Gururun unutturduğu sürgün
14:37 12 February 2014

“Büyüklerimiz konuşmak istememişler. Gururlarına dokunmuş olacak…” Bu cümleyle aramıza bir duvar örüyor. Anlattığı hikâyeyi bilmesem, hiç yaşanmamış sayacağım. Mağdurları unutmayı seçtiği için unutulan, üstüne dantel örtülmüş masalar gibi tozu altında kalan olay; Gönen Manyas sürgünleri…

“Dedemin kız kardeşi en büyük halam hep siyah giyerdi, az konuşurdu, pek insan sevmezdi. Bandırma’ya ziyaretine gittik. Eve girdiğimizde burnuma çarpan kokuyu unutamayacağım, velibah açmış. Patatesli velibahı o kadar güzel olurdu ki, yaz tatillerinde hep Bandırma’ya gidip bunu yemeyi hayal ederdim. Girdik tam oturduk, dayım ‘Bu resmi niye astın’ deyiverdi. Çerkeslerin misafire verdiği önemi düşün, biz beş dakika sonra kapı önündeydik. Attı evden. Ben küçüğüm diye benim elime bir dürüm yaptı. Hayal meyal hatırlıyorum, ‘Terbiyesizler, kıymet bilmezler’ gibi şeyler söylemiş olacak. Dayımın sorduğu fotoğraf Pşevu Ethem’e aitti. Neredeyse tam boy bir tablo, salondaki tek resim.”

Diz dize oturuyoruz yarım saattir. Hayatım hikâyelerin kazandibi, en merak ettiğim hikâyeyi anlatacak tek insan konuşmak istemedi. Onuncu kere soruyor: “Adımı yazacak mısın?” “Adige pşaşe¹ sözü, yazmayacağım” diyorum. Güldü, anlatacak.

***

O da Gönenli, ben de. Komşu köylerin çocuklarıyız ama ben daha annemlerden başlayarak izini kaybetmiş bir neslin evladıyım. İpuçlarını birleştirip yolu bulmam çok sonra, 20’li yaşlarda.

Çocuklukta kulağıma “Çerkes Ethem de Gönenli” sözü çalınıyor. Bizimkilere soruyorum, aldığım cevap, resmi tarihin gafı gibi:

“Çerkes Ethem çok önemlidir. Zaten bizim köyde pek sevmezlerdi Atatürk’ü. Biraz olaylar olmuş…”

“Biraz olaylar olmuş” sözünün muğlaklığını ancak bir on yıl sonra çözüyorum.

***

1923 yazı. 1864 sürgününden² bir ömür sonra. Savaş henüz bitmiş, Çerkesler yeni toprakları Gönen’de bir kahve içecek vakit ancak bulmuşlar. 14 köy vatansız kalmanın devasızlığıyla kök salmaya çalışıyor. Sarayda alıkonan hizmetçiler, yıl yıl baskın yiyen nahiyeler, savaşlara hep önde gitmek derdinden erkeksiz evler… Acı vesselam.

“Harem Suare filmi var ya. Gerçek o. Köyde bilinir, Benli Naciye. O ismi de sarayda vermişler. İlk geldiğimiz vakitlerde gelir hizmetçi olmaya layık kızları toplar götürürlermiş. Naciye de öyle gidenlerden. Saray dağılıp, harem kalmayınca, onu almaya giden iki ağabeyiyle geri dönmüş. 14 yaşında ama 8 yaşından beri Saray’da. 1 yıla kalmadan ‘Ben esmer ekmek yemem’ diye başka köyden Ubıh bir çerçiyle kaçıp, Bandırma’ya gitmiş. Sonra Bandırma’da çok meşhur oldu. Şifacıydı bi nevi ama ne olduysa, mutlu olamadı. Saray görmüş ya…”

Saraydan gelen kızlar yer beğenmez, savaştan dönen erkekler çaresiz kalırken, ortada başka bir huzursuzluk var. Önce Bey, sonra Çerkes diye anılan Pşevu* Ethem yeni kurulan hükümetle kavgalı. 14 köyün kaderi 1 kişiye bağlanır mı? Siyaset bu, gerekirse bağlanacak…

“Belli ki Pşevu Ethem’in sürgün kararı verilmiş. Ondan bir yıl önce, ‘hısım köyleri boşaltalım, başımız ağrımasın’ diye düşünmüş olacaklar. 2 Mayıs’ta karar çıkmış, bizimkilerin ‘aman’ demesine kalmadan, ‘hadi pılınızı pırtınızı toplayıp gidin’ demişler. Herkes sadece bir kağnılık yük alma hakkına sahip. Kimse nereye gideceğini bilmiyor. Hükümetin adamlarıyla beraber fırsatçılar da gelip, köylerde mezat yapmışlar. Mallar yok pahasına elden çıkarılmış. Annemin annesinin bir gümüş kemeri varmış, jandarma ‘Yolda bununla başına iş gelir’ diye almış. 1 gün içinde hazırlanıp yola çıkma zorunluluğu var. Özellikle Kafkasya sürgününü gören yaşlılara bu sürgün çok ağır gelmiş. Bizim köyden 45 kişi ölmüş kahırdan.”

Afyon, Sivas, Tokat, Urfa, Muş, Bitlis, Konya ve Malatya’ya sürülen 14 köy sakini yolun bir kısmını trenle, bir kısmını yayan bitirir. Başlarında askerler vardır, gittikleri yerlerde “Sizde mi Ermeniler gibi isyan ettiniz” diye taşlanırlar.

“Bizimkiler Gönen’e 1864’te gelmiş ya. Yerli halk pek hoşlanmıyor yeni düzenden. İki kültür kaynaşamıyor, adetleri yadırgıyorlar. Sürgün kararı çıkıp da uygulanınca yerli halk memnun oluyor. Sürgün kafileleri giderken Gönen’in yerlileri dışarıda dalga geçmekte. Çok kederleniyor kafiledekiler. O sırada bir mızıka sesi duyuluyor. Thamadeler³ emretmiş, herkes en iyi kıyafetleri giyip, mızıka çalmaya başlamış. Maksat ‘Yüzleri yerde gittiler’ dedirtmemek. Dalga geçenler utanıyor, ‘Çerkesler ölüme de düğünle gidermiş’ diye geri dönüyor.”

***

1924 yazı. 1 Haziran’da Yüzellilikler Kararı açıklanır. Çerkes Ethem ve ailesi vatandaşlıktan çıkarılırken, Gönen köylülerine dönüş izni de gelmiştir.

Köye dönenler evlerine Bulgar muhacirlerinin yerleştirildiğini görür.

“Biz çok gururluyuz ya, galiba en çok buradan sınanıyoruz. Başımıza gelenlere baksana. Giderken trenlere dolduran devlet dönüşte bir at bile vermemiş. Malatya’dan 28 günde yayan gelmişler. Yolda dayanamayıp ölenler olmuş. Gönen’e döndüklerinde evlerinde başkalarını bulmuşlar. Devlet üstlerine bir muhtar atamış, adım atsalar karışmış. Zamanla küsenler birer ikişer dağılmışlar farklı yerlere. Dedemler çok sonra, 1940’larda bile mızıkayla düğün yapamamış. Rus adeti bunlar diye mızıkalar kırılmış. Sonra yavaş yavaş insanlar anadillerini de terkeder olmuş. Şimdi ‘Ubıhça bitti’ diyorlar ya, sanki konuşmaya izin vardı da konuşulmadı. Atalarımızın çok güzel bir sözü var, Osmanlı’da oyun bitmez. ”

***

Sürgünün üzerinden 90 yıl geçti. Dönenler olanları hiç anlatmadı, sanki o bir yıl hiç yaşanmadı. Çocuklar dil öğrenmesin diye anne babalar kapı arkalarında konuştular. Geride Pşevu Ethem’e gizli gizli ağlayıp açık açık hain demek zorunda bırakılanlar ve onların evlerindeki tam boy portreler kaldı.

Bu bizim hikâyemiz; Armutlu, benim köyüm. Şahver, annemin babaannesi, sürgüne gidenlerden. Dökülen şey geri dolmadı*, torunları o bir yılı unutmadı.

 

Notlar

1* Adige pşaşe, Adigece Adige kızı anlamına geliyor.

2* 1864 baharı. Navagink Kalesi düşmüş, Ubıhlar son topraklarını da kaybetmişler. Verdikleri kayıp öyle ki, o bahar çiçeklerden dağılan polenler bile kızıl. Ruslar isim koyarken, oraya “Kızıl Polen” diyecek. Yaşlıların geride bıraktıkları Soçi, “Gemiyle sürgüne giderken arada kalan kemik dağlarından ibaret”. 300 binden 15 bine kırılan Ubıh, Karadeniz’den Osmanlı’ya… Gelir gelmez Plevne’ye asker gerek. Bir 5 bini de kuşatmaya feda olsun. Tuna nehri akmam diyor…

3* Çerkeslerde toplumsal kararları veren, son sözü söyleyen önderlere verilen isim.

4* Adigece bir atasözü.

 

Yorumlar (7)
  1. Gülnihal on said:

    Yüregine saglik,agliyarak okudum,Dedemgilin cektikleri biran Babamin anlatirken gozlerinden akan yaşlari geldi gözumun onune.

  2. Çusha Omer on said:

    Evet Çerkesler yenilgiyi kabul edip içine sindirecek bir halk değil.Öleceğini bildiği anda bile son nefesine kadar kadar savaşna Çerkesler başlarına gelen kötülekleri de dillendirmeyi asla sevmezlerdi.Bazı toplumlar talan,yağma, tecavüz ve işkenceleri ballandıra ballandıra anlatırken biz de tam tersi saklanırdı.Çarın Kafkas ordu komutanına gönderdiği bir emirde “Bundan böyle 10 yaşından küçük Çerkes çocuklara tecavüz edilmeyecek.” cümlesi çocuklara varıncaya kadar,hatta 10 yaşından küçük çocuklara da tecavüz edildiği kolaylıkla anlaşılıyor.Çerkes anneler mutlaka kama taşır,düşmanın eline geçeçeğini anladığı anda önce çocukları sonra da kendisini kamayla öldürürdü.Peki ya ölülere ne yapıyordu Rus askerler.”Çerkes kızlar intihar ederken Rus askerinin eline geçmemek için kendi bedenlerini paramparça edip faydalanılmayacak şekilde parçalayacak yüksek kayalıklardan kendilerini atarlardı.” Sanırım bu da yeterince ip ucu veriyordur.Çerkes halkı, Savaştan arta kalan nesil çok ağır travmalar yaşamasına rağmen bunları anlatmadı,hayata tutunup sağ kalmaya çalıştı sadece. İyi ettiler? Hayır… Hiç değilse okur-yazar olanlar vardıysa onların bunları daha detaylı yazması gerekirdi.Ne yazık ki yine Çerkes halkını koruduğunu zanneden bazı Thamadelerimiz bunca ağır soykırım ve sürgüne rağmen tarihi çarpıtıp “göç ettik” diyebiliyorlar.Bu kadar az tarihte iz bırakmanın bir neticesi olarak Putin Çerkes Halkının Kafkasya’da yaşamadığını iddia edecek kadar küstahlaşmaktadır.

  3. Tsey on said:

    Yaklaşık 2 hafta önce ben de Armutlu’daydım. Yazıda bahsettiğiniz olayların hepsini ben de (şuan ondan izin almadığım için ismini veremeyeceğim eniştemizden) dinledim. Ancak Ethem Bey hakkında bana anlatılanlar pek bir olumsuzdu…

  4. jajiyilmaz on said:

    ey Cerkesler bunu en az 10 kere okuyun cerkesler nasıl kullanılıp işleri bitince arkasın nasıl tekme yiyecekler poposunu kurtarmak için kimlere sığınacaklar anlarsınız hala etem denen cerkes haini için diyorlarki dinci gerici yobaz cerkeslerini gebertti diyen adığeler var o ve onun gibi düşünen adığeler şavaş verdikleri siyasilerin cerkeslere iyi niyetle bakmadıklarını anlasınlar aynı olaylar olursa partizan adığeler kendi liderlerine adığe kellesi götürmekle öğünürler iş birtincede herkes cerkes etem gibi kacacak delik ararlar

  5. Elbruz on said:

    Ayça Hnm Merhabalar, Çok samimi bulduğum yazınızın devamini, konuk yazar sıfatınızın da ev sahibi yazar olarak değişmesini temenni ediyorum, Sağlıcakla…Elbruz

  6. Zeynep Arslan on said:

    Kaleminize sağlık…Çok güzel bir yazı olmuş…”Esmer Ekmek” ve “Kızıl Polen” yazınızın iki vurucu noktasıydı benim için. Çok teşekkürler

  7. murat on said:

    Ethem Gonen li degildir

    Anlattığınız hikaye (düğün yaparak gecme) Sarıkoyde olmuştur

    9 koy manyas tan, 5 koy Gonen den sürüldü