Prof. Dr. Yasin Aktay ile Söyleşi
2:07 9 May 2013

Prof. Dr. Yasin Aktay, Stratik Düşünce Enstitüsü’nün Başkanı aynı zamanda 2012 yılından beri Ak Parti MKYK(Merkez Karar Yürütme Kurulu) üyesi. Yani sürecin siyasi aktörlerinden Ak Parti’nin poltikalarını ve bakış açısını en iyi yansıtacak isimlerden birisi de sayın Aktay.. Strataejik Düşünce Ensitüsü tarafından düzenlenen Arap- Türk Sosyal Bilimler Kongresi esnasında Guşıps’ın sorularını yanıtlayan Yasin Aktay ile Ak Parti’nin çözüm politikasını, Başkanlık tartışmalarını, Türk- Kürt eksenli siyasi dilin sebeplerini ve Ulus Devlet paradigmasına kabuk değiştirten etkenleri konuştuk.

Guşıps: Süreç ilerlerken özellikle barışı destekleyen kesimlerde bir provakasyon tedirginliği gözleniyor. Siz süreci etkileyecek bir provakasyon ihtimali öngörüyor musunuz?

Prof. Dr. Yasin Aktay: Süreci etkileyecek şekilde bir provakasyon olma ihtimali gittikçe azalıyor. Ama süreci etkilemeye kastedecek provakasyonlar her an ve her zaman olabilir. Bunların belirleyici olması ve süreci etkilemesi,istikametini değiştirmesi her geçen gün biraz daha zorlaşıyor. Çok büyük bir provakasyon lazım bunun için.Öyle bir provakasyonu da şu durumda kimse göze alamaz çünkü sobelenir. İfşa olmadan kendisini de yakmadan böyle bir provakasyonu kimse göze alamaz. PKK’nın içindeki unsurların, Türkiye devletinin içinde kalan unsurların yada uluslararası unsurların kendilerini yakmadan bir provakasyon yapma ihtimalleri, hele hele süreci bir provakasyon ile englleme ihtimalleri oldukça azaldı. Bunun sebebi çözüm sürecinde kat edilen mesafenin toplumda yarattığı büyük fakındalıktır. Daha önceden gerçekleştirilen provakasyonlar denenmiştir ve artık herkes tarafından ezberlenmiştir. Aslında herkesin provakasyon konusunda bir beklentisinin ve korkusunun olması da avantaj bu durumda. Çünkü provakasyon tedirginliği yapılacak provakasyonun etkisini azaltıyor. Yani şu durumdan sonra yapılacak eylemlerin provakasyon olacagını herkes biliyor.

Guşıps: PKK 8 Mayıs’da geri çekilmeye başlayacağını açıkladı. Bu da 3-4 ay sürecek gibi. Bu süre zarfında bir yol temizliğinden yani yasal düzenlemelerden söz etmek mümkün olacak mı?

Prof. Dr. Yasin Aktay: O konuda yapılacak olan şeyler zaten PKK’nın talebi değil. Şu an için silahlı mücadelede bulunmadığı takdirde mesela BDP’nin talep ettiği şeyler demokratik bir toplumda talep edebileceği şeylerdir. Bizim PKK’ya kızmamız yada BDP’ye kızmamız demokratik zeminde bir şey talep ediyor olması değildi. Bunu gerçekleştirmek için devlete ve halkın huzuruna şantaj yapıyor olmasıydı .Yoksa silaha sarılmadığı takdirde,demokratik zeminde herkes herşeyi tartışabilir, herşeyi savunabilir. Bu konularda toplumda yeterli desteği bulabilirse de bunları gerçekleştirebilir. Tekrar söylüyorum silahlar ortadan çıktıktan sonra herkes herşeyi demokratik düzen içinde tartışabilir. Hükümetin bu konuda yapacağı şeylerin PKK’ya verilecek bir takım tavizler yada PKK ile bir pazarlığın parçası olarak düşünülmesi sürece en çok zarar verecek şeydir. Demokratikleşme konusunda şimdiye kadar yapılmış olan şeyler diyelim ki Kürtçe eğitim hakkının tanınması veya anadilde yayın hakkının verilmiş olması bunlar teröre verilmiş tavizler değildir. Bakın en başta yani 2001 yılının Ağustos ayında Ak Parti’nin programında bunlar yazılıdır,ki hatırlarsınız ö dönemde PKK etlemlerini durdurmustu. Onlardan eksiğini yapmış fazlasını yapmamışır şimdiye kadar. Bu eksik dediğim kısmın gerçekleşmemesinin sebebi de bizzat PKK’nin kendisidir aslında. Öyle bir şey oluşuyor ki Ak Parti’nin istediği bir şeyi PKK ‘da isteyinde Ak Parti isteyemez hale geliyor. Hele bunu silah kullanarak isteyince Ak Parti gerçekleştirmek istediği demokratik adımlardan geri durmak en azından ertelemek zorunda kalıyor. Silahlı mücadele ile şantaj ile talep edilen şeylerin meşruiyetini zedeliyor. Paradoksal bir şekilde PKK Kürtler’in haklarını geliştirmek için mücadele ettiğini iddia ederken aslında zaten Kürtler’in haklarını sonuna kadar vermeye hazır olan Ak Parti’nin işini zorlaştırmak süretiyle süreci engelleyici bir poziyon alıyor. Hakların burada sadece Kürtler’in haklarını demiyorum genel olarak demokratikleşmenin gecikmesine ve yavaşlamasına sebep olmuştur şimdiye kadar PKK.

Guşıps: Kamuoyunda son haftalarda tartışılan konulardan bir tanesi sizinde bahsettiğiniz gibi Ak Parti ile PKK arasında pazarlık yapıldığı. Anadilde Eğitim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi vb. taleplerin gerçekleşmesi karşılığında Kürt siyasi hareketininde Başkanlık sitemini destekleyeceği söyleniyor. Böye bir pazarlıktan söz edebilir miyiz?

Prof. Dr. Yasin Aktay: Asla böyle bir şey söz konusu değil. Ak Parti’nin başkanlık konusundaki talebi yada bu konudaki projesi tamamen demokratik zeminde kamuoyu oluşturma, taraftar bulma konusunda kendi başına ilerleyen bir süreç. Bu süreçten tamamen farklı bir tartışma bu. Ak Parti bu konuda kesinlikle bir pazarlık içerisinde değil. İki konuyu bir birinden tamamen farklı değerlendiriyoruz. Bu noktada çözüm süreciyle bu tartışmanın birlikte yürütülüyor olması

böyle bir pazarlık olduğu vehmi veya zannı oluşturuyor.Asla böyle bir şey söz konusu değil. Tabi ki beraber ilerliyor iki sürec, Türkiye’de bir çok sorun bu şekilde birlikte işleyebiliyor. Birine el atmışken diğerini de halletmek söz konusu olabiliyor.

Guşıps: Akademisyen kimliğinizle sorarsam sizin Başkanlık sitemi ile ilgili düşünceleriniz neler?

Prof. Dr. Yasin Aktay: Başkanlık sonuç itibariyle bir yönetim sistemidir. Türkiye’de şimdiye kadar özellikle istikrarlı ve huzurlu kalkınma dönemlerinin yada vesayetin geriletildiği dönemlerin güçlü hükümetler döneminde gerçekleştiğini biliyoruz. Güçlü hükümetler dönemide ne yazıkki Türkiye’de hep istisnai olmuştur. Parlamenter sistem güçlü hükümetlerin olmasını istisnaya bağlayan bir sistem. Rejimi kırılgan ve riskli hale getiriyor bu sistem. Bu ülke Mendereste birleşti ve on sene bir tek parti dönemi yaşandı. Adalet partisi döneminde bir dönem Demirel ile. Gerçi Demirel’in siyaset tarzı istikrar olsa bile ülkeye ne kadar fayda getirdi tartışılır ama yinede ciddi bir kalkınma meydana geldi o dönemde de. Rahmetli Özal ile yine ülkede bir istikrar dönemi yaşandı, ki Özal dönemi yaşanan kalkınma ülkeye ciddi bir dönüşüm yaşatmıştır. En sonda Tayyip Erdoğan ile böyle bir iktidar dönemi yaşıyoruz. Türkiye bu anlamda koalisyonsuz hükümetin tadına vardı. Bu hep böyle gidermi? Tabi bizim öngörümüz Ak Partiye karşı bir rakip yok. Dolayısıyla Ak Parti’nin uzun süre daha iktidarda olacagını ön görürebiliriz.Ama yinede Ak Parti’nin iktidarda olmama ihtimalini de göz önünde bulundurursak Türkiye’nin daha istikrarlı bir şekilde yönetilebilmesi için koalisyonsuz bir yönetim yerine sonuçta en azından 4 yıl hükümet edeceği belli olan bir yönetimin çok gerekli olacağını düşünüyorum. Benim düşünceme göre Türkiye’de vesayetçi rejimide bir daha geri dönmemesecine geriletecek bir sitemdir başkanlık sistemi. Türkiye’deki tartışmalarda ise konu Başbakanın yetkilerinin biraz fazla artacağı konusunda kilitleniyor. Ama bu mevzu sadece Başbakan ile ilgili bir mevzu değil. Sayın Başbakanın bu memlekete kazandırdıkları tek başına onun Başkanlık sistemini istemesi için bile yeterli bir şey. Genellikle bu konudaki insiyakların

başkanlık sistemi iyi olur veya kötü olur şeklinde değil bu sistemle sadece Erdoğan Başkan olur şeklinde olduğu görülüyor. Birazda doğrurdur aslında bu. Hakkaten Tayyip Erdoğan varken başka bir adayın çıkmayacağı görülüyor. O yüzden birazda anlayışla karşılayabiliriz bu endişeleri. Ancak Başkanlık sistemi sadece Başbakanı Başkan yapmak için istenmiyor. Aslında Başkanlık sisteminin çok daha islevsel olduğunu bu sisteme karşı çıkanlarda biliyorlar onların istemedikleri

Tayyip Erdoğan’ın Başkan olacak olması.

Guşıps: Türkiye’de bir çok konu tartışılırken özellikle kültürel haklar yada en son çözüm süreci gündeme geldiğinde Türk ve Kürt tarafı olarak hep dillendirili. Türkiye’de siyasi dilin diğer etnik grupları Türk ve Kürt etnisiteleri arasında görmesini siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Dr. Yasin Aktay: Kürt Milliyetçiliğinin ve Türk milliyetçiliğinin daha baskın olmasıyla bağlantılı bence bu durum. Diğerleri pek kendilerini ifade etmek ihtiyacı hissetmediler bu anlamda. Mesela Türkiye’de bir çok Arap yaşıyor ama bunlar milliyetçi değildir. Onun için Araplar arasında kimse kalkıp ben Arap’ım demiyor. Çerkesler ise bir tür milliyetçilik duygusuna sahip olsalar bile bu siyasi bir milliyetçilik değil. Daha ziyade kültürel milliyetçiliktir. Çerkesler arasında kimse ayrı bir devlet yada otonom bölge talebi pek duymadım ben. Daha ziyade kültürel bir milliyetçilik söz konusu. Araplar arasında kültürel milliyetçilik bile yok. Ya da işte Arnavutlar Boşnaklar onlara baktığımızda da böyle bir talep hiç bir şekilde olmadı. Burada Kürt ve Türk Milliyetçiliklerinin baskın olması böyle bir siyasi dilin oturmasına sebep olmuş durumda. Bu iki etniğin çok fazla gündeme gelmesi ülkede sadece iki etnik unsurun var olduğu izlenimi veriyor. Halbuki kendilerini Türk olarak ifade edenlerin büyük bir kısmı Türk değil. Bu demektir ki belli kesimler Türk olarak tanımlanmaktan rahatsızlık duymuyorlar. Bu anlamda onlar için Türkün, etnisite olmaktan çıkmış olduğunu gösteriyor. Herkes için değil ama büyük kesim için durumun böyle olduğunu gözlemleyebiliyoruz.

Guşıps: Silahların sustuğu çatışma habelerinin konuşulmadığı bir ortamda yeni anayasanın tekrar gündeme gelip daha sağlıklı bir şekilde ilerlemesinden söz edebilir miyiz? Mevcut durumda Anayasa Komisyonu çalışmalarına devam ediyor ancak toplumun büyük bir kesimi komisyondan ümidini kesmiş durumda.

Prof. Dr. Yasin Aktay: Anayasa zaten şu anda yapılıyor aslında. Komisyondan henüz bir sonuç yani bir mutabakat çıkmadı ancak oluşan talep sonucunda bir çalışma sürüyor sonuçta. Anayasa konusu anayasa yapılıncaya kadar gündemden hiç düşmeyecek. Aslında anayasa tartışmasının devamlı gündemde olması, yani işleyen süreç içinde hiç yapılamasa bile gündemde olması oldukça hayırlı bir durum. Çünkü Anayasanın sahibinin toplum olduğunu, devamlı gündemde tutmuş oluyor bu tartışmalar. Daha önce Anayasa birileri özellikle de askerler tarafından bize empoze edilen bir metin olarak kalıyordu. Bu gün elimizdeki anayasa böyle bir şey olsa bile anayasa tartışmasını sürekli gündemde tutmak süretiyle anayasanın meşruiyetinin sadece halkın iradesinin, mutabakatının, müzakeresinin ve anlaşmasının sonucu olması gerektiği algısı sürekli hatırda tutuluyor. Bu da bence en önemli konu.Varsın hiç yapılmasın bu durumdan sonra bile dedirtebilir bu durum. Tabiki olsa çok daha iyi olur ama ben bu kazanımın oldukça önemli oludğunu düşünüyorum. Onun için yeni Anayasa tartışmasını sürekli gündemde tutmak oldukça önemli.

Guşıps: Bu süreci desteklemeyen yada sessiz kalanların süreç sonunda siyasetteki varlıkları hakkında nasıl bir öngörüde bulubabilirsiniz?

Prof. Dr. Yasin Aktay: Bu süreç inşallah başarıyla sonuçlanacak. Buda toplumsal barışı ve huzuru getirecek. Bu olduğu zaman Türkiye’de iki partinin ciddi bir varolma edişesi olsa gerek. Çünkü Kürt sorununun çözülmüş olduğu bir ortamda MHP’nin bir yeri yok. Onun içinde çözülmesini istemiyor. Neredeyse sınır dışına çekilecek olan PKK’lı militanların önüne geçip “nereye gidiyorsunuz daha oyun bitmedi” diyecek durumda. Daha çatışacaktık, daha yeterince insan ölmedi demediği kaldı bir MHP’nin. Bu aslında trajik ama şaka değil şu anki tavrı onu gösteriyor, çyle bir uslubu var. Kürtler savaşmak istemiyoruz diyor. PKK’yı en çok eleştirme sebepleri terör yapmasıydı şimdi PKK terörü bırakıyorum diyor MHP niye bıraktığını sorguluyor. Terör sonuçta MHP yi ayakta tutuyor ve canlandırıyordu. Gelen her şehit cenazesi MHP’ye oy olarak dönüyordu maalesef. Buda MHP’nin iyi gördüğü bir nokta. Süreç böyle olumlu şekilde ilerlediği ve nihai çözüme ulatığı noktada CHP’nin küçüleceğini hemde MHP’nin çok küçüleceğini bekleyebiliriz.

Guşıps: Akil İnsanların çalışmalarından barış sürecine katkısı ne olacak sizce?

Prof. Dr. Yasin Aktay: Yeni bir mekanizma oluşmuş oldu Akil İnsanlar Heyetiyle birlikte. Daha önce Türkiye’de hiç olmayan bir mekanizma bu. Siyaseti çeşitlendirmek açısından olumlu bir şey olduğu kanaatindeyim bunun. Siyaset Türkiye’de hep tek aktörden ve yukarıdan aşağıya hiyerarşik olarak örgütlenmiş partiler yada partilere bağlı gruplar tarafından icra edildi .. Ancak son yıllarda siyaset bir hayli çeşitlendi. Çok miktarda gazete ,köşe yazarları, televizyonlarda fikirlerini beyan eden kanaat önderleri, düşünce kuruluşları gibi yeni yeni unsurlar dahil oldu siyasete. Bunların arasına pekde gündemde olmayan başka bir mekanizma girmiş oldu bu heyetle birlikte. Şimdi toplumun çeşitli kesimleriyle konuşuyor toplantılar yapıyorlar kendileride çok farklı görüşten ama barışa inanan kişiler. Yaşadığımız sürece ciddi bir etkisi olacaktır mutlaka.

Guşıps: Tüm bu yaşananlara baktığımızda Türkiye’de Ulus Devlet paradigmasının yıkıldığından yada kabuk değiştirdiğinden söz etmek mümkün mü peki?

Prof. Dr. Yasin Aktay: Tabiki bir hayli gevşedi ama tamamen yıkıldığını söyleyemeyiz. Sonuçta bir takım resmi ideolojiler alttan alta halen işlemeye devam ediyor. Özellikle eğitim siteminde bunu daha net görebiliyoruz. Bunlar bir anlayışı bir habitus olarak alttan alta işliyorlar. Mesela halen andımız diye bir uygulama sürüyor. Ya da halen okullarda okutulan kitapların henüz ulus devlet paradigmasını aştığını söyleyemiyoruz. Ama bunlara rağmen en azından ulus devlet paradigmasının önemli bir şekilde geriletildiğini, gevşetildiğini söyleyebiliriz. Türkiye şu anda daha güçlü bir ülke. Ulus devlet paradiması çökünce ülke dahada büyüyen dahada güçlenen bir ülke haline gelecektir. Ulus devlet kendimize pranga vurmanın bir başka yoludur. Bunu bazı ulusalcıların anlamıyor olmasını ben anlayamıyorum açıkcası. Tabi burada samimi ulusalcılardan bahsediyorum yoksa ulusalcılığı bir enstürman olarak kullananlardan değil. Ülkesini düşünen, ulusunu düşünen, milletini düşünen samimi insanların gerçekten bunu anlamamaları çok acıklı. Ulus devlet paradigması gevşedikçe ülke daha bir kenetleniyor, daha özgüvenli bir şekilde genişliyor. Bakın bugün konferanstayız Arap Dünyası ile Türkiye arasında yapılan böyle bir sosyal bilimler kongresinde Türkiye’nin dışarıdan ne kadar takdir topladığını, sevildiğini ve yakından takip edildiğine şahitlik ediyoruz. Ulus devlet mantığı ile olacak bir şey değil bu. Ulus devlet mantığı içinde sadece kendi kibrinizi megolomanizi artırır ve içe kapanırsınız. Kimseyle hiç bir ilişkiniz olmaz. Pronayak ,megoloman hatta kendi içinden bile korkan şizofren bir ülke olursunuz. Türkiye bunları aşmış durumda şu anda. Bu gevşemenin ve genişlemenin meyvelerini topladıkça bu paradigmayı dahada kolay aşacaktır.

Silahlar ortadan çıktıktan sonra herkes herşeyi demokratik düzen içinde tartışabilir. Hükümetin bu konuda yapacağı şeylerin PKK'ya verilecek bir takım tavizler yada PKK ile bir pazarlığın parçası olarak düşünülmesi sürece en çok zarar verecek şeydir.

-Prof. Dr. Yasin Aktay

Comments are closed.