Orhan Digeş – Kayseri/Uzunyayla/Methiye Köyü
14:04 4 February 2013

1950 doğumluyum ben,1994’de İstanbul’a geldim yani 44 yıl köyde yaşadım. 4 kardeşiz biz, iki erkek kardeşimin biri Almanya’da, bir Amerika’da yaşadılar. Onlar benden çok önce çıkıp gittiler köyden.

Köyde çiftçilik ve koyunculukla uğraşıyordum. Durumum çok kötü değildi. Traktörüm falan vardı yani. Onları sattım buraya İstanbul’a geldim. Uzunyayla kurak bir memleket, 150-200 dönüm tarlan var, 3 kardeşsin. Bu üç kardeşin paylaştığını düşün 50’şer dönüm olur, senin çocuklarına da paylaştırdığını düşün elinde 25 dönüm kalıyor kişi başına. Uzunyayla dediğin yer zaten deniz seviyesinden 1750 metre yükseklikte. Bir tek arpa, çavdar, buğday yetişiyor, başka bir şey yok.  Onu da 2 sene de bir veriyor tarla. Bir sene ekip bir sene dinlendirmen lazım. Bu şartlardan dolayı eskiden 150 hane yaşıyordu bizim köyde, şimdi taş çatlasa 40 hane kaldı. Kalanlar da büyük şehirlere gidenlerin tarlalarını icar tutuyor. Ekip biçiyor ama icar parasını da vermiyor. Zaten kazanamıyor adam, ne alacan adamdan. Kalanların çocukları da, hemen hemen çıktı köyden okumak için, çünkü bir gelecek yok köyde. Köyde kaldı yaşlılar, 50 yaşın altında çok az insan var şimdi, köyün genci 50 yaşında. Köydeki tarlalar satmaya kalksan da değersiz, iki yüz dönüm tarlayı satsan yirmi bin lira yapmıyor. Mal paylaşım tartışmaları oluyormuş birçok yerde. Bizim orda ortada bir şey yok neyin kavgasını vereceksin zaten. Değerli bir şey olsa kavga olur da, bizde oda yok.

Bunlara rağmen ben direndim aslında köyde yasamak için ama baktım olmuyor, bende çıktım geldim İstanbul’a. Zaten bizim köylülerimiz de burada çoğu.

Almanya’ya giden biraderim sonra buraya, yani İstanbul’a gelmiş ve burada mobilya dükkânı açmıştı. Ben geldikten sonra orda çalışmaya başladım, çocuklard a burada okula gitmeye başladılar. Geldiğimizde tabi Uzunyaylalı Adigeler’in çok olduğu Esenler’e yerleştik. Sonuçta onlar bildiğimiz tanıdığımız, dilimizi, derdimizi bilen insanlardı. Bizim Uzunyayla’dan gelip burada kendi işini yapmaya kalkan çok, ama yapabilen çok az.  Ben bile üç dört sefer teşebbüs ettim. Bir halıcılık yaptım, bir konfeksiyonculuk yaptım ama olmadı yapamadık, kapattık sonra.

Köyde rençperlik yaparken de bağkurum vardı benim. Çiftçi bağkurunu ödüyordum. Buraya gelince Bağkur’u kapattım SSK’ya geçtim, ordan da emekli oldum sonra. Emekli olunca genelde burada, dernekteyim. Dernek eskiden çok iyiydi, şimdi biraz sessiz, ama yine düzelir inşallah. Burda bizim köyden de çok insan var. Hatta İstanbul’da en çok bizim köyden Çerkes var herhalde. Hepsi burada değil tabi, kimi Bağcılarda kimi başka yerde ama çoklar.

Çocuklarım köyde doğdular büyüdüler, sonra okul için Kayseri’ye ve İstanbul’a göndermiştim onları ama yinede köyde yetiştikleri için Adigece’yi iyi konuşuyorlar tabi. Çünkü orda da burda da evde kesinlikle Türkçe konuşmayız biz.  Tabi okul, iş hayatı falan onları çok etkiliyor. Dili biliyorlar ama konuşacak yerler sınırlı. Mesela benim gelinim Gürcü, Adigece bilmez. O geldiğinde mesela onunla Türkçe konuşmak zorundayız. Bir de tabi köyde hep bir arada Çerkesler’le birliktesiniz, adetler, ananeler zaten yaşıyor. Ama buraya gelip küçük apartman dairelerine yerleşince onlar zorlaşıyor. Mesela çocukların ikisi de evlendi, ikisi de ayrı yerlerde yaşıyorlar. Köyde olsa beraber olacaktık. Şimdi torunlar oldu, anca hafta sonları gelebiliyorlar, o zaman görüyoruz. Köyde olsa bizim elimizde yetişirlerdi. Burda her şey zor âdeti, ananeyi yaşatamıyorsun ki, şartlar el vermiyor. Mesela ben evlendikten sonra 10 sene annemle beraber oturduk. Annem beni 10 sene hanımla beraber görmedi evde. Ama burada oğlum evlendi. Evlendiğinin ikinci günü mecbur olduk yemek de yedik, aynı odada da oturduk gelinle. Gidecek yer de yok ki küçücük ev, onun için o anane usulünü yürütemiyorsun burada. Yine mesela eskiden köyde gelin kayın pederiyle konuşmazdı. Ama burada mümkün mü? Benim gürcü gelinim 1 hafta falan konuşmadı sonra baba konuşacağım, yeter artık, sen geliyorsun hoş geldin diyemiyorum çıkıyorsun uğurlayamıyorum dedi. Haklı tabi kız, küçücük ev.

Torunlar oldu şimdi, onlara Adigece’yi öğretmeye çok uğraştım ama olmuyor. Gelinim Gürcü olduğu için evde konuşulmuyor, e okula da gidiyor, Mecbur gitmeye. Orda da konuşamıyor. Haftada iki saat geliyor bana bende o kadar zamanda nasıl öğreteyim. Anca suydu, ekmekti onları öğretebiliyorum. Eskiden olsa dernek çok iyiydi. Derneğe gönderip dili, adet, ananeyi öğretmek istiyordum. Ama dernek de eskisi gibi değil.

İstanbul’da akraba ilişkilerimizde ne kadar uğraşsak köydeki gibi değil. Akrabalarımızın hepsi Esenler’de değil. Kimi Bağcılar’da, kimi karşıda. Onlarla bazen senede bir görüşebiliyoruz. Ya cenaze olacak ya da hayırlı bir iş olacakta, o zaman gidip görüşebiliyoruz. Çocuklarımız hele, onlar akrabalarını tanımıyor artık. Aynı sülaleden olan çocuklar birbirini tanımıyor, üstelik aynı köyden bunlar, düşünebiliyor musunuz? Bizim sülaleden yani Digeş sülalesinden olanların birbirini tanıması için biz Temmuz ayında bir araya geliyorduk köyde. Orda tanışabiliyorlardı işte. Ama iki sene devam ettirebildik bunu. İstanbul’da, Kayseri’de nerde varsa hepsi toplanıyordu. İki sene sonra yapamaz olduk, ekonomik imkânlar el vermedi bir daha yapmaya. Ama şimdide köyce yapıyoruz, bütün köy bir araya geliyor şimdide. Gidebilen gidiyor tabi yine, imkânları olanlar yani.  Bir de İstanbul Uzunyayla’ya çok uzak. Otobüsle gideceksen 14-15 saat. Yaş geçince bu yolu bünyede kaldırmıyor. Artık köydeki cenazelere bile eskisi gibi gidemez olduk. Biraz daha yakın akrabalar olursa onlarınkine gidiyoruz. Ya da cenaze İstanbul’daysa onları kaçırmıyoruz. Derneğe telefon açılıp haber verilir cenaze buradan herkes toplanır gideriz. Gençler pek gitmiyor artık cenazelere zaten dedim ya doğru düzgün tanımıyorlar da birbirlerini. Bir de çalışıyorlar. Cenaze dediğin hafta sonu olacak diye bir şey yok, hafta içi olsa cenaze nasıl gidecek. Hadi bir gün o öldü, bu öldü dedin patronuna sonra ne olacak. Onun için yeni nesilde cenaze işi de zayıfladı.

Ben köye gitmeyi düşünüyorum artık. En azından ev yapıp yazları orda kalmayı istiyorum. Çünkü özledim köyü, taşını toprağını özlüyor insan. Gidenler çok, yazın gidiyor iki ay üç ay orda kalıyor sonra geliyor. Biz de hanımla bu yaz bir ev yaptırmak istiyoruz nasip olursa. En azından yazları gidip kalacağız bundan sonra. Çocuklar da gidip gelmek istiyor köye ama maddi imkânlar kısıtlı , tatilleride yok pek. Ama biz ev yaptırırsak onlar da daha rahat gelirler.

Comments are closed.