirir diye ödü kopuyor. Kısa bir süre gözlüyor önce, umduğunu bulamayınca yaygarayı basıyor. Nasıl tepkiler verdiğini ise herkes her yerde görüyor.
    “Kıskançlık”la ne demek istediğinizi tam olarak anlamamakla birlikte tepkilerime dikkat çektiğiniz için teşekkür ediyorum. Ayrıca güzel geri dönüşler de aldığım için bu bölüm üzerinde çok durmuyorum.
    “Özeti bu, gelelim analize.
    Kendi sözleriyle ‘Rusya’ nın diktatörlüğü altında da olsa, köle bile olsa, fakirde kalsa anayurdu Adıgey’ de yaşamayı’ seçmesinde yanlış bir şey yok bana göre. Bir şey diyemem.”
    Doğru bir davranış. Ancak Adığey’i vurgulamanıza gerek yoktu derim. “Anayurt” yeterliydi benim için.
    “Hepimizi, kırk yıldır kendi seçtiği yaşam biçimini seçmeye çağırıyor. Bunu yapmaya hakkı var bir misyoner olarak. Bunda da şaşılacak bir şey yok.”
    Burada biraz yaklaşım farklılığı var. Erhancığım hepinizi çağırmadığımı senden daha iyi kim bilebilir. Defalarca konuşmadık mı bunu? Defalarca yazmadım mı?
    “Sakın ola Rusya’yı eleştirmeyin diyor bir de, bu biraz sıkıntılı tabi ama Rusları seviyor da olabilir. Kendi tercihi, bize ne.”
    Evet aynen “Sakın ola Rusya’yı eleştirmeyin” diyorum. Kendi evinde eleştirilecek konuları eleştirmeyenlerin baba köyü baba evi de olsa bir başka evi eleştirmesini en azından etik bulmuyorum. Asıl nedenin de “dönüş siyasetine zarar verecek oluşunu da yukarıda belirtmiş bulunuyorum.
    Sevmeye ilişkin söyleme gelince bunu da içinizdeki “Wınerıw”ı engelleyemeyişinize veriyorum. Ancak sevgi konusunda, en azından sevgiyi ifade konusunda benden daha ileri olduğunuzu anlatan yazılarınız olduğunu anımsatmakla yetiniyorum.
    Gerçekte ise elbette Rusları ve birlikte olduğum her halktan insanı seviyorum. Karşılığını da alıyorum. Ultrasonografi uzmanı olarak çalıştığım sürece içten davranışıma kucaklayarak teşekkür eden Rus, Ermeni, Kürt, Çingene her haklatan insan olmuştur. Şimdi bunu kimi akıllılar anavatana dönüşümün nedenini Türkleri, Türkiyelileri sevmediğim gibi algılarlar mı dersin? Ama neyse ki onları da sevdiğimi anlattığım yazım da az değil.
    “Ama bu savunduğu üç şeye, ‘halkı etkileyecek ve kurtaracak doğru siyaset’ diyorsa ne diyelim. Yani reçete.”
    Evet, öyle diyorum. Ama siz daha akıllılar gülüp geçebilirsiniz. Ancak biline ki daha iyi bir reçete sunuluncaya kadar bu kötü reçetenin “siyaset” olduğu yanılgısı sürecektir. Yanıltabildiklerinin sayısı da hızla artacaktır. Arttığı da yadsınamamaktadır. Çünkü Dünya ve bölge konjonktürü kötü reçeteyi desteklemektedir
    ““Buna siyaset deyip bir yandan, farklı bir fikir geliştirmeye çalışan her kişi ve grubun önüne ‘’Reçeten nedir senin, Reçeten ha?’’ diye dikiliyor olması, bir siyaset olmaktan epeyce uzak.”
    Hiç reçetesi olmayan birinin bir başkasının reçete sandığına “bu reçete olamaz” demekle yetinmenin siyaset olduğunu ileri süren bir öğreti varsa ben de yararlanayım.
    “Dönüş Düşüncesi saygın bir düşüncedir ve daha saygın bir düzeyde savunulabilir diye düşünüyorum ben sadece.”
    Bakın inanın hiç itiraz edemeyeceğim bir yaklaşım. Size kamuoyu önünde söz siz saygın bulduğunuz dönüş düşüncesini daha saygın bir düzeyde savunmaya başlayın, bana bu iyiliği yapın ben de programladığım, sizlere yanıt vermekten bir türlü elimin değmediği işlerime eğileyim. İnanın çok mutlu olurum. Bakın bunu inanın hiç kıskanmam.
    “Bu yazı bir işe yarar mı Sayın Hatam açısından bilmiyorum ama yazılması gerekliydi gibi geldi bana. Ben daha öncede birkaç yazı yazdım Hatam’la ilgili, boş laf kullanmamaya özen göstererek. O ise çok yazdı. Övgüler düzüp göklere çıkardığı az sayıda, suçlayıp ağır ithamlarda bulunduğu, deyim yerindeyse ‘çanağı kırdığı’ onlarca yazı”.
    Bu yazının çok işe yarayacağını sanmıyorum. Neyin işe yarayacağını yukarıda söyledim. Ama bilesiniz ki övgüler düzdüğüm yazıları tüm içtenliğimle ve mutlulukla yazdım. “çanağı kırdığım” onlarca yazıyı da yine tüm içtenliğimle ama büyük üzüntüler içinde ve sorumluluğum gereği yazdım.
    “Ağır gelmedi bana, bir kırgınlığım yok – alışığım ama tartışma üslubu, o çok meraklısı olduğu biz Çerkesler’ in xabzesine yakışmıyor gibi geliyor bana. Yakışıyorsa eğer, bu da başlı başına bir sorun.”
    Ağır gelmemiş olmasına ve bana kırgın olmayışınıza gerçekten sevindim. Çünkü hiçbir yazımı birilerini kırmak için yazmazken sizin gibi bir eski dostu kırmak amacı ile nasıl yazarım.
    “Bu, umarım son yazım olur Hatam’ la ilgili ve bir daha hiç hatırlamak istemediğim.”
    Bakın bunda da içten olmadığınız gibi en küçük bir kuşku duymuyorum. Ancak Xabze’yi çiğneyenlere, yanıtlar verememe basiretini gösterebilme garantisi veremiyorum. Bu yanıtların Xabze’ye uygun olamayabileceği olasılığı da cabası…
    İşte böyle Sevgili Erhan…
    Dönüşe “kargocu” ve “kolonyalist” yakıştırmaları kolay kolay bitmeyeceğine göre bu maçlar da bitmeyecek. Ama ben sizinle karşılaşmak zorunda kalmazsam sevineceğim. Yeni maçlar olmazsa eğer eskiler de daha az anımsanır ve birlikte mutlu oluruz.
    Biliyorsun önümüzde daha bir gün mutlaka gerçekleştireceğimizi umudumu koruduğum “amfi tiyatro” projemiz de var..
    Sağlıcakla…
    ADE CARI