Oryantalizmin doğuşu Toplumsal Tarih’te…
13:35 8 July 2014

Toplumsal Tarih dergisinin Temmuz 2014 tarihli 247. sayısındaki özel dosyada Osmanlı İmparatorluğu’nun etrafındaki devletlerin 17. yüzyılın ikinci yarısında Venedik’in ilk dil okulunu açmasından sonra takip eden yüzyıllarda diğer devletlerin açtığı okullar, bunların eğitim programları, anlayışları, bu okulların hangi ihtiyaca karşılık geldiği, buradan kaynaklanan şarkiyatçılık akımı gibi konular üzerinde duruluyor.

“OSMANLI’YA KOMŞU DÜNYADA DİL OKULLARI ve ORYANTALİZMİN DOĞUŞU”

Dosya editörü Özhan Kapıcı sunuş yazısında konuyu şöyle özetliyor:

17-19. yüzyıllar arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun sık ilişkilerde bulunduğu Venedik, Avusturya, Polonya ve Rusya’da, yani Osmanlı’nın etrafındaki Avrupa devletlerinde Şark dilleri, özellikle Osmanlı Türkçesi öğreten ve aynı zamanda Osmanlı coğrafyasında görevlendirilmek üzere diplomat ve dragoman yetiştiren kurumlar açılır. Babıâli ile diplomatik münasebetlerin yürütülmesinde temel kurumsal yapılardan biri hâline gelecek olan Güner Doğan’ın ele aldığı Avrupa devletlerindeki Şark dilleri okullarının en eskisi Venedik Şark Dil Okulu’ydu. On altıncı yüzyılın ortalarından beri faaliyet gösteren bu okul, İstanbul ile Venedik arasında doğrudan bağların kurulmasını sağlamış ve buna bağlı olarak İstanbul’a Venedik’ten sürekli dil oğlanı adayları gönderilmişti. Venedik’in İstanbul’a dil oğlanı yetiştirmek için talebeler gönderme uygulaması, daha sonra diğer Avrupa ülkelerinin de takip edeceği bir yol olacaktır. Venedik’in başlattığı bu gelenek bir model teşkil edeceği gibi, erken modern Avrupa’da erken oryantalist söylemin oluşumuna da katkıda bulunacaktır; ‘oryantal despotizm’ bu çağda temelleri atılan bir tabirdir. 1551’de Pera’da bir okul açan Venedik modelini 1566’da Ragusa, bazı kaynaklara göre 1621’de Polonya izlemiştir. 1669’da Fransa, Pera’da benzer şekilde bir tercüman okulu kurmuş ve 1690’da Britanya buna eklenmiştir. 1754’te Avusturya Académie orientale’nin kuruluşuyla yukarıdaki modelleri daha da geliştirmiştir. Rusya’nın ise ilk olarak 1724’te İstanbul’a dil oğlanı talebeleri gönderdiği söylenir.

ŞARK DİLLERİ OKULLARININ KURULUŞU

On sekizinci yüzyıldan itibaren Şark coğrafyasına yönelik emperyal ve kolonyal çağa girilmesiyle bu mektepler daha da geliştirilecekti. Venedik’in böylesi uygulamaları, Levant ticaretinde etkili bir pozisyon elde etmeye başlayan Marsilya Ticaret Odası’nın talepleri doğrultusunda benzer bir kurumun Fransa’da da oluşturulmasını sağlayacaktı. XIV. Louis’nin nazırı Jean-Baptiste Colbert’in teşviki ve meclisin kararıyla Paris’te kurulan Şark Dilleri Okulu, Fransa’nın özellikle Osmanlı İmparatorluğu bünyesindeki Fransız diplomatik misyonları ve tüccarlarının, ticari ve siyasi ilişkileri ile konsolosluk işlerini yürütmek maksadıyla dil oğlanları ve dragomanlar yetiştirmek amacına hizmet etti. Bu okul üzerine yapılan çalışmalar özellikle 1721-1762 arasındaki dönemin okulun en parlak dönemi olduğuna işaret eder.

1790’da Kurucu Meclis’e sunulan teklifler doğrultusunda, 1795 Martı’nın son günü yine aynı amaçlarla Milli Kütüphane bünyesinde Yaşayan Şark Dilleri Mektebi kuruldu. Fransa’daki bu gelişmeler, Osmanlı İmparatorluğu ile mücadele hâlindeki Habsburg ve Rusya imparatorlukları tarafından yakından takip edilmiş olmalı; 18. yüzyılda bu ülkelerde kurulan benzer kurumlar, Levant’taki devletlerarası rekabetin birbirleriyle olan etkileşimini gayet iyi yansıtmaktaydı.

ŞARKİYATÇILIĞIN DOĞUŞU

18. yüzyıl, şarkiyatçılığın doğuşuna da sahne oluyor, diplomatik ve ticari kaygılarla teşekkül eden böylesi kurumlar, modern şarkiyatçılığın ve Osmanistik’in başlıca sütunlarını teşkil ediyorlardı. Ömer Gezer’in kaleme aldığı Viyana Şark Dilleri Akademisi, modern çağın şafağında Osmanistik çalışmalarının Avrupa’daki en önemli kurumlarından birine odaklanıyor. Avusturya’yı ve diğer örnekleri dikkatle takip eden Rusya’da ise bu alanda farklı merkezlerde, birkaç farklı kurum, 19. yüzyılın başındaki eğitim ve bürokrasi reformuyla birlikte teşekkül ediyor. Avusturya ve Rusya örnekleri, diplomasi ile akademik şarkiyatçılığın doğuşu ve gelişiminde birbirlerine benzemekle birlikte, 18. yüzyılda bir varoluş mücadelesi veren Polonya örneği, bu manada biraz farklılaşıyor. Özlem Akay Dinç’in makalesinin de gösterdiği gibi Poniatowski’nin kurduğu Doğu Okulu, var olma mücadelesi veren Lehistan’ın, büyük güçler karşısında kendisine en büyük desteği veren Babıâli ile ilişkilerini geliştirmek amacına hizmet ediyordu. Özhan Kapıcı ise Rusya hariciyesinde Türkçe öğretim mekteplerinin doğuşu ile şarkiyatçılık arasındaki bağlar üzerine bazı gözlem ve değerlendirmelerde bulunuyor.

ABDÜLHAMİT’İN TUĞRASI

Toplumsal Tarih’te ayrıca bu ay Edhem Eldem, “Kemalizm Öldü, Yaşasın Hamidizm” başlıklı bir yazısı ile yer alıyor. Eldem, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde yeni bir uygulama olarak arşivde bulunan belgelerin üstünde Abdülhamid’in tuğrasının bulunduğu CD’lere kaydedilip, o şekilde servis edilmesinden yola çıkarak Başbakanlık Arşivi gibi önemli bir devlet kurumunun neden artık olmayan bir devletin simgesini kullandığı sorusunu soruyor. Üstelik tarihi yüzyıllara yayılan bir devletin sadece bir döneminin simgesi kullanılıyor.

Comments are closed.