Gürol Demir: Babam yıllar sonra Kayseri’ de sürgündeyken dayımın oturduğu evi buldu…
16:57 6 November 2013

Ethem Bey Kurtuluş Savaşı için görev verildiğinde Salihli Cephesi kuvvetlerini oluştururken önce kendi çevresi olan Manyas ve Gönen civarından müfrezelerini oluşturmuştu. Bunların içinde en önemli müfrezelerden biri de akıncı, bugün için komanda grubu olarak addedilen “Manyaslı Şevket Bey” müfrezesi idi. Yunanlılara yapılan ilk baskında ilk Yunan esirini alan bu müfrezeden Manyas (o zaman Tatarköy nahiyesi) Dümbe (Tepecik) köyünden Horata ailesi ile Kara Hasan ve yine aynı köyden Huray’ın ağabeyi Ateş Mehmet idi.

(Ateş Mehmet Ethem Yunanistan’a geçerken bırakmamış, beraber gitmiş. Oradan da Ürdün’ e geçmiş. Golan tepelerinde bir köyde yaşıyorken 1967 Mısır – İsrail savaşında esir düşmüş. Esir alan genç subay Türkiye’ den gittiği için onu serbest bırakmış. Ateş Mehmet’ in eşi Maşukiye köyünden olduğu için gelip oraya yerleşmiş ve orada vefat etmiştir.)

Ethem Bey 20 Nisan 1920 tarihinde Aznavur kuvvetlerinden kaçanları takiben Manyas’ a geliyor. Manyas’ ta Aznavur kuvvetlerinden 600 kişi Ethem kuvvetlerine katılıyor. Manyas’ ta teslim olanlarla birlikte Ethem’ in kurduğu süvari müfrezesi 5000 kişiyi geçiyor. Yeni süvari müfrezesinin başına Manyas Mürüvvetler köyünden (Çizemuğ Hable) Takığ Şevket Bey’ i komutan tayin ediyor.

10 – 13 Temmuz 1920 Demirci Muhaberesinde 10000 kişilik Ayvalık isimli piyade tümenine karşı intihar edercesine yapılan taarruz ile ilgili olarak Ethem Bey hatıralarından; ‘Emrimi alan birliklerimiz hemen fedakârane bir biçimde hücuma kalktılar. Çok vakit geçmemişti ki düşman cephesine yarıldı ve düşman siperlerinden bir kısmını zapt ettik. Başarılar birbirini takip ediyordu. Bilhassa Şevket Bey’ in emrinde ve cephe merkezinden taarruza kalkan efradın fedakarlığı harikaydı.” Yunan Cephesini ortasından yaran bu kahraman alay (Manyas) namıyla tanınıyordu.

Hiçbir başarı cezasız kalmaz diye bir söylem vardır. Ethem’ in Kuvayı Seyyare’ yi dağıtmasından sonra o alayda ön planda olan komutanlar kimi şehit olmuş kimi asılmış kimi 150’ liklere dahil edilmiş kimi kaçmış kimi tehcir edilmiş ve tehcire o savaşçıların aileleri de dahil edilmiştir.

Bu savaşta yaralanıp cephe gerisine götürülen tümen komutanı Albay Otneos, komutan Venizelos’ un yerine geçen hükümetin Savunma Bakanı imiş.

Ethem Bey Kuva – yı Seyyareyi dağıtıp Yunan işgal bölgesine geçmeye karar verdiğinde Gördes’ten dağ geçitlerini kullanarak Eski Manyas köyüne gelir. 50 kadar adamıyla 10 gün kadar bu köyde kalır. Mürüvvetler köyü de bu köye çok yakındır. Şevket Bey’ in çevresi, tanıdıkları vardır.

Yine Ethem Bey hatıralarında; ‘Arkadaşlarımız, bilhassa Şevket Bey, iki günde bir köylü kıyafetinde güvenilir adamlarını en yakın Yunan askeri merkezinin bulunduğu Susurluk’ a gönderiyor, Yunanlıların bize dair koku alıp almadıklarını soruşturuyordu’ demektedir.

Şevket Bey onun en iyi komutanlarından biri ve en güvendiği arkadaşlarındandı. Ethem Bey 1921 Şubat ayı sonlarında Eski Manyas’a yakın bir Yörük köyü yakınlarında Cambazın değirmeninde geçiş hakkı istediği Susurluk işgal komutanı ile yaptığı bir anlaşma ile teslim olur ve Susurluk’ a gelirler.

Ethem Bey, Bandırma’ dan gelen kardeşi Tevfik Bey, Tevfik Bey’ in refakatine memur Teğmen Yorgiyadis, Şevket Bey ve birkaç arkadaşı ile trene binip İzmir’ e gelirler. Şevket Bey hep yanındadır. Ethem Bey’ in yanındaki diğer askerler başkomutan Populas’a götürülür. Anlaşmaları gereği hasta olan Ethem Hollanda Hastanesine tedaviye alınır. Ethem’ in İzmir’ de kalışı esnasında, kurmay başkanı Halil Bey Ethem’ in kaldığı pansiyona gelir. TBMM’ de alınan karara göre artık Ethem Bey hain Çerkes Ethem olmuştur. Kısa bir görüşmeleri olur. Bu görüşmede ‘Ben İstanbul’dan Mareşal Ahmet İzzet Paşa ile ve Ankara’da Kılıç Ali Paşa ile ilişki kurdum, bir yolunu bulup dönmeye karar verdim.’ diyor ve İzmir’ den bir yolunu bulup kaçıp gidiyor. Ankara’ ya gittiğinde Ethem aleyhine ifade vermeye davet edilmiş, yargılanıp idam edilmiştir Halil Bey.

Şevket Bey rivayete göre Ethem ile Atina’ ya gidiyor. Dönüşü Dikili sahillerinden oluyor. Diğer rivayete göre İzmir’ den dönüyor. Hain damgasını yedikten sonra kendi köyündeki aile efradı taciz ediliyor. Bunun üzerine Şevket Bey gerekenlerin cezalarını veriyor. Devlet nezdine hem hain hem de suçlu oluyor. Kaçaklığı esnasında silah arkadaşı Horata ailesi mensubu Ömer oğlu Recep Baştürk, Şevket Bey’in kendi saz çatılı evlerinin tavan arasında birkaç ay saklıyor. Recep Baştürklerin evinin karşısında Şevket Bey’ in dayısının evi de var, onlardan da yiyecek vb. destek alıyorlar. Tabii saklandığı bir vesile ile duyuluyor. Şevket Bey evden ayrılıyor. Haydar ve Eskiçatal köylerine yakın Söğütlük denen mevki de saklanmaya başlıyor. Susuyor, acıkıyor ve orada çift süren bir tanıdığından su istiyor. Su bahanesiyle giden köylü, Şevket Bey’in o civarlarda olduğunu Haydar köyünde bulunan jandarmaya ihbar ediyor. Birlik Şevket Bey’ i buluyor. Bir rivayete göre askere ateş etmeyip bir çukurda intihar ediyor. Diğer rivayete göre birlik komutanı çavuş onu vuruyor. Şevket Bey ‘Maktul Şevket’ oluyor. Şevket Bey at arabası ile Balıkesir’e götürülüyor. Yolda Haydar köyüne çok yakın Dümbe Köyü (Tepecik)’nde mola veriyorlar. Mola esnasında köyden Çerkes olmayan biri Şevket Bey’in ölüsüne tekme atıyor. Bunun üzerine Subay çok üzülüyor ve tekme atan adamı bir güzel dövüyor. Adam olup da bu hareketleri dirisine yapmalıydı diye onu azarlıyor.

Şevket’in öldürülmesi:

Şevket Bey Müfrezesinde Manyaslı, Gönenli çok olduğu için infial yaratıyor. Bundan halk ve silah arkadaşları çok etkileniyor. O dönemin şartlarında devlet herhangi bir ayaklanma olmaması için tehcir kararı alıyor. İlk önce Şevket Bey’in köyü olan Mürvetler Köyü tehcir ediliyor. Bilahare diğer 14 köy tehcir ediliyor. Hiçbir önlem ve tedbir alınmadan karar tatbik edildiği için tehcire giden köyler çok zorluk çekiyorlar.

Büyüklerimden duyduğuma göre sürgüne giderken mesela Dümbe köyü sakinleri – tabii sadece Çerkes olanlar – at ve öküz arabaları ile yola çıkıyorlar, gençler de at sırtında süvari olarak koruma ve kollayıcı görevini üstlenerek yola çıkıyorlar. Üzüntülerini belli etmemek için bölgelerinden ayrılana kadar armonika çalarak, şarkı söyleyerek, oynayarak yola çıkıyorlar.

Uzaklaştıkça nereye gidecekleri meçhul bir halde, ne yapacaklarını bilmeden korku içinde ve mümkün olduğunca da tedbiri elden bırakmayarak kafile yoluna devam ediyor. Bizim ailenin bulunduğu kafile Kayseri – Aziziye’ de (Pınarbaşı) kalıyor. Orada kalmalarına sebep kendisi Çerkes olan Tarihte Kafkasya isimli eseri yazan General İsmail Berkok. Çünkü Aziziye’de çok Çerkes var. Hatta küçüklüğümde armonika ile babamın dayısının kızı Aziziye Hala ağıt niteliğinde Aiziye isimli bir parça çalardı, çok etkileyiciydi hala kulaklarımdadır.

1978 yılında Kayseri’ de çalışırken babam ziyaretime geldi. Dedem ailesini, eşi, iki kızı ve iki oğlunu yanına alıp Aziziye’ den Kayseri’ye geliyor. Kiçi Kapı mahallesinde bir caminin mimberini oyma ağaçtan dedem yapmış onu gösterdi bana babam. Oturdukları mahalle de Kiçi Kapı mahallesin ama evini bulamadı. Fakat dayısının oturduğu evi gösterdi. Gösterdiği evde bizim muhasebe müdürümüz oturuyordu. Babam en küçük kardeş o zamanlar, 10 – 11 yaşlarındaymış. Bana ‘Buraları tarlaydı, düzlük ovaydı. Beni ata bindirdiler, belime ağırlık bağladılar öyle at yarıştırdım.’ demişti.

Annemin dedesi kafile halinde Malatya’ ya kadar gitmiş. Dedem orada vefat etmiş. Eşimin teyzesi Kubzi teyze yolda doğmuş, Ilıca Boğazı köyünde kırklamışlar. Arkadaşım Veli Çetin’in eşi İlknur Hanım’ın anneannesi küçücük bebekmiş. Anneannesinin annesi Hacıosman köyünden. Tehcir sonrası köye geldiklerinde evlerine komşu köyden Pomak ailelerin oturduğunu görmüşler. Onları çıkartmak için yapılan münakaşada kadıncağızı öldürmüşler. O arada nasıl fırsat bulduysa bebeğini ekmek fırınının içine saklamış ve bebek böylelikle kurtulmuş.

Kayseri’ den dönüş öncesi amcam Mahmut Demir 18 yaşlarında bir delikanlı. Atla geliyor, evi işgal edenleri çıkarıyor, tarlalarımızı ekenler tekrar ekmesin diye uzun süre tarlalarda yatıyor ve ekim zamanı tarafımızdan ekilmesini sağlıyor. Giderken emaneten bırakılan koyunlardan hiçbiri geri gelmiyor. Bunun gibi birçok anlatı dinlemiştim.

Babamın dayısının oğlu mızıka subayı Kadir, Ethem kuvvetleriyle birlikte yurt müdafası için savaşıyor. Köye döndüğünde, eşkıyalar köyü basıyor, dayısı kızlarına göz kulak olmasını istiyor. Birkaç eşkıyaya gereken dersi veriyor. Birinde eşkıyaların, dayısından ve komşusundan gasp ettiği malları silah zoruyla geri alıyor. Köyümüzden birileri iftira atarak şikayet ediyor, aranmaya başlıyor, bir gece babaannem ile sabaha kadar anlatıyorlar, sabaha karşı ben gideyim diye dışarı çıkınca yakalanıyor ve Balıkesir’e götürüp onu asıyorlar. Sonra Eşkıya Kadir zannıyla asıldığı söylentisi çıkıyor. Ama asıl sebep Ethem kuvvetlerinde bulunması… Sonra aile yalan yere iftira atan haini tespit ediyor, hainlik yapan köyü terk edip kaçıyor. Birisi bir müddet sonra Erzurum taraflarında bir köyde değirmencilik yaparken hainlik yapan köylüsünü buluyor. Karşısına geleni görünce çok korkuyor ama cezasını çekiyor. Kim olduklarını asla öğrenemedim. Hepsi rahmetli…

Yorumlar (1)
  1. muammer dursun erer on said:

    Gürol Demir Güney Marmara’da yaşayan birkac Thamade içersidedir.Manyas bölgesi ve Kuvva-ı Seyyare ile ilgili anlattıkları bölgemizde sözlü tarihte tamamı bilinmektedir.Manyas İlcesiyle ilgili 1925 senesi öncesi nüfus kayıtları bile arşivlerde yoktur,Manyas Çerkes’leri sürgününden sonra Manyas bölgesinde yaşayan Çerkes ulusu asimile edilene kadar Sanayii, fabrika yatırımı yapılmaması için devlet şerh koymuş,1986 yılında bölgeye Akfa salca fabrikasının yapımıyla ancak şerh kaldırılmıştır.