Soçi’yi “geleceğe açılan kapı” olarak sunan Putin’in, Çerkes soykırımı ve sürgününü tarihte yaşanmış sıradan bir olay gibi kabul edilir hale getirme düşüncesinde olmadığını kim söyleyebilir?

Yaşar Güven 10 February 2014
2014

Çerkes Soykırımının 150. Yılı

 

Kalakaldım duyunca: “Uçak kaçırıldı, Soçi’ye indirilmesini isteyen hava korsanı Çerkes olabilir”. Korktuğum şeyi mi yaşıyorduk?

 

Okuduğum kadarıyla bir Ukrayna vatandaşı, ülkesindeki durum nedeniyle böyle bir girişimde bulunmuş. Bilgi kesin mi bilmiyorum ama hiç değilse yaralanma (korsan dışında) ve can kaybı olmadan eylemin sona ermiş olması rahatlatıcı.

 

Soçi’ye dair Çerkeslerden kaynaklı bir terör olmaması dileğimi hep mırıldanıyorum. Diğer yandan da Afganistan, Irak ve şimdi Suriye’de yaşananlar, üstelik Rusya’da yakın bir zamanda gerçekleşen canlı bomba olayları nedeniyle iklimin terör için uygun olduğunu da biliyorum. Tedirginliğim oyunlar boyunca sürecek. 150 yıldır adalet için bekleyen Çerkesler, varsın beklemeye devam etsin ama terör olmasın.

 

Çarlık Rusyası döneminde soykırım ve ardından sürgün yaşayan Çerkeslerin adalet arayışları – Soçi olimpiyat oyunları bitse de – 150. yıldönümü nedeniyle 2014 yılı boyunca devam edecek.

 

1940 yılında 22 bin Polonyalının Katin’de katledilmesi nedeniyle, Rusya Federasyonu olarak Stalin SSCB’sinin olumsuz mirasına kayıtsız kalmadan/kalamadan 2010 yılında özür dileyen Putin, “Ölenler tarihin büyük yalan yarasının aydınlatılması için bekliyor” demişti. 19. yy.’da katledilen Çerkeslerin torunları da bekliyor yalanın aydınlatılmasını. Ruslara karşı düşmanlık beslemeden, çatışma ve savaş istemeden, onlarca yıl daha bekleme pahasına terör eylemlerini reddederek, Brecht’in dediği gibi “halklar kendileri konuşabilseler dost olurdu” diyerek sabırla barışçı mücadelelerini sürdürerek bekliyorlar. Putin’in özründen çok Rusların ve Dünya kamuoyunun vicdanında adalet arayışlarının karşılık bulması onların aslında gerçek özlemi.

 

Olimpiyat oyunlarının, “Barış, kardeşlik, evrensel bakış ve anlayış” gibi değerlerin yaygınlaşmasına hizmet edeceği – teoride de olsa – kabul görmüştür. Olimpiyat anlayışının “evrilip” Soçi özelinde meşrulaştırmaya hizmet etmemesi gerekir. Soçi’yi “geleceğe açılan kapı” olarak sunan Putin’in, Çerkes soykırımı ve sürgününü tarihte yaşanmış sıradan bir olay gibi kabul edilir hale getirme düşüncesinde olmadığını kim söyleyebilir? Katin katliamı konusundaki tavrı sıkça hatırlatmak gerekebilir.

 

Soçi Kış Olimpiyat Oyunlarında, “Barış içinde yaşayacak ve insan onurunun korunduğu bir toplum oluşmasını teşvik için sporu insanlığın hizmetine sunmak” olarak özetlenebilecek olimpiyat felsefesine uygun olarak, Çerkes gerçeğinin sorgulanması ve anlaşılmasını sağlayacak sembolik hareketleri sporculardan beklerken, 2014 yılı boyunca Dünya kamuoyuna seslenmeyi sürdürmek gerekiyor.

 

Demokrasi treni

 

Demokrasiyi trene benzeten ve istediği durakta inebileceğini söyleyen Başbakan’ın demokrasi trenine bindiğini gördünüz mü? Gar civarında görüldüğü rivayet edilir ama bindiği görülmüş mü? Binermiş gibi yapmış olmasın.

 

Bir tv’ye telefon et, atanmasını sağladığın yöneticiye yayın sırasında akan alt yazıyı kaldır emri ver, fırça at, üstelik o alt yazı muhalefet partilerinden biri ile ilgili olsun; sonra da “demokrasi paketi” sun Meclis’e. Hangi demokrasi bu?

 

İnternete sansür uygula, kendin ve iktidarınla ilgili yolsuzluk iddialarının yayınlanmasını anında engellemek iste, “internete özgürlük getiriyoruz” diye sun. Hangi özgürlük bu?

 

Destekçin bir şirkete ait olan Sabah – ATV grubu zarar ediyor diye satışa çıkarılsın, bir bakanın üzerinden ihale verdiğin şirketlerden para topla, yayın grubunun kontrol altında kalmasını sağla, demokrasinin gereği ya, “bağımsız medya işte” diye sun? Hangi bağımsızlık bu?

 

Örnekler o kadar çok ki. Herşeyi nasıl da “demokratça” yapıyorlar di mi?

 

Başka gezegenden geldikleri için yaptıklarını anlayamıyorum diye düşünmeye başladım. Özgürlüğe sansür diyorum, demokrasiye baskı diyorum, diyorum da diyorum. Hadi siyasilere ön yargılı yaklaşıyorum diyelim, destek veren aydınlar ve gazeteciler var, onları okuyor ve dinliyorum. “Baskı da var ama..”, “yolsuzluk olabilir ama..”, ama da ama. Amaları “Kürt sorununda çözüm süreci”. Gerçekten çözüm isteyen bir lider böyle mi davranır? Çatışmasızlık ve cenaze gelmemesinden yararlanan bir lider bununla yetinmeyip çözümü yasal bir sürece bağlamaz mı? Kişiye bağlı durumdan kurtarmaz mı?

 

Normal midir ülke genelinde bu kadar savrulmak? Birileri destek veriyor, diğerleri hayır diyor. Hadi parti taraftarlığını, yandaşlığı, ihale vb. derken çıkar ilişkilerini anlıyorum; iyi paralar kazanıp sözde gazetecilik yapmayı da anlamaya çalışıyorum. Özellikle gazetecileri anlamaya çalıştığımı söylüyorum. Kitap telif geliri ya da başka bir ikinci gelir kaynağı yoksa gazetecilik yaparak geçinmenin zor olduğunu bilebiliyorum. Şimdi nasıl bir gazetecilik geliri ki, adalarda özel localarda yüzlerce euroya akşam yemekleri yeniyor, özel şoförlü araçlarla yolculuklar yapılıyor, ayrıcalıklı konutlarda yaşanılıyor vd.

 

Bu durumda olmayanlara ne oluyor? “Ama”lardan vazgeçmeliler. Kitaba bomba muamelesi yapan; Ahmet Şık ve Nedim Şener davasında savcılığa soyunan; tutuklu gazeteciler için “gazetecilik faaliyetleri nedeni ile tutuklu değiller” diyen ama kanıt sunmayan; ucu kendisine dokunduğunda değil demokrasiden bahsetmeye başladığında Özel Yetkili Mahkemeleri (ÖYM) kaldırması gereken, bir yandan “dağdan inin siyaset yapın” derken diğer yandan KCK davaları ile siyaset yapanların ÖYM’lerce mapuslara dolduruluşuna kayıtsız kalan; yine demokrasiden bahsetmeye başladığında Terörle Mücadele Kanunu’nu (TMK) kaldırması gereken, ama hala bir pazarlık kozu olarak TMK’ya dokunmayan; demokrasiyi önce kendi partisinde ve dolayısı ile bütün partilerde uygulatmak için Siyasi Partiler Yasası’nı değiştirmesi gerekirken aksine tek adamlığı pekiştiren; ağzında sakız ettiği milli irade konusunda daha adil bir temsiliyet için Seçim Kanunu’nu daha demokratik hale getirme kaygısı taşımayan; Ali İsmail Korkmaz cinayetinde “arkadaşları öldürmüştür” diyen ve Radikal’den bir gazeteciyi tehdit eden valiye dokunmayan, aynı davanın güvenlik gerekçesi ile Eskişehir’den Kayseri’ye alınması ve yaşanan gelişmeler sonrası kamuoyunda oluşan adil bir yargılama endişesinin giderilmesi için hiçbir girişimi olmayan; yolsuzluk soruşturmalarını engellemek için yargı ve emniyet teşkilatında haftalardır süren görev yeri değişiklikleri yapan, 2011 Anayasa referandumu ile kendi savunduğu HSYK yapısını değiştiren ve daha anti-demokratik bir HSYK oluşturan; .. İşte böyle bir başbakan söz konusu. Örneklerin bir kısmı sizi kesmeyebilir. Ama siz de biliyorsunuz ki verilebilecek örnekler çok fazla. En azından demokrasi içinde tartışmasız konularda “ama”larınızı kaldırın. Vicdanınızla hesaplaşırken daha bir huzurlu olursunuz diye düşünüyorum.

 

Başbakan ve Soçi

 

“İktidarın Çerkeslerle Dansı” sürüyor. Başbakan, bir muhalefet partisinin (BDP) ve bir kesim Çerkesin çağrısına karşın Soçi’ye gitti. Üstelik doğalgaz pazarlığı da yapacakmış Putin’le. Etik olanla siyasi ve ekonomik olan karşı-karşıya geldiğinde kapitalist sistem içinde her ne oluyorsa olmaya devam ediyor. Dans sürecek, ta ki seçimler sonrasına kadar. BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) eşbaşkanlığı rafa kalktığı için –en azından şimdilik- seçim sonrasında dansın devam edip etmeyeceğini göreceğiz.

 

Soçi konusu ile ilgili ağzından Çerkes sözcüğü çıkmayan bir başbakan Çerkes oyu hak ediyor mu, ne dersiniz?

Comments are closed.