Silah üretimi dursun, silah ticareti yasaklansın. Silah bulunduran ve kullanan ülke yöneticilerine yaptırım uygulansın ve insanlıktan tecrit edilsin. Ne dersiniz?

Yaşar Güven 02 September 2013
Demokrasi ve demokratlık

 

Demokratlık nasıl bir şeydir? Sana, bana veya ona göre mi tanımlanır?

 

İnşası kolay olmayan demokrasinin ülkeden ülkeye durumu farklılık arz ediyor. Demokrasisi gelişmiş ülkeler, az gelişmiş ülkeler.. Ve her ülke bazında bir süreç söz konusu olduğu ve bu süreç inişli – çıkışlı olabildiği için “demokrasi, daha fazla demokrasi” der dururuz Türkiye’de. Demokrasideki göreceliliğin demokratlığa yansımış hali de söz konusu olmalı ki “herkesin demokratlığı kendine” gibi bir durum yaşanıyor ülkede.

 

Gezi olaylarında yaşanan polis şiddetine; hangi ülke söz konusu olursa olsun devletin uyguladığı baskı, şiddet ve teröre; Esad’dan da gelse Suriye Özgür Ordusu’ ndan da gelse kimyasal silah kullanımına, sivillere yönelik şiddet ve terör eylemlerine; savaş ortamında dahi sayıdan muaf olarak sivillerin canlarına kıyılmasına; Mursi’ den de gelse Sisi’ den de gelse demokratik gösteri ve protesto hakkını kullanan halka şiddet uygulanmasına, keskin nişancılarla insanların öldürülmesine; seçimle geleni askeri ya da sivil darbe ile alaşağı etmeye karşı olmak gerekir. Demokratlık icabı.

 

Demokraside katılımcılık ve çoğulculuğun önemli olduğunu, temsiliyet ve çoğunluk ile ifade edilenin bir aldatmaca olduğunu söylemek gerekir. Düşünce – ifade ve örgütlenme özgürlüklerinin demokraside başat olduğunu her hal ve şartta savunmak, “düşüncelerine katılmıyorum ama ifade etmeni sağlamak için elimden gelenin fazlasını yaparım” diyebilmek gerekir. Demokratlık icabı.

 

Mısır’da 17 yaşında, yaşamının baharında katledilen kıza ağlarken, Gezi olayları sırasında başına gaz bombası kapsülü isabet edip yaşamını yitirenlere ve halen komada olan 14 yaşındaki B.E’ ye de ağlayabilmektir demokratlık. Çifte standardı olmamalıdır.

 

Yani aslında hem kolaydır hem de zor zanaattır. Destek verdiğin siyasi anlayışı, sevdiğin ya da sevdiğini düşündüğün lideri eleştirebilmektir, yerine göre o lidere tavır alabilmektir. Belki de bu tavır nedeni ile tehdit ve hatta şiddet görüp “haklıymış birileri” diyebilmektir. At gözlüğü takmamaktır. Kafanı deve kuşu örneği kuma gömmemektir.

 

Bilen bilir ya yine de yetinmeden altını çizmeli. Meclis’ teki hiçbir partiye oy vermişliğim yoktur. Oyum kıymetlidir yani. Tüzükleri ve diğer belgelerinin hiçbirinin demokrasi adına beni kesmediğini ifade edebilirim.

 

90 yıldır daha ileri demokrasi vaatleri ile aldatıldık. Az gelişmiş demokrasinin varlığını gelmiş geçmiş bütün siyasiler bilir ve söyler. Şimdi de AKP iktidarda ve 11 yıldır aynı terane devam ediyor. Bir ileri iki geri. Burada bir yanlışlık yok mu sizce.

 

Gezi, Mısır ve Demokrasi

 

Mısır ve Gezi paralelinde çok gazete okumaya çalıştım. Sağdan, soldan, merkez medyadan, iktidardan yana, cemaatin sesi… Köşe yazarlarını özellikle. TV programlarını izlemeye çalıştım, farklı görüşlerden tezleri. Tek taraflı beslenmemek, olaylara at gözlüğü ile bakmamak için.

 

Gözlemlediğim o ki – genellemeden – parti yandaşlığı spor kulübü taraftarlığı gibi. Fanatizm spor gibi siyasette de hakim. Siyasette olayın boyutları çok farklı olmakla birlikte itibar, kredi, çıkar ilişkileri vd. gibi asıl ilgi alanının kapsamı dışına çıkan çirkinlikler, kaçınılmaz bir kirlilik yaratıyor. Bir şekilde bir partiye destek veren gazeteler, dördüncü kuvvet olma özelliği ile halkı objektif yaklaşımla haberdar etmek amacında değil. Lider, neyin nasıl görünmesini istiyorsa onu sunmak derdinde. Yani at gözlüğü tanımına uygun bir tavır. Hele köşe yazarları. Görüntülü medya da aynı yolda. Böyle bir iklimde gerçekten haber alabilme özgürlüğümüzü sorgulayabiliriz. Buradan hareketle yorumlayabilme, doğru tavrı gösterebilme konusunda da eksikliklerimiz olacaktır. Hele bir de sürekli tek taraflı beslenen okuru ya da dinleyiciyi düşününce..

 

Gözlemlediğim şudur ki, iktidar ve başbakanı Mısır konusunda da kutuplaştırma politikasını sürdürüyor. ‘Gezi’ye destek olan Mısır’a ilgisiz kalır’ algısı yaratılıyor. Özellikle Geziciler Mısırcı olamaz yaklaşımı öne sürülüyor. Eleştirir gibi yapsalar da Mısır’a Gezi tarafından bir destek çıkmasını asla istemiyorlar. Kendi çifte standartlarının açığa çıkma tehlikesini de içinde barındırıyor zira. Mısır için yapılan demokratik yolla protesto, yani hak kullanımı. Hem Türkiye’ de hem Mısır’ da. Gezi için yapılan ise yasa dışı. Aynı yöntem ve belki de yakın söylemlerle – özgürlük ve demokrasi – olsa da öyle. Demokraside çifte standart olur mu?

 

Burada başka bir konu daha gündeme geliyor. İktidara yakın, onun politikalarına uygun ise yapılan eylem, sorun yok. Son zamanlarda Mısır özelindeki Fatih camisi eylemleri örnek. Mısır eylemi derken şeriat sloganları atılıyor. Var mı bir tepki? Yok. Slogan nedeniyle polis şiddeti olmasın tabi ki, peki var mı hukuk takibi, yok! Gezi’ yi anımsatan her eylem ise iktidarın bizatihi başbakanın tepkisini ifade etmesi ile bitmiyor, polis bütün şiddeti ile saldırıyor. İşte adalet yürüyüşü finali. Yine şiddet, yine gaz. Muhtemeldir ardından hukuk çalıştırılıp bir suç icat edilecektir.

 

Bu arada, başbakan açıkladı, ellerindeki belgeye göre Mısır olaylarının arkasında İsrail varmış. Açıktan ABD diyemiyor başbakan ama ittifak dengesi kurulamazsa bunu da yakında söyleyebilecektir. Gezi parkı ile başlayan süreçte “istihbaratımızın ne kadar güçlü olduğunu” öğrenmiş olduk aslında. Göremediğimiz, okuyamadığımız belgeler var başbakan ve iktidarda, herşeyi biliyorlar. Onlar bilince ve söyleyince parti yanlıları da tamamdır diyor. Ortaya serilsin şu belgeler, bütün Türkiyeliler bilsin ve görsün. Bakınız ABD dışişleri bakanı da Suriye’de kimyasal silahın Esad tarafından kullanıldığına dair belgeler var diyor. Nerede bu belgeler, neden ortaya serilmiyor, neden dünyaya ilan edilip BM Güvenlik Konseyi’ nde tavır alan RF ve Çin deşifre edilmiyor ve hukuk yolları kullanılarak müdahale meşrulaştırılmıyor. Birileri ‘belge vardır’ deyince inanmalı mı herkes?

 

İktidarın Tutumu, Seçimler ve ABD desteği

 

Hemen her demokratik protesto ve hak arayışına saldıran bir iktidar var artık. Saldırı hem sözle ve hakaretamiz bir şekilde bizzat başbakan tarafından yapılıyor, hem de polisi kullanarak dayak ve gazla.

 

%50’ nin başbakanına ‘telekinezi ile suikast yapmak istediler’ diyen gazeteci Yiğit Bulut ise ödüllendiriliyor ve başbakan danışmanı yapılıyor.

 

İhsan Eliaçık diyor ki; “Hükümet son zamanlarda Mısır’da yaşananları Gezi’yi bastırmak için kullanıyor. .. Başbakan ‘zulümle abad olunmaz’ diyor ancak zulümle abad olmaya çalışıyorlar”.

 

Türkiye’nin çıkarları ile, iktidarın iktidar olma devamlılığı yani özel çıkarları çatışma halinde artık. İktidarın bekası için izlenen yol haritası, Türkiye’nin çıkarı için izlenen yol olarak sunulur oldu nicedir.

 

ABD’ den umudu kesen askeri darbeciler ve ulusalcılar bir dönem Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) yönelmişti. Başbakan da ŞİÖ lafı etmeye başladı. Nedendir? ABD, Mısır’ daki olayları İsrail’ e (aslında kendisine)bağlayan başbakanı sert eleştirmişti; ‘saldırgan, temelsiz, yanlış’ gibi sözcüklerle. Herhalde o kadar kolay vazgeçilmez BOP eşbaşkanından, yani başbakandan. Vardır bir ayar durumu. AKP’ li Çerkeslerden ricamdır, siyaseten değil de açıkça başbakanın bu lafı neden ettiğini bir öğrenebilirler mi? Şunu da ekleyerek; Mısır’da olana darbe diyemiyor ya ABD ve AB, seçimle gelene yani demokrasiye sahip çıkmıyorlar ya, “ŞİÖ üyeleri ne kadar demokrasi uyguluyor? RF ve Çin özellikle”, bizi aydınlatabilir mi başbakan? Anavatanımız Kafkasya bağlantımız nedeni ile RF uygulamalarını biliriz biz Çerkesler ya, iyi bir görüş alış – verişi olabilir. Amaç demokrasi mi, bir birlik mi, güç mü, destek mi her ne ise belki anlamamız daha da kolaylaşır.

 

Başbakan belli ki ayrıştırmaya, kutuplaştırmaya devam edecek. Gezi süreci ile başlayan politikasını sürdürecek. Mahalli seçimlerin yapılacağı 2014 Mart ayına kadar en azından. Tutarsa ve istediği sonucu alırsa benzer politikayı 2015 genel seçimlerine de taşıyacaktır. Baskıya, yaratacağı sanal gerekçelerle (adına belge diyor) sokağın ses vermesini engellemeye devam edecektir.

 

Baksanıza Sinop – Gerze’de olana. Termik santral protestosu sonucu köylüler yargılanıyor. “Asker ve polisin üzerine arı atmak” suçlamalardan biri. Emniyet müdürü “arıları eğittiniz ve bize saldırttınız” diyebiliyor. Köylüler diyor ki “arılar biber gazı nedeniyle saldırdı, hem bize, hem de polis ve askere”.

 

AKP 11 yıldır iktidar, yani 3. dönemleri ve olan – bitene dair “bunların eseri değil ki” gibi mazeretler artık geçersiz. Geçersiz ya onlar hala mağduru oynamayı becerebiliyor. Mağdurun mağdur edebilme psikolojisinin uygulamalı örneğini yaşatıyor aslında AKP.

 

Sallandırılan demokrasi

 

Demokratikleşme adına atılacak ya da atılmayacak adımlara tek kişi karar veriyor. O kadar net ifade ediliyor ki bu durum parti ve hükümet tarafından, biz de normal birşeymiş gibi dinliyoruz. O bir kişi iktidar kaygısı ile öncelikleri karıştırıyor olabilir mi? İktidar kaygısı, başat olması gereken ülke ve ülke insanlarının çıkarının önüne geçmiş olabilir mi?

 

Diyor ki başbakan; “Diktatör görmemişsiniz, ben değilim, diktatör olan yerde diktatör dediğinde sallandırırlar”. Burada sallandırmıyorlar, doğru, en azından henüz. Ama gazeteciler işinden edilip düşüncenin özgürce ifadesi engelleniyor; çok seslilik monoloğa çevrilmeye çalışılıyor; ‘herşeyi devletten beklemeyin’ mesajı ile palalılar sokakta bu ülkenin insanlarına saldırırken komşu muhbir yapılıyor; polis 5 kişiyi öldürüyor, 11 kişi gözünü kaybediyor ama yine de kutsanıyor; sürekli açılan davalarla, gözaltılarla caydırıcı olma gayreti ve bilinçli bir bezdirme ve sivil muhalefeti sindirme çabası var. Dikensiz gül bahçesi arzu edilen. Meclis muhalefeti sıkıntısız nasılsa, bir de sokak susturulursa değmeyin keyfine.

 

Demokrasi sallandırılıyor kısaca.

 

1 Eylül ve Barış Günü

 

Silah üretimi dursun, silah ticareti yasaklansın. Silah bulunduran ve kullanan ülke yöneticilerine yaptırım uygulansın ve insanlıktan tecrit edilsin. Ne dersiniz?

Comments are closed.