Altan Tan ile Söyleşi
2:26 9 May 2013

Barışın iki tarafı var çünkü çatışan iki güçten bahsediyoruz. Çözümde barışta savaşta bu iki unsur arasında gerçekleşiyor. Masanın bir tarafından devlet adına Hükümet varken diğer tarafında Kürt siyasi hareketi oturuyor. İslamcı kimliği ile BDP saflarında siyaset yapan ve sürecin başından beri içerisinde bulunan bir isim Altan Tan. Yoğun gündemi arasında bize zaman ayıran BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ile bizi bu aşamaya getiren dinamikleri, Barış sürecinin nasıl ilerlediğini, provakasyon ihtimallerini, Çerkes kamuoyunda çokça tartışılan “sonradan gelenlerin hadlerini bilmeleri konusunu ve Ulus Devlet paradigmasını konuştuk.

Guşıps: Siyasete oldukça sert söylemlerin hakim olduğu bir ortamdan bir anda barış söylemlerinin hakim olduğu bir çözüm sürecine girmiş durumdayız. Siz bu keskin ve ani değişikliği neye bağlıyorsunuz?

Altan Tan: Bunun aslında bir kaç sebebi var. Birincisi iç politika ile ilgili meseleler ikincisi dış politika ile ilgili olan meseleler. Dış politikayla ilgili olan meselelerden bağlayacak olursak; bugün Irak’daki Kürtler bağımsızlık hazırlığında, Suriye’deki Kürtler fiilen bir otonomi elde ettiler. Suriye rejiminin önümüzdeki dönem değişme durumu var ve bu değişme de Kürtler’in bir statü sahibi olmaları söz konusu. Ayrıca Suriye’deki rejimin gitmesi için Kürtler’in desteğine ihtiyaç var. Bunlar sürecin bu aşamaya gelmesinde etkili olan dış sebepler olarak sayılabilir.Bunun dışındaki iç sebeplere bakacak olursak; Kürt sorunu artık daha fazla ertelenecek durumda değil.Gittikte Türkiye’nin iç siyasetini, barışını, huzurunu sıkıntıya sokacak bir seviyeye geldi. Eskisi gibi artık Kürtler’in taleplerini susturabilmek “hiç bir şey talep etmeyin oturun” diyebilmek mümkün değil. Hele bu sorunu ve Kürtler’in hak taleplerini güvenlik eksenli poltikalarla diskalifiye etmek hiç mümkün değil. Ayrıca Başbakan’ın reisi Cumhur hatta onun ötesinde Başkan olma projesi, isteği ve arzusu var.Bütün bu iç ve dış sebepler üstüste geldiği noktada Kürt sorunu artık ertelenemez bir duruma geldi ve çözüm eksenli siyaset başladı diye düşünüyorum.

Guşıps: Yaklaşık dört ay süren müzakerelerin ardından şimdi PKK tarafından sınır dışına çekilme kararı alındı. Hatta 8 Mayıs’ta çekilme aşamasının başlayacağı da açıklandı. Bu çekilme sürecinde tabiri caizse bir yol temizliğinden yani yasal düzenlemelerden bahsetmek mümkün olacak mı sizce?

Altan Tan: Mutlaka bir yol temziliğinin gerçekleşmesi lazım. Hatta biz bunu ilk Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmaya başladığı zaman da ısrarla gündeme getirdik. Dedik ki; bakın bu Anayasa yapım süreci en az iki sene sürecek ki bunun bir buçuk senesi bitti şu anda. Bu çalışmadan bir anayasa çıkar veya çıkmaz bu ayrı bir tartışma konusu ki çıksa bile uyum yasalarının gerçekleştirilmesi de en az bir buçuk iki sene sürecek. Dolayısıyla 3-4 sene bu sorunları ertelemek bir cinayet, hukuk cinayeti. Onun için gelin biz Anayasa Uzalaşma Komisyonu olarak çalışmalara devam ederken bir yandan da yol temizliği yapalım. Yani bize acilen lazım olan ve demokratikleşmemizi sağlayacak olan kanunları meclisten çıkaralım. Bu meclis öyle bir meclis ki istediği zaman bir gecede şike kanununu çıkarabiliyor. Yani canı istediği zaman herşeyi yapabilir. Ama malesef iktidar bu önerimize yanaşmadı. Dolayısıyla geç kalınmış da olsa bütün bu düzenlemelerin acilen gerçekleşmesi gerekiyor.

Guşıps: Peki bu yaz olması mümkün gözüküyor mu sizce? Sonuçta meclis yakın zamanda tatile girecek.

Altan Tan: Şu an için öyle bir şey gözükmüyor. Ama Başbakan’ın kendi anayasa paketini meclise getireceğinden bahsediliyor. Onuda önümüzdeki bir iki ay içerisinde göreceğiz.

Guşıps: Özellikle geri çekilme esnasında bir provakasyon ihtimali var mı sizce? Özellikle süreci sekteye uğratacak derecede bir provakasyon olabilir mi?

Altan Tan: Provakasyon her zaman olabilir ama benim tahminim süreci sekteye uğratacak şekilde bir provakasyon olmayacağı yönünde. Daha doğrusu provakasyon olsa dahi başarılı olamayacağını düşünüyorum. Çünkü artık herkes neyin ne olduğunu çok açık bir şekilde görebiliyor. Provakasyonun provakasyon olduğunu herkes gördüğü için süreci sekteye uğratacak bir ihtimal söz konusu olmayacaktır.

Guşıps: Çok konuşulan konulardan biriside iki siyasi yapı arasında bir pazarlığın yaşandığı ve Kürt siyasi hareketinin Ak Parti’nin başkanlık talebi karşılığında Kürtlerin haklarının pazarlığını yaptığı söyleniyor. Sürecin merkezinde olan kişilerden birisi de sizsiniz, bu konuda bizi aydınlatabilir misiniz?

Altan Tan: Buna bence pazarlık dememek lazım. Bu bir mütabakat, bir uzlaşma, bir çözüm projesidir. Çözüm dediğimizde ise ortada bir sorun vardır. Bu sorun doğru düzgün teşhis edilir. Ondan sonrada bu sorunun çözümü için bir konsiltasyon yapılır konunun uzmanları tarafından ve bir yol haritası çıkarılır. Ondan sonra da bu kademe kademe uygulanır. Bunun adı bir pazarlık değil,

tabiri caizse bir tedavidir, bir çözüm yöntemidir. Tabi ki bir tedavi yöntemi söz konusuysa hasta ile de konuşulur,hastanın yakınlarıyla da konuşulur, hastahaneyle de doktorla da herkesle konuşulur. Yaşadığımız süreçte bu aslında peki nedir yapılmak istenen?Ortada bir Kürt sorunu var,Kürt sorunundan çıkan bir şiddet sorunu var. Buna devlet terör diyorlar halk şiddet diyor savaş diyor.

Dolayısıyla şimdi savaş dursun ,barış gelsin , kan akmasın. Bunların hepsine eyvallah. Peki nasıl olacak, bu Kürt sorununun çözümüne bağlı.Kürt sorununun halledilmesi lazım. Kürt sorunu da Türkiye’nin demokratikleşmesi ile çözülecek bunun başka yolu yok. Buda ancak yeni bir Anayasa ile nihayete varacaktır. Bunların hepsi birbirine bağlı olan işler. Dolayısıyla mesele ülkenin demokratikleşmesi meselesidir. Bunun içinde bir demokratikleşme projesi olmalıdır. Tüm bu konuşulanlar yani pazarlık denen, uzlaşma denen,müzakare denen şeyler bu projenin bir parçasıdır. Yoksa sen dağdan inmessen bende ülkeyi demokratikleştirmem, pkk silah bırakmassa ben seçim barajını indirmem işte efendim sen şunu yapmassan ben bunu yapmam, bunlar olacak işler değil. Mesela bakın bir örnek vereyim Ak Partili Burhan Kuzu çıktı dedi ki; “Başkanlık sistemi olmassa seçim barajı inmez.” Bu bir şantajdır ayrıca pazarlıkta budur. Yani pazarlığı yapan şu anda Ak Parti’dir. Pazarlığın ötesinde tehditdir ve şantajdır bu söylenen.Biz de buna karşı diyoruz ki demokrasi hiç bir şeye karşı rehin tutulamaz. Demokrasi , özgürlükler adı üzerinde özgürdür. Rehin tutulamaz, ertelenemez ve pazarlık unsuru yapılamaz. Şimdi PKK silah bırakmasa mesela seçim barajı inmeyecek mi, siyasi partiler kanunu değişmeyecek mi, Güneş doğmayacak mı, belediye halka su vermeyecek mi, otobüsler işlemeyecek mi?Onun için bunlar çok saçma ve anlamsız çıkışlar. Özetle bir pazarlık süreci değil yaşananlar. Bu süreç bir tartışmadır, yol haritasıdır, müzakaredir.

Guşıps: Peki Ak Parti’nin başkanlık önerisi hakkında siz ne düşünüyorsunuz?

Altan Tan: Açık söylemek gerekirse saçma sapan bir öneridir bu. Tayyip Erdoğan’ı tek yetkili kılma, sultan yapma önerisidir.Böyle deyince çok kızıyor Başbakan ama kızsın bizde kızıyoruz yaptıklarına.

Guşıps: Başkanlık sitemine parti olarak kategorik olarak karşı değilsiniz ama sanırım,öyle değil mi?

Altan Tan: Bakın parlamenter sistem diyoruz diğil mi,şu anda İran’da parlamenter sitem vardır, Suriye’de parlamenter sitem vardır ancak bunların demokratik olduğunu söylemek mümkün değildir. Bir sistemin parlamenter sitem yada Başkanlık sitemi olması onu demokratik yapmıyor. Bu gün dünyadaki ülkelerin yarıya yakını Başkanlık sistemi ile yada bölgesel yönetim sitemleri ile yada direk eyalet sitemi ile yönetiliyor. Önemli olan hangi sitem olursa olsun bunun içini nasıl doluracağınızdır. Başkan’ın yetkileri ne olacak, denge denetleme mekanizması nasıl kurulacak.Bir örnek vereyim mesela Amerika Birleşik Devletleri’ nde başkan var biliyorsunuz ama iki de meclis var. Bir senato birde temsilciler meclisi. Bütün bakanlar kongrede tek tek oylanıyor.Güven oyu almayan kişi bakan olamıyor. Yani başkan ben bunu bakan yaptım dediği zaman otomatikman bakan olmuyor o kişi. Yine büyükelçiler güven oyu alıyor. Generallerin atanması kongreden geçiyor, silah satışları kongreden geçiyor. Bunu önerdiğiniz vakit diyor ki Başbakan; efendim Obama acınacak bir halde ben öyle bir Başkan olmak istemiyorum. E sen sultan olmak istiyorsun dediğimiz amanda kızıyor, bazı cahiller bunu anlamıyor diyor. Eğer bir cehalet söz konusuysa bu biz değiliz biraz aynaya bakar insan.

Gışıps: Çözüm veya barış sürecinden bahsedilirken Türk ve Kürt tarafı arasında geçen bir siyasi süreçten bahsediliyor siyasi arenada.Siyasi dilin diğer etnik grupları Türk ve Kürt etnistesi içerisinde görmesini siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Altan Tan: Şimdi Türkiye’de şöyle bir sorun var. Bu konu tartışmaya açık ama madem bir yaraya parmak bastınız açık konuşmak lazım. Kimler var mesela diğer etnik gruplar olarak her zaman sayılır Çerkesler,Lazlar,Gürcüler, Araplar, Boşnaklar,Arbavutlar, Pomaklar vs. vs. Şimdiye kadar niye Türk ve Kürt daha baskın olarak ortalıkta gözüküyor.Bu saydığımız Kürtler’in haricindeki grupların neredeyse tamamına yakını hatta daha ileri gideyim yüzde doksan dokuzu kendilerini Türk olarak kabul ediyor.

Guşıps: Bu çok fazla genellemeci bir yaklaşım değil mi?

Altan Tan: Mesela bakın biz Çerkes’iz Çerkesce anadil eğitim istiyoruz, biz diyelim ki Sakarya’da bir otonom bölge istiyoruz veya başka birşey bunun illa otonom bölge ile ifade edilmesi şart değil. Mesela bu taleplerin en belirgin olanı anadil ile eğitimdir. Radyo,televizyon telebidir. Bakıyorsunuz bunların yüzde doksan dokusunda böyle bir talep yok. Türkiyeli Araplar’ı baz alalım mesela

en ciddi nufusa sahip olanlardan biridir onlarda. Urfa’da, Antakya’da, Antep’te, Mardin’de,Siirt’te, Batman’da Muşta ciddi bir Arap nufusu vardır.Bunların içerisinde yüzde birinin bile bu tarz taleplerde bulunduğunu görmedim ben. Şimdi dolayısıyla kendisini Türk varlığına armağan etmiş bir kitle var. Kimler bunlar Gürcüler,Çerkesler, Araplar,Lazlar, Abazalar, Ubıhlar, Boşnaklar, Arnavutlar. Bunu söylediğiniz zamanda tepki gösteriyorlar siz bizi aşağılıyor musunuz diye. Hayır ne alakası var bu sizin bir tercihiniz.Böyle kabul etmişsiniz. Bir talepleri yok sonuçta varsa çıksın başını kaldırsın. Yada şöyle söyleyelim çok ama çok az bir kesiminin var. Onun içinde yüzde doksandokuz diyorum zaten. Mesela ben Araplar için iddia ederim Arap bölgesinden geliyorum çünkü, böyle bir talepleri hiç yok. Bakın bunuda kınamıyorum kendi tercihidir sonuçta. Neden istemiyorsun diye adamın gırtlağına sarılacak halimiz yok haliyle.İnsan kendisini Türk’de kabul edebilir, Türk’ü üst kimlikte kabul edebilir hiç bir hakda istemeyebilir bu onun tercihidir. Devşirilmiş olabilir, asimile olmuş olabilir ehlileşmiş olabilir,kendi rızasıyla kabul etmiş olabilir. Buna kimsenin bir itirazı olmaz.Öyle beyan ediyorsa beyanı esastır. Kürtler’inde yarısı veya üçte biri bunları talep etmiyor olabilir. Ama Kürtler’in önemli bir kesimi diyor ki ben kimliğimden vazgeçmedim arkadaş. Şimdi buna kızıyorlar bu memlekette sadece sizler mi varsınız diye. Evet

Türkler ve Kürtler var siz varsanız kendi kimliğiniz adına isteyin bir şeyler. Sorun burada işte, bunu bu şekilde ortaya koyduğunuz zaman meramınızı iyi ifade edemediğiniz vakit bizi aşağılıyorsunuz diyorlar. Hayır kimsenin kimseyi aşağıladığı yok sen kendi gönül rızanla sıtatükoyu kabul etmişsin. Kabul etmeyende önemli bir Kürt nufusu var , buna niye kızıyorsun. Bunun bu şekilde olmasının birde ikinci sebebi var. Kürtler’in dışındaki neredeyse bütün etnik gruplar Anadolu coğrafyasına dışarıdan gelmiştir. Şimdi kim ev sahibi, kim kiracı falan bu tartışmalarda doğru değil. Neticede burası vatan edinilmiş. Mesela Türklerde dışardan gelmişler orta asyadan, şimdi bütün Türkler’i tekrar orta asyaya mı süreceğiz.Böyle bir mantık olabilir mi? Gelen gelmiştir hoş gelmiştir sefa gelmiştir. Fakat sorun şurada; bunların hepsinin geldikleri yer ile bir aidiyetleri var mesela Çeçenistan Özerk bölgesi var,Abhazya var, Acara özerk bölgesi var, Gürcistan var, Ermenistan var, Bosna Hersek var, Arnavutluk var Çerkesya var. Ama Kürtler’in bir Kürdistan’ı yok, kendi toprağında da yok Türkiye dışında da yok. Daha yeni Irak’da bir federasyon bölgesi elde edildi. Orada da kıyametler koptu Türkiye’de. İkinci önemli sorun budur. Herkesin geldiği yerde bir mekanı yeri yurdu var. Kürt bir yerden gelmedi, burdaydı burada da adı sanı yok, dışarda da adı sanı yok. Bir diğer faktör şimdi sürekli bir egemn ulus söylemi yani Türkler’in yani tırnak içinde söylüyorum sonradan gelenlerin bir egemen ulus biziz dayatması var. Ve bunu kabul etmeyene de beğenmiyorsan git söylemi yani ya sev ya terket söylemi dillendiriliyor. Ya sev ya terk et başlı başına yanlış bir şey bunu tasvip ederek söylemiyorum kesinlikle ama sonuçta Kürt’ün gidecek bir yeri yok. Mesela bir Gürcüye ya sev ya terk et dediğin vakit gideceği bir Gürcistan tırnak içinde var. Yada bir Arnavut’a Çerkes’e dediğin vakit Arnavutluk var Çerkesya var.Peki Kürt nereye gidecek ya sev ya terk et dendiği vakit.Yada nereyi terk edecek kendi vatanınımı terk edecek. Şimdi bunu bu şekilde tane tane konuşmadığımız vakit olaylar birbirine karışıyor ve Kürtlerde etnik milliyetçilik yapıyor deniyor. Bir arkadaşımız bunu mecliste söyledi biliyorsunuz dışardan hakaret ediyor olarak algılandı. İşte biz Türkler ve Kürtler ev sahibiyiz diğerleri misafirsiniz diyor gibi bir algı oluşuyor. Bu konuda kullanılan ifade yanlış haddinizi bilin falan denmemesi lazım ancak benim anlattığım gibi tane tane anlatmak lazım durumu. Benim dediğim şekliyle yani kendi cümlelerimle bir yanlışlık varsa bütün Türkiye ile tartışmaya hazırım.Bakın kendisi asimile olan boyun eğen sen niye boyun eğmiyorsun, bi tek yiğit sen misin, bir tek cesur sen misin sende sus diyip beni aşağılaması bana karşı cephede yer alması anlaşılır değil. Öyle bir tepki gelince de evet bir tek yiğit benim diyorum bende.Sen yiğit olsaydın sende erimezdin, sende hakkını sende hukukunu sende kimliğini müdafaa ederdin deme hakkım oluyor benimde. Ben kimliğimi savunmak için, hakkımı hukukumu savunmak için mücadele ediyorum. Sen istemiyorsan etme, ama banada sen niye kimliğin için çabalıyorsun diyemezsin, kimse kusura bakmasın. Bakın ben dışardan gelenler hadlarini bilecekler demiyorum. Bu yanlış ama hakkını isteyene sen niye istiyorsun deme hakkına da kimse sahip değil. BDP ‘deki genel algıda benim dediğim şekildedir Sırrı Bey kendisini tam ifade edemediği için yanlış bir algı oluştu.

Guşıps: Peki hem siyasi partileri hem sivil toplum örgütlerini hemde diğer etnik grupları dikkate alarak baktığınızda bu süreci desteklemeyen yada sessiz kalanların Türkiye siyasetinde bir varlık gösterebileceklerini söyleyebilir miyiz?

Altan Tan: Çok başarılı bir varlık gösterebileceklerini zannetmiyorum. Bu süreç başarılı da olsa başarısızda olsa er veya geç Türkiye bu sorunu çözerek. Bu sorun çözülmek zorunda bu herkes için bir zorunluluktur. Engellemek isteyenler başarılı olursa geçici bir ferahlık hissedebilirler. Fakat dediğim gibi onlar açısından geçici bir rahatlama olur bu. Çünkü er veya geç bu sorun çözülecek.

Guşıps: Siz anayasa komisyonunda da bulunuyorsunuz, silahların devreden çıktığı bir ortam yeni ve demokratik bir anayasanın kapılarını aralayabilir mi?

Altan Tan: Mutlaka. Zaten anayasa için böyle bir kapı aralamayacaksa boşuna uğraşıyoruz demektir. Herkesin kendisini özgür hissedeceği bir anayasa ile sonuçlanmassa sorun çözülmüş olmaz zaten.

Guşıps: Son olarak Türkiye’de Türk Ulus devlet paradigmasının kabuk değiştirdiğinden yada yıkıldığından bahsedebilir miyiz?

Altan Tan: Hayır kesinlikle bahsedemeyiz. Keşke yıkılsaydı ama yıkılmalıdır ve mutlaka yıkılacaktır. Laikçi, kemalist ulus devlet anlayışı tarihin çöp sepetine atılmadığı sürece Türkiye’de hiç bir sorun nihai olarak çözülmüş sayılmaz.

Türkler ve Kürtler var siz varsanız kendi kimliğiniz adına isteyin bir şeyler. Sorun burada işte, bunu bu şekilde ortaya koyduğunuz zaman meramınızı iyi ifade edemediğiniz vakit bizi aşağılıyorsunuz diyorlar. Hayır kimsenin kimseyi aşağıladığı yok sen kendi gönül rızanla sıtatükoyu kabul etmişsin.

-Altan Tan
Yorumlar (1)
  1. Burhan on said:

    Altan Tan eksik konuşmuş. Çerkesler Cumhuriyetin ilk yillarinda tasfiye edilen ilk muhalif gruptu ama bunu Çerkes milliyetçiliği kapsamında yapmadı. Kürtler, Türklerden milliyetçilik zehrini aldılar hatta özümsediler ona göre cümleler kuruyor. Sorun bu söylemde aslında. Sorun etnik milliyetçiliği kimlik siyaseti diye pazarlamakta.