Evet ve hayır demek istemiyorum, demokratik ve sivil bir Anayasa istiyorum; eşitlikçi, özgürlükçü..

Yaşar Güven 06 January 2014
“Kendi etti, kendi buldu”

 

İktidarın insan aklı ile dalga geçtiği, “oy gücü” seçmen kitlesi saflarını sıklaştırmaya çalıştığı, kendi oluşturduğu yapılanmalardan sanki başkasının eseri imiş gibi şikayet ederek çok alıştığı mağduru oynamaya devam ettiği, sanal düşmanlarla sürekli savaş halinde olunmazsa Türkiye’nin çıkarlarının tehlikeye gireceği algısını oluşturmak için özel çaba sarfettiği bugünlerde, söylediklerine/yazdıklarına aslında inanmadıkları artık sırıtmaya başlayan iktidar destekçisi “gazetecilerin” hep aynı şeyleri yazdıkları bir ortamda, içimden yeni bir şey yazmak gelmiyor.

 

Guşıps okurlarının affına sığınarak, 2010 yılında yapılan Anayasa referandumuna dair Jıneps gazetesinde yazdığım iki yazıyı kısaltarak paylaşıyorum. Gündemle çok ilgili yazılar aslında.

 

*

 

Evet ya da Hayır demek değil,

Demokratik bir Anayasa istiyorum!

Eşitlikçi, Özgürlükçü..

 

Şimdi Türkiyeli Çerkesler devlet yaşamı içinde TC Anayasası ve yasaları çerçevesinde yaşıyor, Rusya Federasyonu’nda RF Anayasası(1) geçerli; Ürdün’de, Almanya’da, ABD’nde de benzer şekilde.

 

Her halk gibi kendine özgü kimliği ve kültürünü korumak, geliştirmek, geleceğe taşımak kaygısında olan Çerkesler, bu anlayışın doğası gereği demokrasiden yana olmak durumundalar.

 

87 yıllık bir Cumhuriyet Türkiye, 45’li yıllardan sonra da çok partili siyasi yaşam başladı. Demokrasi hep ağızlarda idi bu ülkede ve biz 2010 yılında kimliklerin kendilerini yasal sakınca olmadan ifade edebileceği, anadilini eğitim düzeyinde öğrenebileceği ve öğretebileceğini yani kültürel-demokratik hakları konuşuyoruz. Yani aslında demokrasi içinde olması gereken ama onca yıldır olamayanları. Bunda bir yanlışlık var gibi görünse de demokrasi bugünden yarına olup biten bir şey değil. Yaşamın her alanı ile ilgilidir demokrasi ve ‘daha fazla demokrasi’ için daha çok yolumuz olduğunu bilmeliyiz. Mevcut iktidarı, ‘bunca yıldır söylenemeyenleri söylüyor’ diye alkışlayanlar, onca yıldır dile getirmeyenleri, demokrasiden bizi mahrum bırakanları sorgulamalı aslında, o anlayışı sorgulamalı ve biraz da o anlayışın iktidar devamlılığının nedenini yani seçmen olarak kendisini.

 

1876’da ilan edilen I.Meşrutiyet dönemindeki Anayasa’dan sonra, Türkiye Cumhuriyeti 4 Anayasa (1921, 1924, 1961 ve 1982) görmüş. Asker, tek parti, darbe Anayasaları olmuş hep. Daha doğrusu olamamış. Olamadığı için 4 kez yeniden yazılmış, sadece 1982 Anayasası 16 kez değiştirilmiş.

 

27 Mayıs (1960) dönemi darbe yapanlar bir Anayasa oluşturmuşlardı. 12 Eylül’de (1980) darbe yapanlar da bir Anayasa yaptılar. Hatırdadır; darbe yapanların bir sözü olmuştu, ‘27 Mayıs Anayasası bol geldi bu topluma’ mealinden. 1960’tan 80’e 20 yıl geçmişti, daha ileri, daha özgürlükçü bir Anayasa olması gerekirken daha baskıcı ve özgürlükleri sınırlayan bir Anayasa yapıldı. Bugün hala sancıları devam ediyor.

 

1980’i baz alırsak 30 yıl daha geçti ve yine Anayasa tartışıyoruz. Tabi ki tartışılacak çünkü toplumsal sözleşmedir Anayasa. Ülkenin toplumsal yaşamını belirleyen temel belgedir, bu nedenle de ‘toplumun bütününün talep ve beklentilerini karşılayabilmesi’ ilkesi öne çıkarılmalıdır. Demokratik olması gerekir.

 

Bir örnek; Anayasal vatandaşlık Türk kimliğine bağlanmış durumda, bizi özelde ilgilendirir bu durum. M. 66’da çok net belirtilmiştir.(2) Farklı kimliklerin yaşadığı bir ülkede anayasal vatandaşlık tanımının bir kimlikle ifade edilmesi, bir kimliğe bağlanması yanlıştır, haksızlıktır. Bunun giderilmesi gerekir ve daha fazla demokrasi talep ederken işte bu konuyu da gündeme taşıyoruz.

 

Açılım konusu ‘Kürt açılımı’ olarak başlamıştı anımsanacağı üzere. Sonra demokratik açılım, kardeşlik projesi olarak anıldı. Süreç içinde Kürt, Roman ve Alevilerle görüşmeler yapıldı. Amaç kimliklere saygı ve eşitlik ise Anayasanın 66. maddesinin bu değişiklik çalışmasında gündeme gelmesi gerekmez mi idi?

 

Yanı sıra çocuk hakları sözleşmesinde çekince konan maddeler var, anadille ilgili çekincelerin kaldırılması gerekmez mi idi?(3) Bunların yapılması devlet güdümünde Kürtçe tv den daha önemli olsa gerek.

 

Bunlar birer samimiyet göstergesidir aynı zamanda.

 

Milletvekili dokunulmazlığı, seçim ve siyasi partiler yasası, vd. gibi demokratikleşme söz konusu olduğunda gündemde olması ‘olmazsa olmazlar’ yok mudur?

 

Önümüze seçenek konuyor. Evet – hayır. Bize sorulmuyor hiçbirşey. Danışılmıyor, düşüncemiz laf olsun diye bile alınmıyor. ‘Seçin’ diyor birileri. Bizim demokrasi bu kadar işte. Lider sultası ile belirlenmiş daha doğrusu tek seçici tarafından seçilmiş adayları seçmek bize demokrasi diye dayatılınca, katılımcı olmanın önü kesilince, toplumsal uzlaşma metni olması gereken Anayasa konusu da böyle oluyor işte.. Cumhuriyet boyunca 4 yeni Anayasa oluşturulmuş, son Anayasa 16 kez değiştirilmiş. Her seferinde “ülke ve kamu için” yapılmış olmalı her şey. Ama belli ki dönemin egemenleri, iktidarları kendilerine göre yapmış.

 

..

Sıraladığım bir dizi nedenden ötürü kişisel tercihim sandık başına gitmek ve geçersiz oy kullanmak olacak.

 

(1)Rusya Federasyonu yapısı gereği, Federasyon Cumhuriyeti Anayasaları ve yasaları RF Anayasa ve yasalarına uygun olmak durumunda. Bir hatırlatma; Sovyet döneminden gelen Adıge Cumhuriyeti’nde Cumhurbaşkanı seçilebilmek için koşul olan Adıgece bilmek, yasalardan kaldırıldı.

 

(2) Anayasa – IV. Bölüm

Siyasi Haklar ve Ödevler

I.Türk Vatandaşlığı

 

Madde 66 – Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türktür.

 

(3) Çocuk Hakları Sözleşmesi, BM Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 yılında benimsendi. 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girdi. 142 ülke imzaladı. Türkiye, 1995 yılında uygulamaya başladığı Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 3 maddesine koyduğu çekinceyi henüz kaldırmış değil.

 

Madde 17

 

Taraf Devletler, kitle iletişim araçlarının önemini kabul ederek çocuğun; özellikle toplumsal, ruhsal ve ahlaki esenliği ile bedensel ve zihinsel sağlığını geliştirmeye yönelik çeşitli ulusal ve uluslararası kaynaklardan bilgi ve belge edinmesini sağlarlar. Bu amaçla Taraf Devletler:

 

d) Kitle iletişim araçlarının azınlık grubu veya bir yerli ahaliye mensup çocukların dil gereksinimlerine özel önem göstermeleri konusunda teşvik ederler;

 

Madde 29

 

1. Taraf Devletler, çocuk eğitiminin aşağıdaki amaçlara yönelik olmasını kabul ederler;

 

c) Çocuğun anne-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı, veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygının geliştirilmesi;

 

Madde 30

 

Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların var olduğu Devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz.

 

Jıneps – Temmuz’10

 

*

 

Evet ya da Hayır demek değil,

Demokratik bir Anayasa istiyorum!

Eşitlikçi, Özgürlükçü.. – II

 

Anayasa konusu gündeme geldiğinden beri tartışmalar olanca hızı ile devam ediyor, propaganda çalışmaları da. 12 Eylül’e kadar devam edecek, referandum sonrası da sonuçların değerlendirileceği bir süreç yaşanacak, sonuçlarla bağı da kurularak 2011 genel seçimleri gündeme gelecek. Sosyal yardım kılıfı ile oy yatırımı izlenecek.. Yani uzun bir süre ekonomik kriz, işsizlik vb. bir takım dertler gündemde öne çıkamayacak gibi.

 

Evet, hayır, boykot, geçersiz oy..

 

Sağdan-soldan hemen her kesimde evet-hayır tercihinde siyaseten duruş öne çıkıyor. Yanı sıra demokratikleşmede atılacak her adımı desteklemek adına AKP’ye hayır ama referanduma evet diyen bir kesim de var. BDP ve çevresi için hükümetle pazarlıkların başladığı ve son güne kadar sürebilecek pazarlıkların sonucu tercihin ‘evet’ olabileceği ya da en azından boykot tercihinin gündemden kaldırılacağı yorumları yapılıyor. Boykot diyen sol ise pazarlık derdinde değil. Kendi içinde tutarlı gerekçelerle tavrını sonuna dek sürdüreceği çok net. Belki bu durum solun, milliyetçiliğin pazarlık yapabilme anlayışı ile arasına belli bir mesafe koymasına da neden olur.

 

Hukukçuların tümünün uzmanlık alanı değil Anayasa konusu, ama bizim gibi dışarıdan “uzman” olanlar için durum farklı. Mangalda kül bırakmıyoruz. Aslında; ‘okuduğumuzu anlıyoruz, farkı görüyoruz, o kadar da değil’ desek dahi bir sözcüğün ya da sözcük kümesinin neleri değiştirebildiğini yorumlardan sonra anlayabiliyoruz ve ‘vay be’ diyebiliyoruz. (Genellemeyeyim, ‘anlayabiliyorum’ ve ‘diyorum’ olarak düzelteyim.). Ya da ilk bakışta olumlu görünen değişikliğin çok da masum olmadığını görüyorum. ‘AKP giderse başka bir parti olursa, ona yarar’ gibi bir yaklaşım da kesmiyor beni. Uzun vadeli egemenlik anlayışının planları sanki.. Araya sıkıştırılan hak ve özgürlükler üzerinde tartışmalar var, yargı organları açısından bakıldığında ise asıl amaçlanan belli.

 

Ne gibi mi?

 

(Altı çizili olan kısımlar yeni ekler)

 

Madde 10 – Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.

 

Yorum: Kadın -erkek eşitliği sağlama konusunda “fiili eşitlik” ibaresi kullanılmamış. BM’in 1979’da imzaya açtığı, Türkiye’nin 85’te bazı çekincelerle taraf olduğu, ‘Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ 4. maddesi, “erkekler ve kadınlar arasındaki eşitliği fiilen gerçekleştirmeyi hızlandırmak için taraf devletlerin aldıkları geçici tedbirler, ayrımcılık şekilde görülemez” diyor.

 

Madde 74 – .. Herkes, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına sahiptir. TBMM Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetleri inceler.

 

Yorum: Kamu denetçiliğinin en önemli özelliği, kurumun ve başındaki kişinin yürütmeden bağımsız olmasıdır.

 

Madde 146 – Anayasa Mahkemesi

 

Cumhurbaşkanı 4’ü doğrudan olmak üzere, 17 üyenin 14’ünü atama yetkisine sahip oluyor.

 

Yorum: Anayasa Mahkemesinin demokratik meşruiyeti için TBMM’nin seçtiği üye sayısı artırılmalı. Mecliste partiler arası bir uzlaşmayı temsil edecek üçte ikilik çoğunluk aranmalı. Üyeler, demokratik meşruiyeti sağlayacak en azından iki büyük partinin uzlaşmış iradeleriyle değil, iktidar partisinin istekleri doğrultusunda seçiliyor.

 

Madde 159 – Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu

 

Yorum: Kurula yine Adalet Bakanı başkanlık ediyor, müsteşar yine doğal üye. Adalet Bakanının HSYK içindeki yeri ve yetkileri yargı bağımsızlığını ortadan kaldırıyor.

 

Kör-topal yürüyen demokraside ve barajlı seçim sistemi ile parti başkanlarının atadığı milletin vekillerini seçiyor gibi yaparak oluşturduğumuz bir Meclisin anayasa değişiklikleri yapıyor olmasını olduğundan fazla abartmamalı, çünkü aslında Meclis adı altında iktidar yapıyor. Hani çoğunluk, çoğulculuk meselesi..

 

Bütün bunların yerine “toplumsal sözleşme”yi en geniş katılımla toptan yapmak neden gündemin baş tacı edilmiyor?

 

12 Eylül’le hesaplaşma gibi sunulan bir takım şeylerin olduğunu ama sıkıntının hesaplaşmak değil, aynı zamanda iktidar nedeni olan 12 Eylül felsefesinin kurumlarında kendisine yer açmak, hatta kontrol altına almak olduğunu görünce “evet” demek gelemiyor içimden. Örnek mi, YÖK. Şimdi de yargı kurumları.

 

Tartışmalar sırasında “bilgi kirliliği” yaratıldığı da söylendi. Özelikle Venedik Kriterleri konusunda.

 

Venedik Komisyonu’nun* 21 Aralık 2006 tarihli “Referandumlarda Uygulamalar Kılavuzu”, 30. maddesi:

 

“İçerik Birliği, özgür oy iradesinin daha da önemli bir gerekliliğidir. Seçmenler, aralarında içkin bir bağ olmayan farklı sorulara aynı anda oy vermek zorunda bırakılmamalıdır. Seçmenin sorulardan birini desteklerken bir başkasına karşı olabileceği dikkate alınmalıdır. Bir metinde yapılacak değişiklik çok sayıda farklı unsuru kapsıyorsa, halka bir dizi soru sorulmalıdır.”

 

Komisyon, Anayasa’nın tümünün değiştirilmesi durumunda bunu gerekli görmüyor. ‘Değişikliklerin bir arada ve aynı anda referanduma sunulması kararlara uymuyor’ yorumunu yapıyor hukukçular. Başbakanın “hap” hazırlama ve yutturma lafı da akıllara getirilirse.. Sahiden, farklı maddelerde farklı tercihlerin olabileceğinin dikkate alınması da demokratik bir yaklaşım olmaz mı idi?

 

Ve 16 kez değiştirilmiş 1982 Anayasası sanki ‘ilk kez delinecek’ ya da ‘en demokratik şimdi delinecek’ gibi yaklaşımlara ne demeli?

 

Geçici maddelerle birlikte toplam 194 madde bulunan 1982 Anayasası’nın toplam 80 maddesi değiştirildi, eklenen 3 geçici maddeden 2’si daha sonra metinden çıkarıldı. İlk değişiklik 17 Mayıs 1987 tarihinde, son değişiklik ise 9 Şubat 2008 tarihinde yapıldı.

 

..

 

Sonuçta; evet ve hayır demek istemiyorum, demokratik ve sivil bir Anayasa istiyorum; eşitlikçi, özgürlükçü..

 

*Venedik Komisyonu, Avrupa Konseyi’nin “Anayasal konulardaki” danışma organı. 1990 yılında 18 Avrupa Konseyi üyesi devlet tarafından kurulmuş, Avrupa kıtası dışından devletlerin de katılımı ile üye sayısı 52’ye ulaşmıştır.

 

Jıneps, Ağustos’10

Comments are closed.