Maç biraz uzun ve sıkıntılı, bedeli ise çok ağır olacak.

İmdat Kip 22 February 2016
Rusya Ekonomisi Nereye

 

1992 Kasımının soğuk bir gecesinde, sabaha karşı denebilecek bir vakitte,Nalçik’te döküntü bir otel odasına ancak girebilmiştim. Üşümüş, yorgun ve karmakarışık duygular içindeydim. Anavatana ilk ayak basışımdı. Rahmetli Faruk’un deyimiyle “binlerce saattir yollardaydım” sanki.

 

Sabah saat 10 civarında, Yeşilköy’deki  C Terminali’nde başlayan yolculuk, her iki tarafta da uzun beklemeler, kontroller, önce İstanbul-Minvody, sonra otobüsle Nalçik  olmak üzere,  nihayet gecenin 4’ünde bitmişti.

 

C Terminalinin de Minvody’den  fazla bir farkı yoktu, Rusya yolcularına has muamele daha İstanbul’dayken havaalanında başlıyordu. Yolculuğun her iki tarafında da kuyruklar, itiş kakışlar, saatlerce anlamsız beklemeler, bürokrasi ve rüşvet vardı. Bu çileli yolculukların benzerlerini daha sonra defalarca yaptım. Yıllarca her iki taraftaki değişimleri gözlemleme fırsatım oldu.

 

Vatanla ilk buluşmam benim daha önce planladığım, hayal ettiğim gibi olmadı. Teneffüs ettiğim ilk hava müstemleke havasıydı. Daha sonraları da bu kokuyu hep hissettim,  yıllar içinde arttığı, azaldığı zamanlar oldu ama bu sömürge kokusu beni hiç terk etmedi.

 

Olağanüstü bir dönemdi. Abhazya’da savaş devam ediyordu. Abhazya’ya destek ve gönüllü savaşçı organizasyonları nedeniyle Dağlı Halklar Konfederasyonu başkanı Şenibe Yura tutuklanmış. Ardından çıkan olaylar sonucunda bırakılmak zorunda kalınmış, olayları kontrol altına almak için OMON birlikleri Kabardey Balkar Cumhuriyeti’ne gönderilmişti. Sokaklarda OMON’lar gruplar halinde dolaşıyordu.

 

Benim ziyaret amacım ve ilgi alanlarım tamamen farklı olsa da, mesleki bir refleksle olacak, ekonomik göstergeler epeyce ilgimi çekiyor anlamaya çalışıyordum.

 

Otele yerleşirken oda ücretini ödemek için üzerimde Ruble yoktu. Dolar almaları ise yasaktı. Orada 1 Doların 380 ruble civarında olduğunu öğrendim. Oda fiyatı ise 200 küsür ruble idi. Yani gecelik konaklama 1 doları bile bulmuyordu. İkinci gün edindiğim bilgilerle derhal Nart Oteline geçip süit oda kiraladım. Yaklaşık 20 günlük konaklama karşılığı 50 dolar civarında bir ödeme yaptığımı hatırlıyorum.

 

Nart Oteli Türkiye’den gelmiş Çerkeslerle doluydu. Cebine iki üç bin dolar koyarak gelmiş “işadamlarımız” doların bu muhteşem gücüyle her gün yerli işadamlarıyla tırlarca malın bağlantısını konuşuyorlardı. Yerli iş adamları otele geliyorlar mal tekliflerinde bulunuyorlardı. Arı zehiri, yılan zehiri, uçak, değerli taşlar, tarihi eşyalar ve hammaddeler en önemli teklif konularıydı. Oteldekilerin her biri ayaklı bir döviz büfesiydi. Birbirleriyle rekabet halinde, bizim gibi turistlerin dolarlarını almaya çalışıyorlardı. Buradaki işadamlarının en önemlisi şimdi cezaevinde olan Nazmi Bey’di. Otel içinde büyükçe bir ofis kurmuş, hem döviz alım satımı yapıyor hem de Türkiye’ye hammadde ihracatı yapıyordu.

 

Çocukluk arkadaşım Gâwur Artin’le de yıllar sonra burada karşılaşmıştım. Otelin en renkli simalarındandı. Nazmi’nin ofisine çok takılır, döviz bozdurmak için buraya gelenleri daha önceden karşılayarak kendisi bozardı. Müşterinin Nazmi’ye ulaşmasını nasıl engellediğini ve yaptığı gâwurlukları da epeyce eklemeler yaparak kahkahalarla anlatır bizi neşelendirirdi.

 

Doların gücü olağanüstüydü. Bulunduğum 20 gün içinde 380’den 500’e çıktı. Ben finans sisteminin içindeydim. Ama buradaki fiyat oranlarını analiz etmek gelecekle ilgili sağlıklı öngörülerde bulunmak bizim bildiğimiz kriterlerle mümkün değildi.

 

Taksiye biniyordunuz 30-50 ruble civarında, 10 dolar bozdurup akşama kadar gezebilirdiniz. Şehrin merkezinde bir apartman dairesi maksimum iki üç bin dolardı. Biraz kenarlarda bir daire yada köyde bahçeli bir ev 1000 doları geçmezdi. Yıllar sonra petrolün 140 dolarlara kadar çıkıp bu fiyatların 100 kat civarında değişeceğini kimse tahmin edemezdi.

 

Maaşların durumu ise içler acısıydı. 50 dolar çok yüksek bir maaş sayılırdı. Kısacası dolarla yaşamak çok kolay dolar kazanmak ise çok zordu.

 

Ülkede bulunduğum yirmi küsur yıl boyunca her iki ülkede ekonomik olarak çok değişti. Rusya’da bu fiyat oranları çok değişti.  Son krizden önce, yakıt ve bazı gıda kalemleri dışında, gıda, tekstil ve konut fiyatları dolar bazında Türkiye’deki emsallerinin iki üç katı bir seviyeye kadar çıkmıştı.

 

Bu zaman içinde, sonuncusu şu an yaşanmakta olan kriz olmak üzere üç önemli ekonomik kriz yaşandı. Fiyat oranlarını altüst eden çok ağır 1998 krizi, global krizden etkilenme niteliğindeki kısmen hafif 2008 krizi ve global krizin etkisinde başlayan, Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesiyle derinleşen ve Suriye müdahalesi ile iyice hızlanan son kriz.

 

Bu krizlerin tümü Rusya ekonomisi için mevcut ekonomik pariteleri alt üst eden bir reset düğmesi gibidir. Krizlerden sonra hayat başka noktalardan ve tamamen farklı fiyat oranları ile yeniden başlamaktadır.

 

Son ekonomik krizle beraber yine fiyatlar ve pariteler yerinden oynamış, her şey ruble bazında pahalılaşırken dolar bazında çok ucuzlamaktadır. Ne var ki işsizlik te hızla artmakta, küçük işyerleri kapanmakta dolar bazında kazanmak imkansızlaşmaktadır.  Sanki eski günlere doğru bir yolculuk var ve bu resetin hangi seviyelere kadar geleceğini kestirmek de çok güç.

 

Bu krizin nedenleri öncekilerden farklı, sonuçları da daha farklı ve derin potansiyeller taşımaktadır. Her ne kadar global krizin bir parçası olma niteliği taşısa da asıl neden batı bloku ile Kırımın ilhakı ile başlayan ihtilaftır. Petrol fiyatlarının bu derece düşmesi krizin etkenlerinden olmakla beraber, bu düşüşün nedeninin sadece ekonomik olmayıp siyasi payının yüksek olması da muhtemeldir. Ve uzunca bir süre de sürdürülebilir gözükmektedir.

 

Rusya ekonomisi yerden çıkan petrol ve gaz sayesinde gökten yağan dolarların, büyük bölümünün yukardaki oligarklar ve bürokratlar tarafından yağmalandıktan sonra, kalanın bir kısmıyla aşağıdaki ekonomik faaliyetlerin,  diğer kısmıyla da bu ekonomik faaliyetleri denetlemek ve engellemekle yükümlü muazzam devlet bürokrasisinin finanse edildiği bir yapıdır. İçinden petrolü çekerseniz hepsi sarsılmaktadır.

 

Üretken olmayan hazırı tüketmeye dayalı bir ekonomidir. Silah dışında bir şey üretememektedir. Bolluk dönemini yapısal bir değişim yapmadan geçirmiştir. Füze yapabilmekte ama iyi buzdolabı bile yapamamaktadır. Gelir adaletsizliği ise korkunçtur. Adaletsizlik en iyi dönemde bile derinleştirilmiştir. Mülkler, topraklar, fabrikalar bürokrasi kökenli oligarşinin eline geçmiştir. İşsizler ve topraksız köylüler ordusu ağır bir sosyal yara olarak kanamaktadır. Vasıfsızlık ta had safhadadır üretime evrilebilecek bir potansiyel taşımamaktadır. Öyle ki düz işçi temini bile problemlidir.

 

Bu kriz ortamının iç üretimi arttırmak için bir fırsat olduğunu bunun başarılacağını iddia edenler var. Hiçbir şekilde ciddiye alınamayacak bir görüş. Kaynakların bol olduğu dönemde yapılamayan yapısal değişimin bu sıkıntılı dönemde yapılabileceğine, söyleyenlerin de inandığını sanmıyorum.

 

Rusya’daki krizin içinde Türkiye ile olan uçak krizinin fazla bir etkisi ya da payının olduğunu düşünmüyorum. Asıl sorun global güçlerle olan ihtilaf ve yaptırımlardır. Rusya da Türkiye de imparatorluk kalıntısıdır. Emperyal ilgi ve reflekslere sahiptirler.  Rusya’nın son 15 yıldaki ekonomik güçlenmeyle beraber yürürlüğe koyduğu ciddi emperyal iddialar Dünya güçlerini ürkütmüştür. Son derece zayıf ekonomisi bu emperyal sevdaları uzun süre taşıyabilecek durumda değildir ama askeri olarak yine de çok tehlikeli, dünyanın ikinci büyük bir gücüdür. Bu nedenle ekonomik kuşatmayla yıpratma yolu seçilmiş görünüyor. Dolayısıyla maç biraz uzun ve sıkıntılı, bedeli ise çok ağır olacaktır.

 

Türkiye ekonomisi ise, öğrenciliğimden itibaren kendisine muhalif olduğum Rahmetli Özal’ın başlattığı ve sonrasında da devam ettirilen reformlar sayesinde çok ciddi bir yapısal değişimi gerçekleştirmiştir. TC vatandaşları üretebilmekte, rekabet edebilmekte ve tüm dünyada iş yapabilmektedir. Vasıflı bir işgücüne sahiptir. Ekonomisi de Rusya ile olan krizi kaldırabilecek güçtedir. Sektörel bazda ciddi sıkıntılar yaşansa da yıkıcı nitelikte olabileceğini sanmam. Ekonomisi teknik anlamda doğru yönetilmektedir. Etrafındaki hazır tüketen ekonomiler arasında tek üretici ekonomi konumundadır. Orta vadede çıkış imkanları vardır.

 

En önemli sorun içerideki Kürt sorunu ve kenarda durulması gittikçe zorlaşan Suriye bataklığıdır. Türkiye bence zaten büyük ölçüde söylemsel olan emperyal ilgileri dizginlemeli, iç sorunlarına daha fazla odaklanarak, şu belalı dönemi,  kendine zarar vermeden sağ salim atlatmayı becerebilmelidir.

 

Comments are closed.