“2x2=4”ünüzün neresinde ?

İmdat Kip 13 April 2016
İmdat Gibilerden Duayenlere

Bir düelloda
Daha büyük bir şey vardır
Ve daha acıdır bu
Ölümden de ölüm korkusundan da

Bakarsın dün en güvendiğin kişi
Karşı tarafın şahidi olmuş
İşte acıdır bu da
Ölümden de korkusundan da

Daha da acısı vardır ama
O da sevdiğin kadının
Karşı tarafı ziyaret etmesidir
Bu bir nezaket ziyareti de olsa
Düello gerçekleşmemiş de olsa
Acıdır bu
Ondan da ondan da

Daha da acısı
Kılıcın elinde
Alnında bir tutam güneş
Kalakalıyorsun ortada

Cemal SÜREYA

 

Uzun süren bir suskunluktan sonra; uçak krizi ile başlayan süreç ve bu  sürecin beslediği Çerkesler cephesinde oluşan yoğun dezenformasyon ortamı, beni birşeyler yazmaya itti. Bazı yalan yanlışları düzelteyim derken,  kendimi, hem yalan söyleyenlerin, hem bu yalanları dinlemeye taraftar olanların mutluluğuna çomak sokan, “mahallenin delisi” olarak buldum. Derhal susturulmam gerektiği  için, her yol mübah görüldü.Konuyla hiç ilgisi olmayan kişisel olarak hedef alındığım bir karalama ve itibarsızlaştırma kampanyasına hedef oldum. En yakın bulduğum dostlarım dahi yazmamam gerektiğini söylediler. Hiç kimse yazdıklarımın herhangi bir yerinin yalan veya yanlış olduğunu söylemedi.  Doğruları söylememin,bana da kimseye de bir faydası olmadığında, hiçbir şeyi değiştiremeyeceğim konusunda hem fikirler sadece.

 

Bu linç ortamının, bu toz dumanın arasında bir de, daha önceki yazılarımın eleştirisi olarak, Sn. Fahri Huvaj’ın “İmdat Gibilere Cevap Gibi” yazısı gündeme düştü. Zamanlama her ne kadar talihsiz olsa da, dönüşçülük sözkonusu olduğunda ismi tartışılmayacak, işin gerçek sahiplerinden birisinin ses vermiş olması beni çok sevindirdi. O yüzden de, ortadaki çirkinliklere bulaştırmadan, daha bir ciddiyetle ele almak için biraz erteledim.

 

Gerçek dönüşçülerin suskun, dönüşçü döküntülerinin ise çok gürültü çıkardığı, bunca namert kurşunun uçuştuğu bu ortamda, adam gibi bir kurşun yiyelim diye heveslenmiştim. Fakat hevesim de havada kaldı. Tabanca çok gösterişli idi ama, kurşunlar hava gazı çıktı. Beni de vuramadığı gibi, döküntülerin kirlettiği havayı biraz daha kirletmek dışında bir işe yaramadı.

 

Yazıyı tekrar tekrar birkaç defa okudum. Benim beklediğim anlamda, ne ciddiye alınabilir bir eleştiri ne de dönüşçülüğü tartışmaya temel olabilecek herhangi bir unsur bulamadım.

 

Fahri Huvaj işin özünden çok üslup konusuna -gereğinden fazlaca- takılmış. Uçak krizini bahane ederek “dönüşçülere sataşma, laf sokuşturma, kara çalma”  gibi bir amacımın olduğunu düşünmesi  epeyce garip geldi. Amacımın açıkça eleştiri olduğu, yıllardır yazılarımda aynı şeyi yaptığım ortadadır. Konu eleştiri olunca, üslubun da biraz sarsıcı olması kaçınılmaz, hatta biraz da kasıtlıdır.  Ben istatistik raporu üslubuyla yazı yazmaktan hoşlanmıyorum da.

 

Beni şaşırtan diğer bir husus ise, sanki ortada yaşayan bir dönüşçülük projesi var, taraftarları,karşıtları var, kırkbeş yıl önce konmuş değişmeyen doğruları var da, benim gibi bir “densiz” bunlara sataşıyor gibi bir havanın verilmiş olmasıdır.

 

Böyle bir şey varsa nerede ? Ne yer ne içer? Bunca yıldır kış uykusuna mı yattı? Hiçbir konuda gıkı çıkmaz. Benim gibi biri sataşınca mı sesi çıkar? Yoksa ben mi kış uykusundayım da tıkır tıkır işleyen bu dönüşçülüğün başarılarını göremiyorum.

 

Bunlara kendisinin de inandığını sanmıyorum. Fahri abi biraz dostlar alışverişte görsün istemiş gibi. Hayal kırıklığına uğradım.

 

Yine de beyanlarını esas kabul ederek, bunlara inanmakta olduğu varsayımıyla hareket edeceğim. Başka türlü bu konuyu ciddiyetle tartışma imkanımız olmayacaktır.

 

Üslup konusunda terbiye etme çabasını bir kenara bırakırsak, yazının tümünde ele alınmış tartışılmaya değer konuları sırasıyla inceleyelim. Duayen dönüşçüler için söylediğim ”otuz yıl önce ne demişlerse doğrudur, bugün de aynı yerdedirler” iddiamı kırkbeş yıl olarak düzeltiyor.  Aynı düzeltmeyi Sn. Hatam da yapmış. Bir itirazım yok. Ben otuz yıllık kısmını daha iyi bildiğimi düşünüyorum, önemli olan, değişmemiş doğrularını muhafaza etmekte oluşlarıdır.

 

Kırkbeş yıl önce ortaya koydukları dönüşçülüğün“2×2=4” olduğunu iddia ediyor ki, şaşkınlıkla karşılıyorum. Kırk küsur yıldır muhafaza edilen, böyle bir güçlü inanca ,gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi olmasa da, şapka çıkarılır.

 

Dönüşçülük, hiçbir zaman “2×2=4” olmamıştır. Ancak SSCB’nin var olduğu dönemde kendi içinde tutarlı olduğu söylenebilir. Sovyetler yıkıldıktan sonra tutar tarafı da kalmamıştır.

 

Bir teoriyi oluştururken, tezinizi bir takım varsayımların üzerine kurarsınız. Bu varsayımlar ve teorinizin tutarlı olması gerekir. Varsayımlarınızın gerçeklik dereceleri ise teorinizin başarısını belirleyecektir.

 

SSCB’nin var olduğu ortamda, dönüşçülüğün varsayımları; a)Çerkesler diasporada hızla asimile oluyor, yok oluş kaçınılmazdır, b) Anavatanda Sovyet sistemi özerk cumhuriyetlerimiz eliyle, kültürel varlığımızı garanti altına almıştır, c) Anavatana dönüş yok oluş karşısında çaredir. Ve tek çaredir, d) Dönecek insanların hukuki statüleri, işleri, barınma ve sosyal güvenlikleri SSCB devleti garantisi altındadır.

 

Bu varsayımların doğruluk dereceleri tartışılabilir ancak, bu varsayımlar çerçevesinde dönüşçülük, kendi içinde  tutarlı idi. Çerkeslerin anavatana dönme iradesi ile SSCB’nin bunları kabul etme iradesi karşılaşırsa sorun çözülüyordu.

 

Bu varsayımların çoğunluğu bence ciddi sakatlıklar taşıyordu. Ama bizim test etme imkanımız olmadı. SSCB yıkıldı. Kitleler ikna edilebilecek miydi, Sovyetler kabul edecek miydi yada ne kadarını kabul edecekti? Bu iş ulusal sorunu gerçekten çözecek miydi ? Bütün bunlar, tartışılacak çok fazla detay içeren  sorulardı.

 

Her halükarda dönüşçüler, Çerkes ulusal sorununa  samimi çözüm arayan en önemli siyasi hareket idi. Kitleleri ikna edip zaten altyapısı hazır olan anavatana nakletmek gibi son derece basit bir idealin etrafında toplanmışlardı.

 

“Dönüşçüler başlarda aynı ideallere sahip iken sonradan çeşitlendiler”  dememe bazı arkadaşlar itiraz ediyorlar. Dönüşçülerin  dönüş ortak paydası etrafında toplanmış farklı ideolojilere sahip bir ittifak olduğunu  söylüyorlar. Bu iddia bence biraz abartılı olur. Ben ideolojiden değil ortak ideallerden bahsettim. İdeal de başta dönüşün kendisidir. Yine de ideolojik iman açısından bakacak olursak arkadaşlara hak verebilirim. O açıdan dönüşçülerin sosyalistliği bile tartışılır. Dönüşçüler Sovyet sisteminde yaşamayı kabul eder. Ve argümanları da SSCB ile uyumludur. Şimdi eleştirdiğimiz, tarih tezimiz de hem oradan ithal hem de Sovyet ideolojisine uyumluydu. Çarlık Rusyası’nın zulmettiği Çerkesler; emperyalistlerin, feodallerin ve din adamlarının da oyunlarıyla   vatanlarından koparılmışlardı. Sürgün ve soykırım diyerek SSCB’nin karşısına çıkılmazdı herhalde.

 

SSCB çöktükten sonra, dönüşçü düşüncenin temelindeki varsayımlar da büyük ölçüde çökmüştür. Mesela;  dönecek insanların hukuki, mali ve sosyal ihtiyaçlarına cevap verecek bir muhatap devlet yoktur. Bu anlamda ilk on yıllık dönem, içinde önemli fırsatları barındıran bir boşluk dönemiydi, biz kullanabilecek durumda olamadık-hatırlamakta fayda var.

 

“Duayenler”, dönüşçülüğün kırkbeş yıldır değişmeyen “2×2=4” olduğunda ısrar ediyorlar. Peki, sormazlar mı saygıdeğer  duayenlere, kırkbeş  yıldır değişmeyen “2×2=4” ünüzü, kendi eşlerinize, çocuklarınıza, en yakınlarınıza anlatabildiniz mi ? Kırkbeş  yıldır kendi eşlerinize, çocuklarınıza anlatamadığınız  “2×2=4”ü kime,  nasıl, ne zaman anlatacaksınız.

 

Yanlış anlaşılmasını istemem, sizin anlatma kabiliyetinizden ya da onların anlama kabiliyetinden zerrece kuşkum yok. Sorun hikayenin kendisidir.

 

Benim çocuklarım çok küçük, ama eminim ki, bu hikayeyi, ben de anlatsam anlamayacaklar ilerde. Daha on yaşındaki çocuk, aynı gün içinde iki soru sordu. Cevap veremedim erteledim. Birincisi, “Rusya niye iyi araba yapamıyor ?”. İkincisi de “Türkiye buradan güzel, sen niye geldin?”.

 

Birincisine “iyi füze yapıyor ya canım” desem, anlamaz. İkincisine dönüşçülerin hikayesini anlatarak cevap versem,  yaşı müsait değil.

 

Hadi ikna ettiniz, nasıl gelecekler, ne yiyecekler, ne içecekler. Tutunabilecek olanları baştan söyleyelim; bir mesleği olan vasıflı işçiler-teknisyenler vs. tutunabilirler. Hatta, çoğu TC’dekinden daha iyi bir hayat standardı da elde edebilir. Onlar için de evrak sorunları(ikamet ve çalışma izinleri) epeyce ağırlaştı.

 

Mesela lisede bir felsefe öğretmeni, vergi dairesinde çalışan memur, tekstil fabrikasındaki ustabaşı, şehir barosunda bir avukat, banka şubesinde müdür yardımcısı, sağlık ocağında hemşire, Maykop’a Nalçik’e nasıl gelir, nasıl yaşar? Hepsi birer kafeterya açsın demeyin, o da geçildi.

 

Uzunyayla’lı bir çiftçi;  topraklarının büyük bir çoğunluğu birkaç oligarkın eline geçmiş, topraksız ve işsiz binlerce gencin yaşadığı  devasa Çerkes köylerine nasıl yerleşir, ne  yapar?

 

Kala kala  -en iyi seçenek- emeklilik kalıyor- TC’deki emekli maaşıyla ömrün son kısmını burada yaşamak. Bu durumda da vatandaş olamadan yaşamak zorundasınız. Çünkü “artık” vatandaş olabilmeniz, diğer şartların yanında, TC vatandaşlığını terk etmeniz önkoşuluna bağlı. TC vatandaşlığından çıkarsanız da emekli maaşınız/sağlık güvenceniz  dahil olmak üzere özlük haklarınızı ve güvencelerinizi kaybedersiniz.

 

Hamaset yoluyla hareket ettirilebilecek olan insanlar toplumun sadece küçük bir yüzdesini oluştururlar. Toplumun ana gövdesini oluşturan büyük çoğunluğa mensup olanlar, sahip olduklarından daha iyi bir ortam isterler. Birini sahip olduklarından daha kötüsüne ikna etmeniz çok zordur.

 

Evet muhterem duayenler, ben de gerçekten merak içindeyim. SSCB varken bu soruların cevapları vardı. Şimdi bu soruların cevapları nerede.

 

“2×2=4”ünüzün neresinde ?

 

Devam edecek…

Comments are closed.