Ömer Laçiner ile Söyleşi
1:45 9 May 2013

Ömer Laçiner, Türkiye’de Sol denince ilk akla gelen isimlerden. Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmenliğini de sürdüren Ömer Laçiner yıllardır Türkiye’nin meseleleri ile ilgilenmiş bir kalem. Ülke gündeminin Barış ve Çözüm sürecine kilitlendiği bir atmosferde ilerleyen sürecin dinamiklerini, Barış- Çözüm ikilemini, Sol’un içinde bulunduğu durumu, Çerkesler’ in demokratik haklar konusundaki çekingenliğini ve Ulus Devlet paradigmasının geleceğini konuştuk.

Guşıps:Dört ay öncesinin siyasi atmosferi ile karşılaştırdığımızda oldukça keskin ve ani bir değişiklik olduğunu ve bir anda Kürt sorununda barış sürecine girdiğimizi görüyoruz. Özellikle Ak Parti’deki değişimi siz hangi saiklere bağlıyorsunuz?

Ömer Laçiner:Aslında burada AkParti’nin bir bütün olarak birdenbire başka bir dile geldiği ve siyasi bir viraj döndüğü söylenemez.Şu anda olan doğrudan doğruya Tayyip Erdoğan ve ekibinin bir politik tercihi söz konusu, tabî ki çok ciddi bir tercih bu .AKP’nin oyunu aldığı kesimlerin, yani bütün dünyada olduğu gibi orta sağ – merkez sağ denilen kesimlerin öyle çok ilkeleri yoktur.Burdan öbür tarafa da savrulabilirler.Bu kesimler belirli dönemlerde belirli bir liderliğe ciddi şekilde bağlanabilirler.Şu anda Tayyip Erdoğan böyle bir konumda. Tayyip Erdoğan bu kesimlerin nezdinde şu anda ne yaptığını bilen ,hesabı, kitabı sağlam olan bir lider.Tayyip Erdoğan ve ekibi açılım sürecini başlatmanın bir dakika öncesinde AKP seçmenlerine anket yaptırsaydı ve hangi poltikayı uygulayalım diye sorsaydı, şu an uygulanan politika en az puan olan opsiyon olurdu.Ama o yapınca birdenbire çok puan olan opsiyon oluyor.Buda gösteriyor ki AKP kitlesi liderlerine tâbi. Bir noktaya kadar tabi bu tabiiyet, sonuna kadar değil.Bu süreç çok ciddi bir şekilde engellenir, bunun mantığına tamamen zıt bir olay cereyan ederse,o zaman bunların tavrı değişir.Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliği de ciddi tehlikeye girer.

Guşıps:Böyle bakarsak çok büyük bir risk aldığını da söyleyebiliriz o zaman?

Ömer Laçiner: Tabi kesinlikle çok büyük bir risk aldı.Ama zaten bu gibi sorunlar, yani bu hale gelmiş sorunlar, bugüne kadarki çözüm örneklerinde de gördüğümüz gibi kuvvetli liderlik gerektiriyor.Kürt kesiminde de Abdullah Öcalan’ın, BDP ve etrafındaki organizasyonlara ne kadar hakim olduğu, sözünün ne kadar sözünün dinlendiği de açık. Tek başına,İmralı’da kimseye danışmadan, kimseyle görüşmeden kendisinin devletle yaptığı özel (bir kısmı açıklanan bir kısmı açıklanmayan) görüşmelerin sonucunda bir karar verdi.Kürtlere bunu tebliğ etti ve anında kabul gördü.Onbeş senedir cezaevinde olan birinden bahsediyoruz. Buna rağmen bu tarz bir otoritesi var. Biraz önce dediğim gibi benzer bir otorite de şimdi devlet tarafında Tayyip Erdoğan’da var.Dolayısıyla bunların anlaşmasıyla çözüm süreci mümkün olabiliyor.Yani ihtimal olanı gerçekleştirebilmek için mutlaka iki tarafta da sivil liderlikler şart.Bir tarafta eksiklik oluyorsa yine olmuyor.Benim bilebildiğim bütün süreçlerde bu böyle.En azından bu süreci başlatabilecek olan, asıl adımları atabilecek olan otoritenin daha fazla yoğunlaştığı yerlerde bu böyle. Mesela Güney Afrika’da Güney Afrika Başbakanı gibi. Bu anlamda güveni de kendi kitlelerine vermeleri lazım. Bugün süreçte böyle işliyor.

Guşıps:İki lideri de böyle bir karar değişikliğine iten ne oldu sizce?

Ömer Laçiner: Ben tahmin ediyorum ki bu tarz konular 10-12 sene önce , yani AKP iktidara geldiğinde de opsiyon olarak masada idi.Fakat zamanlaması vardı.Koşullar hazır değildi.O dönemde de AKP en azından bu sorunun bitirilmesi gerektiğini düşünüyordu.Ama o anda bu sorunla ilgili olarak yürümekte olan devlet politikasını takip etmekten başka, yürütülmekte olan devlet politikasını desteklemekten başka onu değiştirecek güçleri ağırlıkları yoktu.Ama zaman içinde bu ağırlığı ve poltikayı değiştirecek pozisyonları edindiler.Ondan sonra,zaten AKP’nin bu konu ile ilgili birtakım atakları başladı biliyorsun.Birinci açılımı yaptılar olmadı.Orta-sağda bir politikacı olarak ne kadar kuvvetli olursa olsun refleksleri ve mantıkları benzerdir bu tarz liderliklerin. Önce bir alıştırma teşebbüsünde bulunup, geri çekiliyor sonra tekrar geliyorlar.2 adım ileri 1 adım geri tarzında gidiyor işler genelde.Birinci açılımı yaptı mesela 1 ay geçmedi tam tersi bir dalga geldi.Yine bu dönemde de mesela 1 sene önce Hakkari’de, Kazan vadisinde falan olağanüstü bir operasyon oldu, bu hükümet yaptı o operayonları da sonuçta.Yüzlerce PKK’lı öldürüldü.O sıralarda hakim olan dil PKK’yı ordunun elinde olan teknik imkanlarla askeri bakımdan tamamen imha edebilecekleri üstüne kuruldu.Gayette sert gittiler.Bunların hepsi oldu.Onun hemen arkasından,bu dil başladı şimdi.

Guşıps: Süreç nasıl ilerliyor peki sizce?

Ömer Laçiner:Şimdi bu süreç biraz çelişkili aslında. Mesela İmralı’ya gitme hikayesinde komik olaylar oldu biliyorsunuz. Birtakım BDP’li milletvekillerine izin verilmedi, teröristle kucaklaştı diye. Ama kendisi teröristbaşıyla konuşuyor .Onunla konuşmak meşru , teröristlerin başı dediğin adamla görüşüyorsun, onu muhattap kabul ediyorsun resmen, ama onun emrindeki belki 5.kademedeki bir adamla kucaklaşınca olmaz diyorsun.Böyle çelişkiler olacak tabi normal karşılamak lazım, bir anda olmuyor herşey .Ama şunu söylemek istiyorum özetle, bu yeni akıllarına gelmiş bir şey değil koşulların sağlanması , kamuoyunun hazırlanması gerekiyor.Kamuoyunun hazırlanması dediğimiz mesela birincisi açılım süreci sırasında bu konu konusuldu eleştirildi ve alışıldı artık. Yani insanlar bir şekilde bu konuya alışık bu önemli bir durum.Belki de ilk açılım tartışmalarında bu sürece karşı çıkabilecek MHP gibi grupların ne yapabileceklerı ölçüldü.İkincisinde ise çok daha atak noktadan başladı bu hikaye açıktan açığa Başbakan’ın verdiği yetkiyle MİT başkanı Öcalanla görüştü ve kamuoyuna açıklandı bu. Devletin görevlisi üst düzey bir adam Başbakan adına gidiyor ve devlet adına görüşüyor.Bu, ben Öcalan’ı muhattap kabul ediyorum, resmi partner olarak kabul ediyorum demek.Bu dolaylı da olsa PKK’yı tanımaktır.Bu bakımdan son atılan adım daha öncekinden daha ileri bir adım.İlkinde gelin buraya dendi ,teslim olun açıyoruz sınırı.Şimdi ise ben seni tanıyorum, senin şu an huduttan gitmene, dağda olduğunu bilerek müsaade ediyorum.Bu seni özne olarak tanıyorum demektir.Diplomatik anlamda da çok önemli bir şey bu .Önümüzdeki günlerde bu işin kötüye gittiğini farzedelim,böyle bir durumda dışarıdan birisi der ki, madem sözüne güvenilir, kendisiyle anlaşma yapılabilir, barışçıl duruma nasıl geçilir müzakeresi yaptığın bir örgüte artık terörist diyemezsin.PKK, PKK olarak bu işte var.Gayrı resmi olarak Kandil’de tanınıyor daha açık söylemek gerekirse organizasyonun her ayağı tanınıyor bu şekilde.PKK tarafını da rahatlatan bu. Ki bütün etnik sorunlarda önemli bir noktadır muhatap kabul edilme.

Guşıps:Zaten muhattap olmak, kabul edilmek için veriyorlar mücadeleyi bir yerde…

Ömer Laçiner:Tabi ki. Ama unutmamak gerekiyor ki bu işin riskleri de var halen.Bu riski yaratan başta Türk milliyetçiliği ve bu milliyetçiliğin vucut bulduğu partisidir. Fakat,onlarda arkalarında çok güçlü bir destek olmadıkça harekete geçmezler.Genelde devlet olur onları destekleyen güç. Dolayısıyla bu olmadığına göre kendilerini ateşe atmaları mümkün değil.Sanırım devlette bu konuda birtakım kritik yerlerde, özellikle mesela Kürt nüfusunun yoğun olduğu metropollerde Adana, Mersin gibi illerde yada Erzurum,Elazığ , Malatya gibi yerlerde önlem almıştır diye tahmin ediyorum. Buralar kritik bölgeler çünkü .Yaz geliyor Ege ovalarına,Çukurova’ya, Karadeniz’e Kürt işçi göçü olacak bu dönemde .Herhalde tedbir alıyorlardır.Önümüzdeki üç ay geçerse yani Haziran,Temmuz,Ağustos kazasız belasız atlanırsa bu iş büyük ölçüde oldu demektir.

Guşıps: Daha öncede provokasyon girişimleri olmuştu ama atlatıldı.Silahlı güçlerin geri çekilmesi esnasında provokasyon riski daha yüksek gözüküyor.Süreci etkileyecek provokasyon olma ihtimalinden söz edebilir miyiz?

Ömer Laçiner:Olmaz.Orada olsa bile kapatırlar.Şu anda devletin silahlı gücü ile PKK’nın silahlı gücü arasında bir olay olacağını çok sanmıyorum.

Guşıps:Olsa bile kapatırlar derken?

Ömer Laçiner: Olsa bile kapatırlar. Yapanda belli olur üstelik.Onu her iki tarafta cezalandırır.Şu anda kalkıpta “efendim ben ordan geçiyordum adam bize küfretti ben de çektim vurdum.’’ böyle şey olmaz. Bunu yapan provakatör muamelesi görür.O aşamada süreci iki tarafta kontrol altında tutar.Sorunun barışcıl şekilde çözülme imkanını, bizim beklentilerimizi yükselten kitlesel çatışmanın olmaması.En büyük risk burada.

Guşıps:Onun için şehirler önemli diyorsunuz?

Ömer Laçiner:Tabi ki,yani burada Ümraniye’de veya Kürt nüfusun yoğun olduğu Gazi Mahallesinde yada Tarlabaşında buralarda bir şey olmasın, esas risk buralarda bence. Adana’da Mersin’de bazı kazalarda bu durumda.Buralarda şimdiye kadar bir şey olmadı.Nedenini açık konuşmak lazım, MHP yönetimi şimdiye kadar kitlesel çatışma riskinden uzak tuttu kitlesini .Ergenekoncuların bu konularda baya ciddi tahrikler yaptığını biliyoruz MHP’ye. MHP’nin de bunu bilerek önlem aldığına şahit olduk hep.Hakkını vermek lazım.O dönemlerde bir şey olmadıysa MHP yöneticilerinin o tavrından olmadı.Şimdi ise MHP yönetimi dilini sertleştirmiş görünüyor ama bu sertleştirme gaz almaya yönelik.Benim gördüğüm bu. Meydanlarda bağırtır,çağırtır. Buna herkes razı. Bizde bir atasözü vardır.Isıracak köpek hırlamaz diye.Fazla hırlıyorsa ısırmayacaktır.İstedikleri kadar bağırmaları serbest.Vur de vuralım gibi lafları da söylesinler. Yeterki gerçeğe dönüşmesin bunlar.Bahçeli de bunları yaparak deşarj ediyor kitlesini bence. Boşalmış olarak gidiyorlar evlerine.Bu şekilde giderse iyi.Benim korktuğum silahlı güçlerin birbirine bir şey yapması değil, onlar daha önce oldu.Şu anda her iki tarafta kendi güçlerine hakim, dolayısıyla orada problem olmayacaktır.Şehirdeki çatışma körükleyicilerini engellemek lazım.Onlarda çok cesaret edemiyorlar görünüşe göre.

Guşıps:Çünkü nihayetinde arkalarında devlet yok.

Ömer Laçiner:Evet.Bunların bir yerde tedbirleri de alınmıştır.İstanbul’un kritik bölgelerinde hiç değilse beş bin tane sivil polis geziyordur heralde.

Guşıps:Siyasi aktörlerin dışında bir de süreçte ‘’Akil İnsanlar Heyeti’’ var.Akil İnsanlar Heyeti’nin sürece ne gibi etkisi olur sizce?

Ömer Laçiner:Ben baştan Akil İnsanlar Heyetini bu sürecin tamamında, yani sadece PKK’nın çekilmesi döneminde değil daha sonraki dönemde de çıkabilecek ihtilaflarda arabulucu yada hakem heyeti gibi öngörmüştüm. PKK’nın,BDP’nin önerisi de böyle idi.Ama hükümet farklı bir tercihte bulundu. Bu büyük ölçüde AKP kitlelerine yönelik bir çalışma bence. Bunun yanında birde başka partilere oy vermekle birlikte bu süreç iyi olabilir diyen kesime yönelik icra ediyorlar çalışmalarını daha çok.Şu ana kadar heyetin gittiği yerlerdeki manzara o şekilde. O toplantılara giden insanlar genelde AKP’ye oy veren insanlar. Zaten Kürt bölgesinde böyle bir tereddüt yok.İki parti var.AKP ve BDP. İkiside süreçin içinde zaten. Diğer yerlerde,CHP’li veya MHP’li olupta kan dursun diyenleri ikna eden, bunların AKP’nin değil de bilgileriyle görgüleriyle toplumla temas etmiş insanların ağzından söylenmesi etkili oluyor anlaşılan.Hükümet böyle yaklaşıyor benim gördüğüm kadarıyla olaya. Ayrıca AKP’nin kendisi de heyet kurdu biliyorsunuz .AKP seçmenini sürece daha aktif dahil edebilmek için.

Guşıps: Çalışmalarının sonunda bir rapor hazırlayacaklar heralde…

Ömer Laçiner:Şu ana kadar zaten söylenmiş olan sözler ortada bu insanlar tersine sözler diyecek değiller.Gittikleri gördükleri yerlerde tam bilemiyorum tabi ama diyecekleri yeni bir şey olamaz heralde. Çünkü bu konuda neredeyse herşey söylendi. En azından süreci takip ediyorlar. Umarım sürece faydası da oluyordur.

Guşıps: Süreci desteklemeyen hatta karşısında olan CHP ve MHP’nin süreç başarılı olduğu takdirde bundan sonraki varlıkları hakkında nasıl bir öngörüde bulunabilirsiniz?

Ömer Laçiner:MHP duracak.Milli devlet olduğu her yerde bir milliyetçi parti olur.Zaten %5-6 sınırında MHP’li hep vardı Türkiye’de. 16-18’lere yükselten süreç Kürt Sorunu idi.Bu olayın kendisine böyle şişme imkanı verdiğini MHP’de biliyor.PKK’yı askeri bakımdan imha politikası vardı,en fazla sen destekliyordun.Gazı en fazla sen alıyordun. Şimdi bu iş bitiriliyor.Silahları susturduk dendiği vakit yeniden silahlı ortamı tesis etmek MHP’nin en azından şu anki kadrosunun ömrüne malolur.MHP ister istemez BDP, PKK ve AKP’nin yapacağı hataların peşinde.Öyle bir şey olursa yeniden bu işten bir motivasyon elde etmeye çalışacak. Bu olmazsa,%10-9-8’lere inecek ama MHP var olacak.Seçim kanunu değişirse baraj düşerse mecliste de her zaman olacak MHP. CHP için ise daha farklı bir durum var. CHP, AKP’ye muhalif olan, MHP’li olmayan hatta MHP’den midesi bulanan kesimlerden oy alıyor.Daha modern, şehirli yada Alevi kitleler Türkçü söylemden dolayı MHP’ye uzak durdular.Bunlarda CHP’ye yığılıyorlar haliyle .Ama orada sosyal demokrat ta var, solda var.Biz CHP’nin sol olduğunu düşünmedik hiç bir zaman.Oratada merkez sağ bir iktidar var.Ülkede sağcılar da var. Fakat memlekette sol oluşamıyor.Bu da memleketin yeteneksizliği. Herkes CHP’nin sırtından CHP’yi boyayarak sol olmaya kalkıyor ama CHP’den sol çıkamaz.

Türkiye’de kimse bırakalım eski evin üstüne yeni apartman dikmeye çalışmayalım demiyor.Kendiniz kendi evinizi kurun.Bunun için 5-10 sene uğraşın gerekirse.Onu kimse kaldırmıyor.Çünkü burası kendi ekip kendi biçme memleketi değil.Burada herkes başkası eksin biçsin biz yemeği yapalım derdinde.Anadolu’da bir söz var. “Şalvarı şaltak Osmanlı,eyeri kaltak Osmanlı,ekende yok biçende yok,yiyende ortak Osmanlı’’diye . Anadolu köylüsü bunu bilmiş ama bizimkiler göremiyor. Şu anda CHP’ye sosyolojik olarak destek verenler aslında eski merkez sağcı.Mesela İzmir gösteriliyor ya.Buralar eskiden merkez sağa oy verirdi. Anadolu’dan yükselen, bizim otantik burjuva dediğimiz adamlar 5 nesildir İzmir’deler ve bu süre zarfında İzmir’in o eski tüccar, granta beylerinden daha zengin oldular. Daha aktif ve dinamik oldular. Eski kitleler ise bu yenileri hazmedemiyor.

Guşıps: Aslında AKP’ye oy veren kitlenin sermayesine tepki gösteriyorlar bir bakıma .

Ömer Laçiner:Tabii,bunların solla falan ne alakası var. CHP ile de alakaları yok.Bu yüzden savruldular.Onun için MHP’ye geçer falan bile deniliyor bunlara.Kaybettikleri için, kendilerini aşağı gördükleri kesim onlarla denk, hatta kendilerinden daha üst bir pozisyona geldikleri için bunu hazmedemiyorlar.Asıl faşizan olmaya yatkın halet-i ruhiye bunlardaki. Onun içinde yeni faşizm ulusalcı oluyor. Alevi kitlelerde bir yerde mecburiyetten son 40-50 yıldır CHP’ye gidiyor. Onların gidecek başka yerleri yok çünkü.

Guşıps: Bu durumda en trajik parti CHP gözüküyor.

Ömer Laçiner:Evet birilerini kitleyerek ayakta kalıyor.İçlerinde hep tartışmalar var ama CHP’yi dağıtacak şey CHP’nin içinden gelmez ancak dışarıdan bir şey olur.Bu da demek oluyor ki 40’larını sürmekte olan, politikacı olan kuşak 20 senenin alışkanlıklarından kurtulamayacak.Eğer 20-25 yaşındaki nesiller, kardeşim merkez sağın karşısına sol bir parti kuracağız diye yola çıkarsa o zaman sol olacak.CHP’den olmayacak hatta bu yeni nesiller CHP’ye direk mesafe koyacak ancak o şekilde bir soldan bahsedebileceğiz. Belki internetle daha kolay kurulabilir böyle bir yapı. Parti binası da olmayabilir.Bunları usulen kurarsın belki gerektiğinde de sokağa fiziki olarak götürebilirsin.

Guşıps:Türkiye’de solun CHP’ye mesafe koyması kendi varlığını da inşa edecek belki…

Ömer Laçiner:Tabiki bunu da genç kuşak yapacaktır herhalde.İleride de siyaset parti üstünden yapılırsa öyle bir geçerlilik olursa tabi.

Guşıps:Barışa karşı olup açıktan ilan eden neredeyse yok gibi aslında ancak birçok insanın “ama”ları var kafalarında. Demokrasi olmadan barış olmaz ise son günlerin ana tartışma konusu.Demokrasi olmadan barış ya da çözüm olmaz mı gerçekten?

Ömer Laçiner:Burası Türkiye.Burada bir işi saçma bir noktadan tartışmak adet gibi. Niye birbirlerini dışlar gibi konuşuyor.Barış demokrasiyi dışlamaz, demokrasi de barışı dışlamaz.Bu böyledir.İngiltere’ye bakalım mesela 1. ve 2. Dünya savaşına girdiğinde savaşıyordu.Demokrasi de duruyordu.Demokrat olarakta savaşabilirsiniz.Demokrasi özelliklerini kaybetmeden de bu ülkede savaş olabilir.Pek çok örnek var bu anlamda.

Guşıps:Peki barışa evet ama diyenlerin “ama”larının sebebi çok tartışıldığı üzere AKP fobisi yada daha net söylersek Tayyip Erdoğan fobisi olabilir mi sizce?

Ömer Laçiner: AKP olsun, Türkiye’nin demokratikleşme süreci olsun, bugünkü barış süreci de olsun eleştiriye oldukça açık.Ama şunu da kabul etmek lazım bugün bir barış oluyorsa bunda birinci öncelik silahların susmasıdır. Silahların geçerli olduğu bir dünyada insanlar güç kültüründen kurtulamazlar, ki bu memleketin büyük bir derdidir güç kültürü.İnsanların bundan sıyrılmaları zordur.Buna imkan verecek şey peşinen olumludur.Dolayısıyla bu süreci desteklemek gerekir.Tabiki bunu bir merkez sağ parti olarak AKP’nin yürütüş tarzına eleştirilerimiz vardır.Ayrıca bu sürecin kendisinin de riskleri vardır.Sadece AKP’den kaynaklanmayan eleşitiriler de olabilir bunlar. Mesela BDP, PKK için de söyleyebilirsin benzer eleştirileri, onlarda pür-i pak değiller sonuçta.Onların da demokrasi algısında,yönetme tarzlarında sorunlar var yada ciddi bir Kürt milliyetçiliği damarı var.Süreçte hala soru işaretli yerler de var.Çekiliyorlar ama silahları bırakmış değiliz bakacağız diyorlar.Her ne kadar ihtimali az görüyorsakta bir kitlesel çatışma riski tamamen giderilmiş değil.Bölgede de ciddi problemler var, korucular var,boşaltılmış köyler var,o arazilere el koymuş olanlar var,yani Kürtlerin de kendi arasında problemleri var.İçinden geldiğimiz kültürde hep yenen, yenilen diye bakarız olaylara.Ulusalcı kesim yenme – yenilme üzerine gidiyor şu anda.Çünkü,bu toplum hassas davranabilir bu konuda.Ordu yenildi mi diye yazanlar var mesela.Bugün etkili olmaz ama etkili olabileceği bir nokta olabilir.Hala riskli bir süreç yaşadığımız bu riskleri söylemek eleştiridir de aynı zamanda.Ancak tüm bunlar sürece ama denmesini gerektirmez. Sürece muhalefet etmenin hiçbir anlamı yok, birinci ölçüden baktığında bu taraftasın.Buradan baktığında hükümete birşeyler söylemelisin.Demokratikleşme konusunda ağırdan almalara gibi konularda eleştirmelisin.Ama süreci toptan eleştirirseniz, bu başka bir dildir.Çünkü doğrudan doğruya sürecin kendisini şüpheli hale getiren söylemdir bu.Tayyip Erdoğan başkanlık istedi onu aldı.Öbürleri başka bir şey istedi onu aldı. Bunlarla bir yere varamayız.Burada başkanlık vb. şeylerde konuşulmuş olabilir.Böyle hesaplar olabilir.Bunları caydıracak olan da bu sürece abanmaktır. Şahsi yada partisel hesapların çok ötesinde barışı savunduğun manevi ortamda bunu yapamaz.O zaman burada öne çıkartman gereken barışı savunarak gerekise eleştirmektir. Sol parti olsa mesela ülkede AKP’nin yaptıklarına ek olarak eksik yapıyorsun demelidir.Mesela Akil İnsanların kendilerini eleştirmek yerine beğenmiyorsan bu heyet böyle çalışmalıydı diye öneriler getirmelisin. Mesela ben bu sürece akil insanlardan daha faydalı olacak olanın doğudaki Kürt gençlerinin batıya getirilmesi buradaki gençlerinde oraya götürülmesini bu şekilde gezilerle arkadaşlıklar dostluklar kurmalarının sağlanmasını daha faydalı olacağını düşünüyorum. Buraya gelip İstanbul’u gezen, burdaki çocuklarla tanışan gençler onun devamını getirirler. Mektup arkadaşı olur, internet üzerinden olur iletişimlerini sürdürür, yeni dostluklar kurarlar. Bu bence toplumsal barışa çok fazla etki edecek bir çalışma olur. Bunun için bütçelerin ayrılıp organizasyonların yapılması lazım. Kürt bölgesindeki toplantılara bakın örneğin en sorunsuz bölgeler buralar. Barışa susamış insanlar burada, çünkü acının büyüğünü çeken onlar. Onun için Akil İnsanların toplantılarında da o bölgede halk hep aynı şeyleri söylüyor.

Guşıps: Bölgede herkesin sorunu ortak sonuçta…

Ömer Laçiner:Evet ama öbür taraflara gidiyorsun. Eğer toplantıyı basmıyorsa, adamlar içeri geliyor tepki gösteriyor ikna olmayıp gidiyorlar.”Bizde varız ha” diyorlar sadece.Bağırıp çağırıp öfkeleniyor gidiyorlar. Diğerleri zaten barışı isteyenler. Bu şekilde de toplantılar sıkıcı bir hal alıyor. Onun yerine Muş’taki Diyarbakır’daki çocukları buraya getirip dostluklar kurdurmak arzulanan toplumsal barışa çok daha fazla hizmet edecektir.

Guşıps: Sürecin içerisinde olup barışı destekleyen bir noktadan daha iyi olması için eleştiri getirmek çok daha etkili oluyor diyorsunuz anladığım kadarıyla.

Ömer Laçiner:Tabii ki.Bu süreç barışsa bunu daha da derinleştirip, toplumun dokularına nufuz edecek etkinlikler yapılmasından bahsediyorum. Yapılan çalışmalarda hala bu toplumun yukarı katmanlarıyla ilgileniliyor.Gidip şehrin eşrafıyla konuşuyorsunuz.Buradan da zaten eşraf gidiyor görüşmeye.Halk halka temas sağlayan çalışmalara yönelmek lazım.Şurda 15-20 tane gencin edineceği izlenim 60 tane akil adamın 20 yerde edindiği izlenimden 15 kat daha değerlidir ve kalıcıdır.İnternette kendi aralarında konuşurlar daha sonra o ilişkiyi bizlerden çok daha iyi sürdürürler o gençler.Sonuçta 1000 tane Türk, Çerkes, Kürt vs.’nin direk temas kurmasını sağlarsanız buradan barış adına edineceğiniz fayda muazzam olur. Hükümetin elindeki maddi imkanları bu gibi işlere kullanması için teşvik etmek , yapmıyorsa eleştirmek lazım.Bu iş yeniden sarpa sararsa o gençlerin kanı dökülecek , 19-20 yaşındaki çocuklar bunlar. Asıl bunların arasında ilişki kurulması lazım.Bu yönden bir eleştiri yapabilirsin hükümete. Kürt Sorunu çok önemli, ama ülkenin sorunları sadece bundan ibaret değil. Diğer konularda her türlü eleştiride de bulunabilirsin ayrıca.

Guşıps: Çözüm süreciyle birlikte yürüyen bir de Başkanlık tartışmaları var. Sizin başkanlık sitemi hakkındaki görüşleriniz neler? Türkiye bir dikta rejimine dönüşebilir mi Başkanlık sitemiyle ?

Ömer Laçiner: Diktatör olmaz ama otoriter rejim altında kalabiliz ve bunu haliyle istemiyoruz.Türkiye’de siyasi kültürün yetkileri tek merkezde toplayan yapısı değişmeli.Biz yetkilerin dağıldığı bir dönem yaşamalıyız.Ancak bunlar yaşandıktan sonra yani yetkilerin dağıldığı, bunun kurumlarının oturduğu bir noktadan sonra denenebilir bence Başkanlık sitemi. Ama tabi ki tartışılabilir bunda bir sakınca yok.

Guşıps: Bu iki konunun birlikte tartışılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz peki?

Ömer Laçiner: İki konu kesinlikle birbirinden bağımsız tartışılmalı .Başkanlık siteminin uygulandığı yerlerde ABD’de mesela eyalet sistemi var herşeyden önce.Merkezin zaten yetkileri bir noktaya kadar. İkincisi güçlü bir Anayasa Mahkemesi var, senato var, meclis var . Bunlar güçlü kurumlar, istediğin bakanı atayamıyorsun mesela Başkan olarak. Bırakın bakanı önemli memurları da atayamıyorsun, Senato’dan geçiyor.Ama kalktı adam, zavallı Obama dedi.Obama’nın ki ne ki böyle başkanlık mı olur diyor. Yargı bundan on sene evvel Genelkurmay’ın emrindeydi resmen.Şimdi de hükümetin önünde duruyorlar.Ben Birikim’de de yazdım.Bu hakimler, savcılar önemli insanlar Dünya’da. Dünyanın her yerinde, en azından medeni ülkelerin hepsinde hukuk fakülteleri herkesin girebileceği yerler değildir.Almanya’da, Fransa’da bu böyle.Burada ise tam tersi. Bizim zamanımızda yani herkesin üniversiteye girdiği zaman hiçbir yere giremeyen Hukuk’a girerdi..Kalitatif olarak düşükler bu sebeple.Bu kişilerin şimdi yaptıklarına bakıyorsun, bırakın hakimliklerini savcılıklarını her şeyden önce Türkçe’den kalırlar .Bu adamlar herhangi bir şekilde yüksek yargıyı götürecek adamlar değiller.Hem belkemiksiz hem de insan kalitesi olarak düşük adamlara yetki veriyorsun, sonuç ortada.Bu yetkiyi veren HSYK’da ciddi bir şekilde hükümetin denetimine girdi biliyorsun.Bu haliyle müstakil yargı gücü olarak otoriteyi sağlayamayacaklarını düşünüyorum.Yok, öyle bir vasıf yok adamlarda. Eğer siz Fransa’da, Almanya’da hakim savcı iseniz Yale’den, Oxford’dan mezun olmuşssunuzdur bir kere. Bunlar çok önemlidir.Kurumlar insan malzemesini de çekmeye çalışıyorlar.Türkiye’de ise adam tıp veya mühendislik kazanamadığı için Hukuk okumuş ve Hakim olmuş. Bunu bilen biri buna nasıl saygı gösterir yada nasıl güvenir vereceği karara. Dolyısıyla başkanlık rejimi için idari yapımız uygun değil, şu anda yerel idareleri güçlendirsende yada eyaletler kursanda bu yetkileriyle merkez bunları çiğner geçer.

Guşıps:En azından yetkilerin dağılması gerekiyor diyorsunuz…

Ömer Laçiner:Yetkilerin dağılması ve kurumların oturması lazım. Mesela Almanya’da yada Fransada bunu yapmaya kalktığınızda adamların demokratik kültürü, yürütmenin karşısında onu dengeleyecek dizginleyecek kurumlar var ve bu kurumlar oturmuş kurumlar. Böyle bir ortamda bu gerçekleştirilebilir. Ama,Türkiye’de öyle bir şey yok, yargı saygın değil herşeyden önce. Yargıya kim güveniyor bu ülkede, kimsenin güvenmediği kurumun denetleme yetkisine nasıl güvenilir.

Guşıps: Son yıllarda etnisiteye vurgu yapan bir dil hakim siyasete. Bu tartışma da Türk ve Kürt halkları üzerinden yürüyor. Diğer etnik grupların bu iki etnisite içinde görülmesini siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ömer Laçiner: Bir kere etnisiteye vurgu yapan hiç birşey medeni değildir.Burasının adı Türkiye,Trakya’da Trakların ülkesi demek aslında yada Galatya denilen yer var vaktiyle orada yaşamış Galatlar vardı. Böyle bir isimlendirme var. Buraya da TC diyoruz ama bu işin burada kalması lazım. Siz anayasanızda Türk olmak gibi kavramsallaştırmalarla fazlasıyla Türklüğe vurgu yaparsanız medeni toplum olamazsınız.Medeniyetin birinci şartı bizim doğuştan gelen özelliklerimizin insan ilişkilerimizde giderek daha az rol oynamasıdır. Eğer yine anayasanın içerisine etnik ,mezhebi, dini bir kimlik tarifini yerleştirirseniz sittin sene aynı sorunları yaşarız. Dolayısıyla dünyanın bütün medeni anayasalarında dini, cinsiyeti vs. ne olursa olsun bu ülkenin vatandaşıdır denir.Bu kadar. Bir tek resmi dil konusunda bir birlik olabilir .Bunun içinde mesela anayasaya madde koyarsın, yurttaşlarının sahip olduğu dillere,dinlere devletin saygılı olacağını belirtirsin.Yani Çerkesim ben, Çerkesce ifade veririm derse bir Çerkes sen Çerkesce ifade almalısın. Birisi de gerekiyorsa Türkçe’ye tercüme eder. Ama adam savunmasını yada benzer işlerini kendi dilinde yapabileceğini bilir. Sen devlet olarak bunu garanti altına alırsın.O dili konuşursan, o dil vardır.Pratik nedenlerle resmi dairelerde işler Türkçe yürüyecek diyebilirsin çünkü ülkede çok büyük bir çoğunluk bu dili biliyor ama bilmeyen yada kullanmak istemeyene de kolaylığı devlet olarak sağlamalısın. Dediğim gibi bunuda pratik nedenlerle yapabilirsin devlet olarak belki 20 sene sonra bu pratik nedenler değişebilir. O zaman böyle bir sorunluluğa da gerek kalmaz. Dolayısıyla anayasada etnisitelerin dinlerin,mezheplerin sayılması kesinlikle yanlıştır.Bunlara kalıcılık atfetmiş olursunuz bir kere. Sen çocuğunun Çerkes duyarlılığına sahip olacağının garantisini veremezsin.Bu konuda çocuğunu eğitmeye çalışırsın, ama çocuğun ileride istediğine kendisi karar verecek.O bir kişilik sonuçta.

Guşıps:Türkiye’de kültürel,siyasi haklar gündeme geldiğinde hep milliyetçilik eleştirisi ile karşılaşıyorlar.Milliyetçilikten uzak bir kimlik siyaseti mümkün olabilir mi sizce?

Ömer Laçiner:Bir kere kimlik dediğimiz şey değişmezler içerir.Herhangi bir insana bir değişmez atfetmek ve bunlarında korunmasına özel mana yüklemekte yanlıştır.Bizbir belli kimliklerle doğarız. Boy, cinsiyet, anadil gibi değişmeyecekler bunlar öyle kalacaklardır.Bunlara benim insanlarla ilişkimde birinci ölçüt olarak bakmam ise kimlikçi bir politikadır. Yani,ben Türküm Kürtle ne yapıyım demek gibi. Bu kurulacak ilişkilerde insanlık kazanımlarını ikinci üçüncü plana atmak demektir.Oysa insani kazanımlar edinimler birinci ölçüt olmalıdır.Kişilik bizim kurduğumuz birşeydir.Sen aynı kimlikte doğar,başka bir kişilikle ölürsün.Bizim asıl meselemiz kişilik meselesidir.Kimliğe değil kişiliğe bakılır.Türk ya da başka bir şey , ben adammı değilmi ona bakarım.İnsani kıstasların daha fazla yer kazanmasının sağlanması gerekiyor.O bakımdan biz sadece hiç kimseye kimliği nedeniyle baskı yapılmasını veya imtiyaz verilmesini tasvip etmemeliyiz. Ne baskı ne de imtiyaz olmalı.Kamudan eğitim alan insanların kimliklerinden ziyade kişilik eğitimi ile ilgilenilmeli.Ben Türksem Türküm başkasına baskı yapma hakkım yok.Kamu otoritesi bunu sağlamalı.Hiç kimseye baskı yapılamamalı. Her insanın başkalarına fiziken bir zarar, bir sınırlama getirmeden kendi kimliğiyle yaşama hakkı vardır.Kamunun bunu garanti etmesi lazım.Her hangi bir kimliğin adı geçmeksizin anayasayı oluşturursunuz.İnsanların kendi kimliklerine sahip olabilmek gibi, yaşamak gibi hakları vardır.Bunun ne bir imtiyaz ne de ezilme nedeni olmamasını sağlamak kamunun görevidir.Kamu otoritesini sağlayan polis, hakim vs. bütün bunlar insanların kimliklerini önemsemeksizin aynı hizmetleri insanlara vermelidir.

Guşıps: Kısmen konuştuk ama biraz daha açmanızı isteyeceğim.Türkiye’de solun büyük bölümü adına barış veya çözüm ne dersek diyelim sürece mesafeli. Anayasa referandumda da benzer bir tutum sergilenmişti. Siz sol siyaset üzerine uzun yıllardır çalışıyorsunuz.Soldaki bu tavrın esas sebebi nedir?

Ömer Laçiner:Verimsizlik ve kendini geliştirememektir.Geliştirme imkanları da günbegün tükeniyor. Burada dramatik bir şey de var.Burada tekrar söylemeliyim CHP’yi kastetmiyorum ve onu hiç bir zaman sol olarak değerlendirmiyorum.Sol etiketi olan TKP, İşçi Partisi bunlar faşizan.Bunlarda sol değil.Nasyonel Sosyalist İşçi Parti neyse İşçi Partisi de odur bugün.Onun light şeklidir.Şimdi kalkıpta Ermeni Katliamının üzerine Talatpaşa Anma Toplantısı yapıyorsan sen faşistin önde gidenisindir. Bunları yapıyorsanız yeriniz orasıdır.Aynı şekilde benzer dilleri kullanan TKP de böyle.Şimdi EMEP, ÖDP gibi partiler için söylüyorum.Bunlar geleneksel sol tanımı içinde davranıyorlar.Ama bunlarda solun 60-70 döneminin, yani Türkiye’de yükseliş döneminin altında ezildiler. Ben 22-23 yaşındaydım aramızda bir ihtilaf oldu.Mihriler (Benli) de bizim büyüklerimiz falan, ilk defa görüyorum onu o esnada.Geldi bize öyle yapın böyle yapın diyor, baya danlı dunlu konuşuyor.Bir tartışma var ortada işler ciddi.Bizi güya yönetecek, geldi konuştu.Bizde zıtlaşan taraflar olarak kapıdan çıktık. Bu adam kimki bizi yönetecek dedik. Ve o nesil 2 sene sonra örgütleri kuran adamlar oldu, 24-25 yaşında adamlardı sonuçta bu insanlar. Ben bugünde aynısını diyorum gençlere sizde bunu yapacaksınız.Sizde bizim gibilerin gölgesi altında ezildiniz.Sizden bu haliyle bir şey çıkmaz.Babayı yenmek gibi bir şey bu. Türkiye’de sol gelenekselleşti hatta gericileşti çünkü.Solu, sosyalizmi yeniden tanımlamak için bu gençler bizden daha kabiliyetsiz değiller.19-20 yaşındaki adam için bilgi eksikliği ne ki bu devirde.Bizim bilgi edinmemiz için harcadığımız vaktin %1’ini harcayarak elde ediyorlar bilgiyi.Bu konuda eski nesillerin teşvik edici olmaları lazım. Biz elimizden geldiğince bunu yapmaya çalıştık ama çok beceremedik.Sonuçta Birikim olarak yapmaya çalıştığımız şeyde biraz bu. Ama sınırlı kaldık bu konuda da . Herşeye rağmen kafası daha aydınlık olanlar, kendi özgüvenleri gelişmiş olanlar burda yapılanın anlamını keşfedebiliyorlar.Ama öbür taraftan ortalama olarak etkin olamadığımızı da söylemek lazım. Bu gün genele baktığımızda solculuk diye bildikleri şöyle bir şey.Ortada ekonomik ya da siyasi iktidar var.Buna karşı en sert sözleri söylemek solculuk oluyor.Gerçeğe uyuyormu uymuyormu hiç önemli değil.Şimdi AKP kalkıp sağcı dedin mi eh bir şey söylemiş oluyorsun.Faşist dedin mi çok solcu oluyorsun.Böyle bir şey yok.Bunlar daha öncekilerden daha diktatör dediğin vakit solcu oluyorsun ülkede.Yok öyle bir şey. Kullandığın sıfatların sertliği veya katılığı solculuk ölçütü değil.Bu bir yani kısırlık, akamet sorunu.

Guşıps: Buda bir muhalefet oluşturamıyor nihayetinde…

Ömer Laçiner:Yok, olmazda zaten. Söyledikleri sözlerin yada önerilerinin yankı bulmadığı ortada. Dün o söze gelen 100 adam varsa şimdi 1 adam geliyor.Bundan netice çıkartırsan bu dönem geçecek diyorsun.Böyle bir çölden geçiyoruz.Bütün zamanlarda geçerli tek söylem budur.Bundan başka bişey söylersen biz solcu olamayız.Bu söylemler,bakış açıları öyle solla özdeşleştirilmişki,onları söylemezsen solcu – sosyalist olamazsın.Dindarların bazılarının da tamamen şekle uygun dindarlık tanımlamaları ve bunların üstüne konuşmamaları vardır esası kaçırırlar şekille uğraşırlar onun gibi bir durum soldakide .Şekiller esasın önünde geçerse bu katılaşmadır, gelenekselleşmedir.

Guşıps: Türkiye’de demokrasi konusunda, kendilerini ilgilendiren veya genel kamuoyunu ilgilendiren konularda Çerkesler’in biraz çekingen olduklarını ve çok kamuya açılmadıklarını görüyoruz. Birde bunun üzerine sonradan buraya gelmiş olmaları vs. gündeme geliyor zaman zaman. Siz Çerkesler’in bu tip konularda görünür olmamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ömer Laçiner:Çerkesler sonradan geldi yada önceden geldi diye bir ölçüt yok.Çerkesler açısından vardır belki böyle endişeler.Bunun tabî anlaşılır nedenleri de vardır.Ama burda doğduysan bir kere sen buranın yurttaşısındır.Her hakkın vardır yani.Bu bakımdan bir Çerkesin bu kadar zaman, kaldıki 150 seneden önceside var bu sürenin.Çünkü burada en kalabalık halk Türkler diyorsak buraya geldikleri anda itibaren Çerkesler le ilişkileri var bir şekilde.Kadim halklarla yoğurulmuş bir coğrafya burası.Şimdi Çerkesler’in anavatanları diye bir şey var.Orayla ilişkileri vardır.Ama bu buralı olduklarını yok saymaz.Bir Çerkesin Çerkesya ile yada bir Türk’ün Türkmenistan ile ilişkisi, anavatanıyla ilişkisi olabilir.Mesela Amerika’da İrlandalılar diğer etnisitelerden fazla anavatanla ilişkileri olan bir halk ama Amerikalılığına bir şüphe getirmiyor bu durum.Özel sorunları olan bir halk Çerkesler.Çok zor bir tarihi süreçten geçmişler.Sen Türk olarak buraya yani Anadolu’ya kılıçla gelmişsin.Adam buraya ölerek gelmiş. Onun buraya gelmesi daha acılı bir süreç olmuş.Şu anda hala kendi kaderlerini belirleme konusunda tam bir imkanları yok anavatanlarında.Onun için Çerkesler’in dikkat edeceği şeyler daha çok burasıyla ilgilidir. Sen Çerkesliğini ne bir kahır diye yaşamak, ne de ilkelce yaşamak zorundasın özgürce yaşamak senin bu coğrafyada hakkın.İkincisi biz bir çağın eşiğindeyiz.İnsanların coğrafyaya tabi yaşamayacakları bir sona doğru ilerliyoruz.Belki yarısından çok daha fazlasının hayatını geçirdiği yer başka bir yer olacak ileride .Toprak kimsenin mülkü değil. Sonuçta bu toprağı biz icat etmedik.Burası insanlığın malıdır.Onun için yavaş yavaş bir takım uluslar arası sitler oluşuyor.Bir yeri insanlık mirası ilan ediyorsun oraya dokunamıyorsun.Burası benim toprağım diyemiyorsun yok öyle bir şey artık .Yarın yeniden burayı insanlığa vermek zorundasın.Şimdiki engeller yada sınırlar İstanbul surları gibi olacak bir zaman sonra, bakacağız ve geçeceğiz.Buraya Zimbabveli de Arjantinli de gelecek.Vatanımız dünya.Ulus devlet kuruldu kurulalı böyle sorunlar yaşıyoruz biz. Tabi ondan önceki, yani modern öncesi alışkanlıkları esnasında da insanların yaşadıkları sıkıntılar var. Onu da ihya edecek değiliz.Daha geniş bir şey yapacağız, yapmalıyız.Daha da önemlisi burada Çerkeslerin sorunlarından daha da ağır sorunları olan halklar var.Mesala bin senedir ataları bu ülkede yaşamış olan Ermeniler,Rumlar,Süryaniler,Yezidiler,Keldaniler bu topraklardan sürülmüş.Sol tam da bunu söylemeli işte.Buraya geri gelin diyebilmeli bu halklara yada Çerkesler’e burada kimliğini özgürce yaşamalısınız demeli . Bunu diyerek muhalefet edebilmek önemlidir. Sen Çerkesler’in sorunlarına çözüm üretirsen, Ermenilerin geri gelmesini sağlarsan yada bunu vaadedersen insanlar özgürce ve huzur içinde yaşarlar burada.

Guşıps:Son olarak,Türkiye’de ulus devlet paradigmasının yıkıldığından veya kabuk değiştirdiğinden bahsedebilirmiyiz?

Ömer Laçiner:Tabii ki.İster istemez yıkılıyor. Ulus devlet bizim bilimsel ve teknolojik imkanlarımızın belirli bir düzeyine tekabül etti ve bitiyor.Tabii ki bir anda film bitti “the end” olmuyor, direnmeye devam ediyor.O yapıdan yararlananlar var,dışına düşemeyenler var.O yapı öyle üzerine yapışmış ki,milletin bekası, soyumuzun geleceği gibi söylemler öyle yüklenmiş ki bir anda bitmiyor. Geçenlerde mesela bir yerde Mustafa Kemal olmasaydı senin adın Yorgo olacaktı diyor adam .Bu kadarmı kolay adının Yorgo olması.Yunanistan’da,Bulgaristan’da,Makedonya’da bir sürü Türk var.Üsküp’te yığınla Türkçe konuşan var.Kimsenin adı Yorgo olmamış, denen lafa bak şimdi. Bayrak, sancak falan, unların hepsi sembol sonuçta.Birde diyelim adım Yorgo,adam oldun mu kardeşim?Beni korkutacaksan adımın Yorgo olmasıyla korkutma hırsız olurdun mesela de onu diyemeyeceğin içinde sus. Yunanistan bölgesi olsa burası kötü adam olurdun de bari de öyle korkut beni .Böyle bir şey varsa bunu ciddiye alıyım.Adım Ömer oldu ne oldu yani başım göğe mi eriyor. Böyle basit söylemlerle direnemez Ulus Devlet.

Guşıps: Dediğiniz gibi değişiyor belki ama çok ciddi bir dirençte var.

Ömer Laçiner:Var tabi olmaz olur mu ama her şeyden önce aklî değil bu direnç.Bir millete ait olmak, etnisiteye ait olmak ve bunun üzerinden ilişkileri belirlemek doğada hayvanların birbiriyle ilişkisine benziyor.Hayvanlarda kaçınılmaz ama insan bu değil ki,insan kendini yapan yegane varlıktır.İyi,namuslu,donanımlı,güzelliklere önem veren vaya vermeyen insan budur ilişkilerde de buna bakalır.Bunun için insanın dünyaya eksik gelmesi de ciddi bir metafor.Bütün hayvanlar dünyaya tam gelir.Mesela bir tay anasından doğar ve koşmaya başlar. Bir hafta on gün artık ne kadarsa annesiyle geçirmesi gereken süre geçirir sonra doğada kendi başına yaşar. İnsan 7 yaşına kadar annesiyle yada ailesiyle bir korunma halinde yaşar gelişir. Hayvanlar bir süre sonra doğaya bıraktığınızda kendi kendine yaşar ama insan 5 yaşında 6 yaşında kesin ölür doğada yalnız başına .Daha sonrasında ise insan sosyal çevresinden ve hayatından edindiği şeylere göre kurar kendisini , geliştirir. Yani bir nevi insanlaşır. Çevresinden edinir namuslu olmak,iiyi insan olmak vb. Özelliklerini.Yani özetle insan foğal olarak doğduğu mecrada belli bir yaştan sonra insani özellikleriyle var olur. Öncesi hayvani bir durumdur. Toplumlar sadece fiziki gelişimleri değil zihinsel gelişimlerini de çevrelerinden edinirler. Estetik duygusu, hak duygusu,adalet duygusu insan icraatlarıyla gelişir.İnsanlar birşeye bakıpta bu adil olmadı diyebilirler.Hiçbir hayvan ben bugün fazla otladım, otları başkasına bırakıyım demez.Ulus devlet yada milliyetçilik insan organizmasının doğuştan gelen özelliklerine hitap ettiği için hala geçerli ve direnebiliyor bir ölçüye kadar. Evet hala bir organizmayız ama organizmamızın ihityaçlarını ve güdülerini ne kadar denetliyorsak o kadar insanlaşırız.Bizim insan olmamız demek,bizim türsel özellikleri aşındırmamız,onları4,5.dereceya atabilmemiz demek ancak o şekilde gelişebiliriz.Çok doğal bir anlatım bizim milletimiz falan ama bu hayvani bir şey insanca bir şey değil.Bu söylem bizim organizma yanımızı önceleyen bir söylem,biz sade organizma olsaydık amenna,ama eğer insansak bizim insan olarak maceramızın sonunda elde ettiğimiz şeyler,alanlar,faaliyetler varsa bütün bunların sağlıklı gelişmesi için bütün bunları geri plana atmamız gerekiyor.Milliyetçilikle medeniyet yani insanilik çatışır bu açıdan.Temel olarak çatışır.Onun için milliyetçiliğin düşmanı hümanizmdir.

Ortada ekonomik ya da siyasi iktidar var.Buna karşı en sert sözleri söylemek solculuk oluyor.Gerçeğe uyuyormu uymuyormu hiç önemli değil.Şimdi AKP kalkıp sağcı dedin mi eh bir şey söylemiş oluyorsun.Faşist dedin mi çok solcu oluyorsun.Böyle bir şey yok..

-Ömer Laçiner

Comments are closed.