TARİHÇİNİN NOT DEFTERİ: ÇERKEZİSTAN ÜZERİNE İKİ YARLIĞ
23:20 25 February 2016

Abidin İnci

XVI. yüzyıl Çerkezistan’ı* Türk tarih yazınında Osmanlı devletine teorik olarak bağlı ancak merkezi otoritenin pek az hissedildiği, merkezin koyduğu kural ve kanunnamelerin göz ardı edildiği “kapsama alanı dışındaki” bir coğrafyadır. Bu coğrafya, genellikle Osmanlı-Rus rekabeti bağlamında, belli sınırlar içerisinde ele alınır. Çerkezistan ve Çerkesler üzerine bir kaç sözcük söylenmek durumunda kalınsa bile, bu birkaç sözcüğün içeriği de Çerkes boylarının Osmanlı Devleti ve Kırım Hanlığı’nın veya Rusya’nın hâkimiyetinde olup olmadığı ile ilgilidir.

Rus tarih yazını 1950’li yıllardan itibaren, XVI. yüzyılın ikinci yarısında Çerkes boylarının neredeyse tamamının gönüllü olarak kendilerine katıldığını resmi tarih görüşü olarak benimserken, Türk tarihçiliği de Çerkezistan üzerindeki kendi hâkimiyet silsilesini Kırım Hanlığı üzerinden daha köklü bir geçmişe dayandırarak, şu şekilde formüle eder:

“Kırım hanlığının 1475’te İstanbul’a bağlanması ile, eski Altınordu’nun varisi sayılıp “Altı su Boyu” arasında sayılan Kafkas sıradağları kuzeyindeki Terek ile Kuban ırmakları boylarının da hakimi olarak: a) Çerkes Urukları b) Hepsi İslam olan Dağıstan Beğleri c) Nogay Ulusu’nun metbuu olan Kırım Hanları, dolayısı ile anılan Kafkaslar kuzeyindeki her üç bölge de, 1475’ten beri Osmanlı hakimiyetine girmiş sayılır. (1)

Başka bir yazar bu hakimiyetin hukuksal boyutuna vurgu yapar. Ancak bu hukukun niteliği, kaynağı ve mahiyeti hakkında bir yorumda bulunmaz:

“Kırım tahtına çıkarılan I.Mengli Giray’ın, 1475’te Fatih Sultan Mehmed’i metbu tanımasıyla, Kırım hanlığı ile, hukuken bu hanlığa tâbi olan Kuzey Kafkasya Osmanlı devletine bağlandı”. (2)

Dönemin Osmanlı tarihçileri, Osmanlı Devleti’nin, Karadeniz’in kuzeyini Çerkes sınırına kadar olan yerleri feth ettiğini söylemekle yetinirler. Neşri, Ahmet Paşa’nın Kefe ile birlikte “Azağ’ı ve Yabu-Kirmen’i, ol kenârda olan hisârları tâ Çerkes’e varınca feth itdi”ğini söyler. (3)

Ancak 18.yüzyılın ilk yarısında yazılmış Kırım Hanlığına ait tarihlerde, yukarıdaki savları destekler nitelikte Kırım’ın Çerkezistan üzerindeki hâkimiyetinin geçmişine dair şu bilgileri verir:

Kırım Hanlığı’nın bir bürokratı olan Kefevi İbrahim Efendi, 1736 yılında yazmış olduğu  “Tevarih-i Tatar Han ve Dağıstan ve Moskov ve Deşti Kıpçak Ülkelerinindir” adlı eserinde Altınordu Devleti’nin, Cuci Han zamanından beri Çerkesleri hâkimiyeti altına almış olduğunu, ulu hanların hükümran oldukları toprakları oğulları arasında bölüştürürken, Çerkes topraklarını kendi idarelerinde alıkoyarak, hanların, şehzadeleri doğar doğmaz Çerkeslere beslemeye verdiğini yazar. Devamında “sonraları, Kırım tahtına oturan hanlardan biri İdil’deki han ile memleketi bölüşürken Kabartay ve Çerkes toprakları, Kırım Hanlığı’na kalmıştır.” diye de ekler. (4)

1747 yılına ait “Umdet-üt Tevarih” de “Kırım Hanları kendilerine bağlı Kuban Çerkesleri ile Kabartay Beylerini gerektiğinde cezalandırarak öldürür veya sürebilirlerdi ”. (5)

Elimizde birinci el kaynak olarak nitelendirebileceğimiz daha temel bir kaynak var ki o da ‘yarlığ’ adı verilen, Kırım Hanlarına ait bir nevi diplomatik mektuplardır. Bu mektupların elkap kısmında Kırım Hanları kendi hâkimiyet alanlarını sıralarlar. Bu mektuplarından bizim için önem arz eden iki tanesine yakından bakarak Kırım’ın Çerkesya üzerindeki hâkimiyet söylemini daha görünür hale getirmeyi deneyelim.

Tohtamış Giray Sultan’dan Leh kralı III. Zygmunt’a gönderilen tarihsiz ama büyük ihtimalle 1601 yılına ait olan mektubun elkap kısmı şöyledir: “ Ulu Orda’nın ulu hanı ve Deşt-i Kıpçak ve Çerkes ve Noğay’ın ve hadsiz ve sansız Tatarın erkli padişahı olan Gazi Giray Han’ın ulu oğlu…” Kırım Hanları’na ait yarlığlarda Çerkes adı ilk defa bu belgede geçer. (6)

Bilebildiğimiz kadarıyla XVI. yüzyıla ait olup şu ana kadar yayınlanmış yarlığların hiç birinde, Çerkes kelimesi veya herhangi bir Çerkes boyunun adı geçmez. Belgelerde Kırım Hanları, Ulu Orda’nın ve Deşti Kıpçak’ın hükümdarı olarak anılmakla yetinirler. Bu kuralı bozar görünen çok eski ve değerli diğer bir belgeye sahibiz. Bu belge, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivinde bulunan ilk Kırım Hanı Hacı Girey’in tarhanlık yarlığıdır.

1453 yılına ait bu orijinal belge İlk kez Akdes Nimet Kurat tarafından yayınlanmıştır. Hacı Girey, Ankaralı Mahmud oğlu Hekim Yahya’ya verdiği yarlıkta, hakimiyet alanlarını şu şekilde sıralar: “ Kırk yerde ve K(ı)rımda K(e)fede ve Kirçde ve Tam(a)nda ve K(a)bada ve K(ı)pçakta ne kim m(e)nüm / m(i)nüm  hükmüm yitken y(i)rde”  (s. 67).

Akdes Nimet Kurat “Yarlıktaki sözlerin izahı” bölümünde  ‘Kaba’ kelimesini ‘Kaba(yeri ?)ya da ‘Kabarda (?) olabileceği şeklinde bir açıklama getirir.(7) Kelime sonlarına koyduğu soru işaretleriyle de kelimelere şerh koyduğunu vurgular. Bu okuma Kırım Hanlığı tarihi için olduğu kadar Çerkes tarihi içinde son derece önem arz etmektedir. Kabardey adının ilk defa bir Hanlık belgesinde geçmesinin yanı sıra, neredeyse Kırım Hanlığı’nın kuruluşundan itibaren Taman’dan Kabardey’e kadar tüm Çerkezistan’ın hâkiminin Hacı Girey olduğunu belirtmektedir. Yayınlandığı 1940 yılından itibaren ilginç bir şekilde Çerkes tarihçilerin ya da tarihle ilgilenen Çerkeslerin sessiz kaldığı bu belgeyi literatürde ön plana çıkaran, en çok kullanan kişi, Karadeniz’in kuzeyi ve Kırım üzerine öncü çalışmaları olmuş büyük tarihçi, Halil İnalcık’tır.

İnalcık M.E.B İslam Ansiklopedisi’nde yer alan  “Hacı Giray I” “Kırım” ve “Giray” makalelerinde Hacı Giray’ın yarlığına yer verir. Yarlığ, “Hacı Giray I” maddesinde Kurat’ın transkripsiyonunu yaptığı şekliyle yer alır, makalede herhangi bir yorum ya da hâkimiyet vurgusu yapılmaz. Kabardey sözcüğünden veya Çerkeslerden de hiç bahsedilmez.

 “Kırk’yir’de ve Kırım’da, Kefe’de, Kerç’te ve Taman’da ve Kabada ve Kıpçak’ta… (8)

Yine M.E.B İslam Ansiklopedisi’nin “Kırım” maddesinde ise belge “Kırımdan maada, Taman, Kabartay (Kabada) ve Kıpçak bölgelerini de hakimiyet sahası içinde göstermektedir.” şeklinde kullanılır. Her ne kadar alıntı dışında Kabardey üzerine bir yorumda bulunulmasa da, yine ihtiyatlı bir şekilde parantez içinde (Kabada) yazılsa da, artık belgedeki sözcük Kabartay olarak yazılmaya başlanmıştır. (9)

İnalcık, yine İslam Ansiklopedisinde yer alan “Giray” maddesinde, bu sefer Hacı Giray’ın yarlığında adı geçen yerin ‘Kabartay olduğunu ve Hacı Giray’ın hâkimiyet alanının Kabardey’e kadar uzandığını,  kesin bir dille ifade ediyordu.

Daha 1453 yılında bir yarlığında Hacı Giray, hakimiyet sahası olarak, Kırım Taman, Kıpçak ve Kabartay’ı saymaktadır.( Kurat, vesika 4); gerçekten şarkta – Kabartay’a kadar Çerkes memleketi (Kuban havzası), Azak’tan Dnester nehrine kadar olan Noğay memleketi, şimalde- Don ve Dnepr arasında Belgorod’a kadar stepler Kırım hanlarına tâbi sayılıyordu.” (10)

Ancak 60’lı yılların sonlarına doğru bu belgenin içeriği ve belgedeki Kırım Hanı’nın egemenlik alanının sınırları farklı bir okumayla, oldukça tartışmalı bir hal alır.

cerkezistan

1967 yılında Fahrettin Kirzioğlu, belgeyi yayınlayan hocası Akdes Nimet Kurat danışmanlığında “Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi” adlı doktora çalışmasını tamamlar. Kirzioğlu’na göre -W. Hade’den yaptığı alıntılarla- Koba denilen yer; Kuban ırmağının Azak denizine dökülen yerdeki küçük bir limandan başka bir yer değildi:  “Kuban ırmağının Azak denizine akan güney ağzından ibaret (protok denilen) ‘Kara-Kuban’ üzerinde şimdiki küçük ‘Kopil Hisarı’ yerinde ‘Kopa’ (Koba) Kalesi vardı ki, yanındaki delta gölüne de ‘Kopais gölü’ (Koba Gölü) deniliyordu”. “Kemalpaşazade’de ve “ Koba kanunnamesi”nde de ‘vavsız’ olarak قبا))   ‘K(o)ba’ biçiminde yazılan Kopa’nın adı, sonraki Osmanlı tarihlerinde yanlış imla ile anılması yüzünden, Hammer’den Uzunçarşılı’ya varınca, yeri bilinmez ve yanlış bir adla anıldığını görmekteyiz.”

Aynı yerde Kirzioğlu, Akdes Nimet Kurat’ın ilk “Transkripsiyonda ‘Taman’ın Taman şehri olduğu belirtilmiş ve ‘Kba’ için o zaman haklı olarak ‘Kaba yeri? Kabarda?’ diye iki ihtimal ve şüphe işareti konmuştur.” şeklinde bir açıklamada bulunur. (11)

Bu okumaya göre ise Kabardey denilen yer, Kopa limanı veya kalesinden başka bir yer değildir. Hal böyle olunca yeni okumaya göre, Hacı Giray’ın hâkimiyet alanı da Kırım yarımadasıyla sınırlı kalmaktadır.

1983 yılında hazırlanmaya başlanan Diyanet İslam Ansiklopedisinde Halil İnalcık’ın yine “Kırım” ve “Giray” başlıklı iki makalesi daha yayınlanır.  Bu iki makalede de İnalcık, Hacı Giray’ın yarlığında Kırım hanlarının hâkimiyet alanlarını sayarken ‘Kopa’ yerine, yine ‘Kabartay’ kelimesini kullanmaya devam eder, herhangi bir değişikliğe gitmez.

Bu iki yarlığı, -özellikle de ikincisini- gereğinden biraz daha fazla uzatarak irdelememizdeki amaç Kırım Hanlığı ile Osmanlı Devleti’nin Çerkezistan üzerindeki hakimiyetlerini ve etkinliklerini yadsımak değildir. Ya da Çerkesler üzerine olan Türkçe literatürü değersizleştirmek veya kafamızda tüm tarih boyunca stabil, tamamen “bağımsız” bir Çerkezistan tahayyülü oluşturmak da değildir. Tam tersine birinci el kaynaklara biraz daha yakından bakabilmeyi önermektir. Çünkü tarihsel süreçler boyunca Çerkeslerin kendilerini kuşatan güçlerle olan ilişkilerinin niteliğini, güvenilir kaynaklarla doğru olarak belirlemeden, tüm tarihsel süreçleri bir sınır meselesi ve siyasal tahakküm ilişkisi olarak okumak ve bu indirgemeci, genelleyici yaklaşımları durmadan yeniden üreterek tarih yapmaya kalkmak, bizi tarih dışı bir söylemin içine iter. Ama ne yazık ki Çerkesler üzerine olan literatür o kadar güçlü bir hakimiyet söylemi üzerine inşa edilmiştir ki, kendimizle çelişmek adına bir süre daha bu sularda yüzmeye devam edeceğiz.

(*) Kavram kargaşasına yer vermemek adına Çerkezistan sözcüğünü XVII. Yüzyılda Evliya Çelebi’nin kullandığı manada, bir coğrafi bölge anlamında kullandık.

  1. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlılar’ın Kafkas Ellerini Fethi(1451-1590), Ankara 1976, s.383.
  2. Sadık Bilge, Osmanlı Devleti ve Kafkasya, İstanbul 2005, s.36.
  3. Mevlana Mehmed Neşri, Cihânnüma, İstanbul 2008, s.360.
  4. Kefeli İbrahim Efendi, Tarih-i Tatar Han ve Dağıstan ve Moskov ve Deşti Kıpçak Ülkelerinindir, Eskişehir 2005, s.19-22
  5. Abdülgaffar Kırımi, Umdet-üt Tevarih, İstanbul 1343 s.103-104, 107-109
  6. Dariusz Kolodziejczyk, The Crimean Khanate and Poland-Lithuania, Boston 2011, s.351.  V. Velyaminov- Zernov, Kırım Yurtına ve Ol Taraflarga Dair Bolgan Yarlıglar ve Hatlar, Ankara 2009, s.19
  7. Akdes Nimet Kurat, Altınordu, Kırım ve Türkistan Hanlarına Ait Yarlık ve Bitikler, Ankara 1940, s.67,75
  8. Halil İnalcık, “ Hacı Giray I” M.E.B. İslam Ansiklopedisi, C.5/1, Eskişehir, 2001, s.25-27
  9. Halil İnalcık,Kırım Hanlığı” M.E.B. İslam Ansiklopedisi, C.6, Eskişehir, 2001, s.746-756
  10. Halil İnalcık,Giray” M.E.B. İslam Ansiklopedisi, C.4, Eskişehir, 2001, s.783-789
  11. Fahrettin Kırzıoğlu, age, s.65-66

 

Comments are closed.