Ahrar-ı Şam ile Söyleşi
Suriye Muhalefetinden İslamcı Bir Profil: Ubeyd
2:36 10 December 2012

Arap Bahari Suriye’nin kapılarına dayandığında, kimse tam olarak ne olacagını bilmiyordu. Bir çok analiz ve makale yazılıp tahminler yürütülüyor , hepsinde de Suriye’deki İslamcı gruplar başrolü oynuyordu. Oyle ki küresel güçler bile pazarlık masasının ortasına onların varlığını yerleştirmişti.

Geldiğimiz noktada sahnenin başrolunde yine onlar var. Şam düştü düşecek haberlerinin televizyon ve gazetelerden eksik olmadığı şu günlerde en çok ismi duyulan İslamcı Grup “Ahrar-ı Şam”

Suriye’yi anlamak için en bilinmeyenin peşine düştük biz de.Suriye’de safların netleştiği bir ortamda en gizemli gruplardan birinin, Ahrar- Şam’ın liderlerinden birisi “Ubeyd”

Ubeyd ile Suriye devrimini, Ahrar-ı Şam’ın faaliyetlerini, küresel güçlerin Suriye’deki pozisyonunu, insan haklarına bakış açılarını ve demokrasi yaklaşımlarını konuştuk. Çerkesleri sormayı da ihmal etmedik tabi.

 

Guşips : Arap Baharı başladığında dünya bölgedeki toplumsal hareketlere odaklandı. Ancak bu Arap baharından önce  bölgede hareket olmadığı anlamına gelmiyor, bugün olanlar da bir tarihsel sürecin sonucudur elbette. Bize, Suriye’yi kendi “baharına” taşıyan süreci biraz açabilir misiniz?

Ubeyd: Suriye Fransızlardan bağımsızlığını 1946 yılında aldı. 1963’de Baas bir darbe ile iktidarı ele geçirene kadar da cumhuriyetle yönetildi. Bu tarihten itibaren Suriye’de özgürlükten, özgür  seçimlerden veya sivil bir organizasyondan söz etmek mümkün değildi. Baas ülkenin lider partisiydi. Görünürde toplam 5 parti vardi ancak  Baas’tan farkı olmayan sahte partilerdi bunlar. Ve tabii ki seçimlerde  yüzde yüze yakın oranlarla Baas seçimi kazanıyordu. İki kutuplu dünyada Baas SSCB‘nin yanında yer alarak, bu rejimi örnek aldı. Baas yöneticileri SSCB’de eğitiliyorlardı. Muhalefet girişimleri zaman zaman oldu ancak bunlar hep şiddetle bastırıldı. Hapishanelerde her zaman çok ciddi sayıda siyasi tutuklu bulunuyordu. Ben de aslında bunlardan biriyim. Devrimden önceki 4 yıl ben de Baas rejiminin hapishanesindeydim. Suriye’de toplumsal durumu anlamak için bilmeniz gereken şey, Suriye’de iç güvenlik odaklı bir yapılanma olduğu. Bütün güvenlik teşkilatı muhaberatın elindeydi. Ordu dahi ülkeyi dış güçlere karşı değil içeriden rejime gelecek tehlikelere karşı korumak için yapılandırılmış durumdaydı. Nitekim beni de tutuklayan orduydu. Hapishaneye 2008 yılında girdim, mesela ben girdikten hemen sonra cezaevinde bir isyan çıkmıştı. Çok can kaybı oldu, Arap Baharı öncesinde bu ve benzeri olaylar sıklıkla olurdu ama duyulmaz, topluma yayılmazdı. Son olayda ise durum değişti.

Guşips: Peki Arap Baharı’nın nasıl bir etkisi oldu, ne değişti ?

Ubeyd:  Tunus ve Mısır’da yaşananlardan sonra bizim gibi politik grupların dışında toplumun kendisi hızlı bir değişim yaşadı. Halk artık rejimi değiştirebileceğine  dair bir umut taşımaya başladı. Bizde de Arap Baharı’nın ilk kıvılcımı Dara kentinde çaktı. Duvar yazısı yazan bir grup genç muhaberat tarafından yakalandı. Ağır işkenceye uğradılar, hepsinin tek tek tırnakları söküldü.  Bu aslında Suriye’de sıradan bir olay…  Ama halk, ilk defa sıradan olmayan bir şekilde tepkisini ortaya koyarak 15 Mart’da bir protesto gösterisi düzenledi.  Gösteriler arka arkaya bütün şehirlere yayılmaya başladı. Hepsinde aynı sloganlar atılıyordu. İnsanların talepleri; eşitlik, özgürlük, özgür seçim ve adaletti. Baas rejimi bu sivil gösterilere  “Şebbiha” ile cevap vermeyi tercih etti. Barışçı gösteriler yapan insanları katletmeye başladılar. 2,5 ay içerisinde binlerce insan göz altına alındı. Ve bugün pek çoğundan haber alınamıyor.  Ve sonunda, etki tepkiyi doğurdu, barışçı gösterilerle başlayan suriye devrimi yoluna silahla mücadeleye dönüştü.

 

Guşips: Peki, Suriye ile Mısır’ın nasıl bir  farkı var. Mısır’da da muhalifler öldürülmelerine rağmen silaha sarılmadan devrimi gerçekleştirdiler. Böyle bir alternatif Suriye içinde söz konusu olmaz mıydı sizce?

Ubeyd: Esad ve Mübarek rejimi arasındaki temel fark; rejimin otoriter yönünden çok mezhepçi bakış açısıdır. Ve bu bakış açısı devrime yönelik tutumlarında belirleyici bir etken oldu. Suriye’de güvenlik organlarının önemli bir kısmı Alevi’lerden oluşuyor, rejimi koruma kaygısına, mezhebi refleksler de eklendi. Göstericileri  kendilerine doğrudan bir tehdit olarak gördüler ve vahşice saldırdılar. Bu saldırılar Mısır’dakiyle karşılaştırıldığında çok daha yaygındı ve boyutları sarsıcıydı. Toplum bu saldırıların artık kendisini yok etmeye yönelik olduğunu hissetmeye başladı. Ve kendini koruma refleksiyle silaha sarıldı.

Guşips: Tam bu noktada sizin de liderlerinden birisi olduğunuz Ahrar-ı Şam’dan bahsetmek istiyoruz. Ahrar-ı Şam nasıl ortaya çıktı ve ne şekilde örgütlendi, hedefleri neler, biraz açabilir misiniz?

Ubeyd: Ahrar-ı Şam, devrim öncesinde yoktu. Size bahsettiğim barışçı gösterilere yönelik saldırıların ardından tepkiyle oluşan bir örgüt bu. Tamamen kendisini koruma refleksiyle bir araya gelen gençler tarafından kuruldu. Bu gün Suriye’nin 15 bölgesinin 14’ünde örgütlü 82  batalyondan oluşuyor Ahrar-I Şham. Kontrol altında tuttuğu bir çok bölgede okullar, enstitüler , dayanışma örgütleri kurmuş durumda. Hedeflerimiz tamamen ulusal, elbette dünyanın diğer bölgelerinde müslümanların çektiği sıkıntılar için üzülüyoruz, umutlarımız var ancak Ahrar-ı Şam’ın programı Suriye ile sınırlı. Bu yola çıkarken bizim ana motivasyonumuz Esad birlikleri tarafından halkımıza yapılan saldırılara karşı halkımızı korumaktı ve biz, sivillerin yaşadığı bölgelerde çatışmamaya özen gösterdik. Alevi veya Hristiyan yerleşimlerine yönelik hiç bir müdahaleye saflarımızda izin vermedik. Onları komşularımız olarak görüyoruz.  Esad’dan önce de onlar bizim komşularımızdı, sonra da komşumuz olmaya devam edecekler. Çatışmalar esnasında suça karışmadığını bildiğimiz Suriye askerlerini Türkiye’ye yolladık. Orda kalmalarını da göze alamadık çünkü daha sonra halkımıza karşı rejim safında savaşabilirlerdi. Haberlerde duydugunuz, teslim olduğu söylenen askerlerin bir kısmını biz yolluyoruz aslında.

Guşips: Fakat internete düşen görüntüler ve haberlerde muhaliflerin de pek çok insan hakları ihlaline yol açtığını görüyoruz. Özellikle yabancı savaşçıların çatışmaya dahil olması  medyada  “Uluslararası terörizm” ile birlikte anılıyor. Bu insan hakları ihlallerinin özellikle bu gruplarla bir ilişkisi var mı?

Ubeyd: Hayır. Biz suçu sabit olmayan kimseye şiddet uygulamadık. Ancak herşeyin de kontrolumuz altında geliştiğini söyleyemem. Yabancı savaşçılar bizim için önemli çünkü İran, Irak ve Hizbullah’dan eğitimli binlerce savaşçı Esad rejimine destek oluyor. Diğer ülkelerden bize destek için gelen mücahitler de son derece eğitimli, tecrübeli ve cesaretliler. İnsanlarımızın hepsi savaşçı değil ve eğitime ihtiyacı var. Bu savaşçıların hem cephede hemde askeri eğitimde çok önemli bir roller var. Terörizm kavramı ise kullanana göre çok değişkenlik gösteren bir kavram. Bizimle birlikte savaşan bu mücahitler uğradığımız haksızlığı izleyen gören ve acımızı hissederek yola çıkan ve yardımımıza koşan insanlar. Bu insanları terorist olarak adlandırmaktansa Küba’da tamamlanan devrim ardından Latin Amerika’ya gidip oradaki halklar için mücadele eden Che Guevera’ya benzetmeyi tercih ediyorum. Tıpkı Che gibi bu insanlar da idealistler ve devrimciler. Onlar da ilkeli bir mücadele veriyorlar. Bugüne kadar bulundukları yerlerde asayişi bozacak hiç bir davranışları olmadı ve bizimle uyumlu hareket ediyorlar.

Guşips: Benzer süreçler başka ülkelerde de yaşandı. Çeçenistan ve Irak’ta  yabancı savaşçılar bir süre sonra bölgenin yerleşik dinamikleri ile çatışmaya başladı. Mesela siz komşularınız olduğu için Hristiyanlara ve Alevilere saldırmayacağınızı söylüyorsunuz ama yabancı savaşçılar için onlar komşu değiller. Suriye’de de bu tip gerginliklerin olabileceğini düşünüyor musunuz?

Ubeyd: Benzer sıkıntılar Bosna’da da yaşandı. Ancak bu Suriye’de de yaşanacağı anlamına gelmiyor. Biz bu güne kadar bu tip bir sorun yaşamadık. Condalezza Rice ortadoğu politikasını anlatırken  “yapıcı düzensizlik“ terimini kullanmıştı.  Belki bu noktada bizim içinde bulunduğumuz süreç de “ölçülü düzensizlik” olarak adlandırılabilir.

Guşips: Arap Baharı üzerinde, ABD etkisi olduğunu düşünen bakış açıları mevcut. Suriye’de yaşanan süreçte ABD’nin etkisinin ne olduğunu düşünüyorsunuz?

Ubeyd:  ABD’nin  beklentisinin kazananı olmayan ve bütün Suriye’yi yıkacak bir savaş olduğu düşüncesindeyim. Savaşın sonunda bir kazanan olsa dahi iki devletin ortaya çıkmasını istiyorlar ve tabiiki İsrail’in yakınlarında ortaya büyük bir güç çıkmasını engelleyecek bir yıkım yaratma derdindeler. Bu yüzden muhalefete yönelik destekleri sınırlı. Esad rejimi de bu tür bir senaryoya hazırlık içerisinde, ülkenin farklı bölgelerinden Alevi nüfusu Nusayri dağları etrafında Lazkiye ve Tartus şehirleri çevresine topluyor. Yine aynı amaçla Hule ve Kubayr’de Sünniler’e yönelik katliamlar gerçekleştirerek bölgeyi Sünnilerden arındırmaya giriştiler.

Guşips: Türkiye’nin Suriye politkasına gelelim. Örneğin Türkiye’nin politikası ABD’den ne şekilde farklılaşabiliyor?

Ubeyd:  Bazı görüş ayrılıkları olabilir  fakat ciddi farklılıklardan  söz etmek mümkün değil. Türkiye halkının farklılaşmaya yol açtığını söyleyebilirim. Erdoğan, konuşmalarında Türkiye halkının duyarlılıklarına hitap ediyor. Bu ilk zamanlar Suriye’de çok büyük bir beklenti uyandırmıştı. İnsanlarımız bir kurtarıcı arayışı içindeydiler ve Türkiye bayraklarıyla sokaklara çıkarak, kurtarıcılarını beklediler.  Bu durum bana “Godot’yu Beklerken”i  hatırlatıyordu. Tabii ki Erdoğan’ın geleceği yoktu ve halkımız bu sorumluluğun kendisinde olduğunu çabuk kavradı. Ancak herşeye rağmen  Erdoğan’ın şimdiye kadar izlediği politkanın en azından Arap ülkelerinden çok daha olumlu olduğunu söyleyebilirim. Mültecilerimizin en rahat yaşadığı bizlerin de en çok destek aldığı ülke Türkiye.

Guşips: Peki siz Erdoğan’ın veya bir başka gücün Suriye’ye yönelik bir müdahalesini kabul edilebilir ve gerçekçi buluyor musunuz?

Ubeyd: Gerçekçi de değil kabul edilebilir de değil. Biz bir başka ülkenin askerlerinin işgalci veya kurtarıcı sıfatıyla ülkemize girmesini asla kabul etmeyiz. Biz, bu rejimi devirebilecek güçteyiz. Bize verilen desteğin artırılması bunun gerçekleşmesi için yeterli olacaktır.

Guşips: Peki ya uçuşa yasak bölge?

Ubeyd: Geçtigimiz sene bu gündemimizdeydi. Çünku savaşçıların sivil halka oranı oldukça düşük ve hava saldırıları büyük oranda sivil can kayıplarına yol açıyor. Bu tip bir adım bir sene önce atılmış olsaydı pek çok hayatı kurtaracağı için halkımızın da kabul edeceği bizim de karşı çıkmayacağımız bir adım olurdu. Ancak aradan geçen zamanda çok sayıda can kaybetsek de, pek çok hava alanını ve hava aracını imha etmeyi başardık. Artık hava saldırıları eskisi kadar etkili değil.

Guşips: Peki ya Rusya. Rusya’nın Suriye’deki konumunu değerlendirmenizi istesek?

Ubeyd: Karşılıklı çıkarların da ötesinde Esad rejimi ve Rusya’nın ideolojik bir bağı var. Ayrıca Ruslar tarihleri boyunca sıcak denizlere inme arzusu içinde oldular. Bildiğiniz gibi, Tartus’ta bir deniz üsleri var.  Bu yüzden bütün güçleri ile rejimi destekliyorlar ve bundan vazgeçecek gibi de gözükmüyorlar.

Guşips: Suriye’de bir de Çerkesler var. Siz  muhalif liderlerden biri olarak Çerkesler’in Suriye’deki durumunu nasıl görüyorsunuz?

Ubeyd: Çerkesler Suriye’de azınlıklar ve en önemlisi dağınıklar. Golan’da, Halep’te, Şam’da Çerkeslerin yaşadığı bölgeler var. Müslüman ve Sünniler. Suriye’de çoğu kişi Çerkesler’in özellikle diğer Kafkas Halklarından farkını bilmiyor. Suriye’de Çerkesler modern diyebileceğimiz bir yaşam anlayışı içindeler. Esad rejimi ile barışık değiller ama onun propagandasına inanarak gelecek olan yeni rejimin de kendileri için bir tehdit olduğuna inandılar. Bu sebeple bizden korkuyorlar.  Genellikle tarafsızlar ve bu da onların yanılgısının bir sonucu.

Guşips: Çerkeslerin yaşam tarzına yönelik bir tehdit algısı oluşmasında, şeriat korkusu söz konusu olabilir mi?

Ubeyd: Ahrar-ı Şam için şunu söyleyebilirim. Evet biz şeriat istiyoruz. Ama bu demokratik kurumlara mesafeli olduğumuz anlamına gelmiyor. Biz batı ile demokrasinin felsefi alt yapısı noktasında farklıyız ama onun mekanizmalarını benimsediğimizi söyleyebilirim. İnsanlara rağmen hiçbir adım atılması taraftarı değiliz. İstemedikleri hiç bir şeyin onlara dayatılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Özgür seçimler, siyasi partiler ve parlamento olması insanların özgürce seçimlerini yapabilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Özetle adil bir sistem kurulması için mücadele ediyoruz.

Esad ve Mübarek rejimi arasındaki temel fark; rejimin otoriter yönünden çok mezhepçi bakış açısıdır.

-Prof. Dr. Ayhan Kaya

Comments are closed.