Çerkeslerin 21 Mayısa ilişkin “toplumsal bellek mekanı” anavatan ve muhaceret için Karadeniz kıyıları olsa gerek.

Can Nart 29 January 2013
Sürgünde Yas

“Şimdi, sürgünü hatırlamak ve sürgün yollarında yitirdiklerimizi anmak için mumlarımızı yakacağız ve denize çiçek bırakacağız… Bugün göz yaşlarımıza izin vereceğiz. Dökeceğimiz her gözyaşı bizi, daha dün gibi hatırladığımız şarkılarımıza, düşlerimize götürecek; geçmişimizi, bugünümüzü ve yarınımızı birbirine bağlayacak. Her gözyaşı diyaspora ile anavatanı birbiriyle kucaklaştıracak. Ve her gözyaşımızla biraz daha kendimiz olacağız.”

(19 Mayıs 2002, Üsküdar, DÇP)

Sürgüne ilişkin ilk anma etkinliğine  1991 Mayısında  Nalçık’da katılmıştım. Dünya Çerkes Birliği’ nin (DÇB)  ilk toplantısına Türkiyeden katılan heyet içindeydim. DÇB  kurulduktan sonra, 21 Mayıs anısına bir anıtın açılışı yapıldı. Bu açılışta Türkiye heyeti adına Fahri Huvaj duygularımızı aktardı. Ardından stadyumda 21 Mayıs anma toplantısı gerçekleştirildi. Bu anmaya binlerce kişi katıldı. Katılanların çoğunluğu yası temsil eden koyu kıyafetler  giymişti. Beni en çok etkiliyen sahne Yistanbulaqo’nun okunduğu andı. Bu anda binlerce kişi gözyaşlarını tutamıyordu. O zaman sürgünün muhacerette bizlere neler kaybettirdiğini hissettim. Muhacerette halkımız 1864’ü unutmuş iken, anavatan sürgün ve soykırımı yüreğinde hissediyor, kaybettikleri için gözyaşlarını tutamıyordu.

 

1992 de Kabardey Balkar, 1996 de  Adigey,  1997 de de Abhazya Cumhuriyetleri 21 Mayıs’ı tanıyan kararları parlementolarında aldılar. 18 Mayıs 1994  de Boris Yeltsin dönüş hakkını tanıyarak 21 Mayıs’ı trajedi olarak tanımladı ve şunları söyledi; “O eski trajik olayların hatırası torunların yüreğinde saklı kalsın ve yeni trajedilerin uyarıları olarak bizlere hizmet etsin.”  1997 yılında UNPO  “Çerkes ulusunun Konumuna ilişkin aldığı karar” da Rusya Federasyonu ve uluslararası topluluğa “Çerkes ulusuna yönelik 19. Yüzyılda uygulanan soykırımı tanıması ve Çerkes halkına sürgünde ulus statüsü tanınması için” çağrıda bulundu. Son olarak 2003 yılında Kaffed federasyonun ilkelerini başkanlar kurulunda onayladı ve yayınladı. Bu ilkelerde 21 Mayıs şöyle tanımlanıyordu; “Kaffed, 21 Mayıs’ı Çerkeslerin soykırım ve sürgününün simgesel tarihi olarak kabul eder. Kaffed, anayurdundan koparılan tüm halkların dönüş hakkını savunur.”(1)

 

Anavatanda 21 Mayıs yas günümüz kamusal alanda tanınır ve “ulusal yas” olarak tanımlanırken, muhacerette sadece dernekler çevresinde örgütlenmiş aydınların gündemindeydi. Halkımız 21 Mayısı hatırlamıyor, sürgün ve soykırımın yasını tutmuyordu. Çünkü Sn. Mithat Sancar’ın deyimiyle  “Türkiye, toplumsal hafızanın prangalara vurulduğu bir ülkedir.” Çerkesler de Ermeniler gibi bulundukları coğrafyadan silinmekle kalmadılar, “bir de toplumsal hafızadan silinmek istendiler. … Adorno’dan ilhamla “katmerli bir imha”dır bu! Bu katmerli imhayı sürekli kılabilmek için, yapılması gereken bir şey vardı: Yası yasaklamak!” Bizim imhamızı başlatan Rusya, katmerlendiren ise muhaceret oldu.(2)

 

Demokratik Çerkes Platformu (DÇP) yasların yasaklandığı ülkede, halkının “yas tutma yeteneksizliğini” kendi yasını görünür kılarak Türkiye kamuoyu ile paylaşarak aşmaya karar verdi. “Sürgünde Yas” kızkulesinin karşısında, Karadeniz kıyısında, kalabalıkların içinde, basına ilanlar ile duyurularak ve en önemlisi Çerkes STK larının bilgisi ve onayı ile 2000 yılında gerçekleştirildi. (3) Böylece “Sürgünde Yas” kamunun “gösterilemeyen ve söylenemeyen” alanına sivil alandan etkin bir müdahale oldu.

 

“Kırılgan Hayat, Yasın ve Şiddetin Gücü” kitabının yazarı  Judith Butler “yas tutmanın etkileri” konusunda şunları söylüyor; “Yas tutma yetimiz olmadığında şiddete karşı çıkabilmemiz için gereken, hayata dair o daha keskin anlayışı kaybederiz. Kimileri için yas, ancak şiddet üzerinden çözülebilir olsa da, şiddetin yalnızca daha fazla kayıp getirdiği ve bitimsiz bir siyasi hiddetin kuru kederine yol açtığı açık görünüyor. … ….gelecekte daha fazla şiddeti davet etmeyecek stratejilerin düşünceli biçimde planlanmasına yardımcı olabilir…. şiddetin, kaybın ve tepkisel saldırganlığın siyasi yaşamın normu olarak kabul edilmediği başka bir kamusal kültür, başka bir kamusal politika üretmeye gayret edebilir. Şiddet döngülerini durdurarak daha az şiddet içeren sonuçlar üretmek istiyorsak, keder (ve acı) siyasi olarak savaş çığlığından başka neye dönüştürülebilir sorusunu sormamız” gerekiyor. (4)

 

Soğuk savaş döneminde Çerkeslerden beklenen şey, yasını tutamadan, “eski sorunların, düşlerin ve ilişkilerin kölesi olarak” kalması idi. Yıllarca anavatan-muhaceret ilişkisi kurdurulmadan, muhaceret Sovyetlere karşı potansiyel bir ordu olarak değerlendirildi. Muhaceret 1864’ün yasını tutmayı anavatan ile ilişkilerinde öğrendi. Yistanblako’yu muhaceretteki Çerkesler değil, anavatandakiler yazdı ve besteledi. Bugünlerde de  1864’ün acıları üzerinden yeni acıların yolu açılmaya çalışılıyor. Yasımız tekrar unutturularak şiddete davetiyeler çıkarılıyor. Oysa  Çerkes halkının sorunları şiddeti davet etmeyecek siyaset gerektirmektedir. Ulusal sorunlarımızın çözümü emperyalizmin bölgesel mücadelesini redederek verilecek demokrasi mücadelesindedir. Yasımızdan geriye kalanın “öfke, kin ve intikam duygularının” olmaması gerekmektedir.

 

DÇP, 21 Mayıs etkinliklerinde, keder ve acıyı siyasi olarak savaş çığlığından barış talebine dönüştürülmesi gerektiğini düşünüyordu. Muhaceretde dağınık, anavatanında azınlık olan halkın şiddet politikaları üzerinden çözüm elde etmesi mümkün değildir. DÇP nin 21 Mayıs açıklamasında şunlar söyleniyordu; “Kafkas halkları olarak biz Çerkesler, bize verilen kahraman rolünü reddediyoruz. Yorulduk artık, savaş istemiyoruz. Savaşçılığı ve kahramanlığı değil barışı, demokrasiyi, bilimi, kültürü ve sanatı, yani yaşamı yüceltmek istiyoruz.” (3)

 

Dr. Cem Kaptanoğlu toplumsal yas sürecinin ve toplumsal bellek mekanlarının önemine dikkat çekerek, farklı toplumsal grupların “birbirlerinin yaralarını anlayıp empati kurmaları için toplumsal bellek” in gerekli olduğunu söylemektedir.(5) Kaptanoğlu toplumsal bellek mekanına örnek olarak Şili’nin Başkenti Santiago’daki Viktor Jara stadyumunu (6) göstermektedir. Türkiye için ise “Madımak Oteli, Diyarbakır Cezaevi gibi mekanların toplumsal bellek mekanlarına dönüştürülmesini” istemektedir.

 

Çerkeslerin 21 Mayısa ilişkin “toplumsal bellek mekanı” anavatan ve muhaceret için Karadeniz kıyıları olsa gerek. Çünkü o denizin kıyılarında soykırıma uğradık, o kıyılardan sürgün edildik, o denizde can verdi halkımızın önemli bir kısmı, ve o denizin, Karadenizin Osmanlı kıyılarındada onbinler can verdi. Bagrat Şinkuba Şiş Naniy de o Karadenizi anlatıyordu, 21 Mayısda Kabardeyden atlılar yası anmak adına Karadenize yola çıkıyordu ve Abhazya Karadeniz kıyılarında toplanıyordu, bizim Kefken kıyılarında buluştuğumuz gibi.

 

Yaslarımızı tutma yetimizi geliştirdikçe, yaslarımızı diğer halklarla paylaştıkça, ve onların yaslarını da ortak oldukça toplumsal hafızamızın prangalarından kurtulacağız. Özellikle Rusya’da ve Türkiye’de içinden geçtiğimiz süreçde bu çok önemli.

 

POLOMİĞE KATKI

 

Soykırım ve sürgünü değerlendirdiğim “Ulusal Sorun ve Muhataplarımız” başlıklı yazımı Yaşar Güven (7) ve Hapae Erhan (8) eleştiriyor. Yaşar “1. derecede muhatap kimdir” diye sorarken Erhan’da “Baş Çelişki’yi” doğru tesbit etmemiz gerektiğini söylüyor.

 

Yaşar muhataplarımızı derecelendirmekte siyasi bir yarar görüyor olabilir, oysa Çerkes halkının ulusal-demokratik mücadelesi perspektifinde böylesi bir derecelendirmenin anlamı yok. Çarlık Rusyası savaş süresince uyguladığı kıyım, iskan ve halkımızı köklerinden koparan sürgün politikaları ile soykırımın sorumlusudur. Osmanlı İmparatorluğu ise kendi tebası olarak kabul ettiği Çerkes halkını Rusyaya karşı yürüttüğü savaşta bir kalkan olarak kullanıp kırdırdığı, Rusya’nın sürgün politikalarına katılarak Çerkes halkını Osmanlı topraklarına dağıttığı, Osmanlının bütün savaşlarında kırdırdığı için soykırımın sorumlusudur. Çarlık Rusyasının halefi olan Rusya Federasyonu’da bu soykırımı tanımalı ve kapitalist dönüşüm sürecinde geliştirdiği anti-demokratik uygulamalara son vermelidir. Aynı şekilde Osmanlı Devletinin halefi Türkiye Cumhuriyeti’de asimilasyon ve inkar politikalarını terk ederek muhacerette yok olma aşamasına gelmiş halkımızın varlığını koruyacak demokratik hakları sağlamak zorundadır. Ve iki devlet, Rusya ve Türkiye anavatan ve muhaceret ilişkilerinin gelişmesi önündeki tüm engelleri kaldırarak, anayurda dönüş hakkı, çifte vatandaşlık hakkı, anadilde eğitim hakkı, siyasi temsil hakkı, kendi kaderini tayin hakkı vb. tüm demokratik hakların kabul edilmesini ve uygulanabilir olmasını sağlamalıdır. Eğer 21 Mayıs Yas Günümüz sürgün ve soykırım anısına yapılıyor ise konusu sürgün ve soykırımın halkımız üzerindeki olumsuz etkileridir, muhatapları ise bu olumsuz etkilere kaynaklık edenler ve etkinin sürmesine neden olanlardır. Rusya dışında muhatap tanımamak, Rusyayı tek muhatap kabul etmek ABD kaynaklı ve belkide Türkiye üzerinden geliştirilmesi düşünülen Kafkasya Baharı senaryolarına ortak olmak olabilir.

 

Erhan baş çelişkinin önemi konusunda çok haklı. Fakat baş çelişki konusundaki tesbitinde mutabık değiliz. Bizim baş çelişkimiz suçluyu tespit etmek değil. O tespit çoktan yapıldı. Bizim baş çelişkimiz topluluk olmaktan çıkarak, modern ilişkileri üretebilecek toplum olabilmenin koşullarını sağlamaktır. Bu da anavatan ve muhaceretde demokratik mücadele ve kazanımlar ile asimilasyona karşı durmak ve anayurda dönüş hakkını kapsayan kendi kaderini tayin hakkını elde etmekle gerçekleşebilir.İşte bu nedenle anavatanda azınlık olan, muhacerette birçok bölgede dağınık yaşayan Adige ve Abaza halklarının şiddeti davet eden politikalara ihtiyacı yok.

 

Elbette kapitalist üretim ilişkilerinin başat olduğu Rusya ve Türkiyede egemen sınıflar çelişkileri yönetemediklerinde otoriter bir vesayet rejimini tercih etmektedir. Kazanılmış ulusal-demokratik haklar geri alınmaya çalışılırken (Rusya), kazanılacak hakların da içi boşaltılmak istenebilmektedir (Türkiye). Bu nedenlerle Rusyada ve Türkiyede hükümetleri eleştireceğiz, ülkeleri değil.

 

1)     www.21mayis.org/index.php/anlatmak/soykirimin-taninmasi

2)     www.mgchaber.com/makale/prdr-mithat-sancar/yasaklanan-ve-tutulmayan-yas/275.html

3)  www. demokratikcerkesplatformu.org/ana/surgun.htm

4)  www.birgun.net

5)     www.etha.com.tr/Haber/2012/01/21/guncel/toplumsal-bellek-mekanlari-olusturulmali

6)     http://yucel-tanyeri.blogspot.com/2011/02/victor-jara-stadyumu.html

7)     http://www.gusips.net/columns/1523-kimlik-ve-siyaset-3.html

8)     http://www.gusips.net/columns/1614-az-biraz-polemik.html

Yorumlar (1)
  1. Cumhur bal on said:

    Bu güzel analiz için teşekkür ediyorum.