Ben ikisi arasındaki mücadeleyi, Osmanlının mirasçısının belirlendiği savaş olarak görürdüm uzun zamandır. Miras kime kalacak, Saraya mı yoksa Ankara’ya mı?

Erhan Hapae 03 January 2013
ANZAVUR AHMET BEY

Ocak ayı dosya konumuz kendisi. Bu konuyu seçmemizin nedenleri var.

 

Ethem Bey’in hikâyesini işlemeye çalışan Ethem Bey yanlısı araştırma ve yazılar eninde sonunda onun hain olmadığını, kurucu irade’ ye ne denli yardımcı olduğunu, Yunan’a karşı ilk direniş cephesinin bizzat onun tarafından kurulduğunu, sadece onunla kalmayıp Ankara cephesini pek bir ürküten Düzce ve Yozgat isyanlarını bastıran bir kahraman olduğunu, harcanış şeklinin ‘’devrimin kendi çocuklarını yeme’’ refleksiyle aynı olduğunu ve itibarının iade edilmesi gerektiğini, söylemeye çalışıyorlar.

 

Mesele, Ethem Bey’i temize çıkarmak ve onun şahsında Çerkeslere ithaf edilen ‘Hainlik’ten bir şekilde kurtulmak.

 

Ethem Bey ile ilgili Kemalist yazarların ne yazdıkları ve yakın tarihe ‘Hain Çerkes Ethem’ olarak nasıl geçirdikleri herkesçe malum.

 

Asıl ilginç olanı, bir bölüm Çerkeslerin yazılı olmayan görüşü; Ethem Bey Kemalizmin bir kahramanıdır / esas ihaneti Çerkeslere yapmıştır diyen. Örnek; Düzce olayları sonrası, bölgede Çerkeslere karşı giriştiği katliamlar.

 

Onu karalamak isteyenlerle temize çıkarmak isteyenlerin yazdığı şeyler, onun Çerkeslere karşı yaptığı kabahatleri gölgede bırakıyor. Konuya Ethem Beyi merkez alarak girince, aşılmaz duvarlar çıkıyor karşımıza. Kimseyi tatmin etmeyen tartışmalar silsilesi.

 

Anzavur Ahmet Bey açısından girersek, acaba başka bir derinlik kazandırabilir miyiz bu konuya diye düşündük. Enikonu ikisi savaştılar. Biri sarayı diğeri Ankara’yı temsil ederek hem de.

 

Ben ikisi arasındaki mücadeleyi, Osmanlının mirasçısının belirlendiği savaş olarak görürdüm uzun zamandır. Miras kime kalacak, Saraya mı yoksa Ankara’ya mı?  Tabi bu müttefikler karşısındaki pozisyon. Batıyla masaya kim oturacak?

 

Bu bir hissediş, bir yorum. Elimde ne bir belge var nede derin tarihi bilgi. Ama önüme gelen sizlerin de okuyacağı yazıları incelediğimde biraz işi abarttığımı anlıyorum. Gerçi tersini söyleyende yok.

 

Diğer taraftan Ethem Bey Ve Anzavur Ahmet Bey Osmanlı askeri ama düşük rütbeliler. Osmanlıdan yetişmiş paşalardan değiller. İlki Şapsığ ikincisi Abzah. İkisi de Teşkilatı-Mahsusa üyesi bir süre. Tarık Mümtaz Göztepe’ye göre birbirlerini hor görüyorlar. Özellikle Anzavur hor görüyor Ethem’i. Ethem Enver’ci esas olarak, Anzavur İttihat-Terakki düşmanı.

 

Ethem Bey’in macerasından Çerkeslere çıkmış bir fayda yok. Önce destek verdiği /  sonra ihanetle suçlandığı cephenin kurduğu düzen (ulus devlet) bu gün epeyce şikâyet ettiğimiz bir şey.

 

Osmanlı daha demokrattı demeye dilim varmıyor ama Çerkeslerin yaşadığı 60 yıllık Osmanlı döneminde epey bir Çerkes kaldıkları da bir gerçek. Bu, köylülüğün- dolayısıyla izole yaşamın- bir nimetiydi diye bakabiliriz belki ama İstanbul askeri-bürokratik elitlerinin Teavün cemiyeti kurup, Çerkesçe eğitim vermelerine ne demeli?

 

CARI.

Yorumlar (5)
  1. Metin ORHAN on said:

    1914 1918 dönemi Ethem karanlıktadır. 1921 ve sonrasıda karanlıktadır. Öncesi eşkiyalığı ve teçhirle alakası, sonrası ise Ürdün ve Suriye deki yaşamı, Ege adalarından sızmalar , İzmir süikasti ve Kürt ayrılıkçı haraketi ile ilşkileri ise hala tartışılmamış konulardır.

  2. Yenemıko Mevlut on said:

    Diasporasının Ekstrem İki Figürü: Çerkes Ethem, Ahmet Anzavur

    Birinci dünya paylaşım savaşı sonrasında Adıge diasporasının hafızasını yitirdiğine, Osmanlı döneminde kurduğu ve geliştirdiği kurum ve kuruluşlara sırt çevirdiğine tanık oluyoruz. 1908 Meşrutiyetinin kendilerine verdiği hakları en geniş ve etkin bir şekilde kullanmak için adeta yaraşan Payitaht ve Payitaht yakınındaki kentlerde yaşayan Adıgeler diasporada yaşadıklarını unutmuyorlar, Latin harflerini temel alarak abc’lerini yapıyorlar, çocuklarını okutuyorlar, anavatana bir gün dönülmesinin kaçınılmaz olduğunun ayırımına varıyorlardı. 1908’den 1918’e gelene dek Adıgeçe matematik, tarih, coğrafya, ahlak, sarf-nahiv, edebiyat vs. gibi ders kitapları yazıyorlardı. (Bu ders kitapları Adıgey okullarında belirli bir zamana kadar okutulduğunu belirtmeliyiz.) Rahmetli Met Çuneteko İzzet Paşa’nın Bosfor Kimmer İmparatorluğu, Kadim Taraki Çerkesleri, Hititler gibi kitapları ile Mevlidün Nebiyyi Aleyhisselam gibi kitapların yine 1918’e kadar yazıldığını da belirtmeliyiz. Çerkes Teavün Cemiyeti, Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti, Beşiktaş Çerkes Okulu gibi kurumların yöneticileri ve üyeleri ile Ğuaze dergisinin kurucu ve yazarlarının yine 1918’den sonra ses ve soluklarının çıkmayışının nedenleri araştırılmaya muhtaç konular.

    Adıge diasporasında, özellikle Kurtuluş savaşı sırasında, ortaya çıkan iki ekstrem figürü, Çerkes Ethem ve Ahmet Anzavur’ı iyi anlamak gerekir. Bilerek yada bilmeyerek Ethem ve Anzavur Adıge diasporasının ruh halini o kadar etkiledi ki bu gün bile yaptığımız tartışmaların, taraf olduğumuz yada ret ettiğimiz düşüncelerin temelinde bu iki figürün temsil ettiği zihniyetin etkili olduğunu sanıyorum.
    Genel olarak söylenenlere bakacak olursak Anzavur Padişahın adamı, İngiliz ajanıydı, Anadolu’da filizlenmeye başlayan “isyanı” bastırmaya memur edilmişti. Ethem ise Teşkilatı Mahsusa’nın vurucu gücü olarak yetiştirilmiş, hepimizin bildiği gibi Rauf Orbay’ın ricası, Kuşçubaşı Eşref’in desteğiyle Kuvayı Seyyareyi teşkilatlandırmış, milli güçlerin yanında savaşına katılmıştı. Ahmet Anzavu’ın ve Çerkes Ethem’in milis güçleri çoğunlukla Adıgelerden oluşuyordu. Her iki figürün faaliyet gösterdiği yörelerde yapmış oldukları yağmalardan, zulümlerden Adıgelerin bizar oldukları bilinen gerçek. Özellikle Düzce isyanı olarak bilinen ve bu isyanı bastırmak, halkı te’dib etmekle Ankara hükümeti tarafından görevlendiren Çerkes Ethem’in Adıgeler üzerinde estirdiği zulüm bu gün bile unutulmamıştır.
    Adıgelerin bu iki şahsiyetten epeyce şikâyetçi olduklarını görüyoruz. Çerkes halkını sindirmek, te’dip etmek isteyen Cumhuriyetin ulus devlet mühendisleri bu iki figürü diline dolayarak Adıgelerin seslerini, soluklarını kesmişler, ulusal hafızasını boşaltmışlardır.

    Bu iki tarihi figürün dışında bizim konuşmamız, izlerini sürmemiz, düşüncelerini ve eylemlerini araştırmamız gerekenler yok mu? Korkudan mı, çekingenlikten mi, yoksa cehaletten mi nedir bilinmez, İzmir kongresini, burada alınan kararların halkımız için ne anlama geldiğini konuşamıyoruz. Karden Aslan’ın (Kayseri) yine Kurtuluş savaşı sırasındaki başkaldırısından haberdar değiliz. B.M.M. birinci dönem Sivas milletvekili olan Emir Marşan Paşa’nın Isparta’da üç yıl “ ikamete memur” olarak sürgün edilmesinin kökeninde resmi kaynakların iddia ettikleri gibi “kıyafet kanununa muhalefet etme” mi, yoksa Adıge halkının haklarını korumak için takınmış olduğu tavır mı etkili olmuştur? Okuma yazmanın teşvik edildiği, her yerde okul açılması için seferberlik ilan edildiği bir zamanda, 30’lu yıllarda Düzce ortaokulu neden kapatıldı?
    Sorulması gereken asıl soru şu: Adıge diaspora tarihi Ethem-Anzavur’dan mi ibaret? Kim koyarsa koysun kişilerin adlarının önüne “Çerkes, Adıge” sıfatlarını koyduğumuzda o kişiler Adıge mı oluyorlar? “Adıge” olarak kabul ettiğimiz kişilerin tavır ve davranışlarına, halkına karşı sorumluluklarını yerine getirmek için gösterdiği cabaya bakmak gerekmez mi? Kendi halkını anlayamayan, halkını inkar eden, niçin ve nedenleri anlamadan halkını kıyasıya eleştirebilen, ya da sadece söylemekten öte bir adım adamayan kimselerin adının önüne isterse bin kes “Adıge” yazılsın, böyle kimselere “Adıge” denebilir mi?
    Gerek diaspora, gerekse anavatanda bizi yok eden statükoyu koruma, birilerine yaranma, bilinçli yada bilinçsiz birilerinin yanında yer alama istemi, halkımızın duygu ve düşüncelerini kale almama durumudur.
    Bu gün saflar çok net olmasa bile artık Çerkes Ethem ve Ahmet Anzavu’ın durduğu yerin halkımızın geleceği için hiçbir anlam ifade etmediğini, kendimize özgü duruşumuzun olması gerektiğini anlayanlarımız çoğaldı. Mesele güç birliği yaparak içinde bulunduğumuz badireyi atlatmak.

  3. Shumaf Sencer on said:

    Mevlut Bey’in detayli yorumunda belirttigi gibi Anzavur ve Ethem gibi onemli kisilik ve vakialari incelemek gerektigini dusunuyorum. Bu kisilerin Cerkesler adina veya yararina önemli faaliyetleri olmasa dahi, o gunku ve sonrasindaki egemen guc bu kisiler ve saf tuttuklari cepheler uzerinden toplum icin bazi algi kanallari acmis, diger bir cok ornegi gibi Cerkes toplumunu bu sayede paralize etmistir. Bunu sosyolojik olarak inceleyecek insanlar cikar umarim.
    Bence Cumhuriyet sonrasi Cerkes toplumun ataletinde bunun kadar onemli bir baska etken de donemin sehirli Cerkes nufusunun faaliyetlerinin akamete ugramasidir. Cumhuriyetin tek tipci kurulus felsefesiyle beraber burokrasi ve yönetici elit icinde kendi kimligi ile yer bulamayan Cerkesler, siyasi ve ekonomik gucunu yitirmisti. Osmanli doneminde elitlerin desteginde kurulan orgutlenmeleri tekrar hayata gecirebilecek kadrolar ve konjonktur olmadigi gibi, koyden kente goc ile beraber koylu nufusun sehirlerdeki ghetto merkezleri olarak meydana gelen yapilar kendini donusturemedi, toplumsal hafizayi yeni nesillere aktaramadi. Bugun dahi mesrutiyet sonrasi orgutlenmelerin etkinligine ulasabilmis degil.

  4. kemal ustok on said:

    hatanız var anzavur ahmet shapsug olup batı cerkesyanın pseytuk köyündendir.bilgilerinize sunarım elimde pseytuk köyünde tutulan soyağaçı bilgileri bizzat o köydeki akrabalarım tarafından verilmiş olup anzavur ahmet shapsugdurçcerkes ethem bey de shapsug olup kobaner aileside batı cerkesyada mevcut pseytuk afıpsibe khastuk veya penenheseden olup dedem cerkes nuh bey ( Ustok ) ile milli mücadelede birbirlerinden haberdarlı şekilde kuvayı milliyede görev almışlardır.

  5. kemal ustok on said:

    bir bilgide vermiş olayım anzavur ahmet bey muhtemelen yaptığım araştırmalarda büyük göçten önce 1850 lerde pseytuk köyünün ileri gelenleri ile birlikte yusuf ustok asker ustok osmanlı istanbula gelip arapça ve kuran öğrenip kafkasyaya geri dönmüş tatar köylerine islamı öğrettiklerini düşünüyorum ( orada köyde konuşulanlar )1864 de de tekrar türkiyeye geldiği muktedirdir.yani iyi bir adige olup kafkas davasınada hizmet etmiştir.fakat düzenli orduya karşı olup kurtuluşu hilafette aramıştır.buda onun sistem dışında kalmasına sebebiyet vermiştir.adigelerin özelliklede batı cerkesya adigelerinin shapsugların islami konular sebebi ile anadoluya göçtükleri islami konularda osmanlı ile birlikte hareket ettikleri başka bir gerçektir.bunun yanısıra milli mücadelede batı cerkesyadan göç eden aileler ve çocuklarının kuvay ı milliyede aktif oldukları ve kırılan osmanlı askeri sistemini bir nebzede olsa ayakta tutmaya çalıştıkları geldikleri yöre itibariyle etkin kültürel sistemleri olduğu varlıklı aile çocukları olduğu kafkasyanın ticaret alanından geldikleri için iletişimlerinin kuvvetli olduğu tarımsal olarak oradaki instantif tarımnı burada yaptıkları ( shapsuglar özellikle ) başka bir gerçektir.kafkasyadaki shapsug hareketi osmanlıya ve milli mücadeleye sistemli şekilde entegre olmuş yarım kalan savaşlarını sadece düşman değiştirerek ( rusya değilde – yunanlılar ve ittifak devletleri ) devam ettirdikjlerini söyleyebiliriz.)