Uluslararası Af Örgütü 2012 Suriye Raporu
2:05 10 December 2012

Devlet Başkanı Beşar Esad

Hükümet Başkanı Muhammad Naji al-’Otri

Ölüm cezası Yürürlükte

Nüfus 20.8 milyon

Ortalama Ömür 75.9 yıl

5 yaş altı ölüm oranı 1,000’de 16.2

Yetişkin okuryazarlığı %84.2

 

Hükümet güçleri, politik reform ve rejimin devrilmesi talebiyle emsali görülmemiş bir kabalıkla sokaklara dökülen barış yanlısı protestoculara öldürücü ve ölçüsüz şiddet uyguladı. Devlet eliyle ihaller, insanlık suçu olarak tanımlanabilecek bir nitelik ve çapta gerçekleşiyor. 4.300’ün üzerinde insanın gösteriler sırasında ya da gösterilerle bağlantılı olarak hayatını kaybettiği ve birçok göstericinin cenazeler sırasında, aralarında keskin nişancıların da bulunduğu güvenlik güçleri tarafından aleni şekilde vurulduğu bildirildi.  Meskûn bölgelerde yapılan askeri operasyonlarda tanklar kullanıldı. Bazı güvenlik gücü mensuplarının göstericilere ateş etmeyi reddettikleri için, bazılarının da iltica eden askerlerin ve hükümet karşıtı sivillerin saldırıları sonucunda öldürüldüğü bildirildi. Bazı tutuklular afla serbest bırakıldı fakat binlerce insan gösterilerle bağlantılı olarak tutuklandı ve birçoğu da kimseyle görüştürülmeden alıkonu ve işkenceye uğradı.

En az 200 tutuklunun nezarette şüpheli şekilde öldüğü bildirilirken, birçoğunun işkenceye maruz kaldığının ortaya çıktı. Yetkililer, güvenlik güçlerinin fütursuzca işlediği öne sürülen kanunsuz cinayetler, işkence ve diğer insan hakları ihlallerine ilişkin bağımsız soruşturmaları yürütme konusunda başarısız oldu. Binlerce Suriyeli baskıyla cebren yer değiştirmeye zorlandılar, birçoğu komşu ülkelere kaçtı. Ölüm cezaları verilmeye devam edildi ve idamların gerçekleştirildiği bildirildi.

Genel Bilgiler

Şubat ayında yapılan küçük çaplı reform yanlısı eylemler, Mart ayının ortalarında güvenlik güçlerinin Dera’a’da tutuklu çocuklarının serbest bırakılmasını talep eden insanlara karşı ölçüsüz ve aşırı güç uygulamalarının ardından, büyük çaplı gösterilere dönüştü.  Şiddetin sorumlusunun belirsiz “silahlı çeteler” olduğunu iddia eden hükümet güçleri, ayaklanmaları bastırmak için barış yanlısı kalabalığa ateş açan keskin nişancıları da içeren kaba kuvvet kullanırken, ayaklanmalar hızla yayıldı.

Cumhurbaşkanı Beşar Esad ayaklanmalara cevaben çeşitli reformlar ilan etti. Mayıs ayında, 1963’ten beri yürürlükte olan ulusal olağanüstü hali kaldırdı, binlerce eleştirmen ve hükümet muhalifini cezaevine gönderen, aleni şekilde adaletsiz olan Yüksek Devlet Güvenlik Mahkemesi’ni feshetti ve uyruksuz kalan diğer mensupları kapsamasa da, Kürt azınlığın bazı mensuplarının Suriye vatandaşlığı almasını hükme bağladı.

Fakat aynı zamanda, suçlama ya da duruşma olmaksızın iki aya kadar hapis cezasına olanak tanıyan bir kararname çıkardı. Bunun dışında yalnızca önceden yetkililerden “uygun şekilde izin alınmış” olan gösterilerin meşru kabul edildiği, yeni bir “Barışçı Toplantı Yasası” çıkarıldı.

Cumhurbaşkanı Mart, Haziran ve Kasım aylarında çeşitli gruplardaki hükümlüler için beş ayrı af çıkardı. Serbest kalanların içinde siyasi suçluların ve gösteriler esnasında tutuklananların bulunmasına rağmen, söz konusu tutukluların çok büyük bir kısmı içeride kaldı. Yeni partiler, seçimler ve medyayı kapsayan kanun Ağustos ayında kabul edildi. Bir ölçüde özgürleşme anlamına gelse de, her üç reform da ifade ve toplanma özgürlüğüne yönelik güçlü bir teminat sağlamak konusunda başarısız oldu.

Mart ayında BM İnsan Hakları Konseyi bir araştırma komitesi kurdu ve Ağustos ayında Suriye’de insanlık suçlarının işlenmiş olabileceği sonucuna varıldı. Ağustos ayında Komite, Uluslararası Bağımsız Soruşturma Komisyonu kurdu; 23 Kasım’da Komisyon, Suriye askeri ve güvenlik güçlerinin “cinayet, işkence, tecavüz ve başka şekillerde cinsel istismar, hapis cezası ya da başka şekillerde kişiyi ciddi şekilde hürriyetinden yoksun bırakma ve cebri kaybolmalar” gibi insanlık suçları işlediğine ilişkin şiddetli kaygıları olduğunu açıkladı. Suriyeli yetkililer Konsey ve Komisyon’un ülkeye girişine izin vermedikleri gibi, çoğu uluslararası medyaya ve bağımsız insan hakları örgütlerine de izin vermediler.

BM Güvenlik Konseyi’nde, Rusya Federasyonu, Çin ve diğer ülkeler Suriye’deki cinayet ve diğer ihlalleri kınayan karar tasarısının önünü kesti fakat ABD, AB ve Arap Ülkeleri İşbirliği Organizasyonu (Arap Birliği) müeyyide uyguladılar; Nisan ayından itibaren, ABD Hükümeti 2004’ten beri yürürlükte olan Suriye aleyhindeki müeyyideleri genişletti; Mayıs ayında AB Suriye liderlerine yönelik müeyyide uyguladı ve sonrasında bunları genişletti; Kasım ayında Arap Birliği önce Suriye konusunu askıya aldı, sonrasında hükümet silahlı güçlerini Suriye şehirlerinden çekmek, şiddeti durdurmak ve gösterilerle ilgili olarak hapiste olan insanları serbest bırakmak konusunda Arap Birliği’ne verdiği taahhütleri yerine getirmekten vazgeçince, ekonomik müeyyideler uyguladı. Aralık ayının sonlarında Arap Birliği, Suriye hükümetinin bu taahhütlerinin uygulanışını denetlemek üzere ülkeye gözlemciler gönderdi.

 

Ölçüsüz Şiddet Kullanımı ve Yargısız İnfazlar

Güvenlik güçleri barış yanlısı olan olmayan tüm göstericelere sürekli olarak öldürücü ve başka şekillerde ölçüsüz şiddet uyguladı. Çoğu insan büyük çaplı gösterilerde ya da öldürülen insanların cenazelerinde keskin nişancılar tarafından aleni olarak vuruldular. Tanklar ve diğer zırhlı araçlar meskûn mahallere ateş açmak üzere Dera’a, Humus ve diğer yerlere gönderildi. Idleb valiliğinin kuzey-batısında “arazi yakma” şeklinde bir politika izlendi. Hükümet gaddarca baskılarını haklı çıkarmak için silahlı çeteler tarafından saldırıya uğradığını iddia etti; fakat bu duruma geçerli bir kanıt sunamadı. Ta ki yılın sonlarına doğru, devam eden baskılara karşılık olarak, bazıları ordudan iltica etmiş ve hükümetin aleyhine dönmüş  askerler tarafından gerçekleştirilen toplu silahlı direnişin başlamasına kadar. Yılın sonunda çoğu güvenlik güçlerine ya da başkalarına karşı tehlike arz etmeyen silahsız göstericiler ve olayı dışarıdan izleyenler olmak üzere 4,300’den fazla –AB rakamlarına göre 5,000’in üzerinde- kişinin gösteriler ve huzursuzlukla ilgili olarak öldürüldüğü bildirildi. Çok daha fazla sayıda kişi de yaralandı.

  • Dera’a şehrinde 18 Mart’ta duvara hükümet karşıtı slogan yazdıkları ithamıyla gözaltında bulunan çocukları için eylem yapan en az dört kişinin güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürüldüğü bildirildi. En az yedi kişinin de 23 Mart’ta, saklandıkları ‘Omari camiine yapılan saldırıda öldürüldüğü bildirildi. Öldürülenlerden biri olan Aşraf ‘Abd al-‘Aziz al-Masri’nin bacağından yaralandığı ve sonrasında yardım istediği bir güvenlik güçleri mensubu tarafından kısa mesafeden başından vurulduğu bildirildi.
  • Basel al-Masri’nin 4 Haziran’da Jisr al-Shughur’da yapılan cenazesinde güvenlik güçlerine ait keskin nişancıların, 25 katılımcıyı öldürdükleri ve aralarında yaralı bir adama yardım etmekte olan  Kızılay sağlık görevlisinin de bulunduğu birçok kişiyi de yaraladıkları bildirildi.
  • Humus’ta 19 Temmuz’da bir önceki gün öldürülen 10 göstericinin cenazesine katılan 15 kişinin vurularak öldürüldüğü bildirildi. Öldürülenlerden biri olan Rabee’ Joorya’nın annesi ve erkek kardeşi de maktüller arasındaydı.
  • Hama’da 31 Temmuz’da Khaled al-Haamedh’in hastaneye giderken askerler tarafından sırtından vurularak öldürüldüğü, sonrasında da orduya ait bir tank tarafından ezildiği bildirildi.
  • Dayr al-Zor’da 13 Kasım’da, 14 yaşındaki Muhammad al-Mulaa ‘Esa”, kendisi ve sınıf arkadaşlarına hükümet yanlısı bir yürüyüşe katılmaları yönünde verilen  emri reddettiği için bir güvenlik güçleri mensubu tarafından vurularak öldürüldüğü bildirildi.

Yaralıları ve Sağlık Çalışanlarını Hedef Almak

Sağlık merkezlerinde tıbbi yardım almaya çalışan yaralılar, gözaltına alınma ve tedavinin engellenmesini de içeren ihlallerle karşılaşma tehlikesi altındaydı. Hastanelerdeki doktorlar ve çalışanlar da, eğer gösterilere katılırlar ya da destek verirlerse ya da yaralı göstericileri yetkililere bildirmeden tedavi ederlerse tutuklama ve zulümle karşılaşıyor. Birçok sağlık çalışanının muhtemelen yaralı göstericileri tedavi etmeleri nedeniyle öldürüldükleri bildirildi.

  • Bir yeme bozuklukları kliniğini çalıştıran Dr. Sakher Hallak, Alleppo’da 25 Mayıs’ta tutuklandı ve iki gün sonra Kriminal Güvenlik Daire’sinde alıkonulduğu sırada öldüğü bildirildi. Bedeni kırık kaburgalar, kollar ve parmaklar, oyulmuş gözler ve kesilmiş genital organlarla ailesine iade edildi. Göstericiler de dahil olmak üzere tüm yaralıları tedavi edebilecek olan doktorları göreve çağıran bir dilekçeyi imzaladığı ve son günlerde ABD’ye yolculuk yaptığı için hedef seçilmiş olabilir.
  • Humus valiliğindeki Ulusal Taldo Hastanesi’nin idari müdürü olan Ma’az al-Fares’in bedeni, gözaltında bariz şekilde işkence nedeniyle öldükten sonra, 24 Kasım’da ailesine teslim edildi.

Muhalefete Baskı

İfade, toplanma ve örgütlenme hakkı, olağanüstü halin kaldırılması ve barış yanlısı gösterilere ve siyasi partilerin kuruluşuna izin verdiği varsayılan yasaların kabulüne rağmen, halen sıkı şekilde baskı altında. Güvenlik güçleri, gösterilerle bağlantısı olan binlerce insanı gösteriler sırasında, ev baskınlarında, kapı kapı dolaşarak yaptıkları aramalarında ya da diğer taramalarda gözaltına aldılar. Yüzlerce belki de binlerce insan ortadan kayboldu ve gizli resmi tutukevlerinde ya da spor alanları gibi geçici olarak tutukevine çevrilmiş yerlerde kimseyle görüştürülmeden alıkoyuldu. Tüm bu tutukevlerinde işkence ve birçok ihlal hüküm sürmekteydi.

Gözaltına alınanlar arasında siyasi aktivistler ve muhalifler, gazeteciler, blog yazarları, imamlar, göstericilere ateş etmeyi reddeden askerler ve insan hakları aktivistleri vardı; bunlardan bazıları da gözaltına alınmaktan kurtulmak için saklandılar. Gözaltına alınanların yüzlercesi askeri ve ceza mahkemeleri öncesinde yapılan duruşmalarda ya da Cumhurbaşkanı Esad’ın çıkardığı aflar gereğince serbest bırakıldılar, fakat binlercesi yıl sonuna kadar tekrar alıkoyuldu.

  • 65 yaşındaki insan hakları aktivisti Mohammad Najati Tayyara güvenlik güçlerinin göstericilere karşı işlediği ihlallerle ilgili medyaya verdiği röportajlar sonrasında, “ulusun maneviyatını zayıflatabilecek yanlış haberler” yaymak ithamıyla, 12 Mayıs’ta Siyasi Güvenlik görevlileri tarafından gözaltına alındı. Ağustos ayında mahkemece kefaletle serbest bırakılmasına karar verildi fakat sonrasında Hava Kuvvetleri İstihbarat görevlileri tarafından 11 gün boyunca kimseyle görüştürülmeden alıkoyuldu ve dayak yedi. 2011’in sonunda halen Humus Merkez Hapishanesi’nde ağır koşullar altında alıkoyuluyordu.
  • Kadın hakları aktivisti Hanadi Zahloud 4 Ağustos’ta Damascus’ta gözaltına alınmasının ardından iki ay boyunca kimseyle görüştürülmeden alıkoyuldu, sonrasında başka altı kişiyle birlikte, aralarında “gösterileri kışkırtma”nın da bulunduğu ithamlar nedeniyle duruşmaya çıkmak üzere ‘Adra hapishanesine nakledildi.
  • Gazeteci ‘Adel Walid Kharsa 17 Ağustos’ta gösteriler üzerindeki devlet baskısıyla ilgili imzasız olarak hazırladığı rapor nedeniyle, Devlet Güvenlik görevlileri tarafından gözaltına alındı. Beş hafta kimseyle görüştürülmeden alıkoyulduktan sonra serbest bırakıldı, fakat 31 Ekim’de Askeri İstihbarat tarafından tekrar gözaltına alındı. 2011’in sonunda,  kayıp kabul edilerek halen kimseyle görüştürülmeden alıkoyulmaktaydı.
  • İnsan hakları aktivisti Mohamad Iyyad Tayyara, açıkça insan hakları ihlallerini raporlaması nedeniyle, 28 Ağustos’ta evinden alındı ve Aralık başlarında Humus  Merkez Hapishanesi’ne götürülene kadar özaltında alıkoyuldu.
  • Kürt yazar Hussein ‘Essouh, 3 Eylül’de reform yanlısı gösterilere desteğini açıkladıği için gözaltına alınmasının sonrasında, yıl sonuna kadar alıkoyuldu.

Birçok muhalif ve eski mahkumun yurtdışına çıkışları, hiçbir şekilde karşı çıkamadıkları idari yasaklarca engellenmeye devam ediyordu. Göstericilere destek verdikleri belirlenen yurtdışındaki Suriyeliler izleniyor ve Suriye büyükelçiliği görevlileri ve başka kişiler tarafından rahatsız ediliyordu; Suriye’de bulunan bazı akrabaları da bu hareketlerine misilleme olarak insan hakları  ihlallerinin hedefine oldu.

  • Resmi olarak tanınmayan Kürt İnsan Hakları ve Kamu Özgürlüklerini Savunma Örgütü’nün başkanı Mustafa Kheder Osso, Temmuz ayında siyasi tutukluların serbest bırakılmasına ilişkin gösteri çağrısına katıldıktan ve medyaya demeç verdikten sonra; Suriye Barosu’nun disiplin önlemleriyle karşılaştı. Bu disiplin tedbiri avukat olarak çalışmaya devam etme ehliyetini zora soktu.
  • İnsan hakları avukatı Anwar al-Bunni’nin yurtdışına çıkışı 2011 yılı boyunca engellendi.
  • ABD’de yaşayan piyanist ve besteci Malek Jandeli’nin Temmuz ayında ABD’de Suriyeli göstericilere destek verdiğinin kanıtlanması sonrasında, anne ve babası Homs’taki evlerinde dört silahlı adam tarafından şiddete uğradı. Kendisine uygulanan şiddet sırasında Babasına “Oğlun hükümetle alay ettiğinde başına gelecek olan budur.” dendi.

Tutukluların Serbest Bırakılması

Cumhurbaşkanı Esad, gösteriler ve uluslararası ilgi karşısında; aralarında düşünce suçluları, gösterilerle ilgili olarak gözaltına alınanlar ve yasaklı Müslüman Kardeşler Cemiyeti üyelerini de kapsayan, dört ayrı af ilan etti. Suriye devlet medyasından başka herhangi bir yerde teyit edilmemiş bilgilere göre, her ikisi de Kasım ayında çıkarılmış son iki af gereğince, gösteriler sırasında gözaltına alınmış 1,700’den fazla insan serbest bırakıldı.

  • 80 yaşındaki tecrübeli insan hakları avukatı Haytham al-Maleh, Mart ayında çıkarılan ilk afla serbest bırakıldı. 2010 yılında yapılan adaletsiz bir duruşmada kendisine verilen üç yıllık hapis cezasını çekmekteydi.
  • İnsan hakları avukatı Muhannad al-Hasani Haziran affıyla serbest bırakıldı. Temmuz 2009’da tutuklanmış ve Haziran 2010’da yapılan adaletsiz bir duruşmada üç yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.
  • Resmi olarak tanınmayan bir siyasi parti olan Liberal Demokratik Cemiyet’in kurucusu siyasi aktivist Kamal al-Labwani 31 Mayıs’ta çıkan af sonrasında 15 Kasım’da, 12 yıllık hapis cezasının yarıladıktan sonra serbest bırakıldı.

İşkence ve Kötü Muamele

Tutuklulara işkence ve kötü muamele çok geniş çaptaydı ve bilgi toplamak, “itirafa” zorlamak ve hükümet muhaliflerini cezalandırmak ve yıldırmak amacıyla, güvenlik güçleri tarafından fütursuzca işleniyordu. Bazı kurbanlar kimlikleri ortaya çıktığı takdirde misillemeyle karşılaşmaktan korkuyordu.

  • Nisan ayında Banias’ta gözaltına alınan bir adam, üç gün boyunca yemek ve temiz içme suyu olmadan alıkoyulduğunu ve güvenlik güçlerinin kendisinin ve diğer insanların boyun ve omuzlarına dipçikle vurduğunu, soyulup sopa ve kablolarla dövdüğünü ve kendi kanını yerden yalattırıldığını söyledi.
  • Mayıs ayında Humus’ta Askeri İstihbarat tarafından gözaltına alınan bir adam, şuurunu yitirene kadar dayak yediğini, elektrikle işkence gördüğünü ve cinsel organını kesmekle tehdit edildiğini söyledi. Sonrasında gözleri bağlıyken okumadığı belgelere parmak basmayı kabul etti.
  • Damascuslu bir adam Mayıs’ta Devlet Güvenlik görevlileri tarafından Damascus’ta gözaltına alınmasının sonrasında dayak yedi, uykudan mahrum bırakıldı ve çıplak haldeyken üzerine defalarca soğuk su döküldü. Hastalandı ve tıbbi yardım alması engellendi.

Gözaltındaki Ölümler

Yayılan işkencenin bir yansıması olarak gözaltındaki ölümler arttı, en az 200 kişi gösterilerle ilgili olarak gözaltına alındıktan sonra nezarette öldü. Birçok vakada, mevcut kanıtlar muhtemel ölüm nedeni olarak işkence ya da başka şekillerdeki kötü muameleyi işaret etti. Faiilerin hiçbiri hakim önüne çıkmadı. Mağdurların bazıları çocuktu.

  • 29 Nisan’da gözaltına alınan Tariq Abd al-Qadr’ın bedeni, Haziran’da Humus’taki ailesine iade edildiğinde, o an alınan video kayıtlarına göre, sayısız yara izi taşıyordu. Boynu ve cinsel organında bariz şekilde elektrik yanıkları, vücudunda çeşitli yanıklar, dayak izleri ve bıçak yaraları vardı. Saçının bir kısmı yolunmuştu. Açıkça Ulusal Hastane tarafından düzenlenmiş bir belgede, hiçbir mermi izi bulunmamasına rağmen, ölüm nedeni “göğüsten vurulma” olarak geçiyordu.
  • 15 yaşındaki Mohamed al-Shar’i, Dera’a yakınlarında güvenlik güçlerince gerçekleştirilen geniş çaplı tutuklamalar ve göstericilere ateş açılması olayları sırasında kayboldu. Akabinde, serbest bırakılan bir tutuklu Mohamed’i Hava Kuvvetleri İstihbarat tutukevinde sorgulayıcılar tarafından coplanırken gördüğünü ve hatta göğsünde bir kurşun yarası olduğunu bildirdi. Bedeninin 6 Haziran’da ailesine iade edildiği bildirildi.
  • Eylül ayında bir çift, tahrip edilmiş ve şekli bozulmuş bir cesedin kayıp kızları Zaynab’a ait olduğunu teşhis edip, cenazesini kaldırdılar. 4 Ekim’de Zaynab al-Hosni devlet televizyonuna çıktı ve yetkililer bu olayı Suriye’deki insan hakları ihlallerine dair uluslararası raporların güvenilirliğini zayıflatmak için kullanmaya çalıştılar. Yine de Zaynab al-Hosni’nin akıbeti ve nerede olduğu da, tahrip edilmiş bedeni yakılmış olan kadının kimliği ve ölüm nedeni de sır olarak kaldı.

Yetkililer, 13 yaşındaki Hamza ‘Ali al-Khateeb ve Dr Sakher Hallak’ın (Yukarıda bulabilirsiniz) gözaltındaki ölümleri üzerine, işkence gördüklerine dair iddiaların güçlü bir şekilde kamuda yayılması üzerine soruşturmaya başladılar. İki vakada da, ne bağımsız ne de tarafsız olmadığı görülen soruşturmalarda, güvenlik güçleri suçsuz bulundu.

Takipsizlik

Yetkililer; gözaltındaki ölüm iddialarına ilişkin kusurlu soruşturmalara ek olarak, güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilmiş birçok cinayet, işkence ve diğer ciddi ihlallerin soruşturulması ve faillerinin bulunması konularında da başarısız oldular. Geçmiş yılarda işlenmiş ve aralarında Saydnaya Askeri Cezaevi’nde Temmuz 2008’de binlerce mahkumun kaybolması ve öldürülmesinin de bulunduğu toplu ihlallerin soruşturulması ve faillerinin bulunması konusunda hiçbir adım atmadılar.

  • Tahsin Mammo’nun ailesi, kendisinin Saydnaya hapishanesinde bulunduğunu ve Temmuz 2008’de öldürüldüğünü 2011 yılında tesadüfen öğrendi. Tahsin Mammo Siyasi suçlu olarak, dört diğer Ezidi Kürt azınlık mensubuyla birlikte Ocak 2007’de gözaltına alınmıştı. Ailesi ondan Temmuz 2008’den beri haber alamıyordu.

Ayrımcılık – Kürtler

Nüfusun %10’unu oluşturan Kürt azınlığı mensupları kimlik-bazlı ayrımcılıkla karşılaşmaya devam ediyordu, dillerini ve kültürlerini yaşatmalarının önündeki yasal kısıtlamalar da buna dahildi. Cumhurbaşkanı al-Assad’ın 7 Nisan’da çıkardığı ve Ajanib (“yabancı”) Kürtlerine Suriye vatandaşlığı veren, fakat çoğunluğu al-Hasakah valiliğinde yaşayan Maktoumeen (“gizli”, fiilen kayıtsız anlamında) olarak bilinen Kürtlere vermeyen, 49 No.’lu Kanun Hükmünde Kararname’ye kadar, fiili olarak uyruksuz idiler. Kürt hakları aktivistleri gözaltı ve hapis cezasıyla karşılaşmaya devam ettiler.

  • Kürt dilinde şiir yazan Omar ‘Abdi Isma’il, ‘Abdussamad Husayn Mahmud ve Ahmad Fatah Isma’il, 2010’da Kürt şiir festivali düzenleyerek “ırk ve mezhep çatışmasını tahrik etmek”ten dolayı suçlu bulundu ve her biri dört ay hapis cezasına çarptırıldı.

 

Kadın Hakları

Kadınlar hem kanuni zeminde hem de uygulamada ayrımcılığa uğramaya ve cinsiyet tabanlı şiddet görmeye devam ettiler; çoğunlukla erkek akrabaları tarafından görünürde aile “namus”unu korumak için kadınlara yönelik cinayet ve başka ciddi suçlar işlendi.

3 Ocak’ta, Beşar Esad Ceza Kanunu’nda kararname ile yapılan değişiklikle, aile “namusu” adına kadına karşı işlenen ciyanet ve diğer şiddet suçlarının asgari cezasını en az iki yıldan, beş ila yedi yıla çıkardı. Kararname bunun yanı sıra tecavüz ya da diğer cinsel saldırılara da en az iki yıl hapis cezası getirdi; önceden faiiler mağdur ile evlendikleri takdirde yasal takibat ya da cezadan muaf oluyordu.

Ölüm Cezası

Ölüm cezaları uygulanmaya devam ediyor. İdamlara ilişkin doğrulanmamış açıklamalar mevcut fakat Suriyeli yetkililer tarafından bu yönde bir açıklama yapılmadı.

Çeviri: Dilek Soykuvvet

Comments are closed.