TARİHÇİNİN NOT DEFTERİ: XVI. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA OSMANLI ÇERKEZİSTANI (II)
21:56 25 April 2016

Abidin İnci

XVII. Yüzyılın üçüncü çeyreğinde Evliya Çelebi Taman Adası’na gelip Kasım Bey Camii’ni gördüğünde, caminin yapılışının üzerinden iki asır geçmişti. İstanbul’daki vezirlik mücadeleleri ve entrikaları sonucunda padişahın desteğini kaybeden Kasım Paşa, merkezden uzaklaştırılıp bir nevi sürgün olarak Kefe sancakbeyliğine atanmıştı (1). Cezeri Kasım Paşa, Taman kazasında Osmanlı fethinin ilk on yılı dolmak üzereyken, 1487 yılında bir cami ve imaret yaptırmıştı (2). Cami, gelenek olduğu üzere, Osmanlı hâkimiyetinin bir simgesi olarak ve Taman’a uğrayan Osmanlı tüccarları ile Ada sakini birkaç Osmanlı bürokratı için yapılmış olmalıydı. Çerkezistan coğrafyasında kendine müttefikler bulmuş ve nüfuz alanları yaratmış olsa da, Taman’da üç asır kalan Osmanlı Devleti’nin XVI. Yüzyıl boyunca Taman ötesinde, tüm Çerkezistanda örgütlü ve etkili bir varlığının olduğu söylenemez. Örneğin XVII. yüzyılın ikinci yarısında ilginç bir şekilde, Osmanlı Devleti’nin en uzak olduğu Besleney ve Kabardey topraklarında Müslüman olanlar var ise de Çerkezistan’ın batısında “Osmanlı’nın dini İslamiyet”, Taman Sancağı sınırlarının hemen ötesine bile ulaşmamıştı (3). XVIII. yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde Ferah Ali Paşa, hâlâ Taman taşrası diyebileceğimiz Anapa ve Soğucak’ta Çerkesler’i Müslüman yapmakla ve bu kıyılarda yeniden bir Osmanlı varlığı tesis etmekle meşguldü.

KafkasyaXVI. yüzyılın ilk yarısında Taman kazasında yaşayan Çerkesler, hukuksal olarak Osmanlı raiyyeti[i] idi. Osmanlı mülkü olan Taman toprağını işlemek ve devlete vergi vermekle yükümlüydüler. Herhangi bir asayiş probleminde ya da anlaşmazlık durumunda kadı tarafından şer’i hükümlere göre mahkeme edilirlerdi. Osmanlı Devleti’nin Taman’daki hâkimiyeti ile birlikte, alt sınıftaki Çerkeslerin statüleri aslında bir değişikliğe uğramamıştı. Daha önce feodal beylere bağlı iken bu sefer de padişahın mülkü sayılıyorlardı. Çerkes aristokratlarının bazıları ise, gevşek bağlarla da olsa Osmanlı Devleti’ne bağlanmışlardı. Belirli miktarda askeri gücü olan Taman çevresindeki Çerkes feodal beyleri, çeşitli imtiyazlar ve gelirler karşılığında Osmanlı Devleti ile ittifak kuruyor, ancak bu ittifaklar imtiyazların cazibesi ve avantajı ortandan kalkınca hemen sona eriyordu. 1539 yılında, Jane[ii] Beyi Kansavuk, sancak geliri karşılığında Taman Adası’nı diğer Çerkeslerin baskınlarından korumakla görevli iken, 1542 yılında kendisi, Taman Adası’na yağma amacıyla baskın yapmıştı (4). Reaya olan Çerkeslerin Osmanlı Devleti’ne tabi olma durumu, Taman Çerkesleri arasında mutlak bir itaat sağlamadığı gibi, çoğu zaman devlete karşı asgari yükümlülüklerini yerine getirmelerine bile yetmiyordu.

Görünürde Taman Adası, idari yapısı ve örgütlülüğü bakımından herhangi bir Osmanlı kazasından farklı değildi. Sistem sorunsuz işliyor gibi görünse de Osmanlılar, Taman’a yerleştikten bir asır sonra bile devletin toprak ve vergi rejimine,  tam anlamıyla işlerlik kazandıramamışlardı. 12 Temmuz 1539 tarihinde Kefe Beyi Halil Bey ve Taman Kadısı Seyyid Muharrem Hıristiyan olan “ Ediçün” Kalesi yakınındaki Ediçün köyünde oturan“ Cema’ati Çal-Bekir” ile Sığacık köyündeki Hatukuk Cemaatini, vergi mükellefi hâline getirmekle uğraşıyorlardı ama her ikisinin de hemfikir olduğu üzere Çerkeslerden ehl-i şer üzere ta’şir ve cizye gibi düzenli yıllık vergilerin alınması pek mümkün görünmüyordu. Çünkü “Tâife-i Çerakise, vahşi taifeler olup”, hali vakti yerinde iken ta’şir ve cizye alınmak istendiğinde Taman’ı terk ederek  “Çerkez Vilayeti’ne” kaçmaktaydılar. Kefe Beyi ve Taman’daki diğer Osmanlı memurlarına göre, Çerkeslere geleneksel yıllık vergiler koymak yerine, her Çerkesten bir nevi kafa vergisi alınmalıydı. Çerkeslerin vergi mükellefleri hâline getirilmesi on yıllar boyunca sürmüş, Çerkes vilayetinde “kaçkunluk” durumu devam etmiştir (5).

1572 yılında Ada’da[iii] raiyyet olarak kaydedilip, kendilerinden öşür ve resm-i çift talep edilen Çerkesler, veba hastalığını da bahane ederek, vergi vermeyi reddetmekteydiler. Kefe beyi Çerkes ümerası ve sipahilerinin de etkin olarak kışkırttığı bu isyan hâlini ve reaya Çerkeslerin Ada’dan kaçmak üzere olduklarını merkeze bildirmekteydi. Çerkes beylerinin Osmanlı Devleti’nin,  Karadeniz’in kuzeyindeki örgütlülüğünün merkezi olan bu yerde, alt tabakadan Çerkesler üzerinde bu kadar etkin olabilmeleri ilginçtir. Görünen o ki Kefe Beyi kendi sancağı sınırlarında sahip olduğu askeri güçle bu isyan ve kaçma girişimini önleyemeyeceğine kanaat getirmiş olmalı ki merkezden Azak Beyi ve Kırım Hanına da isyanın bastırılması için name yazılmasını istemişti. Merkezden gelen cevapta ise, Osmanlı topraklarını terk etmek isteyen Çerkeslerin mümkün olduğu kadar teselli edilerek, istimalet ile eski yerlerine tekrar yerleştirilmeleri, şayet bu mümkün olmuyor ise “vech ü münâsib görildügi üzre haklarından” gelinmesi emredilmekteydi. Bu meselenin çözümünde kuzeydeki Noğaylar’ın ve Osmanlı tüfekli birliklerinin devreye sokularak, Kırım Hanı’ndan da yardım istenmesi, Osmanlı Devleti’nin bu meseleyi ne kadar ciddiye aldığını bize gösterir (6). Daha önce belirttiğimiz gibi, Taman Adası’nda Osmanlı politikalarını hayata geçiren, bunun karşılığında dirlik alan, Osmanlı müttefiki Çerkes beyleri mevcuttu (7). Ancak devlet ile bu tür bağı bulunmayan birçok irili ufaklı Çerkes beyi de bulunmaktaydı. Gelirleri Osmanlı devleti ile ittifaka bağlı bulunmayan Çerkes beyleri varlıklarını sürdürebilmek için feodal hakları gereği alt sınıftaki Çerkeslerden vergi almaktaydı. Osmanlı Devleti’nin de kendi reayası olarak gördüğü bu sınıftan vergi almak istemesi, Osmanlı Devleti ile bir kısım Çerkes beyleri arasında çatışmalar yaratıyor, bu çatışmalar vergi ve iskân gibi can alıcı konularda daha çok su yüzüne çıkıyordu.

 

Referanslar

1. Yücel Öztürk, Osmanlı Hakimiyetinde Kefe (1475-1600), Ankara, 2000, s. 147-148.

2. Mevlana Mehmed Neşri, Cihannüma. Hazırlayan: Necdet Öztürk İstanbul, 2009,  387.

3. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi: 7. Kitap 2. Cilt, İstanbul, 2011, s. 608.

4. Rammel Hoca, Tarih-i Sahib Giray Han, Ankara, 1973, s. 72.

5. Fahrettin Kirzioğlu, Osmanlılar’ın Kafkas Ellerini Fethi (1451-1590), Ankara, 1976, s. 72.

6. DAGM 12. Mühimme Defteri (978-979 / 1570–1572) Özet-Transkripsiyon ve İndeks I, Ankara, 1996, s. 534-535.

7. Fahrettin Kirzioğlu, a.g.e, s. 283.

(Devam edecek)

[i]  Hukuksal olarak Osmanlı padişahının idaresindeki umum insanlar.

[ii]  Janeler XVI. yüzyıl mühimme defterlerinden başlayarak XIX. Yüzyıl Osmanlı belgelerine kadar en çok bahsi geçen Çerkes kabilesidir. Adları yazılı belgelerde bu kadar sık zikredilmesine rağmen haklarında bildiklerimiz son derece sınırlıdır.

[iii] Mühimme defterindeki belgenin özet kısmında bahsi geçen yerin Kefe şehri olduğu yazılmaktadır. Ancak mühimme belgesindeki  metin içerisinde “Ada”  kelimesi ile tanımlanan yer Kefe Sancağına bağlı Taman Adasıdır. Bununla birlikte bahsi geçen yerin Taman veya Kefe olması yazımızın içeriğini ve savını değiştirmeyecektir.

Comments are closed.