Kafkas Dernekleri Federasyonu
8:00 1 May 2015

Kafkas Dernekleri Federasyonu adına sorularımızı Genel Sekreter Zeki Kartal cevapladı…

Gusıps: Soykırım yasamış bir toplum adına faaliyet yürüten bir sivil toplum örgütü olarak 100. yılında Ermeni Soykırımı iddiaları ve güncel tartışmalar hakkında görüsünüz nedir?

Zeki Kartal: 1915-1916 yıllarında Osmanlı coğrafyasında, İttihat ve Terakki iktidarının neden ve sonuçlarını yeterince hesaplamadan uygulamaya koyduğu “Hristiyan Ermenileri zorla göç ettirme planı”, bölgeyi büyük bir kaosa sürüklemiş ve başta Ermeniler olmak üzere bölge halklarından yüzbinlerce insanın ölmesine neden olmuştur. Yaşanan kanlı olaylar üzerine yapılmış onca araştırmaya ve yazılmış eserlere rağmen, konu uluslararası arenaya taşınmış olmasına rağmen, hali hazırda yirmiden fazla ülkenin parlamentosunda “soykırım” olarak kabul edilmiş olmasına rağmen, tartışmalar hala devam etmektedir.

Bu tartışmaların tarafları, yaşananları “Ermeni meselesi, soykırımı, kırımı, katliamı, tehciri, isyanı” olarak tanımlamaktadır ki yaşananları nitelendirecek “uygun tanımlama” ancak Türkiye ile Ermenistan ve Ermeni Diasporası arasında devam eden, aynı zamanda uluslararası üçüncü tarafların da müdahil olduğu, tartışmaların sonucuna bağlıdır. Günümüzde bu konuda yapılmakta olan tartışmalarda, karşılıklı polemik ve propagandaya dayalı bir üslup ön plana çıkmaktadır. Dönemin karmaşık tarihsel gerçeklerinin ışığında, sorunun çözümüne yardımcı olabilecek yaşamsal önemdeki deliller ya çarpıtılmakta ya da görmezden gelinmektedir. Tartışmanın zemini, ulusal ve uluslararası siyasetin günlük siyasi kaygıları ile her iki tarafın milliyetçi politikalarının baskısı altındadır. Eğer taraflar arasında bir uzlaşma sağlanması isteniyorsa, tartışma zemininin ortak bir gelecek kurmak amacına hizmet edecek farklı bir düzleme çekilmesi gereklidir.

1915-1916 yıllarında Osmanlı coğrafyasında yaşanan bu trajedi, tüm yönleriyle objektif olarak ortaya konulmalıdır. Eğer olurda bir gün bu gerçekleşirse ortaya çıkacak her türlü gerçeğe, sorunun tüm tarafları tahammül gösterebilmelidir. Ve devamında bu trajediye bir şekilde müdahil olmuş herkes geçmişiyle hesaplaşmalı, yaşananlardan gerekli dersleri çıkarmalı ve bundan sonra barış içinde yaşamanın yollarını aramalıdır.

Gusıps: Ermenilerin Anadolu’dan koparıldığı 1915 döneminde Çerkeslerin bu olaylara dahli de zaman zaman gündeme geliyor. Sizin bu konudaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?

Zeki Kartal: Yüzlerce yıl süren Rus-Kafkas savaşları sonrasında anavatanlarından sürülen Çerkesler, Osmanlı yönetiminin iskan politikası doğrultusunda, Hristiyanların yoğun olarak yaşadıkları vilayetlere de yerleştirildiler. Bundan sonra Ermeniler ile Çerkesler veya bölgedeki diğer halklar arasında yaşanan çatışmaların nedeni; Osmanlı yönetiminin Hristiyan Ermenileri “evsiz, topraksız, yoksul ama savaşçı” Müslüman halklar aracılığıyla kontrol etme politikasıdır.

Söz konusu dönemde yaşanan şiddet olayları Ayastefanos ve Berlin Anlaşmaları’nda “Ermenilerin, Çerkeslerden ve Kürtlerden korunması ve bölgede ıslahat yapılması” maddesine konu olmuştur. Bu noktada bir konuya özellikle dikkat çekmek isteriz. Günümüzde bazı kesimler söz konusu maddenin 37 yıl sonra yaşanacak olaylara Çerkeslerin katılımının “resmi delili” olduğunu iddia etmektedir ki bu sonuçtan nedene doğru kasıtlı olarak yapılan bir varsayımdır. Nitekim eğer tarih farklı koşullarda tezahür etmiş olsaydı, sonuçlarının da farklı olacağı aşikardır.

Yaşanan kanlı olayların sorumluluğunu Kürtler veya Çerkeslere yüklemeye çalışan söylemler gün geçtikçe daha fazla gündeme gelmektedir. Ancak kabul edilmelidir ki; 1915-1916 yıllarında, Osmanlı resmi görevlileri veya sivil gruplar tarafından gerçekleştirilen fiillerin asıl faili veya birinci derece sorumlusu zamanın Osmanlı devlet otoritesi, yani İttihat ve Terakki yönetimidir.

Ermenilerin tehciri sürecinde Müslümanlar ve Hristiyanlar arasında yaşanan kanlı olayların sorumluluğu, sivil halka veya tümüyle bir etnik gruba yüklenemez. Bu durum “Çerkes soykırım ve sürgününü Rus Kazakları yaptı” demekle aynı şeydir. Bu maksatlı söylemler zamanın devlet yönetimini, planlayıcısı ve uygulayıcısı olduğu plan nedeniyle yaşanan olaylardaki asli sorumluluğundan kurtarma çabasından öte bir şey değildir.

Olayların içinde yer aldığı iddia edilen diğer halklar gibi Çerkeslerin de atalarının bu olaylardaki rolleriyle özdeşlik kurması, onları haklı görmesi veya savunması bizleri kollektif failler durumuna sokacaktır. Netice itibarıyla söz konusu yıllarda, bölgede yaşayan halklardan sayıları milyonlarla ifade edilen ölümler yaşanmıştır. Bu meselenin taraflarına düşen görev, tarihte yaşanmış olayları objektif olarak değerlendirmek, yaşananlarda varsa hatalarımızdan ders çıkarmak ve benzer acıların yaşanmaması yolunda çaba göstermek, olmalıdır.

Gusıps: Ermeni toplumunun Soykırım ile ilgili yürüttüğü çalışmalar sizce Çerkes sivil toplumu tarafından bir örneklik teşkil eder mi sizce?

Zeki Kartal: Öncelikle, Ermeniler ile Çerkesler arasında, dünyada kamuoyunda bilinir olma açısından ciddi farklılıklar vardır. Zamanın Fransa, Büyük Britanya ve Rusya hükümetlerinin müdahil olması sayesinde Ermeni meselesi daha ilk yıllarında dünyanın gündemine girmiştir. Çerkesler ise yaşadıkları trajediyi değil dünyaya anlatmak sadece ölüm-kalım mücadelesi verebildiler.

Devamında Ermeni tarafının “soykırım tezlerinin” uluslararası alanda tanınmasının ve siyasetçilerden tarihçilere geniş bir yelpazede tartışılıyor olmasının arkasında, yüzyıllık bir geçmiş sahip, Ermeni diasporasının etkin lobi faaliyetleri yatmaktadır. Ekonomik anlamda güçlü olan diaspora örgütleri, lobi faaliyetleri için milyon dolarlar harcamaktadır. Günümüzde Çerkes diasporasının bu denli büyük rakamların konuşulduğu lobicilik faaliyetini söz konusu düzeyde yürütmesi mümkün görünmemektedir.

Ermenilerin soykırım tezlerini dillendirmesi sadece kendi dinamikleri ile gerçekleşen bir olay değildir. Nitekim Ermeni diasporasında bu konuda,1923-1965 yılları arasında bir suskunluk dönemi yaşandı. Uluslararası konjonktürün uygun hale geldiği 1965 yılında, yani olayların 50.yılında, propaganda çalışmalarına tekrar başlandı. Çerkeslerin “soykırım ve sürgünü” dillendirebilmesi için uluslararası konjonktür ancak 1992 yılında uygun hale geldi.

Netice itibarıyla iki toplumun maruz kaldığı acıların tarihsel olarak dünya kamuoyunda kendine yer bulma zamanı ve düzeyi farklıdır. Ayrıca söz konusu acıların telafisini talep eden savunucu tarafın ve onun destekçilerinin gücü ile meselenin muhatabının gücü ve uluslararası arenadaki ağırlığı birbirinden farklıdır. Dolayısıyla “örnek teşkil eder mi ?” sorusunun cevabı ancak “kısmen” olabilir.

 

Comments are closed.