Sokaklarda yankılanan, televizyonlarda dilendirilmeye başlanan ve nihayet kamusallaşan ses onların sesi. Onları duyun...

Kuban Kural 24 May 2014
150. yıl yeni başlangıçlara gebe

 

Milli Eğitim Tedrisatından geçmiş olan her TC vatandaşı, kendisini Osta Asya Steplerinden gelmiş bir halkın bakiyesi olarak görür yada gördürülür. Orta Asya retoriği yüzyıllardır bu coğrafyada yaşayan Kürtler, Lazlar, Ermeniler, Süryaniler gibi halklar için ne kadar gerçeklikten uzak ise 150 yıl önce bu topraklara dışarıdan gelmiş olan Çerkesler içinde bir o kadar anlamsızdır. Bu coğrafyanın 150 yıllık tarihine dahil olan bir halkın çocuklarına 1071 ‘de Orta Asya’dan gelen Türkler olduklarını öğretmek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin asimilasyon politikalarının en görünür halidir.

 

Okutulan, öğretilen, ezberletilen tarihin aksine Çerkeslerin kendi tarihleri ve yaşanmışlıkları var. Herşeyden önce bilinmesi gereken bir gerçek varki; Çerkesler kendi kimlikleri ile buralı değiller. Olamadılar, oldurulmadılar…

 

21 Mayıs 1864

 

Tarihleri için en önemli kırılma noktasıydı 21 Mayıs 1864. Çarlık Rusyasının Kafkasya’ yı işgal girişimine karşı, yalnız başlarına onyıllara yayılan bir direniş ortaya koyan Çerkesler, 1864 yılında yenilmiş ve Rusya tarafından ağır bir Soykırıma tabi tutulmuştu. Savaş olarak tabir etmenin zor olduğu, köylerinde hayatlarını zor şartlarda devam ettirmeye çalışan Çerkes kadın ve çocukların dahi katledildiği bu olayı hukuki, siyasi ve vicdani açıdan tanımlayacak belki de tek kelime “Soykırım”. Etkileri halen devam eden bir süreç aslında bahsettiğimiz.

 

Çerkesler başta Türkiye olmak üzere dağıtıldıkları ülkelerde kendi kimlikleriyle var olmak konusunda etkili olamadıkları gibi geride kalabilen az sayıda Çerkesi de Kafkasya’da hüzün ve göz yaşı yalnız bırakmadı. Rusya’da rejimler değişse de Rusya’nın Kafkasya ve Kafkasyalılara bakış açısı hiç değişmedi. 1864’de “Bize Kafkasya lazım, Kafkasyalılar değil” mottosunu şiar edilen dönemin Rusya elitlerinin günümüze yansımasıdır aslında Rusya Federasyonu’nun Jirinovskileri, Putinleri ve tüm Slovikileri…

 

Kafkasya’yı hiç unutmadılar

 

O, hep özlenen ama ulaşılamayan, özel alanlarda sessizce ağıtlar yakılan bir coğrafya idi sürgün çocukları için. Kimi zaman bir köy bekleme odasında duvara silikçe yazılmış şiir, kimi zaman anneannenin ninnisinde sessizce geçen bir kelime, kimi zamanda sokakta haykırılan bir dava oldu Çerkesler için. Bir dava olarak sokaklarda dillendirilmesi için beklenen süre hiç de az değildi üstelik.

 

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından Kafkasya ile kurulan ilişkiler ve 1990’lı yıllarda Kafkasya’da yaşanan iki ayrı savaş (Abhazya ve Çeçenistan) dönemsel bir siyasallaşma süreci yaşatmış olsa da diasporaya uzun süreli olamadı.

 

21 Mayıs 1864 tarihine verilen isimde Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal pozisyonu ile benzer bir değişim süreci yaşadı. “Zorunlu Göç” kavramının kullanımda olduğu sıkıntılı yılların ardından Kafkasya ile kurulan ilişkiler sonucunda “Sürgün” anmalarıyla hüvviyet değiştiriren kavram, 2000’li yıllarda “Soykırım” olarak tanımlanarak gerçek karşılığını buluyordu.

 

2006 yılında tarihi Çerkesya’nın başkenti Soçi’yi Kış olimpiyatlarına aday şehir olarak öneren Putin’in Rusyası, uyuyan diasporaik devi uyandırdığının farkında değildi. Özellikle yeni neslin, klasik kurumsal yapılar olan derneklerin dışında örgütlenmeye başladığı döneme denk düşen 2006 yılı, ulus ötesi bir örgütlenme pratiğiyle tanışan yeni nesil Çerkeslerin kamusal alanda daha görünür olmasına ve Soçi Muhalefeti ile birlikte Çerkes Soykırımı’nı sokaklarda bir mücadele haline getirmelerine sebep oldu. 2014 yılının Şubat ayında Çerkeslerin tüm itirazlarına rağmen Soçi’de Kış olimpiyatlarını gerçekleştiren Rusya aslında 150 sonra Çerkeslerin yarasını tekrar kanatmayı başardı. Üstelik bu dönemde Kafkasya’da faili meçhüllerin had safhaya ulaşması, Rusya’nın tehdit ve cinayetlerini diaporaya taşıması Kafkasyalıların kimliklenme sürecinin Rusya’yı nasıl rahatsız ettiğinin de en somut göstergesiydi.

 

Russia, We Are Back

 

21 Mayıs Çerkes Soykırımı eylemlerinde Rusya Konsolosluğu önünde açılan pankartta yazılan bu cümle yaşanan süreci en somut haliyle anlatıyor. 150 yıl sonra muhatabının karşısına dikilen Çerkesler, sivil demokratik yollar ile tarihi haksızlıklar giderilene kadar mücadelelerine devam edeceklerini ilan ediyorlar “Russia, We Are Back” diyerek.

 

150 yıl sonra Çerkes Soykırımını anmak yerine hesap soran, ağlamak yerine gerçeği muhatabının yüzüne haykıran ve haksızlıkların giderilmesini isteyen Çerkeslerin Rusya’ya karşı başlattıkları mücadele, tüm siyasi acemiliklerine rağmen yaşadıkları ülke ile olan meselelerini gündeme getirmelerinde de ciddi bir tecrübe kazandırıyor onlara.

 

150 yılın ardından “Geldiler”

 

Evet, onlar Çerkesler. Kiminizin komşusu, kiminizin arkadaşı, kiminizin eşi dostu. Sokakta, işte, otobüste, parkta yanından geçtiğiniz ve şimdiye kadar kendilerini pek belli etmeyen bir halk. 150 yılın ardından kendi tarihleriyle yüzleşirken ve Rusya ile mücadelelerini sivil bir mecrada icra ederken artık kendi kimlikleriyle burada ve her yerde olduklarını haykırıyorlar. Daha çok duyacaksınız belki de onları, anlatacaklar kendilerini, dertlerini, sorunlarını. Ortak olacaklar dertlerinize, bu sefer kendileri olarak…

 

Çerkes Soykırımı’nın 150. yılı dönümü yeni başlangıçlara gebe Çerkesler için. Ya kendi kimlikleriyle var olacaklar yada hüzünlü bir kaybın ızdırabıyla ayrılacaklar aranızdan. Sokaklarda yankılanan, televizyonlarda dilendirilmeye başlanan ve nihayet kamusallaşan ses onların sesi.

 

Onları duyun…

 

Not: Bu yazı ilk olarak 22 Mayıs 2014 tarihinde Agos Gazetesi’nde yayınlanmıştır.

Yorumlar (1)
  1. canberk acba on said:

    Yeni? bu yeni üzerine kafa yormak lazım gerçekten. eskilerin içeriksizleştirmek için canla başla çalıştıkları “yeni”nin işi zor olacak muhakkak. eskileri yok sayarak yola devam etmek en mantıklısı gibi görünüyor bana açıkcası.