Kafkas Dernekleri Federasyonu: Erol Taymaz
0:32 9 May 2013

Guşıps:Kürt sorunu ‘nun çözüm aşamasına girmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erol Taymaz: Öncelikle içinde yaşadığımız süreci tanımlamakla başlamak gerekiyor. Bu süreci “Kürt Sorunu’nun çözüm aşamasına girmesi” olarak değil, “Kürt Sorunu’nun çözümüne yönelik yeni bir adım” olarak tanımlamak daha doğru. Mevcut hükümet bu konuda çok önemli ve ciddi bir adım attı. Bu adım önemli olduğu kadar risklerle dolu bir adım. En önemli risk ise, TBMM ve toplumda henüz genel bir uzlaşmaya varılmamış olması. Bu sürecin önünde büyük engeller bulunuyor. Herhangi bir şekilde sürecin duraksaması halinde Türkiye’nin eskisinden daha büyük sorunlarla karşılaşacağı söylenebilir. Fakat sürecin devam etmesi ve çözüme yönelik vaadlerin yerine getirilmesi (ki şu anda bu vaadlerin ne olduğu da açık değil) Türkiye’de barış ve huzurun gerçekleşmesine ve böylece demokratik açılımlara zemin oluşturulmasına yardımcı olacaktır. Bu sürecin başarıyla tamamlanması, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana bu coğrafyada yaşanan en önemli gelişmelerden biri olur. Özellikle tüm Orta Doğu büyük bir çatışma içerisindeyken ve İsrail/Suriye-İran arasındaki savaş hızla yaklaşırken…

Guşıps:Çözüm sürecinde PKK lideri Abdullah Öcalan’ın siyasi bir figür olarak muhatap alınması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Erol Taymaz:Bu süreçte hükümetin PKK lideri Abdullah Öcalan’ı muhatap alması tabii kendi tercihi. Böylece hükümet hem Kürt sorununda “karşı taraf”ın PKK olduğunu, hem de bu oluşumun liderinin Öcalan olduğunu kabul etmiş oluyor. Bu kabule ek olarak, tek “muhatap” konumu Öcalan’ın mevcut durumda liderliğini de pekiştiriyor. Fakat hem muhatabın “tek adam”a indirgenmesi, hem de bu tek adamın hükümlü durumda olması, sürecin kırılganlığını ve risklerini arttırıyor. Bu açıdan Türkiye’de yaşanan sürecin, dünyadaki benzer diğer süreçlerden (İrlanda, Güney Afrika, Bask gibi) çok farklı ve daha kırılgan bir zeminde yürütüldüğünü söyleyebiliriz.

Guşıps:Kafkasyalı sivil toplum örgütlerinin işleyen süreç hakkında tavrı sizce ne olmalı?

Erol Taymaz:Bu süreç, doğal olarak Türkiye’deki tüm insanlar gibi Çerkesleri/Kuzey Kafkasyalıları da doğrudan etkiliyor ve ilgilendiriyor. Kuzey Kafkasyalı sivil toplum örgütleri belki sürece doğrudan müdahale edebilecek bir konumda ve durumda değiller, fakat bu süreci Türkiye’nin demokratikleşmesi ve gelişmesi perspektifinden değerlendirmeleri gerekiyor. Çözüm sürecinin nasıl bir çözümü hedeflediği şu anda belli değil, fakat mevcut söylemler, gerçek bir demokratikleşmeden çok adete iki uluslu bir yapılanmaya gidilmek istendiğini gösteriyor. Bu yönde bir gelişme Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlamayacak ve kangren olmuş sorunlarını çözemeyecektir. Bu nedenle Kuzey Kafkasyalı sivil toplum örgütleri, Türkiye’nin demokratikleşmesini savunan diğer toplum kesimleri ve sivil toplum örgütleri ile birlikte, hiç bir kısıt ve çekince olmaksızın tüm evrensel insan haklarının tanınması ve korunması için aktif bir çaba içerisinde olmalıdır.

Guşıps:Silahların bırakılmasıyla birlikte yeni anayasa sürecininde hız kazanacağı söyleniyor. Sizin yeni anayasadan beklentileriniz neler?

Erol Taymaz:Kaffed yeni anayasadan beklentilerini her ortamda dile getirmekte ve 100’e yakın sivil toplum örgütü tarafından oluşturulan Denge ve Denetleme Ağı’nda aktif olarak yer alarak yeni anayasa sürecine katkıda bulunmaktadır. Kaffed’in yeni anayasadan beklentileri şöyle özetlenebilir:

* Anayasa bir fikir ve ideoji üzerine inşaa edilmemeli, devletin insanlar için varolduğu ilkesi üzerine kurgulanmalı, sistem üzerinde askeri veya bürokratik baskıya zemin hazırlayacak hükümler içermemelidir.

* Dil, ırk, etnik köken, renk, cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, din, siyasal düşünce, felsefi inanç, mezhep, medeni hal, yaş, engellilik vb. hiç bir nedenle ayırımcılık yapılmamalıdır.

* Kimliklere yönelik her türlü asimilasyon ve baskı insanlık suçu olarak kabul edilmeli, tüm kimlikler devlet güvencesi altına alınmalıdır.

* Anayasa bireyi temel almalı, anayasaya ve tüm yasalara, evrensel insan hak ve özgürlükleri odaklı bir anlayış hakim olmalıdır.

* Hiçbir toplumsal grubu ya da görüşü dışlamayan, çoğulcu ve katılımcı demokrasi esas alınmalıdır.

* Laiklik net ve açık tanımlanmalı, din ve vicdan özgürlüğü esas olmalı, devlet tüm inançlara ve tüm dini kurumlara eşit mesafede durmalıdır.

* Anayasal vatandaşlık temel alınmalı, vatandaşlığın hukuki tanımında, hiç bir ırk ya da etnisiteye atıf yapılmadan, “Türkiyelilik veya Türkiye ( Cumhuriyeti ) Vatandaşlığı ” kavramlarına vurgu yapılmalıdır.

* Temel insan hak ve özgürlüklerine ilişkin, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi”, “Avrupa Sosyal Şartı” ve “Avrupa Kentli Hakları Deklarasyonu” gibi Türkiye’nin taraf olduğu her türlü sözleşme, direktif ve anlaşmalar referans alınmalı, bu sözleşmeler, hiçbir çekince konulmadan anayasanın tamamlayıcı bir parçası olarak benimsenmelidir.

* Anayasada muğlak, soyut ve keyfiliğe açık ifadeler yer almamalı, “kamu yararı”, “kamu hizmeti” “genel ahlak”, “milli güvenlik” ve “kamu düzeni” benzeri kavramlar açık ve net bir biçimde tanımlanmalıdır, temel insan hakları bu gerekçelerle hiçbir şekilde kısıtlanmamalıdır.

* Bireyin ve ailenin mahremiyeti güvence altına alınmalı, keyfi ve izinsiz takip, izleme ve dinlemelerin engellenmesi için caydırıcı ve önleyici tedbirler alınmalıdır.

* Yeni anayasa, memurlar, işçiler, öğrenciler ve bu kitleleri temsil eden sivil toplum örgütleri, dernekler, sendikalar vb. başta olmak üzere toplumun her kesiminin siyaset ile ilişki kurabilmesinin önünü açmalı, ülkenin tüm vatandaşlarının kısıtlama olmaksızın siyaset yapabilmesini garanti altına almalıdır.

* Herkesin ve her kesimin merkezi ve yerel yönetimlerde temsil edilebilmesi amacıyla anayasa, seçim barajı gibi temsiliyeti engelleyen düzenlemeleri önleyici hükümler içermelidir.

* Sosyal devlet ilkesi; sağlık hizmetleri, çalışma koşulları, sosyal güvenlik, eğitim, dengeli gelir dağılımı ve bölgesel kalkınmada eşitlik benimsenmelidir.

* Hukuk devleti olmanın koşulları teminat altına alınmalı, yargının mutlak bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile yargı birliği (eşit şartlarda, aynı usulde, aynı yargı yerinde) sağlanmalıdır. Adil yargılanma hakkı esas alınmalı, yargı denetimi dışında hiçbir alan bırakılmamalıdır.

* Yasama, yürütme ve yargı güçleri arasında denge, karşılıklı ve sivil denetim koşulları oluşturulmalı, yasama dokunulmazlığı kürsü dokunulmazlığı ile sınırlandırılmalı, tüm kamu kurumları ve görevlileri için şeffaflık ve hesap verebilirlilik ilkeleri, bilgi edinme ve düzeltme hakları teminat altına alınmalıdır.

* Sadece insan ve devlet değil, çevre, doğal kaynaklar, bu ülkenin tüm canlı ve cansız varlıkları ile gelecek nesillerin bu varlıklar üzerlerindeki hakları güvence altına alınmalıdır.

* Merkezi ve yerel yönetimler arasında siyasi ve idari yetki, görev ve sorumlulukların dengelendiği, yerel yönetimlerin güçlendirildiği, katılımcı, yerinden yönetim ilkesinin uygulanması sağlanmalıdır.

* Her türlü etnik, kültürel ve düşünce gruplarının, toplantı ve gösteri yapma, dernek kurma ve uluslararası kuruluşlara katılma hakkı güvence altına alınmalıdır.

* Sivil Toplum Örgütleri, yerel ve merkezi idarecelerle desteklenmeli, kamusal karar alma mekanizmaları içinde yer alması sağlanmalıdır. Kültürel, etnik değerlerin korunması için faaliyet gösteren STK’lar için devletçe destekleyici olanaklar sağlanmalıdır.

* İnsanlık tarihinin ortak mirası, ülkemizde konuşulan tüm diller koruma altına alınmalı, kreş ve ana okullarından başlayarak anadil eğitimi devlet eliyle yapılmalı, üniversitelerde anadillerin korunmasına ve eğitimine ilişkin bölümlerin açılması sağlanmalıdır.

* Çifte vatandaşlık konusunda kolaylıklar sağlanmalı, yeni anayasada, yurt dışında çalışmak için başka ülkelere yerleşenlerin, akrabalık bağları nedeniyle başka ülkelerle bağı bulunan vatandaşların çifte vatandaşlık alabilmesini sağlayıcı kolaylıklar yer almalıdır.

* İnsanlara atalarından miras kalan özgün aile adları, isim, lakap vb. değerlerini soyadı olarak kullanmalarının önü açılmalıdır.

* Yeni anayasa, tarihimizle yüzleşilmesinin önünü açmalı, ırkçı, taraflı, tarihsel ve bilimsel gerçeklere aykırı resmi tarihin tarafsız bir gözle yeniden yazılmasını sağlamalıdır. Tek bir olay ya da şahsiyetten hareketle etnik veya kültürel olarak farklı kesimleri rencide edici ifadeler ayıklanmalı, haksızlığa uğrayan tarihi şahsiyetler üzerinden farklı etnik kimliklerin itibarları iade edilmelidir.

* Yerleşim yerleri adlarını Türkçe ile sınırlayan ve bu sebeple yüzlerce yerleşim yerinin orjinal adlarının değiştirilmesine yol açan yasalar kaldırılmalı ve bu isimlerin korunması teminat altına alınmalıdır.

Comments are closed.