Kitle olabilecek en büyük kalabalığı, en güçlü renkleri, sloganları, ifadeleri ve davranışları seçerek temsil gücünü arttırma ve sesini duyurma arzusu içindedir. Çünkü kendisi dışında kalan insan toplulukları için cazibe merkezi olmak ister.

Alper Hraça 25 February 2013
Çerkes Kitleselleşmesi ve Sloganların Dili – I

Panik, kitlenin kitle içinde dağılmasıdır.
Elias Canetti

 

Tarihleri boyunca Çerkesler, en kalabalık toplu hareketlerini sürgünle yaşadılar. Kendi  iradeleri dışında olsa da, yüz binlercesi bir araya toplandığında muhtemelen ne kadar kalabalık olduklarına da  tanık olmuş oldular. İçerden bir iradeyle oluşmuş bir kalabalık olması halinde durum, Elias Canetti’nin eşsiz çalışması “Kitle ve İktidar”da  anlattığı gibi olabilirdi: İnsanlar kitleler içinde kişiliklerinin sınırlarını aşar ve dokunulma korkusundan sıyrılıp kendilerini güvende ve güçlü hissederler. Çerkes deneyimindeyse bahsedebileceğimiz duygular maalesef güven ve güç değil, hayatta kalma korkusu, endişe ve panik oldu. Bu trajik deneyim ardından dağıtıldıkları coğrafyada Çerkesler, bir daha asla geniş kitleler halinde bir araya gelemediler. Kalabalıklaşma korkusuyla, kendilerini ancak bir dış iktidarın onayı ve başka kitlelerin içinde ifade edebildiler.

 

Bu zaman diliminde dünya derin kırılmalar ve değişimler yaşadı. Sanayileşme, işçi hareketleri, devrimler, dünya savaşları, 68 Mayıs’ı gibi toplumsal devinimlerin tamamında kitle hareketleri değişimin ana fiziksel gücü olageldi.  Kendisini ifade etme şekli ve iktidarla ilişkisinin şeklinde değişimler olsa da, kitlenin temel işleyiş prensiplerinde pek de bir değişim olduğu söylenemez. Canetti’ye göre kitle büyüme arayışı içindedir, içinde  eşitlik barındırır, yoğunluğu sever ve bir yöne ihtiyaç duyar. Ancak yeni çağın iktidar yapısı artık hiç olmadığı kadar toplumsaldır ve üzerinde yükseldiği insan topluluğunun tamamından alır gücünü. Bu yüzden eğer bir savaş durumu yoksa, kitle ve iktidar karşı karşıya kaldığında eskiden olduğu gibi büyük kıyımlar da yaşanmıyor artık.

 

Bu çatışmada işleyen kuralların 68 Mayıs’ında yaşanan süreçlerle belirlendiğini söyleyebiliriz. İktidarın hayatın her alanında kullandığı şiddet ve sindirmeye  karşı, insan toplulukları zaman zaman meydanları çatışma alanına çevirme hakkını kendilerinde görürler ve iktidar da kontrol edebileceği  düzeyde bir çatışmayı tolere etme eğilimindedir. Kitlenin pervasız bulunabilecek tutum ve ifadeleri tüm haklılığına rağmen durumu değiştirme konusunda yaşadığı çaresizliğinden kaynaklanır. Kitle olabilecek en büyük kalabalığı, en güçlü renkleri, sloganları, ifadeleri ve davranışları seçerek temsil gücünü arttırma ve sesini duyurma arzusu içindedir. Çünkü kendisi dışında kalan insan toplulukları için cazibe merkezi olmak ister. İktidar ise tam da bu noktada kendisini savunma içinde gösterecek bir çizgiyi benimser, çünkü haksızlığa uğradığı konusunda kuşku duyulmayan bir kitlenin büyümesini engelleyememe korkusu taşır.

 

Çerkes aktivistler de, son bir kaç senedir 21 Mayıs protestoları ve anadil eylemleriyle kendi toplumunun travmasını  aşarak bu iktidar-toplum çekişmesi içinde kendilerine yer açma çabası içinde. 2009’dan bu yana sürekli daha fazla insanı alana indirerek, insanların özgürleştirtiği kendilerini ifade edebildikleri faaliyetler organize ediyorlar. Bu yüzden daha görünür olabilecekleri eylem türlerine, daha güçlü ifadelere ve daha geniş kesimleri alana çekecek çalışmalara yöneliyorlar. 21 Mayıs eylemleri de bu yönleriyle oldukça güçlüydüler. Her geçen sene giderek kalabalıklaşan ve renklenen eylemlerde taşınan döviz ve pankartlar, atılan sloganlar oldukça renkli ve güçlü ifadelerle seçilmişti.

 

Eylemlerin sosyal medyada yaygınlaşma süreci, ve organize ediliş şekline baktığınızda, en azından Türkiye’de içerik ve söylem açısından zengin siyasi aktivitelerden biri olduğunu söylemek mümkün. 2009’dan bu yana gerçekleştirilen eylemlerin gelişim süreci, toplumun siyasallaşma sürecini anlamak ve yeni çağın Çerkes kimliğini anlamak açısından da önemli ipuçları sunuyor. İncelemeye değer.

 

Devam Edecek.

 

 

Yorumlar (2)
  1. KHANBOLET on said:

    Alper Hraça başından beri çok güzel yazılar yazıyor. Kitleselleşme ili ilgili biz Çerkeslerin sıkıntılarını alışılmadık bir dil ve bizlerin ezberinde olmayan bir gözlemle anlatmış bu yazısında.

    Abhazya’nın son yirmi yıllık macerasını sorgulayan ‘Gürcistan Rusya’ya dönerken’ yazısı da cesur, farklı bir gözle bakan ve ufuk açan bir yazıydı. Gerekli ilgiyi görmediğini düşünüyorum henüz. İlerde görür.

    Genç Kuşak yazarlarımızın ezber bozan yazıları umutlandırıyor insanı. Kutluyorum.

  2. JILASTEN AŞBA on said:

    Khanbolet doğru söylüyor. Biz abazalar “mal gibi” izliyoruz. Alper Hraça son derece “yeni”, duymaya alışık olmadığımız bir dille girdiği halde meydana, izliyoruz sadece.20 yıl yalan söyledik, adam ayarımızı bozdu. Biz de haklıyız. İzlemeyip n’palım…