Böylesine kendi derdine düşmüş bir kamuoyundan savaş karşıtı bir siyasetin yükselmesini beklemek belki de fazlasıyla naif bir beklenti.

Alper Hraça 09 September 2013
Suriye Üzerine Kamuoyu Savaşları

 

Suriye’ye yönelik olası bir batı müdahalesi pek çok ülkede kamuoyu gündemini yoğun bir şekilde meşgul ediyor. Müdahale cephesinin önündeki en büyük engel Rusya ve Çin gibi gözüküyor olsa da temel sorun bu ülke kamuoylarının operasyona ve olası bir savaşa karşı gösterdiği tepki oldu. Önce İngiltere, parlamentosunda alınan kararla olası bir koalisyona katılmaktan men edildi. Ardından müdahale için son derece istekli gözüken Fransa Devlet Başkanı Hollande, BM kararını bekleyeceklerini açıkladı.

 

G-20 ardından Almanya’nın da sonradan katılımıyla 11 ülke, kimyasal saldırınının Esad tarafından gerçekleştirildiğini, eylemin cezalandırılması gerektiğini anlatan bir bildiriye imza attılar. Yine de bu ülkelerin hemen hemen tamamı müdahale kararı için BM’yi adres gösteriyor.

 

Bugünkü tabloda, BM onayı almaksızın gerçekleştirilebilecek bir operasyona ABD, İsrail ve Türkiye dışında herhangi fiili bir katılım olacakmış gibi gözükmüyor. Bugüne kadar yaptığı açıklamalardan anladığımız kadarıyla Nobel Barış Ödülü sahibi Obama da olası saldırıyla bölgesel bir savaşı başlatan taraf olmaktan çekiniyor. Kongre’den gelen ilk işaretler, operasyona vize verileceği yönünde, ancak kamuoyu desteği olmaksızın gerçekleştirilecek bir operasyonun şiddeti, süresi ve etkileri tartışma konusu.

 

Operasyonun maliyeti ve asker kayıplarıyla ilgili ulusal perspektifli endişeleri bir kenara bırakırsak, dünya kamuoyunda müdahale yanlısı iktidarları zor duruma sokan itirazlar üç temel argüman üzerinde yükseliyor:

 

İstihbarat Örgütlerine Yönelik Güvensizlik

 

Batı kamuoyu, II. Körfez savaşına gerekçe olarak sunulan düzmece istihbarat raporlarını unutmuş değil. Irak’a yönelik savaşa gerekçe olarak gösterilen kitle imsa silahı kanıtları sahteydi. Bush bu durumu yönetim süresince yaptığı en önemli hata olarak değerlendiriyor ancak savaşın sonuçlarından memnun olduğunu söylüyordu. Dünya “en azından bir diktatörden kurtulmuştu”. Blair için süreç daha zorlu oldu. İngiliz kamuoyu bu yalanı hazmetmekte güçlük çekti. Blair’i istifaya zorlayan süreci sahte belgelere dayanarak yaptığı savaş öncesi konuşmaların başlattığı kabul ediliyor.

 

Bugün de batı ülkelerinde kamuoyu, Şam’da yüzlerce insanın hayatını kaybettiği kimyasal saldırının Baas rejimi tarafından gerçekleştirildiğine inanmıyor. Rejimin bu saldırıya ihtiyaç duyabileceği konusunda ciddi kuşkular söz konusu. Esad ve müttefikleri de bu yönde yaptıkları açıklamalarda iddia sahiplerine kanıtlarını sunma çağrısında bulundular. Esasında, bu saldırı öncesinde her iki tarafın da küçük çaplı da olsa kimyasal silah kullandığına dair bulgular mevcut. Hatırlayacaksınız, El Nusra savaşçılarına yönelik Türkiye’de gerçekleştirilen  bir baskında, Şam’daki saldırıda da kullanılan Sarin gazından iki kilogram ele geçirilmişti. Bu da saldırının aslında kim tarafından gerçekleştirilmiş olabileceği konusunda soru işaretlerini güçlendiriyor.

 

El Kaide Tepkisi

 

Kamuoyu Esad’ın bir diktatör ve katil olduğundan şüphe duymuyor. Öte yandan, Arap Baharı’nda muhaliflere duyduğu  sempatiyi Suriye muhalefetine karşı duymuyor. Bunun da en önemli sebebi muhalefet cephesinin en aktif gücünün El Kaide olması.  Geçtiğimiz hafta yüzlerce asker gerçekleştirdikleri bir online kampanyayla, orduya  El Kaide’yle aynı cephede yer almak için katılmadıklarını ifade etti. Benzer tepkiler ABD’de düzenlenen protestolarda da dillendiriliyor.

 

Suriye’nin kuzeyinde muhaliflerin denetim altına aldıkları bölgede aktif rol oynayan El Nusra Cephesi’nin Türkiye’den aktif destek aldığı kimse için sır değil. Pakistan ve Kafkasya’dan yüzlerce savaşçının Türkiye sınırından geçtiğini, lojistik destek sağladıklarını biliyoruz. Bu yönde Suriye’den PYD ve Türkiye’den BDP’nin açıklamaları söz konusu. Ayrıca, Başakşehir’de yaşayan Çeçen mülteciler arasından da El Nusra’ya önemli düzeyde katılım olduğunu kendi kaynaklarımızdan biliyoruz.

 

Ortadoğu’da on yılı aşkın bir zamandır attığı hemen her adımı, 11 Eylül’ün yarattığı dehşetten faydalanmak için  terörle savaş bahanesi ardına saklayan ABD bu durumu kamuoyuna açıklamakta oldukça güçlü çekiyor.  Muhalefetin güçlendirecek bir operasyonu, El Kaide’yi de güçlendirmeden nasıl gerçekleştirilelebileceği hususunda kamuoyunu aydınlatabilmiş değil.

 

Müdahalenin Sonuçlarına Yönelik Belirsizlik

 

Obama, müdahalenin rejimi zayıflatarak muhaliflere  kazanma şansı vermek amacıyla, sınırlı ve orantılı bir şekilde gerçekleştirileceğini söylüyor. Ancak Rusya, İran ve Hizbullah’ın sürekli ve açık desteğine karşı sınırlı bir müdahalenin ne denli iş göreceği tartışmalı bir konu.

 

Yapılacak müdahaleyi savaş sebebi sayacağını söyleyen Esad’ın açıklamaları  iç savaşın bölgesel bir savaşa dönüşmesi ihtimali olduğunun işaretlerini veriyor.  İran’dan da gelen uyarılar aynı yönde. ABD Dışişleri Bakanı Kerry, Esad’ın ABD hedeflerini vurması halinde neler olacağı sorusuyla karşı karşıya kaldığında, bölgede müttefiklerinin gerekli müdahaleyi yapacağını söylemekle yetinmişti. Olası bir müdahalenin ardından gerçekleştirilmesi kaçınılmaz olabilecek bir kara savaşının sonuçlarından kimse emin değil.  Nihayetinde Suriye’de ayaklanmanın ilk günlerinde Esad’ın günlerinin sayılı olduğu da sıklıkla vurgulanıyordu.

 

Demokratik ülkelerde kamuoyunu ikna etmeksizin başlatılan savaşlar genellikle iktidarların sonunu getirir.  Uzun vadeli plan ve yatırım gerektiren pek çok politikayı da sekteye uğratır. ABD Başkanlık makamını dünya barışından bahseden bir afro-amerikalının kazanabilmesinin de, Blair’in Başbakanlık’tan istifa etmek zorunda kalmasının da ortak sebebi, II.  Körfez savaşına kamuoylarını yanıltarak girmiş olmalarıydı.

 

Bu yüzden siyasi iktidarlar kamuoyunu ikna edemedikleri savaşlara girmeyi riskli bulurlar. Tercih ettikleri yol, yaşanan gelişmeleri çarpıtmak, yalan söylemek ve hatta zaman zaman ihtiyaç duydukları gelişmelere yol açacak gizli operasyonlar yürütmek olabiliyor.  Er veya geç hedeflerine ulaşsalar da  hareketlerinde aşırılığa gitmelerini engelleyen bir kamuoyu baskısını daima üzerlerinde hissediyorlar.

 

Türkiye Kamuoyu’nda Durum

 

Türkiye müdahele cephesi içerisinde kuvvetle muhtemel ki savaşa en mesafeli kamuoyuna sahip.  Ancak bu mesafeli duruş, iktidarı zorlayacak bir siyasi bir vücut kazanamıyor kendisine. Bunun da sebebi ülkede iktidar yandaşlığı ve karşıtlığının değer tanımaz bir düzeye erişmesi. Bir başka deyişle, kamuoyumuz esasında Erdoğan’ın siyasi geleceğini Suriye’de yaşanan trajediden daha çok önemsiyor.

 

Bu yüzden iktidar yandaşları, Erdoğan’ın medya üzerinde kurduğu ablukayı, El Nusra’ya verdiği üstü örtülü desteği, Türkiye’ye de yansıtma pahasına Ortadoğu’da oynadığı mezhepçiliği görmezden gelmeyi tercih ediyor.  Toplumun bu kesimi için, Erdoğan’a Suriye konusunda açık bir çek verilmiş durumda.  Rejimi ne pahasına olursa olsun, hangi yöntemle olursa olsun yıkalım anlayışı da zaten Suriye halkının geleceğinden çok, Erdoğan’ın geleceğini korumaya hizmet eder nitelikte.

 

İktidar karşıtlarının büyük bir çoğunluğuysa, Esad’ı antiemperyalist bir ikona dönüştürdü bile. Onbinlerce insanın katledildiği bir dikta rejimini hiç bir vicdani sorumluluk hissetmeden destekleyebiliyorlar. Bu kesim de Erdoğan’ın Ortadoğu’da oynadığı kumarın kendisinin siyasi geleceğini tehdit ettiğinin farkında.  Bu yüzden Baas rejimine meşruluk atfedecek hareketlerden kaçınmıyorlar.

 

Böylesine kendi derdine düşmüş bir kamuoyundan savaş karşıtı bir siyasetin yükselmesini beklemek belki de fazlasıyla naif bir beklenti.

Yorumlar (1)
  1. Özgür on said:

    Amerikanin Suriyede Esada ne zaman bir fiske atacagi üzerinde kafa yorarken mevcut durumla ilgili bazı noktalara gereken alakanın gösterilmediğini düşünüyorum. Esad iktidarda kalabilmesi için yapılan dış destekler:
    1-Rusya:BM nezdinde diplomatik destek, sahada silah yardımı, askeri isthibarat yardımı
    2-İran: Devrim muhafızları ile askeri yardım, direk para yardımı,
    3-Hizbullah: 5.000 civarında militanı ile direk savaşa taraf oldu.
    4-Batı: ABD ve Avrupa birliği, Suriyede Esaddan sonraki boşluğu dolduracak bir muhatap(demokrat, batı yanlısı) göremiyor bu nedenle Esad alehinde bir çalışmaları yok.

    Oyumu AKP’ye veren bir seçmen olsam buna karşılık AKP Suriyede Esad karşılarına ne yardım yaptı diye sorarım ve cevap yukarıdaki desteklerin karşısında ezilir. Ha buna bir de ABD’nin Suriyeye saldırısına destek olursa, eksik olan tüy dikme merasimide gerçekleşmiş olur.