Taşranın Çay Bahçeleri ve Öykü
22:18 8 September 2013

Orta Asya bozkırlarından Anadolu’nun Yörük mezralarına sökün eden Halk Hikayelerinin, Mesnevi tarzı hikayelemenin bir geleneğe döndüğü Türk – İslam coğrafyasının Tanzimatla gelişen yazın hareketinin ardından birçok serüven, akım, mecra gelip geçti. Beşir Fuadları, Namık Kemalleri, Ahmet Mithatları yazın müzesinde saklayıp kollayan Türkçe edebiyat bugün için “hikaye/öykü” sınıfında Sait Faik Abasıyanık, Sabahattin Ali, Hasan Ali Toptaş’tan Murat Uyurkulak’a, Hakan Bıçakçı’ya, Orhan Pamuk’a ve değineceğimiz Mahir Ünsal Eriş’ e uzanmaktadır.

Evrensel insan algısının, duygudurumunun ilk fotoğrafı olan Gogol’ un Palto’ su askıya çıkalı çok oldu. Hemen yanıbaşına konuveren Çehov ise hala kesit – öykü tarzının bayraktarlığını yapmaktadır. Yeni sinemanın, modernist ve postmodernist yazın’ın uğrak yeri olan bu iki isimden Türkiye’ de devamcısı sayabileceğimiz çokça isim bulunmaktadır ancak bu tür küçük insan öykülerinin Türkiye taşrasında yetişen isim olan Mahir Ünsal Eriş’ e yeni bir ses, bir soluk ve domates – beyaz peynirli tost tadında uğramamak olmaz.

Kitaplarına düşen özgeçmişini sıralayacak olursak: 1980’de Çanakkale’de doğdu.Bandırma’da büyüdü. Arkeoloji okudu. Çeşitli dillerden kitaplar, makaleler, öyküler çevirdi; halen de çevirir.Gençlerbirlikli’dir, söylenişi bile güzel.

“Olduğu Kadar Güzeldik” ile başlayan öykücülüğü hemen peşinden çıkan “Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde” kitabıyla devam eder. Genel itibariyle muzip, hüzne yenik ve keder’ e dokunan yanıyla afacan bir kalemin bizi beklediğini söylemek abartı olmaz. Gece anlatımının yoğun olduğu öykülerinde çocukluğunun geçtiği Bandırma, Erdek , Gönen çokça yer tutmaktadır. Halen yaşamakta olduğu Ankara’ nın da konu edildiği öykülerinde yeni, temiz bir dile işaret etmekte Eriş. Taşra dili ya da Batı Anadolu ağız özellikleri değil de kendisinin beslendiği bir anlatım dili dikkate çarpıyor. Güncel Türkçe’ nin sade bir anlatımıyla kah taşranın küçük insanından yola çıkan öykülemesi, büyükşehrin “hırsız”larına, kariyer insanlarına, kalabalık öğrenci evlerine, devrimcilere,serserilerine; oradan yine çocukluğunun taşrasına,mahallesine, genelevlerine, konsomatrislere, Erdek’in çay bahçelerine uğruyor. Öyle ki yine bir çay bahçesinde eski sevgilinin karşısında kabir azaplarına gark olan bir anlatıcıyı buluyoruz.

İlk kitabının atıf kısmında ödünç aldığı hikayeleri de anlattığını belirten yazarın değişen anlatıcı kimliklerii ile birçok farklı kısa öyküyü kaleme aldığı görülmektedir. Geçmiş dönemin halk hikayeciliğinden aldığı hikaye anlatma özelliğinden yukarıda bahsetmiştik. Eriş’in hikayelerinde yoğun otobiyografik özelliklerin olduğu açık. Geniş bir oyluma sahip olan bu otobiyografik nitelik, duyup anlattığı, çevresinden dinlediği hikayeleri üstün bir başarıyla anlatmasıyla kendisini göstermektedir. Öyle ki “Her Kanser Erken Ölümdür.” isimli öyküsünde eril anlatımı terk eden yazarın kadın algısını yansıtmadaki başarısı taktire şayandır. Kadın ilgisi, algısı ve dünyasına dair anlatımını büyük bir başarıyla anlatan Eriş, kaleminin değdiği her yerde bir iz bırakabileceğini gösteriyor.1974’te ölen şair İsmet Özel’inii şu deyişini hatırlatıyor:”Şiir, kadınca hissedilen şeylerin erkekçe söylenmesidir.”

Hikayesini anlattığı taşranın artık yaşamadığını ifade eden yazariii ilk, orta ve lise öğrenimindeki arkadaşlıklarından dem vurduğu bir öyküsünden sonra yolda öğretmenlerine rastlar. Üstelik bir araba sopa yediği öğretmenlerinden öç almak yerine onlara başıyla bir reverans çakar, gaza basarak uzaklaşır. Aracını şehrin bir sokağına park ettikten sonra hayali illegal bir sol partinin liderini oynayan, cozutan bir devrimci liderin evine konuk olup şarap ve peynir kokuları arasında devrim hayallerinin heyecanına bizi ortak eder. Öyle ki; yazar, okur ve hikaye elinde pimi çekilmiş bir bomba ile balkon sınırlarında dolaşır.Bir öyküsünde kötü yola düşmüş kadını anlatırken, “Kimi Sevse Gülderen” isimli öyküsünde de evde kalmış bir kızın nasıl metres olabildiğini aktarırken, iç acıtsa da hikayenin akışı içinde hayatın bu yönü bizi kendine çekmektedir.

Yeni yetme şerefsiz patronların, kocasını ve sevgilisini aldatanların, kamyon şoförlerinin, çay bahçelerinin, Biga’ nın, Erdek ve Bandırma köylerinin anlatıcı olan yazar,kısa iki kitabını elimize aldığımızda köydeki dedesinin eski püskü motorbisikletinin arkasına bizi de alıp gezintiye çıkartır.

İki kitabının isiminden de anlaşılacağı üzere Arabesk’ e olan yatkınlık da göze çarpmaktadır. Arabeskin bir kültür olduğunu hissettiren yazarın hikayeleri arasında kurşun kalemle çevrilen kasetlerin, oyun konsollarının, doğan slx’ lerin hikayesini bulmak pek mümkün.Bugünün 25-30 yaş aralığında yaşayan herkesin bizzat şahitlik ettiği dönemin güncelini ortaya koyan bu ürünler, Eriş’ in yazın dünyasında tekrar haşrolur.

Hasılı kelam, söz uzadıkça anlam ve amaç uzaklaşıyor. Hakan Bıçakçı, Emrah Serbes, Murat Uyurkulak, Alper Canıgüz, Algan Sezgintüredi tarafından bir güzel kuşatılan yeni hikayeciliğin ismidir yazar. Bir beğeni, bir hayranlık teması içeren bu yazıda Mahir Ünsal Eriş; köyde yetişmiş, sokakta top oynamış, koşarken dizini asfaltta kanatmış, lise önünde dayak yemiş kişilerin hayatından çıkıp gelmektedir.

Kitapları:

Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde,2012,İstanbul,152 sayfa,İletişim Yayınları

Olduğu Kadar Güzeldik,2013,İstanbul,128 sayfa,İletişim Yayınları

Melih Özel Ubıh

Comments are closed.