Dün onlara kollarını açan Suriye, bugün söküp atıyor.
1:36 10 December 2012

The Independent (Londra) 11 Ağustos 2012

Robert Fisk, Suriye’nin çapraz ateşinden kaçan Filistinliler’le, Beyrut, Burç el-Barajneh’de görüştü.

Suriye’nin trajedisi o henüz dünyaya gelmeden 10 yıl önce başladı. Ailesi, şimdilerde İsrail toprağı sayılan Hayfa’dan sürülerek 1948’te Lübnan’a, ardından 1982’de Suriye’ye yerleşmiş. Beyrut’un en büyük mülteci kampında cehennem gibi sıcak bir barakanın kenarında oturmuş, “Allah, bana Suriye ve diğer kızına da Filistin adını veren babamdan razı olsun” diyor. Bir yelpaze, 35˚sıcaklıktaki tozlu havayla boğuşuyor. Suriye’nin kız kardeşi Filistin de aynı sokağın aşağısında yaşıyor. Üçüncü kız kardeş, Um Hassan, kısılmış gözlerle dinliyor, başıyla onaylıyor ve çoğu zaman yüzünde donuk bir ifade var. İkisi de siyahlar içinde.

Suriye –ülke olan-; mülteci Suriye ve genç kocası için, Lübnan iç savaşı sonrasında mülteci olarak geldiklerinde, yaşanılası bir yerdi. Hafız Esad, yönetiminin ilk yıllarında –Batı ve Suriye’nin Arap düşmanları bugünleri ne de çabuk unuttu- Baas rejimi altında yaşayan yarım milyon Filistinliye ev, diğer vatandaşlarla eşit haklar, iş ve ücretsiz hastane hizmeti tahsis etti; diğer Arap ülkelerinin önerdiklerinden çok daha iyi koşullar sundu. “Hükümet ‘katı’ydı fakat bize Suriyelilerle eşit muamelede bulundu. Biz Suriye’de tarafsızdık.” diyor Suriye.

Suriye; yaklaşık 18 ay önce 11 yaşındaki Suriyeli bir erkek çocuğunun, duvara hükümet karşıtı bir yazı yazdığı için hükümet temsilcileri tarafından işkence edilerek öldürülmesi sonrasında devrimin başladığı güney Suriye şehri Dera’daki mülteci kampında, bir aile kurdu. Beş oğlu ve iki kızı olduğunu söylüyor.

“1982’den sonraki yıllar çok güzeldi ve çok hoş bir hayatımız vardı. Bize çok iyi ve saygılı davrandılar ve çocuklarım da kendilerini ailelerinin geldiği yer olan Lübnan’a değil de Suriye’ye ait hissediyorlar. Oğullarım Suriyeli kadınlarla evlendi.” diyor, henüz trajedisini anlatmaya başlamadan.

Um Hassan da onaylıyor. Kız kardeşlerin en küçüğü olan Um Hassan 48 yaşında, beş kız ve beş erkek annesi. Beyrut’ta, 1975 yılında Dany Chamoun’un Kaplanlar adındaki Hıristiyan milis grubu tarafından kuşatılan, Tel al-Zaatar mülteci kampına yerleştirilmişti.

“İki erkek kardeşim bir yıl sonra yapılan katliamda hayatlarını kaybetti. Adları Nimr ve Korfazeh’ti” diyor. Duygudan yoksun bir halde konuşuyor. İronik bir şekilde, Nimr Arapça “kaplan” anlamına geliyor. Bir kaplan, bir kaplan tarafından öldürülmüştü. Ailesiyle beraber 1981 yılında Dera’ya geldiler, hatıraları Suriye’ninkilerle aynı. “Bir Filistinli olarak güvenli bir hayatımız vardı. Her şey, her türlü iş fırsatı mevcuttu, hastaneler ücretsizdi.” diyor. Gülümsemesi uzun sürmüyor.

“18 ay önce işler kötüleşmeye başladı. Bize iyi davranılıyordu fakat Deraa’da çatışma başladı ve biz de Suriyelilerle aynı acıyı hissettik. Onlara tıbbi yardım malzeme sağlamaya ve yaralılara yardım etmeye çalıştık. Sonra geçen ay kampımıza silahlı isyancılar geldi ve Suriyeliler’in, biz Filistinliler’in evlerini terk etmelerini istedikleri sözü yayılmaya başladı. Bazılarımız terk etti, bazılarımız kaldı. Sonra helikopterler geldi ve evleri bombalamaya başladılar. Ben ailemle beraber o kadar hızlı kaçtım ki, anahtarı bile kapısını kilitleyemediğim evimde bıraktım. Kısa süre sonra geri döndüğümde, evi mahvolmuş halde buldum ve tüm mobilyalarımız ve eşyalarımız isyancılar, rejim yanlıları ve hatta komşularımız tarafından yağmalanmıştı.”

Suriye, Um Hassan’ın sessiz hesaplaşması bitene kadar bekliyor. “Hükümet bazı Filistinlilerin göstericilerle birlikte olduğunu düşünüyordu ve bunlardan bazıları gözaltına alındı. Benim oğullarımdan birini de aldılar ve iki ya da üç hafta boyunca işkence ettiler. Sonra işkence nedeniyle hayatını kaybetti.” Odada sessizlik hüküm sürüyor.

Yani başlangıçta bahsettiği beş oğlundan dört tanesi şu an hayatta, diyorum sessizce. “Hayır, onu toplam sayıdan zaten çıkardım. Beş oğlum hayatta, altı tane oğlum vardı.” diyor. Hayatta kalmayı başaran çocukları şu an Deraa’nın dışındaki bir köyde, bir okul ve bir hastanede yaşıyorlar. Hepsinin Lübnan kimlik belgeleri var. Beyrut’a, oğulları ve kızlarının Lübnan’a girebilmeleri için bu belgeleri bulup, Suriye’ye götürmek için gelmiş.

Lübnan sınırındaki görevlililer Suriye’deki Filistinlilere iyi davranmış ve adları ve yaşlarını kaydettikten sonra ülkeye girişlerine izin vermişler. Suriye’den Beyrut’a gelen Filistinli mültecilere ait bilgileri düzenleyen Ahmed Mustafa, 80 ailenin Bourj al-Barajneh’te, 70’inin İsrail’in Kaplanlar adındaki Hıristiyan milislerin 1982’de yaptığı katliama sahne olmuş olan Sabra ve Shatila kamplarında ve 10’unun da küçük bir kamp olan Mar Elies’ta kaydedildiğini söylüyor. Suriye’den gelen üç yüz Filistinli aile daha Sidon’un dışında bulunan büyük bir kamp olan Ein al-Helweh’e, 60’ı da İsrail sınırından 17 mil uzaklıktaki Rashidieh’e henüz yerleştirildi.

İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, ülkesinin Suriye’den gelen mültecileri kabul etmeyeceğini söylüyor. Suriye’de bulunan yarım milyondan fazla Filistinli, Barak’ın açıklamasının kendilerini hedeflediğini düşünüyor. Filistinlilerin anavatanı yasaklı bölge olarak kalmaya devam edecek.

Um Khaled, Deraa’ya bu hafta geldi fakat trajedisi tabii ki o doğmadan 23 yıl önce; deve tüccarı olan büyük babasının, sekiz yaşındaki babasının da içinde bulunduğu ailesiyle beraber, şu an İsrail’in en büyük kuzey şehrinin içinde bulunduğu Tir al-Haifa’nın dış bölgelerinden, önce Ürdün’e daha sonra da büyük annesinin ailesinin yaşadığı Mısır’a kaçışı sırasında başladı. Büyük annesi ölünce ailesi Doumar yakınlarındaki Damascus’a, sonra da Yarmouk adındaki Filistinli kampına geldi. Um Khaled o zaman 17 yaşındaydı. Şu an on çocuğu var ve kocası da dört yıl önce iş bulmak için Avrupa yollarına düştü. Daha dört gün önce Damascus’tan kaçtı ve hikayesi ibret verici olduğu kadar da trajik.

“Sokaktaki göstericilerle aynı şeyleri hissediyorduk ve silahsız insanların öldürülmesi nedeniyle üzgündük. Bazı subaylarının aksine, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Genel Komutanlığı (PFLP-GC) rejim yanlısıydı. Hatta bazı Filistin Kurtuluş Ordusu (PLA) (Suriye silahlı kuvvetlerinin bir bölümü) mensupları bile rejim yanlısı değil. Yarmouk’taki şiddet iki hafta önce başladı. PLA kampı korumak için geldi. Kampa bombalar yağdı, kimin attığını bilmiyoruz. Sonra üzerimizden geçen Suriye’ye ait helikopterleri bize küçük bildiriler attılar. Üstlerinde gülümseyen bir çocuk resmi vardı ve ‘eğer oğlunuzun gülümsemeye devam etmesini istiyorsanız bu bölgeyi boşaltın’ yazıyordu”

Yine bir ironi. 1982 yılında, İsrail hava kuvvetleri kuşatma altındaki Beyrut’un sivil bölgelerine üstlerinde “Eğer sevdiklerinizin canına değer veriyorsanız Batı Beyrut’u terk edin.” yazan, tamamen aynı boyutlarda bildiriler atmıştı. Suriyeli görevliler bunu İsraillilerden mi öğrendi acaba?

“Sonra Suriye tankları Arouba Sokağı’na geldi ve bombalamaya başladı. Maafeq Sayed adındaki bir komşum Araba bölgesindeydi ve bir keskin nişancı tarafından boynundan vurularak öldürüldü. Annesi devlet televizyonunun oğlunun terörist olduğunu iddia ettiğini söyledi. Devlet hastanesi kayıtlarına, kalp krizi nedeniyle öldüğü yazıldı. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Genel Komutanlığı mensubu Filistinliler ateşe asla karşılık vermediler.

Sonra Suriye ordusundaki Alevilerin bizi öldürecekleri söylentileri çıktı. Bazı kadınlar Yarmouk kampının yanındaki Asali bölgesinde öldürüldü. Filistinliler evlerinde köşeye sıkıştırılmış insanları kurtarmaya geldiler. Sonra bu insanların Alevileri öldürmek için bıçaklarla geldiğine ilişkin söylentiler çıktı.”

Geçen hafta Cuma günü, Yarmouk’a düşen bombalar 20 Filistinlinin ölümüne ve 54’ünün yaralanmasına ve bunlardan 18’inin çeşitli organlarını kaybetmesine neden oldu. Kurbanlar arasında kadın ve çocuklar da vardı. Um Khaled eşyalarını sattı ve şu an İsveç’in Malmo kentinde işsiz bir mülteci olan kocasının ona yardımcı olabilmesi için dua ederek, Beyrut’taki arkadaşlarına doğru yola koyuldu. Halen Suriye’deki çatışma öncesindeki hayatının güzel olduğunda ısrarlı. “Bir itibarımız vardı” Fakat “Bizim trajedimiz de bu” diyor.

Çeviri: Dilek Soykuvvet

Comments are closed.