Bir başka seçim de; var olma iradesini ortaya çıkarmaktır. ‘Öteki’ olmamak için ve kendi kimliğinle varoluşunun kabul edildiği koşullar için bulunduğun her coğrafyada mücadele etmektir.

Birgül Asena Hızal 18 February 2013
MEŞRU KİMLİK

 

Cumartesi akşamı İKKD alt salonunda bir ‘Serbest Kürsü’ kuruldu. Konu başlıkları ‘bugünün dünyasında dernekçilik nedir ve ne olmalıdır?’ soruları etrafında dolaşıyordu.  Salonu tıklım tıklım gördüğümüz etkinliklerden biri değildi ama farklı görüşler, bakışlar, kaygılar dile gelebildi. ‘Serbest Kürsü’ sorularının üzerine burada birazdaha düşünelim istiyorum.

 

Derneklerimizin kurulduğu 50’li yıllarda Türkiye daha Nato’ya yeni giriyor, Varşova Paktı yeni oluşuyor ve Çerkes köylerinde çocuklar anadillerini konuştuklarında ellerine cetvelle vuruluyordu.

 

Evet, dünya değişiyor.

 

‘Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir’ diyene katılırım, ancak şimdi konu bu durum karşısında ne yapacak olduğumuz değil midir? Değişime direnmek, değişimi yok saymak, değişimi bilgi düzeyinde algılamak, değişimi kavramak, değişimi oluşturmak, bunların hepsi farklı seçeneklerdir.

 

Kendi adıma;  dışımdaki dünyayı değiştirmeye kalkışmışlığım vardır doğrusu,ama başardığımı söyleyemem. Belki de bu deneyim düşündürdü bana ancak kendimi değiştirmenin, durum karşısında ne yapacağıma karar vermenin mümkün ve belirleyici olduğunu. Asimilasyonu biliyoruz, birlikte düştük o damdan. Hem Çerkesler hem de bu topraklardaki diğer halklar bazen farklı yöntemlerle de olsa aynı damdan düştü. Soykırım, sürgün,…oldu elbet ve tesadüfen değil,  yok etme iradesiyle yapıldı. Ancak şunu da unutamayız; ellerine  cetvel yiyen çocukları evden Çerkesce konuşmama tembihiyle göndermiştik biz o okullara. Durum karşısındaki seçimimiz bu oldu. Elbette direndiğimiz ve kimliğimize tutunduğumuz da oldu. Derneklerimiz şehirlerdeki tutunmanın sıcacıkçatılarıydı. Kültürümüzün, hakim kültür ve iktidar gözünden ‘meşru’ olan ögelerini koruyabildik belki de.

 

Şimdilerde dünya biraz daha farklı dönüyor gibi. Türkiye’de kimlikler, aidiyetlikler, anadiller yüksek sesle tartışılıyor ama ne var ki; diasporadakiÇerkesleri artık üçüncü-dördüncü nesil temsil ediyor.Anavatana da sırtımızı dönersek, kalanlarımız, kimsenin ruhu duymadan, yavaşçacık entegre olupgidebilirler  bulundukları topluma. Bu bir seçimdir. Sürgünden daha az acılı olur belki de ama bedelleri nesiller boyu ödenir çünkü biliriz ki; atı kaybolanın kulağından nal sesi gitmez.

 

Bir başka seçim de;  var olma iradesini  ortaya çıkarmaktır. ‘Öteki’ olmamak için  ve kendi kimliğinle varoluşunun kabul edildiği koşullar için bulunduğun her coğrafyada mücadele etmektir.  Bu iradeyi göstermemizin bugüne kadar bildiğimiz yollardan olması zor gözüküyor. Belki de düşünsel çerçevemizi değiştirdiğimizde, duygular ve eylemler peşi sıra gelecektir. Egemen paradigmalar öyle ya da böyle geçerliliğini yitiriyor ama  egemenolanın yerini kendiliğinden yeni  paradigmaya bıraktığı pek görülmemiştir.Hatta  ‘yeni’ ile ambalajlanmış ‘eski’ ile de karşılaşmamız  mümkündür etrafımızda.Var olmak istiyorsak,Çerkes toplumu olarak kendi paradigmalarımızı kendi elimizle değiştirmeye ihtiyacımız var.Dernekler,  bugün artık nitelik değiştirmesi gereken iradenin, varoluş iradesinin tartışıldığı,  oluşturulduğu mekanlardan biri olabilir, bu iradeyle hareket de edebilir.Kültürel faaliyetleri  yenivar olma iradesi ve politikasıyla yeniden değerlendirebilir. Bana göre aslında mesele derneklerimizin neyi temsil ettiğinden çokÇerkeslerin ne istediğidir. Bu günkü örgütlülük halive kurumlar ve  gruplar arası ilişki, düşüncelerden çok kişiler ve olaylar üzerine yoğunlaşmış eleştiriler, neyin tezahürüdür?Reflekslerimizin mi, irademizin mi? Yeniden üretimin mi,  yok oluşun mu?

 

Yorumlar (1)
  1. rasim özkan on said:

    Birgül Asena Hizal,belli ki soykirim ve sürgün kavramlari ile beyniniz güzel yikanmis.Yoksa bu kadar dolu agizla bunlari söyleyemezsiniz.Cocuklarin ellerine Cerkezce konusuyorlar diye vurmuslar ama belli ki sizin ellerinize fazla vurulmadigi icin siz yine de bu güzel ülkenin havasini soluyor fakat bu havaya ihanet icindesiniz.Insanlar malum odalarini havalandirmadiklarinda kömürden zehirleniyorlar.Sizler de bu havayi zehirleyip bu zehiri saf insanlara siringa ediyorsunuz.Biliyor musunuz sizin bu yazinizi okuyana kadar cerkezleri cok severdim.Komsumuz Cerkez Teyze’nin yemeklerini yerken onun cerkez olmasi bizler icin önemli olmuyordu o bizim Cerkez teyzemizdi.Bugün siz ve sizin gibiler yüzünden bu cerkez teyzelikler artik tarih olmaya basladi ve bu cerkez teyzeler tarih oldukca sizler cogaldiniz.